Zor Geçmişlerle Yüzleşme Varlık Vergisinin Düşündürdükleri

Tarih, çevremizi saran ve bizi işgal eden bugünün sorunları hatta kaygıları ve sıkıntıları adına geçmiş zamanların sürekli sorgulanmasından başka bir şey değildir.

Mois GABAY Köşe Yazısı
14 Kasım 2018 Çarşamba

Geçmişte var olmuş olmak, varlığını bugün de sürdürmenin bir koşuludur.” Akdeniz (Tarih, Mekânlar, İnsanlar ve Miras) kitabının önsözüne Fernand Braudel bu sözlerle başlar. Annales Okulunun temsilcilerinden, hayatının beş yılını Nazilere esir düşerek geçirmiş tarihçi Braudel, tarihin merkezinde insan olduğunu ve değişimleri dert edinmiş bir süreci inceleme görevini de ancak tarihin üstlenebileceğini bizlere vurgulamak ister. Bugün belki de toplumsal bir barışın gerçekleşebilmesi için eksik olan en önemli olgu, yaşadığımız tüm acılarla yüzleşmemiz, vicdani değerler ve empati ile birlikte bunları senin benim demeden sahiplenebilmemizle mümkündür. Bizler hem eleştirip hem yüzleşmekle hem de gurur duymanın aynı anda farklı olaylarla mümkün olduğunu görmezden geldikçe kendimizce yarattığımız o hoşgörü, mozaik masallarının içinde her geçen gün tekdüzeleşip, eriyip gittiğimizin farkında bile olamayacağız.

Geçtiğimiz hafta sonu Çan, Ezan, Hazan’ın şehri Antakya’da bir yandan sosyal medyadan Sunay Akın’ın bizlere hatırlattığı “Atatürk’ün cenazesi ve düğme” hikâyesini gururla okurken, içimde karmakarışık duygularla iki bini aşkın yıldır burada var olan ancak günümüzde sadece 14 Yahudi’si kalmış şehrin sokaklarını turladım. 2300 yıldır kesintisiz Antakya’da yaşamış kardeşlerimiz ile tanışmak, sayıları azaldıkça yaşadıkları sıkıntıları öğrenmek ve sokaklarda yürürken mezuza izlerinin olduğu evlere dokunmak içimde tarifi zor bir hüzün yarattı. Tıpkı Varlık Vergisi yasasının yürürlüğe konduğu zaman yaşananlar gibi asıl kaybedenin hepimiz olduğunu bir kez daha gözlemledim. Nitekim Varlık Vergisi’ni uygulamaya koyanlar da yüzyıllardır aynı mahalle de barış için de yaşayanlar da benim ülkemin insanlarıydı. Türkiye’nin “son” Ermeni köyü Vakıflı’da yaşanan dostluk da, 1915’in yüzleşemediğimiz gerçekleri de bizim ülkemizin aydınlık ve karanlık yüzleri değil mi? İnsanın bu toprakları hakkı ile keşfettikçe isyan edesi geliyor. Keşke bu toprakların asli unsurlarını yaşattığımız ortak acılar ile sessizliğe gömmeyip, ortak bir geleceği inşa edebilseydik.     

Bugün eğer İstanbul’un birçok semtinde, o çok kültürlülüğün nasıl sonlandığını anlamayı arzu ediyorsak Varlık Vergisi’nin nasıl bir ortamda ortaya çıktığı ve sonuçlarını öğrenip gelecekte benzerlerinin bir daha yaşanmaması için nasıl vicdanlı gençlik yetiştirmemizin gerekliliğini hep beraber düşünmemiz gerekir. Toplumsal travmalara yol açan, kamu vicdanını yaralayan olaylar bir daha yaşanmasın diye yeni nesillere en doğru şekilde nasıl aktarılır? Zor sorularla nasıl baş edilir? Bu sorunun Yahudi toplumu için cevabı ne çoğu medyanın her gün çarpık çurpuk ve taraflı İsrail haberleriyle süslediği antisemitizmde ne de belleğimize “Yahudiler zengindir” gibi işlenmiş önyargılarda gizlidir. Bizler eğer bir yandan Holokost döneminde Yahudileri kurtaran Selahattin Ülkümen gibi vicdanlı insanları anlatırken, yaşanan sıkıntılardan tek kelime bile söz etmezsek kendi tarihimizi reddetmiş oluruz. Tarihi hep kazananların yazdığı bir iklimde yaşananları tek bir ideolojinin öngörüsünde tek yönlü bir okuma ile anlamaya çalışmak bizi ileri götürmeyecektir.  

Aydınlık peşinde koşup karanlığı görmezden gelmek ve onu yok saymak onu güçlendirmekten başka işe yaramayacaktır. Bireyin kendini tanıması ve kendi ile objektif olarak yüzleşmesi ancak kendi gölgesini de varsayıp onu da kişiliğinin bir parçası olarak kabul etmesi ile olur. Zıtlıklar ile bütünleşmek bireyin görevidir. Bu şekilde sembolik cehenneme iniş fayda sağlayacaktır. Kaybedilen hazine yani bütünlük bilinç ve bilinçdışında sağlanacaktır.

Kepenk yağlayan Yahudi’nin yağcı, iki kavanoz akide şekeri satan bakkalın pastaneci diye not edilip, elde avuçta ne varsa sattırılıp, ödeyemeyenlerin Aşkale’ye gönderildiği, zor şartlar neticesinde kiminin hayatını kaybedip, çoğunun da bir daha asla eski haline dönemediği, demografik yapımızı geri dönülmeyecek şekilde değiştiren o karanlık günleri anarken, zor zamanlarda vicdanın sesini dinleyebilenlerin de bu ülkenin insanları olduğunu unutmadan, geçmişimizle yüzleşebildiğimiz aydınlık bir gelecek dilekleriyle…

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün