Acımasız, itici, asosyal bir deha

‘STEVE JOBS’ Oscar Ödüllü iki sanatçıyı, Yönetmen Danny Boyle ile Senarist Aaron Sorkin’i bir araya getiriyor.

Viktor APALAÇİ Sanat
23 Aralık 2015 Çarşamba

Kapılar ardından farklı bir Jobs portresi çizmeyi amaçlayan film, teknoloji devinin hayatında kilometre taşı oluşturan üç kritik dönemecini mercek altına almış. Üç perdelik bir tiyatro oyunu gibi tasarlanan senaryo, dur durak bilmeden, bilimsel konularda bitmez tükenmez tartışmalar içeren diyalog bombardımanından oluşuyor. Gevezeliğine rağmen matematiği kusursuz senaryosu, Boyle’ın usta işi mizanseni, Fassbender-Winslet’in ödül hak eden müthiş performansları ‘Steve Jobs’u başarılı bir film yapmıyor. Ben kendi hesabıma iş ortaklarını ezen, onlara psikolojik şiddet uygulayan, eski sevgilisine kötü davranan, egosu şişik, küstah tavırlı Steve Jobs’un kişiliği yüzünden filmden tat alamadım.

İki yıl önce izlediğimiz, başrolünü Ashton Kutcher’in oynadığı, Joshua Michael Stern’in ‘Jobs’u, dijital dünyanın öncü karakteri Steve Jobs üzerine yapılan sönük bir biyografi filmiydi.

Hollywood’un ikisi de Oscar Ödüllü bir senaristi ile bir yönetmenini bir araya getiren ‘Steve Jobs’, Aaron Sorkin’in matematiği kusursuz senaryosu, Danny Boyle’un usta işi mizanseni, Michael Fassbender- Kate Winslet’in ödül hak eden müthiş performanslarına rağmen başarılı bir film değil.

Benzer bir biyografi filmi olan ‘Sosyal Ağ/ The Social Network’ ile (2010), En İyi Uyarlama Senaryo dalında Oscar, Altın Küre ve Bafta ödüllerini kazanan Aaron Sorkin, senaryosunda Jobs’un tüm hayatına değil, sadece yaşamının üç önemli olayına odaklanmış.

Jobs’un biyografisini yazmış Walter Isaacson’un kitabına dayanan bu senaryo, kapılar ardından farklı bir Jobs portresi çizmek için, hayatının kilometre taşı hüviyetindeki üç kritik dönemeci mercek altına almış.

1984 yılında Apple’dan ayrılıp Macintosh’u kuran Jobs’un bu yeni teknolojiyi bir lansman gecesinde anlatması filmin ilk bölümünde ele alınıyor.

İkinci bölümde Jobs’un Apple’dan gönderilmesinden sonra yeni kurduğu NeXT bilgisayarlarının tanıtımının yapıldığı geceyi, üçüncü bölümde Apple’a geri dönen Jobs’un İMAC için yaptığı tanıtım gecesini izliyoruz.

Üç perdelik bir tiyatro oyunu gibi tasarlanan senaryo, dur durak bilmeden, bilimsel ve teknoloji konularında bitmez tükenmez tartışmalar içeren bir senaryo.

122 dakika boyunca, izleyicinin takip etmede zorlandığı yoğun bir diyalog bombardımanı içerisinde, herkesin ilgi duyamayacağı teknolojik konuşmalar eşliğinde yorucu bir film izliyoruz.

Nitekim bu ikinci Jobs biyografisine Amerikalı izleyiciler pek iltifat etmediler. Filmin hasılatı çok düşük oldu.

İNSAN İLİŞKİLERİ ZAYIF TEKNOLOJİ DEVİ

Ancak Sorkin’in senaryosu Steve Jobs’un insan olarak tahammül edilmesi zor, çekilmez bir insan olduğunu ustalıkla yansıtıyor. Kişisel ve ailevi sorunları hiç bitmeyen bu internet dehasının insan ilişkilerindeki zayıflığı, yaşadığı duygusal ilişkiyi yönetmedeki beceriksizliği kendisini sevimsiz bir insan yapıyor.

Dizginlenemez hırsları yüzünden arkadaş çevresini kaybeden, iş arkadaşlarını harcayan asosyal bir adamın zalim karakterinin sergilendiği sekanslarda izleyici Steve Jobs’a antipati besleyebiliyor.

Senarist Sorkin, Jobs’un sadece kızı karşısında kalbinin yumuşadığını ve sadece sağ kolu olan Joanna Hoffman’ın sözünü dinlediğini anlatıyor.

Hayalinde canlandırdığı dijital platformu tüm dünyaya kabul ettirmeyi başaran teknoloji devi, Apple CEO’su Steve Jobs’ın sevimsiz yüzünü teşhir etmede film başarılı.

Bir dâhinin iç dünyasına eğilen, hepimizi esir alan akıllı telefonların teknolojisi hakkında ilginç ipuçları veren senaryosu ve Danny Boyle’un bilinen becerisini sergilediği mizanseni ‘Steve Jobs’u ilgiyi hak eden bir film yapıyor.

28 Şubat’ta dağıtılacak Oscar ödüllerinin adayları arasında, senarist Sorkin ile Kate Winslet’in isimlerine rastlayacağımıza inanıyorum.

