Barış sanatla gelir

Erdoğan MİTRANİ Sanat
29 Haziran 2016 Çarşamba

Günümüzün önde gelen genç topluluklarından Ekip’le beş yıl kadar önce, Václav Havel’in “Largo Desolato”suna getirdikleri parlak ve taptaze yorum sayesinde tanışmıştım. Oyunu izledikten sonra, yorumlarından çok etkilendiğimi, zeki ayrıntıları, özellikle ceketleri ters yüz ederek ve sakatlıkları bacaklardan kollara çekerek Wenzel’lerden Heriflere geçişi ve de sigara esprisini çok beğendiğimi söylemiştim. Wenzel / Herif’lerden ufak tefek olanı ilginç bir laf etmişti o gece. Ne dediği bir yana, Commedia dell’arte maskesi gibi ağır makyajın altında o gencecik adamın yüzünü bile anımsamıyorum ama kahverengi gözlerinin içinde, yaptığı işin mutluluğunu ve sevincini aksettiren o sıcak gülüşü hiç unutmadım. Ekip’in sonraki işlerini izlediğimde, adı Ertürk Erkek olan bu yetenekli delikanlıyı topluluğun has elemanlarından biri olarak izleyip tanıdım. “Arap Gecesi”nden sonra bir süre ortalardan yok oldu. Sadece bir ara youtube’da, Berkin Elvan’ın kırkı için yaptığı performansı izledim.

Hem çok yetenekli, hem de düşünen, farklı bir şeyler yapmak isteyen bu genç sanatçının Ekip’ten ayrıldıktan sonra neler yapacağını merak etmiyor değildim. Festival programında, adına Şermola’nın “Serencama Qijikan / Kargalar”ının oyuncuları arasında rastladığımda sevindim doğrusu. Lisansüstü olarak dans eğitimi yaptığından, bu müzikli, Türkçe üst yazılı Kürtçe oyunda, çoklukla beden dilini öne çıkaran sözsüz bir performans bekliyordum. Oyunun bol konuşmalı iki ana karakterinden birini, hem de ayakkabı boyacısını oyun boyunca Kürtçe konuşarak canlandırmasını, şaşkınlıkla, “bu gerçekten bizim Ertürk mü” diyerek izledim.

 Oyun sonrası Şermola ekibi, Ertürk’ün Kürtçeyi bilerek, kimi hatalara karşın oldukça doğru konuşarak oynadığını söyleyince, bu doğma büyüme İstanbul çocuğunun kendine çizmekte olduğu yeni yolu merak etmeye başladım.

Uzunca bir sohbette paylaştığı bu ilginç ve farklı yaklaşımı sizlerle paylaşmak isterim.

“Uluslararası bir dil olan İngilizceyi öğrenmek tabiî ki şart ama ülkemizin yaklaşık % 20’sinin konuştuğu Kürtçeyi de bilmek gerekmez mi” diyen Ertürk, henüz Mîrza Metin’in oyununun bir parçası olmadan Kürtçe öğrenmeye başlamış..

“Ben barışçı bir insanım” diyen Ertürk, kişisel barış çabasını iki kentli bir yaşamla sürdürmeyi planlıyor. Bir yandan doğup büyüdüğü İstanbul’da tiyatro yapacak, diğer yandan Batman’da yaşayıp tiyatro konusunda çalışacak. Yapmak istediğinin kesinlikle siyasi boyutu olmadığını, insanî ve sanatsal yönü ile ilgili olduğunu söylüyor. Türklerle Kürtlerin ortak paydasının ‘insan olmak’ olduğuna, bütün sorunların barış, sevgi, kardeşlik yoluyla çözüleceğine inanıyor. ‘Kargalar’daki ana karakteri canlandıran, geçen sezonun önemli ödüllerini bileğinin hakkı ile toplamış olan Alan Ciwan’la kanka olmuşlar. Esmer Türk çocuğu Ertürk’le, ondan bir kafa uzun açık tenli Kürt Alan’a baktığınızda, hangisinin Türk, hangisinin Kürt olduğunu düşünmeksizin birbirlerine bakışlarında sadece iki arkadaşın, iki kardeşin sevgisini görüyorsunuz. Sanatsal yönüne gelince, muazzam bir sözlü edebiyat geleneğine sahip olan Kürtlerin, bir süredir yazılı edebiyata geçmeye başladıklarını, böyle bir ‘Kürt Rönesansı’nı yerinde yaşamanın bir sanatçı için ayrıcalık olduğunu ilâve ediyor.

Batı ile Doğu arasındaki sorunun farkındalık olduğunun altını çiziyor. Ertürk, ölümünün 40. gününde  eline uçurtmasını alıp Taksim’de koşarak, Berkin Elvan’ı canlandırmış ama Berkin’e ve Gezi’de diğer katledilenlere gösterilmiş olan hassasiyetin, Mardin’de babasıyla beraber vurulan 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’a ya da Cizre’de çatışma sırasında evinin önünde vurulan ve sokağa çıkma yasağından dolayı cesedi derin dondurucuda saklanan on yaşındaki Cemile Çağırga’ya gösterilmemiş olduğunu belirtiyor.

Farklı iki şehirde, farklı iki toplumda yaşamanın nasıl olacağını sorduğumda “Bunu en çok ben merak ediyorum” diyor, ancak kurmaya başladığı iletişimin şimdiden umut verici olduğunu belirtiyor.

“Tek kişilik bir çaba ütopik değil mi?” diyecekseniz tabii ki haklısınız. Ama unutmayalım ki, ütopyaları inşa etmeye çaba gösteren idealistler en azından distopyaların oluşmasını engellemişleridir.

Yolun açık olsun Ertürk!