BUGATO olmamak

Marsel RUSSO Köşe Yazısı
26 Ekim 2016 Çarşamba

Toplumsal gerilimin, insanlar arası çatışma halinin en kuvvetli göstergesidir günümüzün trafiği. Normalde her biri iyi bir baba, iyi bir anne olan insanların, her meslek grubundan, her eğitim seviyesinden toplum bireylerinin, birbirlerine karşı geliştirdikleri sinsi tahammülsüzlüğün dışa vuruşudur. Aslında içinde yaşanılan hayhuy durumunun yeşerttiği anormal bir didişmeyi ifade eder, toplumsal karakteri gösterir.

Trafikte kurallara uymama ile başlayan eğilim gündelik hayatta sosyal ahengi temelden dinamitleyecek bir fitilin ateşlenmesidir adeta. Yalnız ve yalnız birlikte yaşamayı kolaylaştırmak, yol güvenliğini sağlamak adına geliştirilmiş kurallara meydan okumak, ortamı kaosun içine sokarak bir cangıla çevirmeyi getirir.

Birbirinin varlığına saygı göstermek, acemi olana şans tanımak, insana değer vermenin göstergesidir oysaki. Ancak genel anlamda insan haklarının anlamsızlaştığı ortamlarda, en gür çıkan sese önem verilen topluluklarda elbette ki böylesi bir beklenti içine girmek olası değil. Toplumumuzun bu çizgiye kaydığını ve gün be gün çamura battığını hissetmek ise en hafifinden üzüntü verici.

Can verdiği kuklalarla beni gitgide kıskandıracak bir ilişki geliştiren eşimin, geçtiğimiz hafta sonu sahneye koyduğu trafik temalı kukla gösterisini izleyen çocukların, oyun akışı içindeki yüz ifadeleri, bu anlamda görülmeye değerdi. Zaman zaman yollarda canavarlaşan hemen yanlarındaki anne, babaları, çocukları ile müziğe tempo tutarlarken, kuralların ne kadar önemli olduğunu anlatan kuklalara kulak veriyorlar mıydı bilemiyorum!  Kurallara uymanın kolektif yaşantının vazgeçilemez bir gereği olduğunu elbette yaşantılarının bir yerlerinde, bir şekilde öğrenmişlerdi. Peki ya “kırmızıda dur / yeşilde geç” gerçekten uygulanıyor muydu? Geçiş üstünlüklerine riayet ediliyor muydu? Can güvenliği için yaya geçidinden geçenlerin üzerine araç sürülüyor muydu? Yoksa bunlara koca bir BOŞVER mi deniyordu.

Oyundan sonra çocuklar, kendilerine, trafik ile ilgili sorulan sorulara cevap verirken sıfır yanlış yapıyorlardı. Bu bizim zamanımızdan önce de böyleydi, bizim zamanımızda da böyle olmuştu, bizden sonra da böyle olmaya devam ediyor. Demek ki öğrenmede veya öğretmede bir sorun yok. Ezberi seven bir toplum olarak papağan misali birçok şeyi tekrarlamak ve bildiğimizi kanıtlamak hep bizlerden beklenen oldu.

Oysa bilmenin sonucu uygulamak olmalı. Uygulanmaya sokulmayan bilginin değeri yoktur. Araçta emniyet kemerini takmak birçok acı tecrübe ile öğrenilmiş, bilinen bir gerçekse, bunu uygulamamak neden? Zaman zaman canavarlaşan, zaman zaman melekleşen, oyunu çocukları ile birlikte izleyen o insanlara sormak geçti içimden.

Sosyolog değilim. Psikolojiden anlamam. Ancak çıldıran bir toplumun davranışlarının yolları nasıl bir arenaya döndürdüğünü gördükçe, çocukların rol model olarak aldıkları büyüklerinin sergiledikleri hoşgörüsüzlüğe tanık oldukça, geleceğimizin ne tür bir tehlike ile karşı karşıya bulunduğunu iliklerime kadar hissediyorum.

Hepimiz biliyoruz ki trafik bunlardan yalnız biri. Bunu yoluna sokmak yalnız ve yalnız sokaktaki adamın, bizlerin elinde. Bunun için bir harcama yapmak gerekmiyor, vaktimizden, keyfimizden, kişiliğimizden de vazgeçmemiz gerekmiyor. Birbirimize değer vermemiz yeterli. Bunu karşımızdakine neden çok görüyoruz? Bizi bu kadar öfkelendiren ne? Yoksa ok yaydan çıktı mı? Yoksa geri dönüşü olmayan yola girildi mi?

Trafikten öte, gündelik yaşamın her kıvrımında sergilediğimiz agresif yaklaşım artık insanlarımızın genetik kodlarına işlendi, karakterimiz oldu ne yazık ki? Kadınlarımıza, çocuklarımıza, yaşlılarımıza… Güçsüzlere, yoksullara… Hayvanlara… Doğanın bahşettiği tüm güzelliklere savaş açmış, bindiğimiz dalı kesiyoruz.

 

(*) Bugato: Yazıda konu edilen kukla oyununda adı geçen ‘kuralsızlığın kural olduğu’ gezegen…

 

*******************************