Wlodaya kenti tanıklıkları kitaplaştı

Helen Maryles Shankman’ın yeni yayımlanan’In the Land of Armadillos’ adlı kitabı, kısa fakat her biri oldukça güçlü ve birbiriyle ilintili sekiz kişisel öyküyü kapsıyor.

Nelly BAROKAS Kültür
10 Şubat 2016 Çarşamba

Holokost gibi çok hazin bir konuya efsane ve olağandışı unsurlar katılarak aktarılmış bu öykülerin hepsi de Polonya’nın Wlodaya kenti ve çevresinde yaşamış kişilerin anlatılarından oluşmakta.

Helen Maryles Shankman’ın ebeveyni Brenda ve Barry Maryles, Holokost’ta canlı kalmayı başardılar. İkisi de gettolarda veya temerküz kamplarında bulunmadı, babası ormanlarda veya yeraltı sığınaklarında gizlendi, annesinin öyküsü ise olağan dışı…

Yazar Helen Maryles Shankman’ın çocukluğu Chicago’da babasının yaşanmışlıklarını dinleyerek geçti. Annesi ise kendi yaşanmışlıklarını uzun yıllar kendine sakladı. Oysa Helen o dönemde bunlarla ilgilenmiyordu. New York’a göç edip bir sanatçı oldu. Evlenip çoluk çocuk sahibi olduktan sonra ebeveynine ve onların anlattıklarına ve anlatacaklarına daha çok ilgi duymaya başladı. Sanatsal yeteneklerini yazıma yönlendirmeye karar verdi. İlkin 2013’te ‘The Color of Light’ adlı bir kitap yayınladı. Bu 20. yüzyıl New York’unda geçen bir vampir öyküsüydü. İkinci kitabına anne ve babasının yaşanmışlıklarını kaleme alarak başladı. Tarihi ve folklorik bilgiler, efsane ile gerçeklik yansıtan kitabı için derin araştırmalara girişti. Önce Holokost gibi bir konuya efsane ve olağandışı unsurlar katmanın yanlış anlamaya neden olabileceği endişesini taşıdıysa da, yazmaya devam ettikçe, hayatta kalanların yaşadıkları mucizelere yer verdikçe doğru yolda olduğu kanısını edindi.

Helen Maryles Shankman bu durumu şu sözlerle ifade ediyor: “Anne ve babamın anlatılarındaki kişiler sihirbaz veya canavardı. Onların hayatını ormanda kurtaranlar mitolojik güçlere sahiptiler benim açımdan.”

Yazarın babası Barry partizanlarla birlikte ormanda gizlendi ancak aile fertlerinin büyük bölümü katledildi. Barry’nin öyküsü eşi Brenda’nınkinden çok daha üzücü. Brenda tüm ailesi ile birlikte hayatta kalma şansına sahip oldu. Zira onlar bir Alman tarafından koruma altına alınmışlardı. Bu Alman’ın adı Willy Seeliger’di. Sahipleri ülke dışında olan Polonya’daki bir şatoya yerleşmişti. Alman Willy Seelinger’in Yahudilerinden biri olan Brenda’nın babası eyer üreticisiydi. Bu Alman onları elinden geldiğince uzun bir süre koruması altında tutmuştu. Ancak yazara göre süper gücünü kaybedince kolladığı ve gizlediği Yahudiler yakalanıp katledildi. Ancak Shankman’ın büyükbabası tehlikenin farkına varıp ailesini oradan çıkarmayı başardı.

Ailesini koruduğu süre boyunca Willy Seelinger ‘kendi Yahudileri’ açısından iyi bir Almandı. Oysa diğer Yahudilere karşı zalim olması bu kişi hakkında gerçek bir belirsizlik oluşturmakta… Helen Maryles Shankman iyi bir Alman’ın mümkün olabileceği fikrinden etkilenerek ‘In the Land of the Armadillos’ adını verdiği kitabında insanoğlunun karmaşık mizacına değinerek kötünün içinde bir nebze iyiyi bulmanın mümkün olduğunu dile getiriyor.

Kitaptaki iki öykü Almanların bakış açısı ile bir diğeri de Polonyalı bir antisemit tarafından aktarılmış öyküler. Öykülerden biri, Holokost’ta katledilen yazar/sanatçı Bruno Schultz’un yaşanmışlıklarını anlatıyor. Bruno Schultz, Felix Landau adlı bir Nazi tarafından koruma altına alınmıştı. Bruno Schultz, Landau’nun Yahudilerinden biriydi. Schultz’un yaptığı resimler Landau’nun çocuklarının odalarının duvarlarını süslemekteydi. Schultz, Landau’nun ‘gözde Yahudilerinden’ biriydi. Yahudilerin kitlesel katledilmesinden sorumlu askeri örgütü Einsatzgruppen üyesi olan Felix Landau’nun bu ikilemi de oldukça ilginç bir durumdu. Hatta Yahudilere kıyım uyguladığı bir dönemde etkilendiği bir kıza aşk mektupları yazabiliyordu.

Yazar, “Yahudileri katlederken bir Yahudi’yi koruması altına alan, aynı zamanda bir genç kıza âşık olabilen bir kişinin psikolojisini çözmeye çalıştım. Veya kendi hayatını tehlikeye atarak bir diğerinin hayatını kurtarmaya karar veren birinin aklından geçenleri anlamaya çaba harcadım. Kişilerin yetişme şekli mi önemliydi? Yoksa onları radikalleştirecek durumlar mı oluşmuştu? İşte bütün bu düşünceler beni öyküleri kaleme almaya yönlendirdi” demekte.

Alman belgeleri ve arşivleri üzerinde yaptığı araştırmalar sonucunda Helen Maryles Shankman şu kanaate vardı: “Her durum ve her kişi farklılık gösteriyordu. Yahudi yaşamı kurtarmaya çalışmış kişilerin tek ortak noktası, ‘kişisel olarak tanıdıkları Yahudileri’ ölümden kurtarmak için çaba göstermiş olmalarıydı.”

Yahudi hayatı kurtaran bazı Polonyalı çiftçileri hakkında, “Onlar inanılmaz dürüst ve cesur insanlardı” diyen Shankman, “Büyükbabam iyi bir adamdı. Yahudi olmayan bir çiftçiyi tedavi ettirmiş sağlığına kavuşmasına yardımcı olmuştu. Bu nedenle kardeş gibiydiler. Bu yapılan iyiliğin bir çeşit geri ödenmesiydi” sözleri ile açıklık getiriyor.

Helen Maryles Shankman’ın annesi 2009 yılında yaşama veda etti. Oysa halen hayatta olan ve Montreal’de yaşayan dayısı yazarın bilmediklerini tamamlamaya, Chicago’da yaşayan babası da yaşanmışlıklarını anlatmaya devam ediyor. Shankman ise dinlediği yaşanmışlıkları kaleme almaya devam edecek.