İnanç sistemlerinde kurban

“Günahtan kurtulduğuna inanmak mutluluk veriyorsa, bunun için gerekli olan insanın günahkâr olması değildir. Kendini günahkâr hissetmesidir.” Friedrich Nietzsche

Kavram
17 Ağustos 2016 Çarşamba

Berk Yüksel

 

Kurban, bütün dinlerde, inanç sistemlerinde var olmuştur. Kurban sunma, Hazreti Âdem’in oğulları Habil ile Kabil dönemine kadar uzanır. Kabil toprağın mahsulünden, Habil de sürünün ilk doğanlarından ve yağlarından Rab’lerine birer takdim arz etmişlerdi. Habil ve Kabil’le başlayan kurban ibadetine sonraki dönemlerde de rastlamak mümkün. İnsanlık tarihinde önemli bir dönüm noktası sayılan Tufan hadisesinden sonra Nuh Peygamber'in de kurban sunduğu bilinmekte. Kurbanın kesilmesi geleneği Hz. Nuh ile başlamış ve tarih boyunca da devam etti.

 

Tanrı’ya kurban sunulduğu gibi, kötü güçleri defetme, ataların ruhlarını huzura erdirme ya da bereket ve bolluğun sağlanması için kurban sunulduğu da karşımıza çıkmakta. Bazen hayvan bazen de pirinç, buğday gibi tahıl türü kurbanlar Tanrı’ya sunulmuştu. Tarihin her döneminde insanlar, doğanın gücü karşısında çaresiz kalmışlar, kendilerini koruma içgüdüsü içinde, inandıkları tanrısal varlıklara kurban adamışlar, kesmişlerdi. Her inancın, kültürün kendine göre kurban töreleri vardı. Birçok inanç ve kültürde değişik hayvanları, hatta insanları kurban etmişlerdir. Günümüzde bile bir olay, bir sıkıntı olduğu zaman, “Şu sıkıntıdan kurtulursam kurban keseceğim, kurban adayacağım” gibi adaklarda bulunulmakta. Kurban, insanın Tanrı'ya yakınlık elde etmek için adadığı candır. Bazı dinlerde kurbanla birlikte Tanrılara sunulan hediyeler de kurban kapsamına girmekte.
İnsanoğlu, sıkıntılarından kurtulmak isteği olduğu kadar, şükür etmek için, bereket getirilmesi, fırtınalardan, sel gibi afetlerden kurtulmak için, kendinden güçlü olan varlıklara, tanrılara, kurban kesmişlerdi.

Kurban olayı çok önceki çağlara uzanır. Çok eski doğa dinlerinde Mezopotamya, Anadolu, Mısır, Hint, Çin, İran ve İbrani, yılın belli aylarında dini törenlerle kurban sunma, bayram yapma, geleneği vardı. Ancak insanlık tarihinde en fazla şöhret bulan kurban olayı Hz İbrahim’in oğlu İsmail’i kesmeye teşebbüs olayıdır. Çocukların kurban edilişi eski Sami dünyasından gelen bir şükran geleneğidir. İnsanlık tarihine bakıldığında insanoğlunun çözemediği, karşısında çaresiz kaldığı güçleri Tanrılaştırdığı görülür. Kurban keserek Tanrıların yanında yer almak, Tanrılar adına tapınaklar inşa etmek mitolojik kültürlerde yer alır.

İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca gibi Latince kökenli dillerde genellikle ‘Sacrifice’ terimi ile karşılanan kurban, kutsal anlamına gelen ‘sacer’ ile yapmak anlamına gelen ‘facere’ kelimelerinin bir araya getirilmesinden meydana gelen Latince ‘Sacrificium’den gelir. Bu kelime objeleri bir tanrıya veya diğer tabiatüstü varlıklara takdim etmek suretiyle onları tanrının mülkü haline getirmek ve böylece kutsal yapmak fiiline delalet eder.

