Öğretmenimiz Moşe’nin liderliği

Daha önce Yahudilikte liderlik konulu bir yazı yazmıştım. Bu kez konuyu daha derinlemesine ele alacak ve Pesah’ı yaşadığımız bugünlerde, Öğretmenimiz Moşe’nin liderlik özelliklerinden söz edeceğim. Nelerdi onu eşsiz kılan? Yazımda size sabık Hahambaşı Rabi Lord Jonathan Sacks’ın bu konudaki görüşlerini aktaracağım.

Estreya SEVAL VALİ Kavram
27 Nisan 2016 Çarşamba

'Yhudi liderliği’, ifade olarak çok açık değildir. Yahudilerin lider olması anlamına geldiği gibi, Yahudi tarzında liderlik, Yahudiliğin ilke ve değerlerine göre liderlik anlamına da gelebilir.

Yahudilerin lider olması yaygın bir şeydir ancak Yahudi tarzında liderlik daha nadirdir. Rabi Sacks hayatı boyunca her ikisine de tanıklık etme ayrıcalığına sahip olduğunu bildiriyor ve Yahudi tarzında liderliğin en başta gelen yedi özelliğini sıralıyor.

Birinci İlke: Liderlik, sorumluluk   almakta başlar

Bereşit ile Şemot Kitapları’nın açılış bölümlerini karşılaştıracak olursak, Bereşit’in açılış bölümleri sorumluluk alma alanında başarısızlıklarla doludur. İşledikleri günah konusunda Tanrı tarafından sorgulandıklarında, Adam, Hava’yı suçlar, Hava ise yılanı. Kayin “kardeşimin bekçisi miyim?” diye sorar. “Neslinde dürüst ve mükemmel” olan Noah bile, çağdaşları üzerinde etki sahibi değildir.

Buna karşılık Şemot Kitabı’nda Moşe, sorumluluk alır. Bir Mısırlının bir İbrani’yi dövdüğünü görünce hemen müdahale eder. İki İbrani’nin kavga ettiğini görünce, müdahale eder. Midyan’da çobanların Yitro’nun kızlarını taciz ettiğini görünce yine müdahale eder. 

Mısırlı olarak yetiştirilen bir İbrani olan Moşe, bütün bu olaylardan kaçınabilirdi ama kaçınmıyor. O, “yanlış bir şey gördüğümde, kimse hareket etmeye hazır değilse, araya ben girerim” diyen türün en büyük örneğidir.

Yahudiliğin kalbinde, liderlik konusunda üç inanç yatar: Biz özgürüz. Biz sorumluyuz. Birlikte, dünyayı değiştirebiliriz.

İkinci İlke: Kimse tek başına liderlik yapamaz

Bereşit 1’de yedi kez ‘tov’ (iyi) sözcüğünü görürüz. Buna karşın ‘lo tov’ (iyi değil) sözcükleri bütün Tora’da sadece iki kez yer alır. Birincisi şudur: Tanrı, “Adamın yalnız olması iyi değil” der. İkincisi ise Yitro’nun ağzından çıkar. Damadı Moşe’nin tek başına liderlik yaptığını görünce “Bu yaptığın iyi değil” der. Tek başımıza yaşayamayız. Tek başımıza liderlik yapamayız. Liderlik bir takım işidir.

Bunun bir sonucu, Yahudilikte tek liderlik tarzının olmamasıdır. Çölde geçen yıllar sırasında üç lider vardı: Moşe, Miryam ve Aaron. Moşe, Tanrı’ya yakındı. Aaron halka yakındı. Miryam kadınları yönetiyordu ve iki erkek kardeşine destek oluyordu. Bilgelere göre onun liyakati sayesinde çölde içecek su vardı.

Biblik dönem süresince üç farklı liderlik türü vardı: Krallar, Koenler ve peygamberler.  Kral, siyasi bir lider; Koen ise dinî bir liderdi. Peygamber, ideal ve fikirleri olan vizyon sahibi bir kadın ya da erkekti. Yahudilikte liderlik birçok rol ve bakış açısı gerektirir; bu yüzden de Yahudi halkını tek bir kişi yönetemez.

Üçüncü ilke: Liderlik, vizyon esaslı olup geleceğe yöneliktir

Moşe liderlik yapmadan önce yanan çalılık vizyonunu görmek zorundadır. Kendisine misyonu orada söylenir: Halkı, kölelikten özgürlüğe götürmek. Gideceği bir yer vardır: Süt ve bal ülkesi. İki zorlukla karşılaşacaktır: Mısırlıları, Bene Yisrael’i bırakmaları için ikna etmek ve Bene Yisrael’i, gitme riskini almaya ikna etmek. İkinci görevin, birincisinden daha zor olacağı ortaya çıkar.

