“Memleket isterim/ Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun; / Olursa bir şikayet ölümden olsun.”

Barış adamı Şimon Peres 13 Kasım 2007’de TBMM’de yaptığı konuşmada ünlü Türk şairi Cahit Sıtkı’nın sözlerini meclise taşımıştı…

Dünya 0 yorum
28 Eylül 2016 Çarşamba

İsrail devlet yönetiminde  bakanlıktan devlet başkanlığına onlarca görevde bulunmuş olan Peres’in TBMM’de yaptığı konuşma savaş ve ateşle yanan Ortadoğu toprakları için hiçbir zaman eskimeyecek gerçeklerden bahsediyordu, barış ve kardeşliğe olan özlem.

Türk milleti ile Yahudilerin tarihinin ortak noktalarına dikkat çeken Peres’in 2007’de sarf ettiği ve hiç eskimeyecek sözler şöyle idi:

“Sayın Cumhurbaşkanı,

Sayın Filistin Yönetimi Başkanı,

Sayın Meclis Başkanı,

Saygıdeğer Meclis Üyeleri,

Geçmişte tarih yazmış ve yazmaya devam eden Meclisinizin huzurunda bulunmak büyük bir onurdur.

Kemal Atatürk, ‘Kendi hayatlarımızda mutluluğa ulaşmanın tek yolu, kendimizin değil, bizden sonra geleceklerin çıkarlarını gözetmek’ demiştir.

Türkiye son yüzyılda büyük bir devrim yaşadı. Eski bir imparatorluktan, güçlü bir Cumhuriyet’e dönüştü. Geçmişe gömülen bir varlıktan, kendisi, bölge ülkeleri, onların dinleri ve başka dinlerden halklar için, İsrail’in Tanrısı ile İsmail’in Tanrısı’nın yıkım değil, hayat Tanrısı olduğunun kanıtlandığı yeni bir gelecek yaratan bir varlığa dönüştü.

Yahudi halkının, sizlerin ülkesi, insanları ve kültürü ile ilişkileri çok eski ve köklüdür. Benim milletim, tıpkı sizin gibi, binlerce yıla yayılan bir tarih hafızasına sahiptir. İnanç, hafıza ve umut Yahudi halkının varoluşunun temelleridir. Büyük acılar çekerek yaklaşık 2000 yıl, oradan oraya savrulduktan sonra anavatana dönüşümüz bunun delilidir. Biz, hatırlayan bir milletiz. Biz, halkımızın başına büyük bir felaket geldiğinde, atalarınızın atalarımıza nasıl el uzattığını hatırlıyoruz. İspanya Kralları İspanya’da yerleşik Yahudi toplumunu, Hıristiyan inancını benimsemek veya İber Yarımadası’ndan kovulmak arasında imkansız bir tercih yapmaya zorlayan bir karar yayınladığında, Yahudilerin çoğu sürgünü seçti. Fakat Avrupa ülkelerinin çoğu onları kolları açık beklemiyorlardı. Sadece İstanbul’daki “Yüce Kapı” toplu olarak göç etmelerine ve Osmanlı İmparatorluğu topraklarında yerleşmelerine geçit verdi. Burada kendi manevi hayatlarını sürdürebilecekleri ve inançlarına göre dinlerini uygulayabilecekleri hoşgörülü bir yuva buldular. İspanya’dan gelen Yahudiler Türkiye’de ilk matbaayı kurduklarında bilge Sultan II. Beyazıd’tan şu övgüyü aldılar: ‘Ferdinand’ın akıllı bir kral olduğu nasıl söylenebilir? Kendi ülkesini daha fakir, bizimkisini ise daha zengin yaptı.’

Ben buraya, şiddet içeren dini aşırılık dalgalarının kendi modern kıyılarını yalamasına izin vermeyen dost ve aydınlık İslam kültürü, Türkiye’ye, takdirlerimizi ifade etmeye geldim. Türkiye, felsefe, sanat, bilim, mimari ve insan yaratıcılığının tüm alanlarına büyük katkısı olmuş İslam medeniyetlerinin görkemini temsil etmektedir.