Kurban sunan kişi bu şekilde tabiatüstü güçle ilişkiye gir­meyi veya daha önce girmiş olduğu ilişki­yi sürdürmeyi amaçlar. Öte yandan bazı toplumlarda kurban olarak takdim edilen nesnelerin yok edilmesi işlemi esas kabul edilmiş, buna göre kurban, “Objelerin bir tanrıya veya herhangi bir tabiatüstü gü­ce takdim edildiği bir kült faaliyeti” ola­rak tanımlanmıştır. Kurban vasıtasıyla tanrıların, tan­rılar sayesinde de insan ve tabiatın yaşadığına inanılır.

Yönelmiş olduğu amaçlara göre kurban dört grupta toplanır

1.İstenilen şeyi elde etmek için sunulanlar.
2.Elde edilen şeye teşekkür olarak sunulanlar.
3.Bir günahı ya da bir kusuru bağışlatmak için sunulanlar.
4.İlk ürün veya ilk avdan, ilaha/tanrıya bir hak olarak sunulanlar.
Kurbanın amacının, insan ve tanrılar arasında bir hısımlık bağı kurmak olduğu ve bunun, yenilen kurbanın etinde birbirine karıştırılarak gerçekleştirildiği bildirilmektedir. Kimi araştırmacılar da kurbanın, tanrıların beslenmesi gerektiği inancından doğmuş olduğunu ileri sürmüşlerdir. İlk uygar topluluklarda toprağın verimliliğini arttırmak için ona içki dökülür, un serpilir ve genellikle hayvan ve bazen de insan kurban edilirmiş. Kurban geleneğinin altında yatanın da, ölüp yeniden dirilme düşüncesi olabileceği savunulmuştur.

Bazı uygarlıklarda durum

Mısır

 Arkeolojik bulgular, eski Mısır’da rahiplerin idaresinde ayin haline getirilmiş kurban kültünün bulunduğu­nu gösteriyor. Özellikle Nil Nehrine insan kurban edilmesi çok yaygındı. Bunun yanı sıra hayvanlar da kurban edilirdi. Kurban edilen hayvanlar arasında ilkel kabile dinlerinde olduğu gibi totemler bulunurdu. Bu bağlamda tanrı Osiris adına düzenlenen kurban törenlerinde, kutsal bir boğa kurban edilip on dört parçaya bölünür ve töreni izleyen insanlarca eti tüketilirdi. Kutsal bir boğa ya da öküz şeklinde betimlenen Osiris’in dirilişini sembolize etmek için yenilen boğanın yerine başka bir kutsal boğa konulurdu. Ayrıca Eski Mısır’da kurbanın, tanrıları doyurmaya yaradığı düşünülmüş ve öyle anlaşılmıştı. En büyük tanrı İsis için de önce dua edilir; sonra onun adına bir inek kurban edilirdi. Önceden muayene edilip kurban olarak işaretlenmiş hayvanlar, kesilmek üzere tapınağa getirilince odun yığını ateşlenirdi. Sonra bu ateşe şarap dökülür ve tanrının adı çağrılarak kurban edilecek hayvan kesilirdi. Kurban tapınakta yakılırken orada bulunanlar feryat ederek üzüntülerini dile getirirlerdi. Bir süre sonra da bu insanlar, kurban edilen hayvandan arta kalan etleri tüketirlerdi. Eski Mısır’da kurban edilen kuzu ve oğlağın kanı, çevreye sürülürdü. Sürülen bu kan, tanrının hakkı sayılırdı. Ayrıca yılda iki kez tanrılara domuz kurban edilir ve ancak bu günlerde domuz eti yenirdi. Bunun dışında kalan diğer günlerde ise domuz eti yenmezdi.

İsrail

Ünlü dinler tarihçisi Mircea Eliade’ye göre bu olay eski doğu dünyasında sıkça uygulanan ve İbranilerin Peygamberler Dönemi’ne kadar sürdürdükleri, ilk çocuğun kurban edilişi pratiğinden başka bir şey değildir. İlk çocuk, çoğunlukla bir Tanrı’nın çocuğu olarak görülür, ilk çocuğun kurban edilmesi, Tanrı’ya ait olanın geri verilmesi demektir.