Yol boyunca Moşe işaretler ve harikalar yaratır. Ancak en büyük liderlik eylemini, hayatının son ayında gerçekleştirir. Halkı, Yarden Nehri’nin kıyısında toplar ve Devarim Kitabı’nın içeriğini oluşturan konuşmayı yapar. Orada gözleri geleceğin uzaktaki ufkuna diker ve peygamberliğin en yüksek seviyesine ulaşır. Bene Yisrael’e, ‘Vaat Edilmiş Topraklar’da karşılaşacakları zorlukları söyler ve iyi bir toplum için görüşlerini ortaya koyar. Tora’nın yedi yılda bir okunacağı ve Yisrael’e misyonunu dönemsel olarak hatırlatacağı gibi ilkeler belirler.

Liderlik yapmadan önce, kişinin gelecek hakkında bir vizyonu olması ve bunu başkalarına iletebilmesi gerekir.

Dördüncü İlke:   Liderler öğrenir

Liderler başkalarından daha çok okur ve daha çok çalışır. Tora der ki, “bir kral kendi Sefer Tora’sını yazmalı, bu Sefer Tora her zaman yanında bulunmalı ve hayatının günleri boyunca onu okumalıdır” (Devarim 17:19). Moşe’nin yerine geçen Yeoşua’ya şu emir verilmiştir: “Bu Kanun Kitabı’nı her zaman dudaklarına tut; gece ve gündüz, kitap hakkında tefekkür eder” (Yeoşua 1:8).

Sürekli okumak ve öğrenmek yoksa, liderliğin yönü ve derinliği olamaz. Bu, seküler liderlikte de böyledir. 19. yüzyılda dört kez İngiltere Başbakanlığı yapmış olan William Gladstone’un kütüphanesinde 30.000’i aşkın kitap vardı ve bunların 20.000’inden fazlasını okumuştu. Gladstone ve Benjamin Disraeli verimli yazarlardı. Winston Churchill 50 kadar kitap yazmış ve edebiyat dalında Nobel ödülü almıştır.

David Ben-Gurion’un Tel Aviv’deki evini ziyaret edecek olursanız, evin aslında 20.000 kitap içeren bir kütüphane olduğunu görürsünüz. Okumak ve öğrenmek, devlet adamı ile siyasetçi olmanın arasındaki farkı yaratır; başka bir deyişle, değişim yaratan lider ile yöneticinin arasındaki farkı gösterir. 

Beşinci İlke: Liderlik, halka inanmak demektir

 Rabiler, Moşe’nin İbraniler hakkında “Bana inanmayacaklar” dediği bölümü çok ilginç bir şekilde yorumlar. Tanrı, Moşe’ye şöyle der: “Ona inanan oğlu inanan ama sonunda sen inanmayacaksın.” Rabiler, eli cüzam olduğunda Tanrı’nın Moşe’ye verdiği işaretin de (Şemot 4:6), onun Bene Yisrael’den kuşku duymasının cezası olduğunu söyler. Bir lider, yönettiği halka inanmalıdır.

Burada söz konusu olan derin bir ilke vardır: Yahudilik, etkili liderliği güçlü liderliğe tercih eder. Peygamberler etki sahibiydi ama hiçbir güçleri yoktu. Güç, lideri, halkın üzerine çıkarır. Etki ise halkı, önceden bulunduğu seviyeden yukarı yükseltir. Etki, halka saygı duyar. Güç, halkı kontrol eder.

İnsan onuruna en büyük saygıyı gösteren Yahudilik, bir yandan güç hakkında çok kuşkulu görünse de, etki konusunda çok ciddidir ve bu, Yahudiliğin liderlikle ilgili en önemli görüşlerinden birini oluşturur. Liderliğin en yüksek düzeyi, öğretmektir. Gücün sonucu takipçiler oluşturmaktır. Oysa öğretmek, yeni liderler yaratır.

Altıncı İlke: Liderlik zamanlama ve tempo meselesidir

Moşe, Tanrı’dan yerine geçecek kişiyi seçmesini isteyince şöyle der: “Tüm bedenlerdeki ruhların Tanrısı Aşem, cemaatin üzerine bir kişi atasın. Bu, onların önlerinde çıkıp önlerinde gelecek, onları çıkarıp geri getirecek biri olsun ki, Tanrı’nın cemaati, çobanı olmayan bir davar sürüsü gibi olmasın” (Bamidbar 27:16,17).

