Bu hafta ağımıza takılanlar

Saldırıdan hemen sonra bile, “İstanbul ikinci evimiz. Bir gün döneceğiz; bu kesin…” diyordu. David patlamanın olduğu yere gitti. O gün, çalıştığı dükkandaki tüm eşarplarla kan kaybetmesinler diye yaralıların kollarını, bacaklarını saran adamı sordu. İşten ayrıldığını öğrendi. O adama teşekkür edemedi ama o gün gidemedikleri Köfteci Hüseyin´e gitti! Peki neden? Bu gelişinde Califa´yla buluşan yemek yazarı Cemre Narin ona kritik soruyu sormuş: “Psikoloğun mu önerdi?” Durumla yüzleşmesinin gerekli olduğunu söylemiş doktoru. “O köfteciye giderek saldırı nedeniyle yarım kalan çemberi tamamlamalıydım. Mahallemden çıkar çıkmaz da İstanbul´a geldim. Arkadaşlarımın cesetlerini gördüğüm yerle yüzleşmem gerekiyordu. Eskisine nazaran daha iyi hissediyorum” diyordu David, Şalom Gazetesi yazarı Karel Valansi´ye… Bu arada Instagram hesabından her gün İstanbul´da sevdiği lokantalardan fotoğraflar paylaştı. Kâh ocakbaşına oturdu, kâh Kapalıçarşı tarafında dönerini yedi. Cemre aracılığıyla, “Bunu yazabilir miyim?” diye sordum David´e. O da, “Bir ricam olabilirse” demiş, “Ölen arkadaşlarımın isimlerini yazabilir mi?” Bu o kadar önemli ki; kendi kayıplarımızı unutmamak, unutturmamak. Gerekirse ağlamak, acı çekmek ama kendinden vazgeçmemek. NİLAY ÖRNEK - SÖZCÜ

İzak BARON Diğer
23 Ağustos 2016 Salı

Bu Haftanın “Takılanlar”ı

 

  • 19 MART’TA BEYOĞLU’NDAKİ ÜÇ İSRAİLLİNİN DE HAYATINI KAYBETTİĞİ BOMBALI SALDIRI İSE KÜRESEL TERÖRE KARŞI İKİ ÜLKENİN İSTİHBARAT İŞBİRLİĞİNİN ÖNEMİNİ VURGULAYAN VE HÜKÜMETLER ARASINDA BUZLARI ERİTEN BİR DİĞER GELİŞME OLDU

2015 yılına girdiğimizde bölgesel dinamikler Türkiye ve İsrail’i yeniden yakınlaştırmaya başladı. Bunda kuşkusuz 2013 yılında p5+1 ülkelerinin İran’la başlattıkları nükleer müzakere sürecinin imza aşamasına ilerlemiş olmasının payı vardı. Bölgede başta İran olmak üzere Irak, Suriye, Lübnan’ı içine alan Şii hilalinin nüfuz kazanması Türkiye ve İsrail’i Suudi Arabistan’ın liderlik ettiği Sünni blok yanında konumladı.

İran’la yakınlaşan ABD’nin kendisinin güvenlik kaygılarını göz ardı ettiğini düşünen İsrail, bir taraftan Gazze Savaşı’nın uluslararası kamuoyunda tetiklemiş olduğu İsrail karşıtlığını onarmaya çalışırken, bölgede kendini güvence altına alacak ittifak ağları kurma gayreti içine girdi. Bu anlamda İran tehdidi ve ABD’nin Ortadoğu’dan çekilme algısı bölgede daha önce alışılmadık ortaklıkların önünü açtı. İsrail ile görüşmenin Arap dünyasında bir tabu olduğunu düşünürsek, Suudi Arabistan ve İsrail’in 2014’ten beri perde arkasında beş kez bir araya geldiği ve İran konusunda kararlar aldığı ortaya çıkacaktı, üstelik de taraflarca inkâr etme ihtiyacı duyulmaksızın.

(…) Bu bağlamda dış politikada gereksinim duyulan değişimin ilk tohumları Mart ayında Riyad’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile tahta yeni geçen Suudi Arabistan Kralı arasında gerçekleşen toplantıda atıldı. Kral Salman’ın Erdoğan’la aynı tarihte Riyad’da bulunan Mısır Devlet Başkanı Sisi ile arasında arabuluculuk girişimleri sonuçsuz kalsa da, Türkiye Suriye’de Esad rejimine ve bölgede İran’ın hegemonyasına karşı mücadele eden Suudi Arabistan’la aynı safta yer alarak, Yemen’de başlatılan operasyona da destek verdi.