Yahudilikte bazı hayvanların veya yiye­ceklerin Tanrı’ya bağlılığın bir işareti ola­rak ve O’nun lütfünü kazanmak, affını sağlamak niyetiyle bir mezbah üzerinde tamamen ya da kısmen yok edilmesin­den ibaret olan kurban ibadetinin tarihi, Hz. İbrahim’e kadar götürülmektedir. Onun döneminde sığır, davar, kumru, gü­vercin gibi hayvanlar Tanrı’ya sunulurdu. İshak ve oğlu Yakup tarafından da devam ettirilen kurban geleneği İsrailoğullarınca bazı dönemlerdeki farklı uygulamalarla birlikte Kudüs’teki mabe­din 70 yılında Romalılar tarafından yıkılışına kadar sürdürüldü.

Yahudilikte kurban ilk dönemlerden itibaren, ikinci Mabed’in yıkılışına kadar, İbrani dininin ve Yahve’ye ibadetin en önemli unsuru idi. Her ne kadar Eski Ahit kurbanın herhangi bir tanımını vermemişse de Yahudilikte kurban, bir takdim fiili olarak tanımlanmıştır. Buna göre Yahudilikte birincisine kurban, ikincisine de takdim adı verilen iki farklı kurban uygulaması ile karşılaşılıyor. Hz. İbrahim’le başlayan kurban geleneği İshak ve oğlu Yakup tarafından da devam ettirilmiş. Yahudilikte Tanrı’ya saygı göstermek ve verdiği nimete şükür anlayışı yaygındır. Burada hayvanın kanını akıtmak önemli idi. Cansız kurban ise Tanrı adına yere su ve şarap dökme şeklinde gerçekleştirilir.

 

İran

Eski İranlılar tanrılara kur­banlar, çeşitli bitkiler ve haoma içkisi sunmuşlardı. Zerdüşt, hayvan kurbanını ya­saklayarak Ahura Mazda’ya adak ve şü­kürler kurbanını telkin ettiyse de ölümün­den sonra canlı kurban âdetine geri dö­nüldü. İranlılar adak ve şükranlarını Hürmüz’e, diğer takdimelerini de kötülü­ğü engellemesi için Ehrimen’e arz ederlerdi.

Zerdüstlük’ün kutsal kitabı Zend-Avesta’da fiber (su aygırı) denilen bir hayvanın kurban edildiği bildirilmekte. Yine bu kutsal kitaba göre yalvarış, ibadet ve kurban af dilemeye yarar. Zend-Avesta’da dikkati çeken bir diğer konu, tanrılara sunulacak olan kurbanların dağlarda, ırmak ve göl kenarlarında 100 at, 1000 sığır ve 10.000 koyun şeklinde sunulmasının istenmesidir. Dini açıdan kan dökücü hayvanların etlerinin tüketilmesi yasaktır. Zerdüşt’ten önce ‘deva’ denilen ve kötülüklerin tanrısı Ehrimen’in yardımcısı olan şeytanlara, onları yatıştırmak üzere kurbanlar kesilirdi. İran’daki Mitra inancında bütün canlı varlıkların kurban edilmiş bir boğanın kanından doğduğuna inanıldığından, bu inancın ritüellerinde boğaların kurban edildiği bildirilmişti.

Babil ve Asur

Kurban sunumu düzenli ayin ve törenlerle yapılırdı. Babil’de haftanın yedinci günü olan cumartesi uğursuz sayılır ve bu uğursuzluktan kaçınmak için adaklar adanıp kurbanlar kesilirdi. Asurlularda ise ‘kurbanlık hayvanı kesip tanrılara sunmak gerekliydi yoksa tanrılar insanın kendisini yiyeceklerdir’ inancı vardı. Asurlularda kesilen oğlak ya da kuzu gibi yavru hayvanların, insanların bütün günahlarını temizleyeceğine inanılırdı.

