Seksenlik ‘gençler’

Paolo Sorrentino ‘GENÇLİK’te, geçmiş, gelecek, sadakat, yaşlanma ve sanatın ölümsüzlüğü üzerine ilginç şeyler söylüyor.

Viktor APALAÇİ Sanat
10 Şubat 2016 Çarşamba

‘YOUTH’

Yön ve Sen: Paolo Sorrentino

Gör: Luca Bigazzi

Müz: David Lang

Kurgu: Cristiano Travaglioli

Ses: Emanuele Cecere

Oyun: Michael Caine, Jane Fonda, Harvey Keitel, Rachel Weisz, Paul Dano, Jane Fonda, Roly Serrano, Madalina Diana Ghenea

Fellini’nin izinden giden bir yönetmen olduğunu, ‘Tatlı Hayat/Dolce Vita’ başyapıtının post modernize versiyonu ‘Muhteşem Güzellik/La Grande Bellazza’ ile kanıtlayan Paolo Sorrentino, yeni filmi ‘Gençlik/Youth’ta sanatın ölümsüzlüğü üzerine ilginç şeyler söylüyor.

Filmin adının ‘Gençlik’ olması sizi yanıltmasın. Üç başrol oyuncusunun yaşı seksenlerde; Michael Caine 83, Jane Fonda 79, Harvey Keitel 77 yaşında.

İsviçre Alplerinin eteklerindeki lüks bir otelde geçen konusuyla film, her yıl tatillerinin burada geçiren emekli müzisyen Fred ile vasiyet-filminin senaryosunu yazan Mick’i bir araya getiriyor. Otelin her biri nevi şahsına münhasır diğer misafirleriyle Sorrentino gösterişli sinemasıyla izleyicisine yine keyifli sinemasal anlar yaşatıyor.

Filmde, geçip giden zamanın yasını tutan, ebedi gençliğin duygularda saklı olduğunu bilen iki eski dostun öyküsünü, yaşlılık ve direniş temaları eşliğinde izliyoruz.

Nostaljik bir yaklaşımla hayatı sorgulayan, geçmişleri başarılarla dolu bu iki sanatçı üzerinden, Sorrentino hayata dair ilginç saptamalar yapıyor.

Her yıl aynı yerde tatilini geçiren bu iki dostun hikâyesinde, geçmiş, gelecek, sadakat, yaşlanma ve gençliğin çarpışmasını bu iki insanın dünyasından izliyoruz.

Duyguları aktarmadaki başarısını yinelediği bu filmde, Sorrentino sanat, sinema, başarı, cinsellik, aşk, vefa, güzelliğe ve gençliğe olan özlem üzerine ilginç şeyler söylüyor.

Fantastik ve gerçeküstücü sahnelerin ustası olduğunu hatırlatan İtalyan yönetmen, bu yeni görsel şöleninde, kalplere hitap etmedeki başarısını (iki ihtiyar sanat adamı üzerinden) kanıtlıyor.

Zengin bir karakterler resmigeçidi sunan senaryoda kimler var: Kocası tarafından terk edilen kızı Lena (Rachel Weisz) ile otele gelen ünlü müzisyen, bestekâr ve orkestra şefi Fred (Michael Caine). Feleğin çemberinden geçmiş bu filozof kişi, kendisini emekliye ayırmış, Kraliçe Elizabeth bestelerinden oluşan son bir konseri Buckingham’da yapması teklifini elinin tersiyle iterek gösteren bir müzik veteranıdır.

Kariyerinin sonuna geldiğinin bilincindeki Mick (Harvey Keitel), son filminin senaryosunu yazmak için bu huzurlu yeri seçmiştir. Bu vasiyet-filminde, kariyeri boyunca hayata yaptığı tanıklığı son filmine aktararak mesleğine nokta koymayı planlamaktadır.

