Torino ‘nire’ Mısır ‘nire’

Sami AJİ Köşe Yazısı
19 Ekim 2016 Çarşamba

Aslında bu yazıyı on yıl evvel yazmam gerekirdi ama o tarihlerde henüz sevgili İvo beni keşfetmemişti.

Ekim başında yeniden Torino’ya gitmek nasip olunca bu yazıyı kaleme almak farz oldu diye düşündüm.

Başlığı da görünce, herhâlde, “Yine mi Mısır” dediğinizi duyar gibiyim.

Ama lütfen sabredin.

Önce yukarıdaki resme bir daha bakın. Bu gördüğünüz muhteşem bina, Torino şehrinin adeta sembolüdür. Tam 167,5 metre yüksekliğinde (kule dahil). 1863 yılında inşaatına başlanmış ve 1889 yılında bitirildi. Zamanın en yüksek binasıydı; halen de dünyanın tuğla ile inşa edilmiş en yüksek binası ve en yüksek müzesi unvanını muhafaza etmektedir. Torino halkı bu binayı o kadar benimsemiştir ki, Torino ve Juventüs futbol takımlarının oynadıkları maç,  bu binanın adı ile yani ‘Mole Antonelliana’ derbisi olarak medyada yer alır. (Alın size biraz da futbol sosu.)

Peki. Bu binanın yapılmasına kim karar verdi ve ne maksatla inşa edildi?

1848 yılında1, İtalyan Yahudileri tüm siyasi ve sosyal özgürlüklerine kavuşurlar. Bu olay özellikle Torino Cemaati’nde müthiş bir heyecan yaratır. O kadar ki, toplum, adeta Mısır esaretinden binlerce yıl evvel kurtulan ataları gibi, sevinçli ve gururludur.

Torino şehri de 1861’de ilk başkent ilan edilince müthiş (veya çılgın) bir projeye girişirler. Başkentin şanına layık bir ‘sinagog’ inşa edilecektir. Ancak bu bina, atalarının Mısır’da köle iken inşa etmeye zorlandıkları binalardan daha görkemli ve daha büyük olmalıdır.

Bildiğiniz gibi, o dönemlerde dünyada mevcut en yüksek yapı Keops Piramidi’dir (148 metre). Dolayısıyla sinagog bu piramitten daha yüksek olacaktır. (Halet-i ruhiye’yi tasavvur edebiliyor musunuz?)

Bu düşünce ile gerekli fon cemaat içinden toplanır ve dönemin en ünlü mimarlarından Alessandro Antonella’ya bu iş ihale edilir.

Ancak işler planlandığı gitmez. Beklenenden çok daha yavaş sürer. Arada, İtalya’nın başkenti önce Floransa’ya ve daha sonra Roma’ya taşınır.

Daha önemlisi inşaat planlanan bütçeyi kat be kat aşar. Cemaat ile mimar ihtilafa düşerler. Artık motivasyon da kalmamıştır. Bina 33 yıl sonra tamamlanabilir (bu zaman zarfında mimar da vefat etmiştir.)  Cemaat bu eserin bakım masraflarını dahi karşılamayacağını anlar.

Torino Belediyesi ile görüşülür. Yapı onlara devredilir. Belediye de Yahudi toplumuna daha mütevazı bir sinagog inşası için yer tahsis eder.

Özetle, müthiş bir atılım, istenilen sonuca varmaz; ama inanılması bile zor bu teşebbüs herkesin hafızasında daima yer alacaktır.

Günümüzde Mole Antonelliana ‘Sinema Müzesi’ olarak kullanılıyor (gezmenizi tavsiye ederim.)

“Torino – Mısır ilişkisi bu kadar mı?” dediğinizi duyar gibiyim. Biraz sabır ve lütfen devamını okuyun.

Torino’nun ikinci büyük sembolü ‘Mısır Eserleri’ müzesidir. 1824’te kurulmuş olmasıyla dünyanın en eski Mısır müzesi ve içerik bakımından da ünlü Kahire Müzesi’nden sonra dünyanın ikinci Mısır Eserleri müzesidir (yani British Museum, Louvre ve Metropolitan müzelerinden daha zengin).

Müzede tahmin edebildiğiniz gibi sayısız devasa taş, granit yapıtlar ve heykeller vardı. Ancak benim ve sevgili eşimin en fazla dikkatini çeken husus eski Mısırlıların günlük yaşamlarının, geleneklerinin, gıda, giyim ve temizlik konularında tutum ve davranışlarının, çeşitli resim, pano ve özgün eşyalarla sergilendikleri bölümlerdi.

 En çekicisi Kha isminde bir mimarın mezarında ortaya çıkan ve sergilenen eşyalardı. (Firavunlar Vadisinde olmadığından veya kıymetli eşya bulunacağı düşünülmediğinden hırsızlar tarafından dokunulmamıştı.)

Burada Kha ve eşi Merit’in günlük hayatındaki bütün gereksinmeleri görüyoruz, pergelden başlayıp tüm çalışma aletleri, gıdalar (çanaklarda sarımsak, hurma, tuzlanmış etler, tahıllar, hepsi tanınır halde), mobilyalar ve temizlik malzemeleri.

Fakat en çarpıcı olan ve aklımızı çelen yepyeni duran bembeyaz ketenlerdi. Bazıları toplar halindeydi, bazıları gömlek, diğerleri pliselietek olarak dikilmiş. (Ve yanında, bu pliseleri yapmak için kullandıkları tahta kalıplar duruyordu.)

İnanması zor ama bu kumaşlar en az 3000 yıllık idi. Ancak üretimden yeni çıkmış gibi idiler. Emin olun pırıl pırıldılar.

Diğer bir yerde verilen izahat daha da ilgimizi çekti: Mısırlı rahiplerin tüm giysileri saf ve pürüzsüz ketenden dikilirdi. En ufak bir hata dahi kabul edilmezdi.

Ayrıca Mısır üst sınıf mensupları, giysilerinde asla hayvansal ve nebati liflerin karıştırılmış olduğu bir kumaş kullanılamazdı.

Bu detaylar size bir şeyler çağrıştırıyor mu? Hadi size bir ödev: Kohen Gadol’ların giysileri hakkında Google’a bir göz atın. Bir de karışık liflerden dokunmuş kumaşlardan yapılmış elbiselerin dinen caiz olmadığını hatırlayın.

Nasıl? Torino-Mısır ilişkisini belirtebildim mi?

Hemen şunu ilave edeyim; bu bağlantıyı ilk kuran ben değilim. Ünlü Fransız ‘Mısır uzmanı’ Jean François Champollion (1790-1832): “Memphis’ten, Thebes’e2 giden yol Torino’dan geçer” demiştir.

Bence çok ama çok haklıydı.

 

1 1848 aynı zamanda İtalya’nın birliğinin sağlanmaya başlanıldığı yıldır.

2 Memphis ve Thebes iki meşhur antik Mısır kentleridir.

 

********************