(…) 15 Aralık’ta İsviçre’de bir araya gelen Türk ve İsrailli heyetler ön anlaşmaya vardıklarını duyurdu. Çerçeve anlaşmanın basına yansıyan detaylarına göre, İsrail, Mavi Marmara saldırısında ölenlerin ailelerine 20 milyon dolar tazminat ödeyecek; karşılığında Türkiye’de İsrail askerlerine karşı açılan davalar düşürülecek; 2014 Gazze Savaşı’nın başlamasına zemin veren üç yerleşimci gencin kaçırılıp öldürülmesi olayından sorumlu tutulan Hamas üyesi Salih El Aruri ülkeden sınırdışı edilecek; iki ülke enerji işbirliği kapsamında boru hattı projeleri üzerinde çalışmalara başlayacak ve karşılıklı büyükelçiler yeniden görevlendirecekti. 22 Aralık’ta Aruri’nin sınır dışı edilmesi ardından müzakere süreci hız kazandı. Ancak tarafların Gazze’deki ablukanın kaldırılması ve Türkiye’deki Hamas bürolarının kapatılması konularında görüş ayrılığı içinde olmaları nihai anlaşmayı geciktirdi.

Anlaşmadaki pürüzlere eğilmeden önce Türkiye İsrail yakınlaşmasının güvenlik boyutuna değinmekte fayda var. 2016 Ocak ayını takiben Kilis’i hedef alan IŞİD’in roket saldırılarındaki artış, fırtına obüslerinin bu saldırılara karşılık vermekte yetersiz kalışı, çözüm sürecinin bitişiyle Güneydoğu’da iç savaşa dönüşen çatışmalar, bu bağlamda Mayıs ayında Çukurca’da Süper Kopra helikopterinin PKK tarafından portatif yerden havaya füze sistemiyle (MANPAD) düşürüldüğü iddiası gibi gelişmeler Türkiye’yi savunma stratejisini gözden geçirmeye ve güvenlik kapasitesini artıracak işbirliği arayışlarına teşvik etti. ABD Kongresi’nin Türkiye’ye vermek konusunda ayak dirediği silahlı insansız hava araçlarının İsrail’den temin edilebilme olasılığının yanısıra Iron Dome (Demir Kubbe) gibi füze savunma kalkanı teknolojisine sahip olması da İsrail’i cazip bir partner olarak ön plana çıkarıyordu.

19 Mart’ta Beyoğlu’ndaki üç İsraillinin de hayatını kaybettiği bombalı saldırı ise küresel teröre karşı iki ülkenin istihbarat işbirliğinin önemini vurgulayan ve hükümetler arasında buzları eriten bir diğer gelişme oldu. Saldırı ardından gönderilen karşılıklı taziye mesajları ve İsrail Devlet Başkanı Rueven Rivlin ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasındaki telefon konuşmasının liderler bazında yeni bir sayfa açabileceği yönünde beklentiler arttı. Nitekim Türkiye, Mayıs başında İsrail’e yönelik NATO vetosunu kaldırarak, güvenlik konusunda işbirliğine açık olduğunun sinyalini verdi. Yine de iki ülke arasında nihai anlaşmanın imzalanması 27 Haziran’a kadar uzadı.

Selin Nasi

http://www.birikimdergisi.com/birikim-yazi/7857/turkiye-israil-anlasma-uzlasmanin-teminati-olabilir-mi#.V7i0j_nhDDc

 

  • TÜRKİYE İLE İSRAİL ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN NORMALLEŞMESİ SÜRECİNİN İLK GÜNLERİNDE İSTER İSTEMEZ KIBRIS SORUNUNUN DA, ÖNCE ADADAKİ TÜRK VE RUM TOPLUMLARI ARASINDA, ARDINDAN TÜRKİYE İLE KIBRIS ARASINDA ÇÖZÜMLENMESİNE GİDEN BİR SÜRECİ TETİKLEYEBİLECEĞİ AKLA GELİYOR

Akdeniz'de de Türkiye dışında bazı ülkeler bu tür üçlü yapılar kuruyorlar. Örneğin, İsrail­Mısır­Yunanistan, İsrail­Kıbrıs Yunanistan gibi örnekler mevcut.

Enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi kaynak güvenliği bakımından tüm dünyada üzerinde en çok durulan konulardan birini oluşturuyor. Türkiye doğal gaz ithalatında dünyada beşinci, doğal gaz tüketiminde ise Avrupa'da dördüncü sırada yer alıyor.