Türkiye, bugün de, İslam kültürünün onurunu, tahrik, nefret ve terör vasıtasıyla onun gerçek imajını bozmaya çalışanlara karşı en ön sırada korumaya devam etmektedir. Türkiye’nin takip ettiği yolu çepeçevre bir uyum yaratma vasıtası olarak görüyoruz. Diğer taraftan İran – saklamayacağım – diğerleri üzerinde kendi hegemonyasını kurmaya amaçlamaktadır. Türkiye inanca, İran endişeye yol açmaktadır. Bu nedenle Türkiye hem Ortadoğu hem de Avrupa için gereklidir. Benim görüşüme göre, Avrupa’nın Türkiye’ye, Türkiye’nin Avrupa’ya ihtiyacından daha az değildir.

İsrail halkı adına, sizleri ve halkımızın rolünü ve görevini selamlıyorum.

Saygıdeğer Meclis Üyeleri,

Buraya Filistinliler ile aramızda bir barış anlaşması yapma çabalarına katkıda bulunmak ve Suriye’den Yemen’e kadar tüm bölgede barış imkanlarının araştırılması için fikir alışverişinde bulunmak, sadece dinlenilmek değil, dinlemek için geldik. Terörü kınamak konusunda birleştik. Terörün ahlaki bir temeli yoktur. Terör bir yıkım ve kan mesajıdır. Biz hep birlikte, terör tehlikesinden kurtulmak ve bölgemize yeni bir ufuk açmak istiyoruz; çünkü bilim ve teknoloji vasıtasıyla da bölgemizi yoksulluk ve düşmanlıktan kurtarabiliriz.

Türkiye Gazze Şeridi’ni terör dehşetinden ve ateşlenen füzelerden kurtulmasına, kaçırılan İsrail askerlerinin iadesine ve 1.5 milyon Filistinli’nin normal hayatlarına dönmesine de katkıda bulunabilir. Füzeler sökülür, askerler geri döner ve Gazze ve komşuları sükunet ile tanışırlar.

Türkiye’nin, mevcut liderliği altında, siyasi barışın tesisi ve ekonomik, yerel ve bölgesel barışın inşası için en iyi imkanlarını kullanmaya hazır olması çok önemlidir.

Sayın Meclis Üyeleri, İsrail Devleti’nin bu anlaşmazlığa son vermeye kararlı olduğunu beyan etmek istiyorum. Barış, İsrail Devleti’nin çıkarlarının başında gelmektedir. Filistin halkına ve kendisiyle Başbakanımız arasında güvene dayalı bir ilişki oluşturmuş, etkileyici bir lider olan Sayın Mahmud Abbas başkanlığındaki seçilmiş liderliğine saygı duymaktayız. Bu güven ilişkisi, Türkiye’nin saygıdeğer Cumhurbaşkanı ve Başbakanı ile İsrail liderliği arasında mevcut karşılıklı güven ve saygı ile aynı şekilde siyasi sürece büyük katkıda bulunacaktır.

Türkiye Annapolis Konferansı’nda bir ortak olacaktır. Annapolis bir açılış toplantısı değildir, bir gösteri de değildir. Tarafların bir barış anlaşmasının derinliğine inecekleri ve ona bir yön, çerçeve ve ivme verecekleri, üzerinde uzlaşılmış bir nirengi noktasıdır.

Bu, tarihi bir başarısızlık haline dönüşmemesi gereken tarihi bir fırsattır. Farklı dualar okusak bile gözlerimiz aynı semaya, aynı Ortadoğu vizyonuna çevrilidir; burada tüm taraflarca saygı duyulan ve üç kıtayı birbirine bağlayan Türkiye kendi eşsiz katkılarını yapabilir.

Bu siyasi ufuk, İsrail Devleti’nin yanı sıra bir Filistin Devleti’nin kurulmasına yol açacaktır. Demokratik İsrail Devleti’nin yanı başındaki demokratik, bağımsız, refah içinde bir Filistin Devleti, hepimize zarar veren düşmanlık ve terörün son bulmasını mümkün kılacak ve gereksiz savaşlarda toprağın mahvolmasını, suyun zehirlenmesini, havanın kirlenmesini ve kaynakların ziyan edilmesini önlemiş olacağız.

Barış geçici bir menfaat değil, kalıcı bir amaçtır. Savaş gibi tek taraflı olamaz, umut gibi çok taraflı olmalıdır.

Saygıdeğer Meclis Üyeleri,

Yeni bir yola giren üç ortaklı bu toplantının bir eşi daha yoktur. Bu yeni bir umut birleşimidir.

