Görselliği şahane, gerisi bahane

Ağır yaralı bir insanın zor koşullar içinde hayata dört elle sarılıp hayata tutunma mücadelesini, western atmosferi içinde anlatan bir film.

Viktor APALAÇİ Sanat
3 Şubat 2016 Çarşamba

‘THE REVENANT’  

Yön: Alejandro Gonzales İnarritu

Sen: A. G. İnnaritu- Mark L. Smith

Gör: Emmanuel Lubezki

Müzik: Ryuichi Sakamoto

Kurgu: Stephen Mirrione

Oyn: Leonardo Di Caprio- Tom Hardy- Domhnall Gleeson- Will Poulter- Forrest Goodluck- Paul Anderson- Kristoffer Jouer.

 

Diriliş/The Revenant’ bir anne ayının saldırısına uğrayıp ölümcül yaralar almasından sonra ölüme yaklaşan bir rehberin, oğlunu öldüren ve kendisini diri diri gömen bir arkadaşından intikam ayabilmek için yeniden ayaklanmasının ve hayata dönmesinin öyküsünü anlatıyor.

Ağır yaralı bir insanın zor koşullar içinde hayata dört elle sarılıp yaşama tutunma mücadelesini, western atmosferi içinde anlatan bu epik film, klasik bir intikam hikâyesi.

İnsan bedeninin dayanıklılığına rağmen, bir insanın doğa karşısındaki acizliğini anlatan, izleyicisini insan ruhunun karanlık labirentlerine bir geziye davet eden bu film, üç önemli Altın Küre Ödülü kazandıktan sonra, Oscar’a 12 dalda aday gösterildi.

Film, öldüğü zannedilen ancak dirildiği görülen, onurlu bir dağ adamının destansı mücadelesini, açgözlülük, ikiyüzlülük, hayata tutunma azmi gibi temaların eşliğinde anlatıyor.

Alejandro Gonzales İnnarritu’nun Mark L. Smith ile müştereken yazdığı filmin senaryosu, konusunu gerçek bir hayat öyküsünden alan, Michael Punke’nin 2002 tarihli ‘Bir İntikamın Romanı’na dayanıyor.

Bu ustaca yazılmış senaryo, iyi beyazların, kötü Kızılderilileri hep öldürdüğü, Hollywood’un klişe westernlerinden ayrılıp, taraflara eşit mesafeyi korumaya ve nesnel yaklaşmaya çalışıyor.

Film, Kızılderililere ait bir bölgede, kürk ticareti için acımasız ve ölümcül bir mücadeleye giren kolonist grupların çatışmasını ve zor kış şartlarında intikam alabilmek için hayatta kalmaya çalışan bir insanın inanılmaz azminin öyküsü.

Daha çok görselliğiyle etkileyici olmaya çalışan ‘Diriliş’, Oscar yarışında En İyi Film, En İyi Yönetmen, Di Caprio-Hardy ikilisinin başarılı oyunculukları ile En İyi Aktör ve Yardımcı Aktör dallarının kesin favorisi gibi duruyor. Ses-müzik ögesi, seçilen müthiş mekânlar, usta işi görüntü ve sanat yönetimiyle filmin, teknik dallarda aday gösterildiği Oscar’ların tümünü kazanması kimseyi şaşırtmayacak.


AÇGÖZLÜLÜK, İKİYÜZLÜLÜK, HAYATA TUTUNMA AZMİ

İnsanın vahşi doğa koşulları içerisinde, var olma savaşını sarsıcı bir görsellikle sunan bu modern western sağlam dramatürjisi ile öne çıkıyor.

1823’te Rocky Dağları ile Missouri Irmağı arasındaki bir bölgede geçen konusuyla film, yöreyi çok iyi bilen, bir grup avcıya rehberlik eden Glass’ın (Leonardo Di Caprio) öyküsünü anlatıyor.

Avrupa’dan Amerika’ya göç etmiş servet avcısı emperyalistlerin avladıkları hayvanların derisini yüzüp satmak için giriştikleri mücadelede, bölgenin asıl sahipleri olan Kızılderililer de vardır.

Filmin açılış sekansında, elde ettikleri kürkleri paketleyip bölgeyi terk etmeye çalışan, Glass’ın rehberlik ettiği grubun, uğradıkları ani bir Kızılderili baskınını izleriz.

Uzun bir süre Kızılderililerle yaşayan, onlardan bir kadından doğma melez oğlu Hawk ile birlikte avcılara rehberlik eden Glass, karısının sömürgeci askerlerce katledilmesinden sonra yalnız kalmıştır.

Kürkleri, bölgede bulunan bir başka gruba (Fransızlara) verip karşılığında at ve silah ile takas etmeyi amaçlayan Kızılderililer, beyazların soykırımından kurtulma savaşı vermektedir.

Kaçış yolu, yavrularını koruma peşindeki dev bir boz ayının ininden geçen Glass, anne ayının saldırısından sonra aldığı ölümcül yaralar yüzünden hareketsiz kalır. Grubun lideri (Domhall Gleeson) Glass’ın yanında avcıların paragöz lideri Fitzgerald (Tom Hardy) ile genç Bridger’i (Will Poulter) bırakır. Bencil ve hain Fitzgerald, Glass’ın oğlunu öldürüp, yaralı kahramanımızı diri diri gömer.