Doğal gaz ithalatımızın %55'i Rusya, %16'sı İran, %13'ü de Azerbaycan'dan geliyor. İthal ettiğimiz doğal gazın %99'unu da tüketiyoruz.

Bu tablo Türkiye'nin doğal gaz kaynaklarında enerji güvenliği bakımından tatmin edici bir kaynak çeşitliliği oluşturmuyor. Dolayısıyla, İsrail ve Kıbrıs ile yapılabilecek işbirliği Türkiye'nin enerji güvenliğini olduğu kadar, Türkiye üzerinden Avrupa'ya doğal gaz naklinde de kaynak çeşitliliği oluşturacağından, Avrupa'nın enerji güvenliğini de artırma potansiyelini taşıyor.

Önemli ekonomik projelerin önünü siyasi sorunlar tıkar. Kıbrıs sorununun hala çözümlenememiş olması bu satırları okuyanların aklına hemen bu soruyu getirecektir. Bununla beraber, önemli siyasi sorunların çözümünün işlevsel yaklaşımla geliştirilen, ortak menfaatleri birleştiren ekonomik ve ticari projeler üzerinden aşılabildiğinin örnekleri de mevcuttur.

Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşmesi sürecinin ilk günlerinde ister istemez Kıbrıs sorununun da, önce adadaki Türk ve Rum toplumları arasında, ardından Türkiye ile Kıbrıs arasında çözümlenmesine giden bir süreci tetikleyebileceği akla geliyor.

Ünal Çeviköz

http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/unal-cevikoz_617/turkiye-israil-normallesmesi-akdenizde-yeni-bir-uclu-isbirligi-modeline-yol-acar-mi_40198526#

 

  • EN YAKIN KOMŞULARINDAN, ARKADAŞLARINDAN İYİLİK GÖRENLER NE KADAR AZSA, KÖTÜLÜK GÖRENLER DE O KADAR ÇOKTU. GÜVEN DUYMAK SÖZ KONUSU DEĞİLDİ. TEMKİNLİ OLMALI VE UNUTMAMALIYDI: GÖZ YAKMAYAN SOĞAN, ACI VERMEYEN TÜRK OLMAZDI

Tüm Trakya’da eş zamanlı olarak Yahudilere karşı gerçekleştirilen olayların kimler tarafından gerçekleştirildiği tespit edilmemekle birlikte, olayların failleri belli ki iddia edildiği gibi birkaç çapulcu değildir. Olayların Trakya’nın farklı bölgelerinde hemen hemen aynı anda başlaması, olaylardan önce tüm şehirlerde Yahudilerin boykot ve tehdit edilmesi, Yahudi aleyhtarı bildirilerin dağıtılması, olayların iddia edildiği gibi rastlantısal olmadığını ispat etmektedir. Bu, planlı ve organize bir eylemdir. Trakya Olayları, Milli İnkılap ve benzeri antisemit yayınların tahrikçi rolü, devlet organlarının resmî uygulamaları ve maşa olarak olayları gerçekleştirmesi için kışkırtılan yerel halk ile sahneye konmuştur.  

Trakya Olayları ile devlet bölgeyi ve ekonomisini Türkleştirmeyi hedeflerken, yerel halk ve yönetimler ise birkaç gün içinde planlı bir şekilde gerçekleştirilecek şiddetli saldırıların, ekonomik açıdan iyi konumdaki Yahudilerin aceleyle kaçmalarına yol açacağını ve bu yolla onların varlıklarından maddî kazanımlar elde etmeyi ummuşlardı. Olayların sonucunda bölgenin Yahudilerden arındırılması hedefleniyordu ve hedeflenen bu amaca da uzun vadede ulaşıldı. Arzu edildiği üzere bugün, 82 yıl sonra, tüm Trakya bölgesinde yaşayan Yahudi nüfus iki elin parmaklarını geçmeyecek bir sayıya kadar düştü. Pek çoğu harabe halindeki Sinagoglar kaderlerine terk edildirken, bölgede Yahudilerin adı ve varlığı yalnızca anılarda, sokak adlarında kalabildi. Yahudilere ait mezarlıklar dahi bölgenin pek çok yerinde yok edilmekte, parsel parsel bölünerek elden çıkarılmaktadır. 13.000 Yahudi nüfusunu yok etmeyi başaran bu zihniyet bugün 1492 İspanya sürgününden günümüze Trakya’da kök salmış koca bir tarihi de yok etmeye çalışmaktadır.  

