Üç günlük Kral ve Raşi

Haçlı Seferleri, Yahudi tarihinde kara bir sayfadır. Bu seferlerin birincil derecedeki amaçlarından birisi; Kutsal Toprakları ele geçirmek ve orada yaşayan Yahudileri kılıçtan geçirmekti. Okuyacağınız hikâye, 1. Haçlı Seferi Başkomutanı Godfrey de Bouillon ile ünlü Yahudi din bilgini Raşi’nin kehanetleri üzerinde gelişiyor.

Sara YANAROCAK Kavram
4 Kasım 2015 Çarşamba

Godfrey de Bouillon, savaşçı, gözü pek bir komutan olup, ülke içinde ve dışında birçok savaştan zaferle çıkmış bir şövalye idi. Diğer çağdaşları gibi, kendisi de Ortaçağ kilisesinin etkisi altında kalmış, azılı bir Yahudi düşmanıydı. 1096 yılında papalık kararı ile başlatılan 1. Haçlı Seferlerinin ordu başkomutanlığına getirilmişti. İlk hedef kutsal İsrail topraklarıydı. Zalim bir adam olan Godfrey orayı ele geçirmeye ve Yahudileri yok etmeye ant içmişti. Sefere çıkarken adamlarına, “Bu kutsal savaş yolunda önümüze çıkan bütün Yahudileri yok edeceğiz. Tüm Yahudileri temizlemeden asla huzura kavuşmayacağım” dedi. Bu merhametsiz yemini ettikten sonra Godfrey ve askerleri, yüzlerce Yahudi’yi katlettiler. Onlara asla acımıyorlar, merhamet etmiyorlardı. Godfrey, “Bu bizim için kutsal bir görevdir. Zaten bizler bu konuda kutsal kilisemizin rahipleri tarafından kutsandık” diyordu. Ama nedir ki Godfrey sadece papazların kutsama dualarıyla değil, önemli bir Rabbi’nin hayır duasını da almak istiyordu. Bu oldukça saçma bir istekti ama o dönemin batıl inançlı sisteminde, acayip karşılanmayabilirdi.

Godfrey iyice araştırdıktan sonra o dönem Worms’da yaşayan ünlü Yahudi din bilgini Raşi’nin kutsama duasını almaya karar verdi. Onu huzuruna getirtti. Raşi’nin iki yanında şövalyenin askerleri duruyorlardı. Godfrey mağrur bir ifade ile, “Yeruşalayim şehrine yapacağım seferle ilgili itirazların varmış, doğru mu? Oysa ben bu sefere çıkmadan önce senin hayır duanı almak isterim, beni kutsa” dedi. Raşi kaşlarını çatarak, “Kutsama duaları, insanlara başkası tarafından hediye olarak verilmez. O dualar, göklerdeki cennet katından bunu hak eden kişilere gönderilir” dedi. Godfrey yerinden sıçrayarak, “Bu sözlerimi sakın hafife alma, aksi halde bunu çok pahalıya ödersin sevgili dostum” derken sesi hiddetle titriyordu. Raşi bu sözlerden korkmadığı gibi istifini bile bozmadı. O artık yaşını başını almış, bilge bir adamdı. Üstelik onun yırtıcı askerlerinden daha cesur bir yüreğe sahipti. Gözü kara bir ifade ile, “Ben İsrail’in Tanrı’sından, senin için bir talepte bulunamam. Sen O’nun, Seçilmiş Halkı’nın baş düşmanısın. Godfrey yine kızgınlıkla atıldı, “Vayyyy! Demek sen bana meydan okuyorsun öyle mi?” diye haykırdı. Sonra sesini yine kontrol etti. Kutsal bir kişiye acımasızca davranmaması gerektiğini hatırladı. Yanlış anlaşılma olmuş gibi davrandı. Çünkü batıl inançları olan bir adamdı. Raşi’nin onu lanetlemesinden korkuyordu.