Onurlu bir dağ adamı olan çilekeş Glass, sırf intikam alabilmek için, gömüldüğü yerden çıkarak, sürüne sürüne ilerleyip hayatta kalmaya çalışır.

 

MODERN WESTERN

Filmin en başarılı ve etkileyici seansları, açılış bölümünde Arikara yerlilerinin baskını, Glass’ın boz ayının saldırısına uğradığı bölüm, Missouri Nehri kıyısında çıkan fırtınada kahramanımızın, iç organlarını çıkardığı ölü bir atın içine girip uyuduğu gibi iz bırakan sahneler. ‘Diriliş’i izlerken, western türünün klasiklerinden, Sydney Pollack ustanın, Robert Redford’un bir dağ adamını canlandırdığı ‘Jeremiah Johnson’u (1972) anımsadım.

Oyunculara gelince: daha önce ‘The Aviator’, ‘What’s Eating Gilbert Grape’, ‘Blood Diamond’ ve ‘The Wolf of Wall Street’ ile dört kez aday olduğu Oscar yarışında sıfır çekmiş Leonardo di Caprio’nun, ‘Diriliş’teki olağanüstü performansı ile Altın Küre’den sonra Oscar heykelciliğiyle taçlandırılması muhtemel.

İngiliz aktör, yeni Mad Max, Tom Hardy, En İyi Yardımcı Aktör Oscar yarışının beş adayından biri. Ünlü aktör Brendan Gleeson’un oğlu, kızıl saçlı Yüzbaşı Henry rolünde izlediğimiz Domhnall Gleeson oyuncu kadrosunun başarısını tamamlıyor.


İKİ MÜTHİŞ MEKSİKALI

İkisi de Mexico City doğumlu ikisi de 52 yaşında olan, yönetmen Alejandro Gonzales İnnaritu ile kameraman Emmanuel Lubezki, geçen yıla damgasını vuran Birdman’ filminin kazandığı dört Oscar’ın tümünü almak için sahneye çıkmıştı. İnnaritu, yapımcısı olduğu filmin En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Senaryo Yazarı olarak üç heykelcik kucaklarken, Lubezki bir yıl önce ‘Gravity’  ile aldığı Oscar’dan sonra bu ödülü ikinci kez kucaklamıştı.

2000 yılında ülkesi Meksika’da çektiği  ‘Paramparça Aşklar, Köpekler /Amores Perros’  ile hayranlığımızı kazanan Alejandro G. İnnaritu, müthiş senaristi Guillermo Arriaga’nun yazdığı, iç içe geçmiş küçük öykücüklerden oluşan bir öyküyü müthiş bir sinematografi eşliğinde perdeye aktarmıştı.

İnnaritu-Arriaga işbirliği, Hollywood’a taşındıkları müthiş ’’21 Gram’ (2003) ve ‘Babil’ (2006) ile devam etti. İnnaritu’nun ‘Biutiful’u (2010) ile biten ortaklıktan sonra Arriaga yönetmenliğe soyundu ve başarılı oldu.

Tiyatro kulislerini sinemaya taşıyan filmler zincirinin en önemli halkalarından biri sayılan ‘Birdman’, tek mekânda (bir Broodway tiyatrosu kulisi) geçen konusuyla, ana karakterinin psikolojisini iyi çizen senaryosuyla, sinema duygusu veren mizanseniyle, kurduğu atmosfer ile yılın en özgün filmiydi.

Çeşitli sınıflardan gelen farklı kahramanların birbirleriyle kesişen öykülerini etkileyici bir sinema diliyle anlatan İnnaritu, bu altıncı filmiyle, Hollywod’da dikiş tutturan Guillermo del Toro, Alfonso Cuaron, Roberto Rodriguez gibi Meksikalı yönetmenler kervanına katılıyor.

Vahşi doğada çekilmiş tablo gibi fotoğrafları, şahane kadrajları ile görüntü yönetmeni Emmanuel Lubezki (İnnaritu ve di Caprio’dan sonra) filmin başarısının üçüncü mimarı.

Üç hafta önce vizyona giren Quentin Tarantino’un ‘The Hateful Eight’ filmine müthiş bir görsellik kazandıran kameraman Robert Richardson’un gölgede bırakan çalışması ile Lubezki  ‘Diriliş’te üçüncü Oscar’ına çok yakın.

Terance Malick’in Altın Palmiye ödüllü ‘Hayat Ağacı’ndaki müthiş görüntüleri ile tanınan Lubezki, ‘Birdman’den bir yıl önce de, Alfonso Cuaron’un ‘Gravity’si için de Oscar Ödülü almak için sahneye çıkmıştı.

Lubeski’nin ‘Diriliş’te Glass’ın ölmüş eşi ve oğlu ile buluşturan rüya seansları, ‘Hayat Ağacı’ndaki benzer, görkemli sahneleri akla getiriyor.

Konusu karlı bir coğrafyada geçen filme gerçekliği sağlayan, İnnaritu – Lubezki ikilisinin stüdyo şartlarında çalışmayı reddedip, dondurucu bir iklimde, filmin gerçek doğa şartlarında, doğal ışıkla çekilmiş olması.

Çekimleri Kanada ve Arjantin’in nefis dağ manzaralı bölgelerinde gerçekleştirilen filmde, Lubezki’nin kartpostal tadındaki muhteşem fotoğrafları, şahane kadrajları, doğayı filmin ikinci başrol oyuncusu konumuna getiriyor.