Ölüm kamplarının yitik bestecileri Terezin’de yaşatıldı

Piyanist, Besteci, Soprano Renan Koen, ‘Sonsuz Umut: Gustav Mahler ve Terezin Bestecileri’ Festivali kapsamında, Prag ve Terezin’de iki ayrı konser verdi. Koen, gençlere yönelik Holokost eğitim programı kapsamında konservatuar öğrencisi iki Müslüman genci de festivale götürdü.

Virna BANASTEY Toplum
29 Ağustos 2018 Çarşamba

Son yıllarda, dünyanın farklı şehirlerinde, Nazi kampı Terezin’de bulunan ve kampta yaşananları müzikle gelecek nesillere aktarmak isteyen bestecilerin eserlerinden oluşan konserler veren Piyanist Renan Koen, son konserini bu eserlerin doğduğu topraklarda verdi.

Soykırım’ı anmak ve anlatmak amacıyla yola çıkan, müzik yoluyla bir nevi Holokost eğitimi veren Renan Koen, Terezin Vakfı’nın davetlisi olarak Çek Cumhuriyeti’nde iki konser verdi.

Aynı zamanda Yahudi olmayan gençlerin Holokost konusunda eğitimi için bir oluşum kuran Renan Koen, iki konservatuar öğrencisini de Terezin’e götürdü. İlk kez düzenlenen festival kapsamında, uluslararası katılımcılarla bir atölye çalışması da düzenleyen Renan Koen, bu eşsiz etkinliği detaylarını Şalom’a anlattı.

 

 “Terezin’de çalmak bambaşka bir duygu”

Piyanist, Besteci, Soprano Renan Koen, ‘Everlasting Hope: Gustav Mahler & Terezin Composers / Sonsuz Umut: Gustav Mahler ve Terezin Bestecileri’ Festivali kapsamında, 21 Ağustos’ta Prag’da, 22 Ağustos’ta ise Terezin’de olmak üzere iki ayrı konser verdi. Koen ile bu eşsiz etkinliğin detaylarını konuştuk.

Sevgili Renan, Prag ve Terezin’de iki konser verdin. Davet kimden ve nasıl geldi? Organizasyon nasıl gerçekleşti?

Davet Terezin Vakfı / Terezin Foundation’dan geldi, uçak biletimi ise Türk Dışişleri Bakanlığı karşıladı.  Terezin Vakfı ile kampta konser vermek amacıyla ilk kez iki yıl önce temas kurmuştum. Bu temasın sonucunda, burada kurduğum birimle bir ortaklık gerçekleştirdik. ‘Everlasting Hope: Gustav Mahler & Terezin Composers / Sonsuz Umut: Gustav Mahler ve Terezin Bestecileri’ adında uluslararası bir festival gerçekleştirdiler; bu festival bir ilk... Benim dışımda başka sanatçılar da festivalde yer aldı. Ayrıca bu konuda uzmanlaşmış kişilerin konuk olduğu konferanslar da festival kapsamındaydı.

Bana gelen bu davet sadece sanatçı kişiliğime gelen bir davet değildi; aynı zamanda kurduğum birimle ortaklık vesilesiyle öğrencilere yönelik bir davetti. Bir süredir, hem Türkiye’de hem de yurt dışında, Yahudi olmayan çocuklara yönelik eğitimler veriyorum. 500. Yıl Vakfı ile birlikte, bu eğitimlere müzede devam etme kararı aldık. Bunun üzerinde, müze kapsamında Holokost Gerçekliği ile Pozitif Direnç adını verdiğim bir birim kurdum.

Kurduğum birimle Terezin Vakfının ortaklığı sayesinde, Terezin kampının ve gettosunun içinde uluslararası öğrencilere eğitim vermem teklif edildi. Bu yöndeki görüşmelerimiz devam ederken ben de ‘March of Music’ adını verdiğim bir hat kurdum. Bu etkinliğin amacı, her sene Yahudi olmayan öğrencileri Terezin’e götürmek, burayı deneyimlemelerini sağlamak, atölye çalışmaları yapmak. Bu hat ilk kez bu sene hayata geçti. Daha önceleri konservatuarda müzikoloji ve kompozisyon bölümlerinde eğitimler düzenlemiştim. Bu hat, Türkiye Yahudi Toplumunun destekleriyle harekete geçince, Terezin Vakfı da gerekli fona katkıda bulununca, Mimar Sinan Üniversitesindeki hocalarla temasa geçtim ve iki öğrenciye karar verdik.

