Sabır ve çaba

Avram VENTURA Köşe Yazısı
23 Kasım 2016 Çarşamba

Okul yerleştirme sınav öncesi gerginliklerini, ilkin çocuklarımla doğrudan yaşamıştım, şimdi torunlarımda dolaylı olarak izledim. Kimi aileler için bu gerginlik bir başarıya odaklanmaktan çok, bir çekişmeye, çevreye karşı kendini kanıtlamaya dayanıyor. Kuşkusuz herkes maddesel olanakları yeterli olduğu sürece çocuklarının en iyi okullarda eğitim almasını ister; oysa günümüz sınav sisteminde, iyi öğrencilerin seçimlerinin de kimi zaman şansa kaldığını görebiliyoruz.

Okuduğumuz okulların bizi hayata hazırlamaları kadar, meslek seçimimize olan etkilerini yadsıyamayız; ancak aldığımız eğitimle birlikte, vereceğimiz doğru kararlar ve yeteneklerimiz, başarı şansımızı daha çok arttırmaktadır. Kendi payıma, her zaman geliştirebileceğimiz bilgi, deneyim ve becerilerimizin, ilerlememizde daha etkili olacağını düşünüyorum.

Bu sözlerimi yalnızca okuduğumuz okullarla sınırlı tutmak istemiyorum. Eğitime ağırlık veren, bireysel gelişimimizi hızlandıran her tür kurum, dernek ve oluşumlardan elde edebileceğimiz kazanımlar, ancak içinde yer aldığımız topluluğun öğretilerini benimsemek ve yaşama geçirmekle olanaklıdır. Sahip olduğumuz diplomalar yalnızca bitirmiş olduğumuz okulları belirtir ve o iş alanında ilk adımı atmamızı sağlar; ama bilgi, yetenek, beceri ve başarımızı, yaptığımız çalışmalarla kanıtlamak durumundayız.

Konu ile ilgili olduğu için sevdiğim Tasavvufi bir deyişi aktarmak istiyorum:

“Deve hacı olmaz gitmek ile Mekke’ye

Eşek derviş olmaz taş çekmekle tekkeye”

Kişi yalnızca maddesel ve şekilsel koşulları yerine getirerek, amaçladığı bir düzeye ulaşamaz. Önemli olan, düşünsel ve tinsel olarak da bulunduğu alanda kendini geliştirmesi, bu konuda olumlu nitelikleri kazanmasıdır. Bu da kuşkusuz uzun süren bir çalışma ve eğitim süresini gerektirmektedir.

Bilinen öyküdür:

Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacı ile aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp kavağa sormuş: “Sen kaç ayda bu duruma geldin?”  Kavak, “On yılda.” diye yanıtlamış. Kabak bu sözler üzerine gülmüş: “On yılda mı? Ben neredeyse iki ayda seninle aynı yüksekliğe ulaştım.” “Doğru!” demiş kavak, başkaca bir söz etmeden.

Günler geçmiş, sonbaharın ilk rüzgârları ile birlikte kabak üşümeye, yapraklarını dökmeye başlamış. Soğuklar arttıkça da kuruyormuş. Büyük bir kaygıyla kavağa sormuş: “Bana neler oluyor?” Kavak da, onun ölmekte olduğunu söylemiş. Bunun üzerine kabak nedenini öğrenmek istemiş. Kavağın yanıtı şöyle olmuş:

“Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için!”

Düşünceler kadar, insanların da olgunlaşması, gelişmesi için mutlaka gerekli olan bir süre vardır. Bu süre kişinin yapısına, yeteneğine, çalışma düzeyine göre değişiyor. Doğru seçimler yanında, göstereceğimiz sabır ve çabayla hedefimize ulaşabiliyoruz.