Görünürdeki tekrar niye sevgili okurlar? Moşe, liderlik hakkında iki şey söylemektedir. Bir lider önde gitmelidir: “onların önlerinde çıkmalıdır”. Ama bir lider fazla önde olmamalıdır; aksi takdirde arkasına baktığında kimsenin onu takip etmediğini görür. “Onların önlerinde çıkıp önlerinde gelmelidir” demek, onları yanında taşımalıdır anlamına gelir. Halkın dayanabileceği bir tempoda gitmelidir.

Moşe’nin en büyük hayal kırıklıklarından biri -bunu Tora anlatısında hissederiz- insanların değişmek için ihtiyaç duyduğu zamandır. Sonunda, Yarden’i geçerek ‘Vaat Edilmiş Topraklar’a giren yeni bir nesil ve yeni bir lider olacaktır. Rabilerin Pirke Avot’taki önemli özdeyişi işte buna dayanır: “Görevi tamamlamak senin işin değil ama kaçınmakta özgür değilsin.”

Liderlik, sabır ve sabırsızlık arasında hassas bir denge gerektirir. Fazla hızlı giderseniz, insanlar direnir ve başkaldırır. Fazla yavaş giderseniz de hallerinden, değişime ayak uyduramayacak kadar memnun olurlar.

Değişim zaman ister ve bu zaman, genelde tek bir nesilden fazlasıdır.

Yedinci İlke: Liderlik gerilimli ve duygusal açıdan zor bir iştir

Yahudi halkının en büyük lideri Moşe’nin şu söylediklerine bir bakın: “Tüm bu halka ben mi hamile kaldım? Onu ben mi doğurdum ki, bana, atalarına yemin ettiğin toprağa gelene kadar ‘Onu bir dadının, emzikteki çocuğu taşıdığı gibi koynunda taşı’ diyorsun? Tüm bu halkı ben tek başıma taşıyamayacağım çünkü benim için çok ağır. Ve madem bana böyle davranıyorsun, eğer gözünde beğeni bulduysam beni şimdi öldür ki, kötü halimi görmeyeyim!” (Bamidbar 11:12-15).

Benzer duyguları Eliyau, Yirmeyau ve Yona’nın sözlerinde görmek de mümkündür. Belli bir aşamada, devam etmektense hepsi ölmek için dua etti.

Değişimci liderler insanların değişmesi gerektiğini bilirler. Ne var ki, insanlar değişime direnir ve işin onlar yerine bir lider tarafından yapılmasını bekler. Lider bu zor görevi onlara devredince, halk ayaklanır ve lideri suçlamaya başlar. Moşe, çöldeki zorluklardan; Eliyau barışı bozmaktan; Yirmeyau ise Babillilerden ötürü suçlanır. En değişimci liderlerin bile zaman zaman tükenmişlik ve umutsuzluk hissetmesi şaşılacak şey değildir.

Peki, o halde neden liderlik yaparlar? Kendilerine inandıklarından değil. Yahudi liderlerin en büyükleri, liderlik etme yeteneklerinden kuşku duyuyordu. Moşe ne demişti? “Ben kimim ki? Bana inanmayacaklar. Kolay konuşabilen biri değilim.” Ya Yeşayau? “Ben dudakları temiz olmayan bir adamım.” Yirmeyau, “Ben konuşamam çünkü daha çocuğum.” Yona ise kaçmayı yeğledi.

Liderler, yapılacak bir iş, kendisine ihtiyaç duyan insanlar, mücadele edilmesi gereken haksızlık, düzeltilmesi gereken yanlışlar, çözülmesi gereken problemler ve bekleyen zorluklar olduğu için liderlik yapar. Karanlığa küfretmek yerine bir mum yakarlar. Liderlik yaparlar çünkü boş durup işi başkalarının yapmasını beklemek çok kolay bir seçenektir. Sorumlu bir yaşam en iyisidir ve bütün acılarla hayal kırıklıklarına değer. Liderlik yapmak, hizmet etmektir. Moşe’nin aldığı en önemli iltifat “Eved Aşem”, yani Tanrı’nın hizmetkârı diye çağrılmak olmuştur ve bundan büyük bir onur yoktur.

Aşem’in hepimizi hizmetkârı olarak görmesi umuduyla, Kaşer bir Pesah dilerim, sevgili okurlar.