Kuru fasulye pilav, turşu

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
13 Ekim 2016 Perşembe

Düşündüğümüz tarihten önce Ada evini kapatıp şehre dönmek pek de hoşuma gitmedi. Üstüne üstlük son birkaç gün hava serin ve yağışlıyken, taşındığımızda güneşin tatlı tatlı ısıtmaya başlaması biraz kinayeliydi. Kışlık eve her zamanki gibi sağ ayağımla girip iyi dileklerimi sıraladım. İçerisi şimdilik toplu ve düzenliydi. Zira ailenin genç fertleri bir araya geldiğinde salon neşeli seslerle dolar, ama aynı zamanda ‘Matthew Fırtınası’na uğramış gibi olur.

Apartmanda yerleşik düzene geçmek bana göre havaların biraz serinlemesi, kuru fasulye-pilav-turşu gibi yemeklerin pişmeye başlaması, gece yatarken de pikelerin kalkıp battaniyelerin ortaya çıkması demektir. Oysaki hava güzel ve sıcak… Ve ben de geldiğimiz günden beri dolapların içine düşmüş temizlik yapıyorum. Yazlığa giderken bitişikteki evin yıkılmasıyla pırıl pırıl bıraktığım çekmeceler, kentsel dönüşümün taşıdığı bilumum toz ve toprakla ‘kanka’ oldular.

Henüz kütüphaneye el atmadım. Onu da Kipur sonrası gök gürültülü, şimşekli bir günde temizlemeyi planlıyorum. Zira dolabın kapaklarını açar açmaz kızacağımı biliyorum. Odasına bir türlü sığamayan oğlum, var olan düzeni değiştirip, kendi kitaplarını aralara doldurmuştur. İstediğim bir kitabı arayıp da bulamamak beni çıldırtır. Komşu evin tozları da işin ‘bonus’u.

‘Temizlik imandan gelir’ cümlesine inanıyorum ama başkalarının kirinin evimde dolaşmasına inanamıyorum.

***

İzel Rozental’in ‘Moda Sevgilim’ ‘Yeniden’ini keyifle okuyorum. Kitabı neredeyse yarıladım. Öykülerin güzel tarafı nostaljinin buruk bir tat bırakmaması… Okuduğum her kitapta adet üzere, henüz bitirmeden arka kapağı çevirir son birkaç sayfaya göz gezdiririm. Yine öyle yaptım. Bir cümle gözüme çarptı, ‘Yaşlandık galiba…’ Belki evet, belki de şimdilerde söylendiği şekliyle ‘yaş aldık’.

Moda Sevgilim’i okurken rastlantı eseri, halen Toronto’da yaşayan eski Modalı bir arkadaşımdan haber adım. Önce ablası, birkaç sene sonrasında ise kendi Kanada’ya göç etmişti. Başarılı bir iş kadınıydı. Babası Rauf Bey, eski bir İstanbul beyefendisi, bir zamanlar Moda Deniz Kulübü’nün başkanıydı. Annesi Gönül Hanım, güzeli, iyi yaşamayı seven, dost canlısı bir hanımefendiydi. En büyük hayali iki kızını görgülü, zengin birer damatla evlendirmekti. Büyük kızına söz geçiremeyince, tüm dikkatini ikinci kızına verdi. Ve başardı. Ne var ki evlilik kısa bir süre sonra hüsranla bitti. Ardından da arkadaşım Toronto’ya gitti. Zaman içinde Rauf Bey vefat etti. Gönül Hanım yaşını almaya başlıyordu. İki kız, annelerini yanlarına almaya karar verdiler. Gönül hanım arkadaşımın evine yerleşti. Evvelki gün haberleşme grubumuzda, “Kızlar, dün gece korkunç bir gürültüyle uyandım. Baktım annem yerde yatıyor. Yüreğime indi. Gönül 93 yaşında. Her bir tarafına baktım, görünürde bir vukuat yok. ‘Anne ne oldu’ dedim. Annem, ‘rüyada biri bana koş Gönül koş diye seslendi. Bir de baktım ki yerdeyim…’ dedi.” Arkadaşım yaşadığı olayın şokundan sonra bize ‘zaman geçiyor, her anımızı değerlendirmeliyiz’ diye bir not düştü.

Özet, eski Modalılar 93 yaşında uyurken bile koşuyorlar.

***

Gmar Hatima Tova…