Umuyorum ki, bu sabah üzerinde görüştüğümüz Ankara Forumu ve programı, barış için kalıcı bir rüzgar estirecek ve bu rüzgarı sadece zirve toplantılarında değil halklar arasında hissedilecek bir barışa dönüştürmek için ekonomik bir enerjiyi yaratacaktır; terör yerine kalkınma ve bilim ve teknolojinin manevi mirasımıza zarar vermeyecek büyük bir potansiyel yarattığı yeni bir çağa açılan bir kapı olacaktır.

Bu platformu Filistin Halkı’nın lideri, bizdeki adıyla Abu Mazen ile paylaşmaktan mutluyum. Kendisi barışa doğru yönelen büyük bir kişiliktir. Oslo Anlaşmasını, Washington’daki Beyaz Saray’ın çimenleri üzerinde yapılan bir törende, o Filistin halkı, hem de İsrail adına beraber imzaladık.

Bu anlaşma Ortadoğu’daki rutini değiştirdi, çünkü ilk defa halkların barışa doğru ilerleyeceği bir yol yarattı. Bu yol zor ve engellerle dolu olmakla beraber, bugün de, iki halk için iki devlet çözümüne ulaşmak için kararlıyız:

Filistin halkı için Filistin Devleti, Yahudi halkı için Yahudi Devleti.

Burada, bu yol üzerinde yeni bir safhayı yaşıyoruz. Bu eşi görülmemiş tabloda, Türkiye, kendi sistemini yaratmış olan bu büyük ülke, bu tarihi süreçte, siyasi barışla ekonomik barışın, gelenek ve bilimin birleştirilmesine eşsiz bir katkıda bulunarak aktif bir manivela görevini üstlenmektedir. Türkiye artık hem ortak hem de yapımcıdır; hem global bir mimar hem de yerel bir mühendistir.

Türkiye ile İsrail arasındaki çok gelişmiş stratejik ve ekonomik çıkarlar, yılda milyarlarca dolara ulaşan karşılıklı ticaret hacmi ve nihayetinde siyasi ve stratejik ilişkilerimiz, aramızdaki cesur, gelişen ve yararlı işbirliği için mükemmel ve istikrarlı bir temel teşkil etmektedir. Daha az önemli olamayan bir diğer boyut ise iki halk arasındaki vatandaş- halk- insan seviyelerindeki ilişkilerdir. Ülkenizin güzel insanları, kültürü, doğası ve geniş sahilleri İsrail halkının kalbini kazanmıştır. Bunun en açık ifadesi yüz binlerce İsrailli turistin her sene ve her mevsimde tekrar tekrar Türkiye’ye gelmesidir.

Türk vatandaşlarının 8 yıl önce başlarına gelen deprem felaketinde İsrail’in yardımlarını takdirle kabul ettiklerini ve Türk halkının İstanbul’daki “Neve Şalom” ve “Beit Israel” sinagoglarında 4 yıl önce yapılan kanlı saldırıları derinden kınadıklarını biliyorum. Teröre karşı mücadelede bazı nüanslar olsa da ortak bir kaderi paylaşıyoruz.

Ekselansları,

Ülkenizin şanlı geçmişinin, büyük geleceği için sadece bir önsöz teşkil ettiğini düşünüyorum. Yahudi halkı ile Filistin halkının tarihlerinde de, barış içinde İsrail Devleti, Filistin Devleti ve tüm bölge için parlak bir geleceğe işaret ettiğine inanıyorum. Gerçek dostluk, azim ve kararlılık ile, Doğu Akdeniz havzasındaki halklar, dinler ve toplumlar arasında uzlaşma, kardeşlik ve ortaklık için çalışacağız.

Büyük Türk şairi Cahit Sıtkı Tarancı’nın samimi sözlerini çok severim:

Memleket isterim

Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olasın;

Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.

Memleket isterim

Ne başta dert ne gönülde hasret olsun;

Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

Memleket isterim

Ne zengin fakir ne sen ben farkı olsun;

Kış günü herkesin evi barkı olsun.

Memleket isterim

Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;

Olursa bir şikayet ölümden olsun.

Türkiye, İsrail ve bütün bölge halkları arasındaki dostluk anlaşması çok yaşasın!

Tanrı dostluğumuzu daim etsin!

Sağlıklı ve güçlü kalın!”

 

 

1 Yorum