Kendi hesabıma, iş ortaklarını ezen, onlara psikolojik şiddet uygulayan, acımasız, egosu şişik, kendini beğenmiş, küstah tavırlı Steve Jobs yüzünden filmden tat alamadım. Zekâsı ve dehasıyla hürmet edilen bir bilim adamının, insanlığı söz konusu olunca bu denli itici ve kırıcı olması, hasletlerinin önüne geçiyor.

ÜST ÜSTE ÜÇ FİLMLE

HARİKA BİR FASSBENDER

Biçimciliği ile öne çıkan sinema diliyle Danny Boyle’u iki yıl arayla yaptığı iki başyapıt ile tanıdık. ‘Mezarını Derin Kaz/ Shallow Grave’ (1994) ve ‘Trainspotting’ (1996) gibi iki özgün ve iddialı film sinema dünyasında iz bırakacak bir yönetmenin gelişini müjdeliyordu.

2006 yılında sekiz Oscar ödülü kazanan ‘Milyoner/Slumdog Millionaire’ ile Danny Boyle En İyi Yönetmen Oscar, Altın Küre ve Bafta Ödüllerinin sahibi oluyordu.

2010’daki ‘127 Saat/127 Hours’ ile ününü sürdüren Boyle, 59 yaşındayken çevirdiği Steve Jobs ile teknoloji dünyasının şaşırtıcı sırlarına ve bir dâhinin iç dünyasına eğiliyor.

Sinematografik açıdan olgun denilebilecek bu filmde yönetmen Boyle’a dinamik kurgusuyla Elliot Graham, gerilim yaratma başarısı gösteren müzik partisyonuyla Daniel Pemberton ve müthiş bir oyuncu kadrosu destek veriyor.

‘Sakin Batı’, ‘Hamlet’ten sonra üç haftadır değişik karakterlerle karşımıza çıkan Michael Fassbender bu kez karşımıza Steve Jobs olarak çıkıyor.

Hollywood’un yükselen değerleri arasında yer alan bu Alman aktör, ‘Utanç’ ve ’12 Yıllık Esaret’ başyapıtlarından sonra, oyun gücüyle hayranlığımızı kazanmayı sürdürüyor.

Filmin ilk yarısındaki değişik saç tasarımıyla tanımakta zorlandığımız Kate Winslet, Jobs’un sağ kolu, kendisine her daim sadık, Macintosh’un pazarlama müdürü Joanna Hoffman’da karşımıza gelirken gayet başarılı bir kompozisyon çiziyor. Ortak Steve Wozniak rolünde Seth Rogen, Apple’ın CEO’sunda Jeff Daniels oyuncu kadrosunun başarısını tamamlıyorlar.

 

FIRSATLAR ÜLKESİ AMERİKA

Suriyeli göçmen bir babanın oğlu olarak California’nın Palo Alto’sunda dünyaya gelen Steve Jobs, Amerika’ya ‘fırsatlar ülkesi’ denmesinin canlı bir örneği.

Bill Gates ile birlikte çağımızın dijital teknolojisinin iki dev yaratıcılarından biri olan Steve Jobs, iMAC, iTunes, Apple Stores, iPod, iPhone ve iPad teknolojilerini buldu.

Yedi yıl boğuştuğu pankreas kanserine 2011’de yenik düştü. Ölümünden beş hafta öncesine kadar Apple’ın CEO’su olarak görev yaptı.

Steve Jobs sinemaya da el attı. Star Wars’ın yaratıcısı George Lucas ile müştereken kurdukları animasyon şirketi Pixar ile bilgisayara dayalı ilk canlandırma filmi ‘Oyuncak Hikâyesi/Toy Story’yi sinemaya kazandırdı. Pixar sonraları ‘Arabalar/Cars’ filmlerinin birinci ve ikincisini, ardından ‘Ratatouille’ başyapıtlarını üretti.

Boyle-Sorkin ikilisi Steve Jobs’un gönül hayatında sadece bir zamanlar birlikte olduğu Chrisann Brennan’ı perdeye taşıdı. Filmde Jobs’ın 1991’de Laurene Powell’le yaptığı evlilikten ve bu evlilikten olan üç çocuğundan bahsetmiyor. Sadece Brennan’ın babasının Jobs olduğu kızı Lisa’yı çocukluğundan genç kızlığına kadar olan dönemlerde, Jobs’un katı yüreğini yumuşatabilen tek varlık olarak görüyoruz. Jobs’un yakın çevresiyle olan sevimsiz ilişkilerine odaklanan film, teknoloji dehasının hayatındaki son dönemlerinden hiç bahsetmiyor. Kendisine karaciğer nakli yapılmasından iki yıl sonra 2011’de 56 yaşında ölen Jobs’un ailesi “Jobs, aile üyeleri başucunda ve sükûnet içinde vefat etti” açıklamasını yaptı.

‘STEVE JOBS’

Yön: Danny Boyle

Sen: Aaron Sorkin

Gör: Alvin H. Kuchler

Müz: Daniel Pemberton

Oyn: Michael Fassbender- Kate Winslet- Seth Rogan- Jeff Daniels- Michael Stuhlbarg- Katharine Waterson- Adam Shapiro