Yaşananların ardından Yahudiler derslerini almışlardı. Olaylar sırasında yaşananların tek sebebi kimlikleri idi. Yahudi oldukları için şehirlerinde istenmemiş, saldırıya uğramışlardı. En yakın komşularından, arkadaşlarından iyilik görenler ne kadar azsa, kötülük görenler de o kadar çoktu. Güven duymak söz konusu değildi. Temkinli olmalı ve unutmamalıydı: Göz yakmayan soğan, acı vermeyen Türk olmazdı.

Işıl Demirel

http://www.avlaremoz.com/2016/08/18/1934-trakya-olaylarinin-ardindan-goz-yakmayan-sogan-aci-vermeyen-turk-olmaz/

 

  • MAHALLEMDEN ÇIKAR ÇIKMAZ DA İSTANBUL'A GELDİM. ARKADAŞLARIMIN CESETLERİNİ GÖRDÜĞÜM YERLE YÜZLEŞMEM GEREKİYORDU. ESKİSİNE NAZARAN DAHA İYİ HİSSEDİYORUM” DİYORDU DAVİD, ŞALOM GAZETESİ YAZARI KAREL VALANSİ'YE…

O gün kahvaltı sonrası İstiklal'de gezine gezine Califa'nın favori köftecisine gitmek üzere yola çıktılar. Birkaç kişi fotoğraf çektirmek istedi. Dördüncü fotoğraf çekildikten tam bir dakika sonra bomba patladı. Fotoğraf çekilirken önde yürümeye devam eden üç arkadaşları (Avi Goldman, Yoni Suer, Simha Damri) öldü. Fotoğraftakiler de ağır ruhsal ve fiziksel yaralar aldılar.

Hâlâ koltuk değneklerinin desteğiyle yürüyebilen Califa, saldırıdan beş ay sonra, geçtiğimiz hafta İstanbul'a geldi. Onun İstanbul sevgisini, Mikla Genel Müdürü Sabiha Aydın'dan dinlemiştim. Saldırıdan hemen sonra bile, “İstanbul ikinci evimiz. Bir gün döneceğiz; bu kesin…” diyordu. David patlamanın olduğu yere gitti.

O gün, çalıştığı dükkandaki tüm eşarplarla kan kaybetmesinler diye yaralıların kollarını, bacaklarını saran adamı sordu. İşten ayrıldığını öğrendi.

O adama teşekkür edemedi ama o gün gidemedikleri Köfteci Hüseyin'e gitti! Peki neden? Bu gelişinde Califa'yla buluşan yemek yazarı Cemre Narin ona kritik soruyu sormuş: “Psikoloğun mu önerdi?” Durumla yüzleşmesinin gerekli olduğunu söylemiş doktoru. “O köfteciye giderek saldırı nedeniyle yarım kalan çemberi tamamlamalıydım. Mahallemden çıkar çıkmaz da İstanbul'a geldim. Arkadaşlarımın cesetlerini gördüğüm yerle yüzleşmem gerekiyordu. Eskisine nazaran daha iyi hissediyorum” diyordu David, Şalom Gazetesi yazarı Karel Valansi'ye… Bu arada Instagram hesabından her gün İstanbul'da sevdiği lokantalardan fotoğraflar paylaştı. Kâh ocakbaşına oturdu, kâh Kapalıçarşı tarafında dönerini yedi. Cemre aracılığıyla, “Bunu yazabilir miyim?” diye sordum David'e. O da, “Bir ricam olabilirse” demiş, “Ölen arkadaşlarımın isimlerini yazabilir mi?” Bu o kadar önemli ki; kendi kayıplarımızı unutmamak, unutturmamak. Gerekirse ağlamak, acı çekmek ama kendinden vazgeçmemek.

Nilay Örnek

http://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/nilay-ornek/ayaga-kalkmaya-calistiginda-yumruk-yiyen-boksorleriz-1361565/

 

  • CALİFA MERAK ETTİĞİM SORUYU İÇTENLİK VE GÖZLERİNDE GİZLEDİĞİ HÜZÜNLE YANITLADI. HAYIR, KORKMAMIŞ. İSTEYEREK VE SEVEREK GELMİŞTİ İSTANBUL’A

Onun adı David Dudi Califa. İsrail vatandaşı. 19 Mart’ta İstiklal Caddesi’nde meydana gelen canlı bomba saldırısından kurtulan turistlerden biri.

