İki cesur adam

Alber NASİ Köşe Yazısı
21 Eylül 2016 Çarşamba

Düşünmek, düşündüğünü ifade etmek ve özellikle toplumun genel geçer değerlerine ters düşen düşünceleri ifade etmek her zaman çok güç olmuştur. Üstüne üstlük bu düşünceleri toplumun spot ışıklarının altındayken ifade etmek başlı başına bir cesaret işidir. Kaybedeceklerini hesaplamadan doğruyu konuşmak her baba yiğidin harcı değildir.

Geçtiğimiz hafta Türkiye iki cesur adamını birden kaybetti. Biri sinema dünyasından Tarık Akan idi. Her zaman siyasi görüşlerini açıkça dile getirdi. Popülaritesini, şanını, şöhretini ve zenginliğini arttırmak yerine toplum yararına kullandı. Özel hayatını kamu malı yapmadı. Alışagelmişlerden farklı bir aktördü; akil, vekil değil, cesurdu. Diğeri ise iş dünyasından İshak Alaton idi. Kimliğinden hiç gocunmadı. Yahudi olduğu için sessiz kalmayı ise hiç tercih etmedi. Tipik bir Türk Yahudi iş adamı kimliğinden çok farklıydı. Tüccardan önce üreticiydi; araştırırdı, öğrenirdi ve öğretmekten geri kalmazdı. Devletle iş yapar ama gerektiğinde devlet politikalarını eleştirmekten korkmazdı. Düşünceleri için ne genel toplumun ne de Yahudi toplumunun tepkisinden çekinmezdi. Düşündüğünü kendi servetini arttırmak için değil, yaşadığı toplumu geliştirmek, iyi yönde değiştirmek, ileri götürmek için söylerdi. Ne Yahudi olduğu için kendini geniş topluma ezdirdi ne de Türk olduğu için kendini ve şirketini yabancılara ezdirdi. Cesurdu. Türkiye’nin ve dünyanın böylesine cesur insanlara ihtiyacı var.

***

Kurban Bayramı süresince Ortadoğu durulmak bilmedi. Suriye, Esad liderliğinde ateşkesi kabul etti. Hemen ardından İsrail’le çatışmaya başladı. Malum İsrail ve Yahudilerle çatışmak bu bölgede liderlerin popülaritesini hep arttırır. Esad, İsrail uçağının kendileri tarafından düşürüldüğünü söyledi. İsrail yalanladı. ABD, IŞİD yerine ‘yanlışlıkla’ Esad’a bağlı Suriye ordusunu bombaladı. Çok sayıda asker öldü. Suriye’ye bakınca, Esad’la veya Esad’sız pek bir şey fark etmeyecek. İsrail ile Suriye arasında, İsrail Golan Tepelerinden çekilse bile, kalıcı bir barış olamayacak. Bunun tekrar teyidini yaşadık geçen hafta.

Hamas’ın uyguladığı bıçaklı terör saldırıları, İsrail sınırlarını geçip Atlantik’in ötesine ABD’ye kadar ulaştı. IŞİD’a bağlı bir terörist eline aldığı bıçak ile, Minnesota’da bir alışveriş merkezinde dokuz kişiyi bıçakladı. Ancak vurularak durdurulabildi. Her evde bulunan, kolayca alınıp ulaşabilen mutfak bıçağı ile yapılan bu tip terörist saldırıları engellemek son derece güç. Ve görünen o ki geçen sene sadece İsrail’de görülen bu tip saldırılar hızla tüm dünyada yayılıyor, daha da yayılabilir.

İsrail ve ABD bıçaklı terör saldırılarına çare ararken iki ülke arasında 38 milyar dolarlık savunma anlaşması imzalandı. Anlaşmaya göre ABD, İsrail’e önümüzdeki 10 yılda 38 milyar dolarlık askeri yardımda bulunacak. Aslında bu tip anlaşmalar iki ülke arasında yeni değil. Obama ile Netanyahu’nun arasının kişisel olarak iyi olmaması bile anlaşma yapmayı engelleyemediğine göre anlaşmanın önceki anlaşmaların devamı niteliğinde olduğunu zaten açıkça ortaya koyuyor. İsrail bu yardımı alan tek ülke de değil. İsrail kadar olmasa bile Mısır’ın da bu tip ABD yardımları aldığı bilinen bir gerçek. Kaldı ki İsrail’in güvenliğini Ortadoğu’da her şeyin üstünde tutan ABD yönetimleri benzer anlaşmaları İsrail ile barış yapmaları halinde birçok ülkeyle de yapıyor.

***

Ve seçimler... Rusya’da susturulmuş muhalefetin de katılımıyla gerçekleşen parlamento seçimlerini Putin’in kurucusu olduğu Birleşik Rusya Partisi’nin kazanması hiç şaşırtıcı olmadı. Burada asıl dikkat çeken, seçmenlerin oylamaya katılma oranının düşüklüğünün aslında Rus halkının sistemden umut kestiklerinin bir göstergesi olması.

Öte yandan ABD başkanlık seçimlerine ise iki aydan az bir süre kaldı. Cumhuriyetçi aday Donald Trump anketlerde Demokrat aday Hillary Clinton’un önünde gidiyor. Çok kişi Hillary Clinton’u desteklese de, halkın nabzını tutmayı başaran ise Trump. Clinton halka inmeyi başaramazken, Trump halkın her kesimine duymak istedikleri mesajı vermekte usta. Söylediklerinin birçoğuna kendi de inanmıyor olsa da, başkanlık yarışında ödül bu kadar büyük olunca pek de fark etmiyor. Politika inandığını söylemek değil nabza göre şerbet vermek işidir. Yani aslında biraz şarlatanlıktır. Bunu da kimin daha iyi becerebildiğini görebiliyoruz.