Tanrı´nın Yüzünü gizlemesi

O gün ona karşı öfkem alevlenecek; onları terk edeceğim ve Yüzümü onlardan gizleyeceğim. Düşmanlarına kolay av olacak, çok sayıda kötülük ve sıkıntı onu bulacak. O gün “tüm kötülükler, Tanrı aramda olmadığı için beni bulmuş değil mi?” diyecek (Devarim 32:17).

Estreya SEVAL VALİ Kavram
27 Ocak 2016 Çarşamba

Bu ayki yazımıza korkunç bir tehditle başladık sevgili okurlar. “O gün” hangi gün? Bir önceki dizeye (32:16) bakalım: “Tanrı, Moşe’ye ‘İşte sen, atalarınla yatmak üzeresin’ dedi. Ama bu halk kalkıp oraya -içine girmek Tanrı üzere olduğu Ülke’deki yabancıların ilahlarının ardından yoldan çıkacak ve Beni terk ederek, onunla yapmış olduğum Antlaşmamı ihlal edecek.”

Tanrı, “onları terk edeceğim” sözleri ile Bene Yisrael’i kendi haline bırakacağım demek istemektedir (Hirsch). Peki, “Yüzümü onlardan gizleyeceğim” (Ester Panim) ne demek acaba?

 

E ster Panim, Tora âleminde sıklıkla kullanılan bir terimdir. Tanrı’nın Yüzünü zaten görmüyoruz. Kastedilen o halde ne olabilir? Tanrı, inayetini saklayacak. Lütfunu esirgemeyecek ama gizleyecek. Yaratılışın en temel ilkesi, Tanrı’nın dünyayı her an yönettiği ve her an yeniden yarattığıdır. Hak ettiğimiz zaman, bunu görebilir, anlayabiliriz. Gözlerimizle görebiliriz demiyorum tabi ancak O’nun her şeyin arkasında olduğunu hissederiz.

Günümüzde sıradan kişi ne yazık ki ya Tanrı’ya inanmıyor, ya da O’nun, insanoğlunun gündelik işlerine müdahale ettiğine akıl erdiremiyor. Kişi, hayatını Tanrı’nın kendisiyle pek ilgilenmediğini düşünerek, dolayısıyla da kendi uygun gördüğü gibi yaşıyor.

Dindar insanlar bile, Tanrı’nın varoluşun her bir anının her bir seviyesiyle Şahsen meşgul olduğunu idrak etmekte zorlanıyor. Ne sanıyorlar peki? Tanrı’nın onları her an izlediğini ve Son Yargı için eylemlerinin muhasebesini tuttuğunu örneğin. Ancak sıra her günkü olaylara gelince, Tanrı müdahale edemeyecek kadar meşguldür. Yapacak daha önemli işleri vardır. Öyle mi sahiden?

Ester Panim’in en ilginç yönlerinden biri, herkesi aynı şekilde etkilememesidir. Yan yana duran iki kişi bile, eşit Ester Panim etkisi hissetmez: Biri Tanrı’nın Varlığını güçlü bir şekilde duyumsarken, öteki, Tanrı sanki milyarlarca yıl uzaktaymış gibi hareket eder.

Kral David şöyle der:

Yüzünü gizlersen dehşete düşerim (Teilim 30:8). 

Varlığını benden gizleme… (Teilim 27:9).

Her iki dize de şunu ima etmektedir: Tanrı Kendini David’den gizlememiştir ama başkalarından saklamıştır.

Tanrı korkusu aslında de demektir? Tanrı her yaptığımızı izler ve yaptıklarımızın hesabını tutar. Bir gün bizi yargılayacak, bu yüzden O’ndan çekinmek, korkmak gerekir. Bu mudur? Yoksa Tanrı gündelik hayatımızın her anına müdahale eder diyebilir miyiz? Eğer geçerli olan birinci şıksa, ruhani buhranlar sırasında Tanrı’yı unutmak kolaydır. Ancak ikinci durumda, Tanrı’yı bir saniyeliğine bile unutmak mümkün değildir. Başımıza gelen her olayda O’nun Parmağını görürüz. Her verdiğinin, bize acı gelse bile, bizim iyiliğimiz için olduğunu biliriz.

 

Tanrı’nın Yüzünü gizlemesi tam olarak nasıl oluyor?