Gastronomi meraklısı Califa. Ülkelerin mutfaklarını keşfetmek, yeni lezzetler peşinde koşmak onun tutkusu. Tutkusunu paylaşanlara rehberlik etmeyi de seviyor. Marttaki İstanbul seyahatinde de böyle bir gruba rehberlik ediyordu işte. Lezzet peşinde koşan grubuyla İstiklal’de bir yerde kahvaltı yapmışlar, sonrasında da “Biraz yürüyelim” demişlerdi. Grubun bir kısmı fotoğraf çektirmek için durmuş, diğerleri daha önden yürümeye başlamıştı ki... Canlı bomba kendini patlattı. Önden yürüyen arkadaşları öldü, Califa ve yanındakiler ise yaralı olarak kurtuldu. Ve işte Califa bu olaydan aylar sonra bir ağustos sıcağında yine İstanbul’da, The Marmara Pera Oteli’nin tepesindeki Mikla’daydı.

Eğer Mikla’nın yaratıcısı Mehmet Gürs beni onunla tanıştırmasa tabii ki hikayesini asla bilmeyecektim, tüylerim böyle diken diken olmayacaktı. Califa merak ettiğim soruyu içtenlik ve gözlerinde gizlediği hüzünle yanıtladı. Hayır, korkmamış. İsteyerek ve severek gelmişti İstanbul’a. Bomba olayından bir gece önce arkadaşlarıyla yemek yediği ve çok sevdiği Mikla’da yeniden olmak onun için güzel bir şeydi. Kim bilir, bir yandan arkadaşlarını da anmak istemişti.

Daha fazla soramadım. Travmasını deşmek istemedim. Califa masasına doğru geçerken Mikla’nın penceresinden İstanbul’a baktım. Kendimi Califa’nın yerine koydum. Ama galiba en çok Califa’nın bilge gülümsemesiyle içim ısındı.

Onur Baştürk

http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/onur-basturk_149/bombadan-aylar-sonra-sevdigi-restorana-yemek-yemeye-geldi_40204269

 

Netten okumalar

 

  • ‘İSMİ DEĞİŞİK’ İNSANLARIN KİTABI - VARTAN ESTUKYAN

http://www.agos.com.tr/tr/yazi/16295/ismi-degisik-insanlarin-kitabi

 

  • GAZZE'DEKİ ELEKTRİK SORUNU İSRAİL’DE SU SORUNUNA DÖNÜŞÜYOR – SHLOMİ ELDAR

http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2016/08/gaza-stip-electricity-crisis-water-pollution-aquifer-shore.html

 

  • TUPAC: ETİYOPYA KÖKENLİ İSRAİLLİ MÜZİSYENLERİN KAHRAMANI

https://www.evrensel.net/haber/288104/tupac-etiyopya-kokenli-israilli-muzisyenlerin-kahramani

 

  • HOLOKOST TARİHİNDE ÇIĞIR AÇAN BELGE – VARTAN ESTUKYAN

http://www.avlaremoz.com/2016/08/18/holokost-tarihinde-cigir-acan-belge-vartan-estukyan/

 

Takılan tweetler

 

Selami İnce ‏@selamiince  19 Ağu

Ülkede Fethullah Gülen üzerinden bile Yahudi ve Hristiyan düşmanlığı yapılıyor

 

Onur Caymaz ‏@OnurCaymaz  15 Ağu

Beğenmediğiniz herkesi Ermeni - Yahudi ilan etmekle çocukken ayağınızı vurduğunuz sehpayı ananızın dövmesi aynı. Sorumluluk alamıyoruz.

 

Karel Valansi ‏@karelvalansi  20 Ağu

İsrail'de Türkiye doğumlu (+çocukları) 100 bin kişi yaşadığını, Türkçe konuşup, dernekleri olduğunu biliyor musunuz?


Bir Türk Yahudisi ‏@TurkiyeYahudisi  21 Ağu

Uno amigo mio dizyendo ... alkol es padre de todo bevites.. Bi arkadasim alkol burun ickilerin babasidir dedi... hala guluoruz

 

Ladinodersleri ‏@ladinogunlugu  17 Ağu

@serifderince merhaba:) Ladino da bu ülkede yaşayan Seferadların anadili, anketinizde göremediğimiz için katılamadık.

 

Selin Nasi ‏@selinnasi  22 Ağu

Hikayenin başı:"Filistinli militanlar,Gazze’den ateşledikleri roketlerle 14 kez İsrail’in Sderot şehrini hedef aldı"

İsrail, Gazze’ye hava saldırısı düzenledi: 30 farklı nokta vuruldu

http://www.diken.com.tr/israil-gazzeye-hava-saldirisi-duzenledi-30-farkli-nokta-vuruldu/

 

Merve Taşçı ‏@mervetasci14  22 Ağu

Papa,Holokost'tan kurtulan 6 yaşlının elini öpmüştü. Faiz rantiyerleriyle alakası yok. Yanlış bilgilendirme yapmayın

 papa