Leyla Alaton: “Babam insana saygılı, çoğulcu demokratik bir düzenin gelişmesi için özverili bir öncülük yaptı”

İshak Alaton’un kızı Leyla Alaton, cenaze töreninde babasını anlattı:

Toplum 0 yorum
21 Eylül 2016 Çarşamba

Bu yazıyı babamın yoğun bakıma alındığını duyunca yurt dışından gelirken kaleme aldım. Yanındakilerden “metanetli olun” mesajları, zaten indiğimde acı haberi alacağıma beni nispeten hazırladı.

Hepinizin bildiği gibi babam özel ve güzel bir insandı. Elbette bilmediğiniz yönleri de vardı.

Son derece saf ve naif bir tarafı vardı ki, inatla herkesi kendisi gibi iyi niyetli ve dürüst varsaymasıydı.

Hayatının son dönemlerinde dahi, ülke ekonomimize katkı sağlayacak girişimler ona heyecan verdi.

Türkiye’de kurumsallaşma ve ortaklık kültürünün, can dostu rahmetli Üzeyir Bey ile birlikte, sembolü oldu.

Ne yazık ki ağustos ayında gördüğü ağır hastalık tedavisinden sonra toparlayamadı.

Hayat onu son dönemde çok hırpalamış ve yormuştu. Aslında, insanlığın, dünyanın, ülkemizin başına gelenler de onu üzüyor ve endişelendiriyordu.

Hep öncü oldu. Daima vizyonerdi, öngörülerinde hep haklı çıktı.

Okumaya ve öğrenmeye aşıktı. Bir çocuk gibi her şeyi merak etti; hep günceldi.

Kendinden başka herkesi düşündü, çok insanın sırdaşı ve akıl hocasıydı.

Bıkmadan, usanmadan, pes etmeden, daha iyi olmamız için dil döktü. Bunun sadece ülkemiz düzeyinde değil, yurtdışında da mücadelesini çok verdi.

Hepimizden daha hızlıydı. Kim olursa olsun, hiçbir ayırım yapmadan insanlarla iletişim halindeydi.

Ne kadar farklı kişinin hayatına dokunduğunu zamanla gördüm. Sivil toplum örgütlerine verdiği önem, insan sevgisi ve sosyal demokrat kişiliğindendi. TESEV ve Açık Toplum Vakfı kurucularından olup, sivil toplum kuruluşlarının batı dünyasıyla entegre olmamız için ne kadar önemli ve yararlı olduğunu biliyordu.

İnsana saygılı, çoğulcu demokratik bir düzenin gelişmesi için özverili bir öncülük yaptı.

Hayatı boyunca en çok “saygın olmaya” güç atfetti. İnsan olarak, aile olarak, şirket olarak buna toz kondurulması tahammülü dışındaydı.

Gururlu, zarif ve asil bir ruh...

Nurlar içinde, artık rahata kavuştuğunu düşünüyorum.

 

***

İshak Alaton´un ardından

Sonsuzluğa uğurladığımız işadamı ve yardımsever İshak Alaton´un ardından Avi Alkaş İshak Abisi’ni anlattı...

Toplumumuzun koca çınarlarından birini daha, İshak Alaton’u, hepimizin sevgili İshak Bey’ini, sonsuzluğa uğurlamak için bir mübarek Kurban Bayramı günü, bu kutsal mabette toplanmış bulunuyoruz.
İshak Alaton kendini bir Cumhuriyet ürünü olarak görürken, ülkemizin aydınlık yüzlerinden örnek alınası işadamlarından, gerçek bir sosyal demokrat, girişimci ve geliştirici, cesaretin simgesi, gözü pek, kararlı ve dirayetli, özünü ve sözünü bilen, bir bilge kişi olarak belleklerimizde yer etti.
Cemaatimize de, maddi manevi katkıları olmuş, Hahambaşılık Müşavirlerinde gönülden hizmet vermiş, okulumuzu ve hayır kurumlarımızı grup olarak bağışlarıyla desteklemiş, bir Türk Yahudi’si olarak saygınlığın savunucusu ve güzel örneği, uluslararası temaslarda ülkemizin bayrağını hep onurla dalgalandırmış, günceli hep gözleyen aynı zamanda tarihe ve tarihine, sanata ve sanatçıya özenli bir kişilikti.
Karşındakine kendini iyi hissettiren, pırıl pırıl bakan iki mavi gözün ardından fışkıran zeka ile yüreklendiren, heyecan veren kişiliği ile, her daim yaşamımıza dokunmuş, derin deneyimleri ve analizleriyle gençlere hep fikir vermiş, yol göstermiş, yollarına ışık tutmuş değerli bir büyüğümüzdü sevgili İshak Bey.