Bu öğrencilerden biri, müzikoloji master’ı yapan Engin Çetin. Engin master’ını Almanya’da yapıyor; konusu II. Dünya Savaşı’nda Türkiye’ye gelen Almanlar. Diğer öğrenci ise besteci Akın Kilis. O da eğitimlere katılmış ve çok ilgisini çekmişti. Akın bir eser yazacak ve ben de bu eserin Avrupa’da seslendirilebilmesi için çalışacağım. Engin de makale yazacak bize.  Bu şekilde inşallah her sene çok daha fazla öğrenci ile devam edeceğiz.

Konserlere ilgi ve katılım nasıldı?

Gayet iyiydi. Konuyu çok iyi bilenler de vardı, ilk defa duyanlar da... Çok ağlayanlar oldu ancak büyük saygıyla dinlediler. Çaldığım besteciler arasında Gideon Klein (26 yaşında hayatını kaybetti), Viktor Ullamnn (getto hayatında ve kampta çok büyük bir girişimciydi) vardı. Ancak konsere bir Çek besteci daha ekledim;  Bohuslav Martinu. Martinu, Hıristiyan bir besteci ama II. Dünya Savaşında Nazilere karşı direnmiş ve bu nedenle Amerika’ya gitmek zorunda kalmış. Martinu’nun savaş öncesi bestelediği çocuk şarkılarını çaldım. Çekoslovakya’da savaş öncesinde çocuklar nasıldı, onu yansıtmak istedim. Konserlerde yaptığım bir sunum var, hem bestecileri hem de Terezin’i tanıttığım, hem de kısaca Holokost’u anlattığım... Sunumda savaş öncesi Çekoslovakya’da savaş öncesi çocukların fotoğraflarının olduğu bir bölüm var. O fotoğraflar esnasında da bu eseri çaldım. Eserler ya da besteciler arasında genelde alkış olur. Bu konserde besteciler arasında bile alkış olmadı, çok büyük bir saygı vardı. Konserin en sonunda büyük bir alkış oldu, ben tekrar bis yapmak zorunda kaldım. Tabi ki büyük bir keyifle yaptım ve aynı dönemden Türk bir besteci çaldım.

Terezin’de çalmak nasıl bir duyguydu?

Müthişti. Terezin baştan sona etkileyiciydi, ancak önce Prag konserinden başlamak istiyorum.

Prag’da konser belediye evindeydi. Bu savaş öncesi dönemde yapılmış çok büyük ve eski bir bina. İçinde, yine savaş öncesi dönemde açılmış bir Fransız lokantası bulunuyor. Buraya Yahudiler çok gidermiş. Terezin’de konser verme fikri oluştuğunda ilk görüştüğüm kişi Çek Cumhuriyeti’nin İstanbul Başkonsolosu idi. Kendisi ayrıca tarihçi. İki sene boyunca onunla bu proje üzerinde çalıştık. Konserde kendisi de vardı ve öncesinde beni bu lokantaya yemeğe götürdü. İşte böyle etkileyici bir binada, harika bir salondaydı Prag konseri.

Terezin şehri ise hâlâ büyük bir getto şeklinde... Kaldığım yer bir getto eviydi. Binanın alt katı bir müze halinde ve bestecilerin el yazmaları bu müzede yer alıyor. Binanın bir katını ise konaklama için düzenlemişler. Diğer bir deyişle her an kampın, gettonun içindeydik. Konser de II. Dünya Savaşı’nda kullanılan bir bina olan Terezin Kültür Evindeydi.

Terezin’de çalmak bambaşka bir duygu. Şehirde müthiş bir sessizlik var şu an. Herkesin ortak fikri, şehir henüz tam kendine gelebilmiş değil, hâlâ gettonun etkisi altında kalmış. Dolayısıyla havaya girmek çok zor olmadı. Bestecileri orada çalmak zaten ilk günden beri hayalimdi. Orada bu eserleri çok daha iyi anladım. Bu açıdan enteresan bir deneyim oldu. O sesin içinde çalmak, benzer seslerle, onların yaşadığı seslerin içinde olmak ve o binalarda olmak çok etkileyiciydi. Zaten her çaldığımda çok etkileniyor ve yeni şeyler keşfediyorum eserlerde. Ama onları orada seslendirmek sanki bir şeyleri tekrar yaşamak, yaşatmak, onların hakkını daha bir onlara teslim etmek gibi geldi bana.