Mick’in fetiş oyuncusu, ilerlemiş yaşına rağmen şöhretini korumuş Brenda (Jane Fonda), yönetmenin kendisi için yazmakta olduğu rolü reddetmek zorunda kaldığını söylemek için gelmiştir.

 

Mizah yüklü ve hüzünlü sinema dili

Kariyerine yeni bir yön verebilmenin sancılarını yaşayan karizmatik aktör Jimmy (Paul Dano), son rolüne hazırlanmak ve senaryodaki replikleri ezberlemek için oteldedir.

Maradona karikatürü bir futbolcu eskisi (Roly Serrano), devasa göbeği, artık kendisine itaat etmeyen ayakları ve 100 kilonun çok üstündeki fiziğiyle, ancak yardımcıları sayesinde yürüyebilmektedir.

Yılın kâinat güzeli seçilen, 1.90’lık bir afetin (Madalina Chenea) otele gelmesi filme ayrı bir hoşluk katar.

‘Gençlik’in tüm karakterlerinin (kâinat güzeli hariç) zamanın geçişiyle ilgili sorunları vardır. Sorrentino, filminde geçmişten çok gelecek ile ilgili sorular sormaya çalışır.

Film, İsviçre Alplerinin sanatoryumu andıran bu otelin sakini yaşlı müşterilerinin havuzda su terapisi ve masaj seanslarını, canlı müzik eşliğindeki akşam yemeklerini, sabah yürüyüşlerini, monoton hayatlarını, kalplere ince sızılar bırakarak anlatıyor.

Sorrentino, mizah yüklü ve hüzünlü sinema diliyle, yalnız ülkesi İtalya’yı anlatan filmlerde değil, evrensel kavramları işleyen (Olmak İstediğin Yer/This Must Be The Place’de olduğu gibi) filmlerde de başarılı olabileceğini ‘Gençlik’ ile kanıtlıyor.

Roberto Rossellini’nin ‘Roma Açık Şehir/Roma Citta Aperta’, Pasolini’nin‘Mamma Roma’ ve Fellini’nin ‘Roma’sından sonra İtalya’nın başkentine saygı duruşunda bulunan ustaların arasına ‘Muhteşem Güzellik’ile katılan Sorrentino, bu filminde çıtayı o derece yükseğe koydu ki bazı eleştirmenler ve 2015 Cannes jürisi, ‘Gençlik’te beklediklerini bulamadılar.

55 yıl aradan sonra ‘La Dolce Vita’nın bir devam filmi gibi duran ‘Muhteşem Güzellik’  göndermelerle doluydu.  2015’in hemen başında hayatını kaybeden Francesco Rosi’nin hatırasına adanan ‘Gençlik’, Fellini’nin bir başka başyapıtına, ‘8,5’a saygı duruşunda bulunuyor.

Oyunculara gelince; çiçeği burnunda bir sinefil olarak katıldığım ilk Cannes Film Festivalinde gördüğüm İngiliz aktör Michael Caine’i, 50 yıl aradan sonra görmek benim için keyifli bir deneyim oldu. Caine 50 yıldır Cannes’e ayak basmadığını anlattı, basın konferansında.

Deneyimli oyuncuya eşlik eden, eski tüfeklerden Harvey Keitel, kariyerinin en olgun performanslarının birinde genç Paul Dano, terkedilmiş, hüzünlü eş rolünde Rachel Weisz tecrübelerini konuşturuyorlar.

Seksenine yaklaşan Jane Fonda, filmin sonuna doğru müthiş bir giriş yaparken, assolistlerin sahneye sonda çıktığını bize hatırlatıyor.

 

İdealist Araştırmacı gazeteci ekibi

Oscar’a 6 dalda aday gösterilen ‘Spotlight’ Boston Globe gazetesinin Pulitzer ödülü kazanan araştırmacı gazeteci ekibinin gerçek hikâyesini anlatıyor.

Film, 2002’de 70 rahip tarafından yaygın bir şekilde işlenen pedofili suçunun Katolik Kilisesi tarafından sistematik bir şekilde örtbas edildiğini ortaya çıkaran, basın tarihinin örnek gazetecilik olayını anlatıyor.