Pazar akşamından bu yana sosyal medyada ve yazılı basın ile portallarında geçen yüzlerce mesaj arasında,
Gönenç Gürkaynak’ın da sadece 140 harfte yazılması gereken tweet’inde de belirttiği gibi, Türkiye'nin geleceği için inadına umutlu olma erdemini, hep coşkuyla yaşayan bir insan, olarak tanımlanan İshak Bey’i
kâh yazılı ve görsel basındaki haberlerde dini azınlık bireylerinin adları öncesine, Yahudi, Ermeni veya Rum asıllı gibi dini kökenlerinin belirtilerek ötekileştirilmelerine, gocunmadan yüreklice karşı durup, bu uygulamaların kalkmasına bire bir yarar sağlarken,
kâh ‘Salkım Hanım’ın Taneleri’ roman ve filmi etrafında ailesi gibi gayrimüslimleri de fazlasıyla mağdur etmiş zalim ve adaletsiz Varlık Vergisi ile ilgili ve o güne dek söylenmemişleri dile getiren cesur söylemlerinde dinledik. Hatta bir röportajda kendisine hep Varlık Vergisi ile ilişkilendirme sorusu yöneltildiğinde şu yanıtı vermişti:

‘Sadece bu olmasa gerek. Aslında Varlık Vergisi İshak Alaton’un bir şansıdır. Hayatın faydalı bir cilvesi… Babam için bir felaket idi. Babamı kırdı, mahvetti ve öldürdü. Varlık Vergisi sayesinde sıfırdan başladım. Sıfırdan başlamanın hayat için müthiş bir şans olduğunu düşünürüm. Çünkü altına inmen mümkün değil, ancak yukarı doğru çıkarsın.

Mutluluk şöyle tarif ediliyor: “Bugünün yaşam şartları dünkü şartlara göre bir nebze daha iyiyse ve yarın ile ilgili yaşam şartları beklentin bugünkülere göre bir nebze daha iyiyse, o zaman mutlusun.” Çünkü her gün daha iyiye gidiyorsun. Bundan daha büyük bir mutluluk olamaz.

Eğer Varlık Vergisi olmasaydı babam iplik ticaretine devam ederdi, İshak Alaton da o işte babasının oğlu olarak iyi bir tüccar oldurdu. İsveç’i göremez, sosyal demokrasiyi, dünyayı keşfedemezdi.’

Bu şekilde sadece mutluluğu değil, sıra dışılığı da keşfetmiş oldum. Derken,

Veya
Yıllar sonra ilk kez 2. Dünya Savaşı sırasında Nazi zulmünden kaçan Romanyalı Yahudi mültecileri taşıyan motorsuz ve korumasız Karadeniz’in azgın dalgalarına bırakılan ve ardından da batırılan Struma gemisi faciasını gün yüzüne çıkaran ve öncüsü olduğu, bakan düzeyinde katılım sağlanan, anma törenlerinde Zülfü Livaneli’nin yanında veya birçoklarının kuruluşuna önayak olduğu gibi vakıf ve düşünce kuruluşlarında etkin rol alırken, kimi zaman TV programlarında samimi ve her hücresinde hissettiği Türkiye için görüşlerini dile getirirken, rahatlıkla anımsayabiliyoruz.
İshak Bey’i, kimi zaman da onu anlayamayan kalabalıkların karşı çıkmasına aldırış etmeksizin, ekonomik ve toplumsal yararlar sağlamak için, özgün radikal çözümler üretirken, hatırlamamak mümkün mü?
Bu çabalarını, kendine özgü berrak dili ile satır satır yazılan kısa ve özlü mektuplarla, canlı röportajlarla tüm sorumlu ve ilgilileri ile paylaşırken, kökenini hiçbir zaman gizlemediği gibi, içinden çıktığı Türk Yahudi Toplumuna önderlik etti ve hep cesaret aşıladı.