 Renan Koen'in Prag'daki konserinden...

Konserler dışındaki etkinliklerden kısaca bahsedebilir misin?

Benim atölye çalışmam ve konferanslar vardı. Bir Holokost kurtulanı da konuşma yaptı. Kendisiyle tanıştım. Ondan dinlediğim şeyler çok etkileyiciydi. Aslında etkileyiciydi demek çok hafif kalıyor; insan hakikaten söyleyecek şey bulamıyor.

Atölye çalışmam aslında gençlere yönelik olacaktı ancak uluslararası öğrenciler olarak bir tek Türk Müslüman gençler vardı. Katılımcılar arasında profesörlerin de dahil olduğu birçok yetişkin görünce bir tartışma formatına çevirdim. Katılımcılar da sonrasında “ilk kez Terezin bestecileri hakkında bu kadar derin bir tartışma yapma imkanı bulduk” diyerek teşekkür ettiler. Herkesin fikrini açıkça söylediği, tarihin açıkça konuşulduğu, çok derin bir tartışmaydı. Bu da öğrenciler için bambaşka bir kazanım sağladı.

Seninle birlikte gelen öğrencilerin Terezin’i nasıl değerlendirdi?

İleriye yönelik amacım konserlere devam etmek; zaten konserlerle Holokost’u anıyor ve anlatıyorum. Konserler vesilesiyle gençlerle çalışabiliyorum. Bunun yanı sıra gençlik hareketini büyütmek istiyorum, çünkü Holokost’un anlaşılması, anlatılması çok mühim. Çünkü günümüzde benzer olaylar devam ediyor. Bunların farkına varılması, kendi güçlü taraflarımızla üstesinden gelebilmek için Holokost’u çok net olarak bilmek gerek. Gençlere yönelik, müzik terapi yoluyla yarattığım eğitim sistemiyle onların güçlü taraflarıyla çalışmayı önemli buluyorum.

Bu iki gencimizle son gün kampı gezdik, sabahtan akşama kadar beraberdik. Çok etkilendiler. Bana sayısız soruları oldu. Hem tarih hakkında, hem Holokost hakkında, hem de besteciler hakkında konuştuk... Hayatlarının güçlü taraflarını, bu deneyimin mesleklerine sağlayacağı katkıyı, onların bakış açılarını konuştuk. Hayatları bir anlamda değişti, derinleşti. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla fonlar bulabildikçe buna devam etmek istiyorum. Şimdi katkı sağlayacak uluslararası fonlar devreye geçmek üzere...

“5 Eylül’de Grand Pera Hall’de, Çek Cumhuriyeti’nin 100. yıl kutlamaları kapsamında bir konserim olacak. Cem Mansur yönetimindeki Gençlik Orkestrasına solistim. Mozart Piyano Konçertosu çalacağım. Konser 20.30’da başlıyor ve herkese açık.”

  Engin Çetin ve Akın Kilis

Festivale katılan iki Türk öğrenci, Terezin’de duygularını paylaştı:

Engin Çetin: Festival kapsamında birkaç farklı konsere katıldık. Konserler müzikalite açısından çok değerliydi. Terezin Kampında bestelenmiş eserleri burada dinlemek bizim için çok farklı bir deneyimdi. Konserler dışında da birçok konferansa katıldık. Bir müzikoloji öğrencisi olarak ve kişisel gelişimim açısından bunlar çok önemliydi. Burada olmak gerçekten çok önemli bir deneyim.

Akın Kilis: Değerli hocam Renan Koen sayesinde, Terezin Bestecileri Festivalindeyiz. Bestecileri, bestelerini yaptıkları yerde dinledik. Kampı gezdik, koridorlarda yürürken yaşadıkları zorlukları, eserleri nasıl bir ortamda yarattıklarını canlandırmaya çalıştık. Bütün yaşadıkları zorluklara rağmen, içlerinde sakladıkları umudu, müzik olarak, sanat olarak yansıttıkları yerleri gördük. Bir besteci olarak burada bulunmam, yaratacağım eseri olumlu anlamda çok etkiledi.