Sümer

Sümerlerin yaşadığı eski Mezopotamya’da da rahiplerin eşli­ğinde zorunlu kurbanlarla iştirak edilen oldukça gelişmiş bayram takvimleri bulunurdu. Milâttan önce ilk bin yıla kadar tarihlendirilen kitabelere göre Güney Ara­bistan’ın yüksek kültürlerinde rahiplerce yönetilen, güneş, ay ve Venüs gibi yıl­dızlarla büyük tanrılara sunulan kurban ayinleri vardı. Sümerlerde de kurban törenlerine büyük önem verilirdi. Kurban törenleri, görkemli ve süslü tapınaklarda gerçekleştirilirdi. Sümerler kurban edilecek hayvanın türüne, cinsine ve rengine önem vermezlerdi. Onlar için mühim olan kanın akıtılmasıydı. Sümer ülkesinde kurbanlar, tanrıların besini olarak değerlendirilirdi.

Bazı araştırmacılar kurbanın kökenini totemik kültte (tapınımda) bulurlar. Bazı yayınlarda da olayın psikolojik temelleri üzerinde durulup, insandaki saldırganlık içgüdüsünün en önemli tatmin araçlarından biri olarak kurban kavramı savunulmakta ve bu içgüdünün en fazla göz aracılığıyla tatmin olacağı, bunu daha sonra dokunma ve işitme duygularının izleyeceği bildirilmekte.

Zaman içerisinde ‘insan kurban’ terk edildi ve insanın yerine çiftlik hayvanlarının kurban olarak sunulması gündeme geldi. Hayvanlar genellikle ritüel bir biçimde kesilerek kurban edilirler. Ürün alma sırasında düzenlenen şölenlerde çok sayıda sığır ve domuz kurban etmek, tanrıları ve ataları hoşnut etmenin yanı sıra, şölen sahibinin öte dünyada iyi bir yeri olmasını da sağlar.

Tarih öncesi dönemde başladığı düşünülen kurban geleneğinin, günümüzde de etkilerini sürdüren bir ritüel olduğu görülmektedir. Eskiçağ uygarlıklarına genel olarak bakıldığında kurbana yönelik olarak gerçekleştirilen ritüellerin birçok toplumda ortak noktalar taşıdığı izlenimi edinilmiştir. Gerek uygulamalar gerekse seçilen kurbanlık hayvanlar ve gerçekleştirilen ritüeller göz önüne alındığında; tek tanrıcı dinlerdeki kurban geleneğinin, eskiçağ uygarlıklarındaki kurban geleneğinden köken aldığı, bir yerde bunun bir devamı olduğu ve bu motiflerden son derece etkilendiği sonucuna varılmıştır.

“Yanmayı göze almayan Hz. İbrahim olamaz.”

Kaynakça:

Selahaddin Bekki; Türk Mitolojisinde Kurban

http://turkolojicu.edu.tr/halkbilim/selahaddin_bekki_kurban.pdf 
Cevat Kulaksız; Tarihte Kurban ve Kurban Adetleri

http://www.habercem.com/haberdetay.asp?Newsid=153788

V. Akyüz; “İnsanlık Tarihinde Kurban ibadeti”

Salahaddin Bekki http://w3.gazi.edu.tr/web/sbekki/#oz nin “Türk Mitolojisi’nde Kurban ve Nevruz-Kurban ilişkisi ve Kurbana bağlı olarak yapılan Ritler-Pratikler” adlı makaleleri.

http://blog.milliyet.com.tr/eski-kulturlerde-kurban-toreni-ve-insan-kurban-etme-ilkelliginden-kurtulmak---/Blog/?BlogNo=333391

Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Kurban Maddesi.

Altan Armutak; Eski çağ uygarlıklarında kurban edilen hayvanlar üzerine bir inceleme. Veteriner.istanbul.edu.tr/vetfakdergi

http://bilgez.blogcu.com/kurban-lik-ritueli-nin-kokeni/4731475