Fiziksel dünya söz konusu olduğunda, gizlenmek sadece yerel bir durumdur. Bunun nedeni, varoluşun tümünün Tanrı sayesinde var olması ve varoluş artık var olmasa bile, Tanrı’nın her zaman var olacağıdır. Biraz karışık mı oldu? Özetle, biz ve tüm diğer her şey Tanrı sayesinde var, biz ve tüm diğer her şey olmasa, Tanrı yine olacak. Anlaştık, değil mi sevgili okurlar. Dolayısıyla tanım gereği, Yaratılış ile ilgili herhangi bir unsurun bilincinde olmak, bir seviyede Tanrı’nın bilincinde olmak demektir. İyi de, hangi seviyede?

Bilindiği gibi insanoğlunun şuuraltı ve şuuru vardır. Hayatın yeterince karmaşık olduğu yetmezmiş gibi, şuuraltımızdan geçen bazı düşünceler, şuur üstüne çıkmaz; özellikle çatıştıkları zaman. Dahası, Talmud bize der ki, bir melek, bebek dünyaya gelmeden hemen önce ona bütün Tora’yı öğretir, sonra da üst dudağına vurarak her şeyi unutmasını sağlar (Nidda 30b). Üst dudağın üstündeki dikey yarık, meleğin o darbesinin eseridir. Mademki unutacaktık, o halde neden öğrendik? Çünkü melekten öğrendiklerimiz şuuraltı seviyesinde kalır. Tora öğrenirken bilgiler şuuraltından şuura ulaşır ve unuttuğumuz bir şeyi hatırlar gibi oluruz. Bunu, yani öğrenme işini ne kadar çok yaparsak, bilgiye o kadar çok bağlanır ve onunla özdeşleşiriz. Dolayısıyla mesele Tora’yı hiç bilmeyen Yahudilere öğretmek değil, zaten bildiklerini şuuraltından şuur üstüne çıkarmaktır. Aynı durum Tanrı bilinci için de geçerlidir. Kişi Tanrı hakkında ne kadar şuur sahibi olursa, O’nun gerçekliğini vücut seviyesinde bile hisseder olur. Örneğin çok tutkuyla dua ettiğim zaman, yanaklarımda bir ürperme duyarım; sanki Aşem ya da melekleri hafifçe okşuyormuş gibi.

 

Ester Panim zihindeki bir olgudur

Ester Panim, aslında zihindeki bir olgudur ama bu, hayal ürünü olduğu anlamına gelmez. Tanrı her şeyi bilir ve her şeyi kontrol eder. İnsanların tam olarak ne düşündüğünü bilir. Gerçeklikle istediği gibi oynar ve olayları, Kendisinin dilediği gibi görmemizi sağlar. Ester Panim’in temeli budur.

Örneğin bir kişi Tanrı’ya yakın olma isteğini, fiziksel dünyanın zevkleri uğruna feda etmek istiyorsa, Tanrı dünyayı ona öyle bir şekilde sunar ki, her dilediğini yapabileceğini ve hesap vermeyeceğini sanır.

Geçenlerde kendini ve yolunu şaşırmış biri Facebook’ta Tanrı’ya küfrediyordu (tövbe Ya’Rab). Mazereti Holokost’a ve Yom Kipur Savaşına Tanrı’nın izin verdiğini sanmasıydı. Oysa bu ve benzeri felaketlerin nedeni, insanların Tanrı’yı unutmuş olmalarıdır. Adam, ailesinin bir kısmını Yahudi soykırımında kaybetmiş olmasının, kendisine türlü haklar tanıdığı gafletine düşmüştü. Onunla bir ara Don Kişot gibi savaştım ama tekrarlanabilecek türden olmayan hakaretlerine dayanamayınca sildim ve şikâyet ettim. Şikâyetimin bir işe yaradığını düşünüyorsanız, ne yazık ki yanılıyorsunuz. Yazdıklarında Facebook ilkelerine aykırı bir şey yokmuş!

 Şimdi anlıyorum ki Yüce Yaratan dünyayı ona öyle bir şekilde sunuyormuş ki, her dilediğini yapabileceğini sanıyormuş.