Ben de kendimi İshak Bey’in değerli önderliğinden ve keskin zekasının, deneyimle birleşmesinden fışkıran yaşam pınarından su içirdiklerinden biri olarak, şanslı sayanlardanım.
Üniversite’nin son sınıfında vaka incelemesi olarak Alarko Holding i tez konusu olarak inceleyip hazırlarken olduğu gibi, veya seneler sonra 40 yaşıma gelirken profesyonellikten serbest çalışmaya geçmek için yol yordam sorduğumda, bana o gün verdiği müthiş ivme ve cesaret sayesinde gayrimenkul danışmanlık şirketimi kurduğumda hep destekçimdi. Onunla herhangi bir ticari iş yapamamış olsak da, İshak bey gerek iş hayatımda gerek toplumsal çalışmalarımda verdiği destekle, bana hep yol gösterici ağabeylik ederek, bir baba yakınlığını hep yanı başımda hissettirdi.
Ve de ne ilginçtir ki sonsuzluğa uçuşunun ardından, yine babacan mesajını ‘Sevgili Oğlum Avi Alkaş’a’ diye imzaladığı kitaplarının, TMCemaati adına O’nu uğurlamak için duygu ve düşüncelerimizi paylaşacağım bu konuşmam öncesinde, bana yine destek olma mesajını verircesine, kızı gibi sevdiği Gökçe aracılığı ile dün akşam, elime ulaşmasını sağladı... Bu mesaja uyarak, size Mehmet Gündem’in kaleme aldığı birbirinin devamı olan kitapların ilki 1992’de biten, ‘Lüzumlu Adam’ ve sonrasındaki ‘Lüzumsuz Adam’ hakkında 2012 yılında İshak Bey’in Şalom gazetesinde yayınlanan Ester Yannier ile yaptığı röportajına “Neden iki kitap halinde düşündünüz?” sorusuna verdiği yanıttaki kendi kelimeleri ile aktarmaya çalışayım:

‘Bunun kökeninde 92 yılındaki yaşamımdaki önemli değişim yatıyor.O yıl 65 yaşımdayım ve geçmişime baktığımda faydalı işler yapmış ve mutluyum. Fakat yeni hedefler arıyor, yeni maceralar istiyorum. Alarko’nun işleriyle uğraşmak ve para kazanmak artık bana yetmiyor. Henüz o yıla varmadan da anlamıştım ki, daha çok para benim için önemli değil. Saygınlık ve yeni heyecanlar arıyorum. O zaman hayat tarzımı değiştirmeye karar verdim. Yazdığım yazıyı akşam Üzeyir’in masasına bıraktım. Sabah okumuş, alı al moru mor yanıma geldi, “Sen ne yapıyorsun, bu yazıyı mı yayınlayacaksın?” dedi. Evet dedim. Başlık “Lüzumsuz Olabilmek” idi. Şirkette lüzumsuz olmak, artık bana ihtiyaç olmasın istiyordum. O zaman çok rahatlayacak, istediğimi yapabilecektim. Yine orada bulunacaktım ama sorumluluklarımı profesyonellere, Üzeyir Garih’e devretmek istediğimi açıkladım. O zamana kadar hazırladığım önemli bir iş var, TESEV’i kurmuşum. TESEV’i Nejat Eczacıbaşı ve Feyyaz Berker ile kurdum ancak en aktif üye de benim. Konferanslar organize eden, doğudaki probleme el atan, dil zenginliğini anlatan bir uğraşıya başlamışız, Açık Toplum Vakfı olarak, o da beni motive ediyor.’

Sevgili İshak Bey,
eşin Mara, çok sevdiğin kızın Leyla ve oğlun Vedat’a, sevgili 3 torunun Eros, Atlas ve Emil’e olduğu kadar sevgili ortağın şirket eş başkanın Üzeyir Bey’in vakitsiz kaybı üzerine manevi babaları olduğun Dalia ve İzzet’e, Garih ailesi ve 6 torununa da, ailen bildiğin tüm Alarko camiasına, cemaatimize ve ülkemize de, dünya insanlarına da, açtığın yolda hep örnek olacak, adının sonsuza dek yaşatılmasına yardımcı olacak olayları ve anılarını, Lüzumlu Adam ve Lüzumsuz Adam kitaplarınla bırakırken, senin o kendine özgü tonton ve yumuşak, insanı rahatlatan güzel Türkçe’yi ustaca kullanan anlatımınla, daha senden canlı canlı almak varken başkanımız İshak İbrahimzadeh’nin de yazdığı gibi bizleri bırakıp da gitmeye ne lüzum vardı?
Kendine ömür taçlanması olarak adlandırdığın Lüzumsuz Adam olabilme becerisini ve analojisini aslında bize, seni tüm sevenlere, hep seni hatırlatacak ve kalplerimizde saygınca yaşatacak çok lüzumlu bir yaşam öğüdü ve örneği olarak bırakıyorsun. Sonsuzluğa giden yolun ışıklarla dolu, mekânın cennet, ruhun şad olsun.

Baruh Dayan Emet

2 Yorum