Haberin yayınlanmasından sonra ABD’de 200’den fazla şehirde de benzer olayların yaşandığının ifşalarının yolunu açtığını da, filmden öğreniyoruz.

Yaptıkları işin önemli olduğu bilincindeki gazeteciler, rahiplerin çocuk tacizi ve tecavüzleri ile ilgili dedikoduların peşinden gidip gerçeğe ulaşmaya çalışırlar.

Sayısız başarılı araştırmaya imza atmış, Robby Robinson (Michael Keaton) başkanlığındaki dört kişilik idealist gazeteci ekibi, Boston Katolik kilisesindeki yaygınlaşan pedofili olaylarının, kilise, politikacılar ve egemen güçler tarafından örtbas edilmeye çalışıldığını görürler.

Gazete yönetimi yeni işe başlayan genel yayın yönetmeninin desteği ile muhafazakâr okurlarını kaybetmeyi göze alıp, Spotlight ekibinin önünü açarak, gerçeğin ortaya çıkmasını sağlar.

‘The Visitor’ ve ‘Hayatın İçinden/The Station Agent’ filmlerinden tanıdığımız yönetmen Tom Mc Carthy, senaryo yazılımına da katıldığı ‘Spotlight’ta, baştan sona tansiyonu hiç düşmeyen, ilgiyi sürekli ayakta tutan, polisiye tadında bir film yapmış.

Beşinci uzun metrajlı filminde kendisine En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Özgün Senaryo dallarında Oscar adaylığı getiren filmde, Mc Carthy oyuncu kadrosunu yönetmedeki becerisiyle,  herhangi birinin öne geçmesine veya diğerinden rol çalmasına engel oluyor.

Diğer Oscar adayları, filmin iki yardımcı oyuncusu Rachel Mc Adams-Mark Ruffalo ve kurgusu ile Tom Mc Ardle.

Dürüst gazetecilik nasıl yapılır, ekip çalışmasının önemi, araştırmacı gazeteciler nasıl çalışır, genel yayın yönetmeni elemanlarını nasıl motive eder gibi basın hakkında merak edilen birçok konuda bizleri aydınlatan ‘Spotlight’, gazetecilik mesleğine güzelleme tadında bir film.

İki hafta önceki yazımda Şili’li yönetmen Pablo Larrain’in benzer temalara eğilen filmi ‘El Club’dan bahsetmiştim. O filmde, işledikleri pedofili suçları nedeniyle gözden ırak bir sahil kasabasına sürülen beş rahibin hikâyesi anlatılıyordu.

‘Spotlight’ta tacizci rahipleri görmüyoruz. ‘Spotlight’, çocuklukları ve psikolojileri mahvedilmiş, travmalara sürüklenmiş mağdurların izini süren dürüst ve özgür gazetecilerin çabasını anlatıyor.

Kötülüğün peşine düşmüş Ermeni avukat Garabedyan’ın (Stanley Tucci), gazetenin çiçeği bununda Yahudi genel yayın müdürünün (Liev Schreiber) desteği ile haber peşinde koşan bir avuç gazetecinin mücadelesi ‘Spotlight’ı basın tarihine ilişkin unutulmaz bir film yapıyor.

Film bu özelliğiyle ‘Yurttaş Kane , ‘Şebeke’, ‘Başkanın Tüm Adamları’ gibi türün klasikleri arasına girmeye hak kazanıyor. ‘Dördüncü Güç’ basın üzerine ders niteliğinde bir film izliyoruz.

Hollywood’un en iyi becerdiği işlerden biri olan, ‘iyiyle kötünün mücadelesi’ türünün bu sağlam örneğinde Michael Keaton, Mark Ruffalo, Rachel Mc Adams, Stanley Tucci, Liev Schreiber iyi oyunculuklarıyla göz dolduruyorlar.