Bilime sanki bir dinmiş gibi tapanlar ve Tanrı’nın varlığı ile Yaratılış ve tarihe müdahalesini sorgulamak için ilmi kullananlar durumunda, dünya bilimsel açıdan, bu kişilerin varsayımlarını doğrulayacak şekilde görünecektir. Peygamber Hoşea’nın uyardığı gibi; “Çünkü Tanrı’nın yolları düzdür; dürüstler yürür, günahkârlar tökezler” (14:10).

Aynı yolda yürüyen iki kişi nasıl böylesine farklı sonuçlara ulaşır? Nedeni, birinin tehlike gördüğü yerde diğerinin güvenlik; birinin kayıp gördüğü yerde diğerinin kazanç görmesi olmalı… Ester Panim konusunda, kişilerden biri gelişigüzellik, diğeri ise İlahi deha bulunduğunu düşünmektedir. Söz konusu iki kişi, hayat hakkında farklı varsayımlara sahiptir. Yahudiliğin antitezi olan Amalek (bunu fiziksel bir düşman yerine Yahudi’nin içindeki şüphe şeklinde algılamak daha doğrudur) Tanrı’nın Adını bölmektedir (Raşi). Kabala, Amalek’in hayatın Tanrı yokmuş gibi görünmesini sağladığını ileri sürer. Tora bu yüzden Amalek için şöyle yazar:

“Yolda aniden karşına çıkmış, sen bitkin ve yorgunken, sendeki arkanda kalan güçsüzleri öldürmüş, Tanrı’dan korkmamıştı” (Devarim 25:18).

Buradaki bitkinlik ve yorgunluk, fiziksel değil ruhani açıdan ele alınmalıdır. Amalek’in gücünün etkisi altında kalan ve ondan korkanlar, onun psikolojik saldırılarına hazırlıklı değildi. Tinsel yorgunlar için Tanrı, her zamankinden uzaktaydı.

Ne yazıktır ki Tora’ya bağlı çok sayıda Yahudi bugün Tanrı’yı şuuraltının derinliklerinde saklı bırakıyor. Tanrı seyretmiyormuş gibi günah işleyenlerden söz etmiyoruz çünkü bunlar, öyle görünseler de, zaten Tora’ya gerçekten bağlı Yahudiler değildir. Herkesin zayıf yönleri vardır; Tora’nın Sinay’da verildiğine inanan Yahudiler de öyledir. Buna karşın zafiyete düşmeden önce direnirler ve düştükleri zaman teşuva yapmaları gerektiğini bilirler.

Şunu düşünün: Sizi beklemekte olan ama geldiğinizin farkına varmayan bazı yakın arkadaşlarınız, sizin hakkınızda konuşuyor. Sadece iyi şeyler söyledikleri için mutlu oluyorsunuz. Ne var ki, orada olduğunuzu bilmedikleri için yanlarında olduğunuz zamanlardaki gibi davranmıyorlar. Ve uzun zaman gizlenecek olursanız, eninde sonunda sizi unutacaklardır.

Aynı durum, Tanrı’nın iradesini yerine getirmek için ellerinden gelen her şeyi yapmaya hazır olan ancak O, ‘odada’ yokmuş gibi davranan Tora’ya bağlı Yahudiler için de geçerlidir. Bu arada, Tanrı’ya ve Tora’sına karşı olan sadakatleri hayranlık vericidir. Eksik olan, O’nun Varlığı konusunda edindikleri bilinçtir. Bunu gösteren, normal zamanlarda ve mitsva’ları yerine getirirken yeterince coşkulu olmamalarıdır. Tanrı’nın iradesini bile isteyerek asla ihlal etmeseler de, iradesini yerine getirirken gerekli hevesi duymazlar.

Kral David işte bundan kaçınmak isterdi. Nereye gitse, haftada yedi gün, günde 24 saat, Tanrı’nın Varlığını hissetmeye ihtiyaç duyardı.

Tanrı’nın Varlığından bir an bile şüphe duymayalım sevgili okurlar. Onu yaşantımızdan uzaklaştırmayalım. O ‘odada’ yokmuş gibi davranmayalım. Hayatımıza her an ‘dokunduğunu’ bilelim. Bizler fâniyiz. Aşem her şeyden önce vardı, şimdi var ve her şey sona erdikten sonra da olmaya devam edecek. Ona muhtacız. Onun bizi sevdiğini bilmekten daha büyük bir güvence olabilir mi? Bu güvenceyi başka yerlerde aramayalım, ne olur!