“Tamam, kutsama duası etmek istemiyorsan, etme. Ama bana gelecek hakkında kehanetlerde bulunma lütfunu esirgemezsin değil mi? Sen ki Yahudilerin en kutsal ve bilge adamısın, lütfen bunu benden esirgeme. Yüz binlerce askerin ordusuna komuta ederek katılacağım savaşın, zafer müjdesini duymak istiyorum” dedi ve devam etti:

“Söyle bakalım, savaşı kazanacak mıyım, yoksa yenilecek miyim?” Raşi ona bakarak sakin bir sesle, “Her ikisi de olacak” dedi. Godfrey, “Bu da ne demek oluyor?” diye öfkeyle sordu. Raşi, “Şunu söylemek istiyorum. Yeruşalayim düşecek Bu sana nasip olacak ve sonra da kral olacaksın” dedi. Godfrey neşeyle kahkaha atarak, “Ha ha ha, sen bana kutsama duasından daha değerli bir müjde verdin” dedi ve ekledi:

“Senden çok hoşnut kaldım.” Raşi derinlerden gelen bir sesle, “Daha bitirmedim. Sen orada sadece üç gün krallık edeceksin, daha fazla değil” dedi. Godfrey’in suratı bembeyaz oldu. Yavaşça, “Geriye dönebilecek miyim” diye sordu. Raşi, “Evet, ama kalabalık ve muzaffer savaş arabalarıyla değil. Senin muazzam orduların giderek küçülecek. Geriye döndüğünde şehre girerken yanında sana eşlik eden sadece üç atlı askerin kalacak” dedi. Godfrey öfkeyle, “Kes artık” diye haykırdı.

“Beni bu şom ağzınla korkutabileceğini sanıyorsan çok yanılıyorsun. Şimdi beni dinle Yahudilerin Rabbisi: Bu sözlerini unutmayacağım. Sana bunun tam tersini kanıtlayacağım. Bu sözlerini yazıyla kayıt altına aldırıyorum. Ben eğer dört günlüğüne bile krallık edersem veya dönüşümde sadece dört atlı ile dönersem seni, yalancı peygamber olarak ilan edip, şehrin meydanında diri diri yaktıracağım” dedi ve bağırarak, “Anladın mı? Seni ölümle cezalandıracağım” diye büyük bir nefretle ekledi. Raşi’nin kılı bile kıpırdamadı:

“Evet, çok iyi anladım. Bu sözlerinle kutsal bir kişiye nasıl davranılması gerektiğini bilmediğini ispat ettin” dedi. Sonra, “Bu sözlerin beni korkutmaz, Godfrey de Bouillon. Ama ben sözlerimi hiç sakınmadan, yine tekrar edebilirim. Kendimi kurtarmak için sana yalan söyleyemem” dedi.

Bu sözlerden sonra Raşi evine döndü. Günlük işlerini ve dini görevlerini sürdürmeye devam etti. Godfrey ise sefer boyunca, yolu nereden geçtiyse, orada karşısına çıkan bütün Yahudileri kılıçtan geçirdi, katletti. Ren Nehri boyunca geçtiği her noktada katliam emri verdi.

Tarih Haçlı Seferlerini tüm detaylarıyla anlatır. Godfrey, birçok savaştan sonra, Yeruşalayim şehrinin surlarını kuşattı. Şehri ele geçirdi. Şehre girince, korkudan sinagoglara sığınan bütün Yahudileri, içeride kilitleterek hepsini diri diri yaktı. Kaçabilenleri ise kılıçtan geçirdi. Askerleri fetihten tam sekiz gün sonra, O’nu kalkanlarının üzerinde havaya kaldırarak, kral olarak ilan ettiler.

Godfrey, son derece memnun ve mutluydu. Ama krallığının ikinci gününde onu sıkıntılı bir düşünce sardı. İyice düşündükten sonra, ömrünün geride kalan günlerini, Yeruşalayim’de geçirmek istemediğini anladı. Üçüncü gün komutanlarını topladı ve onlara, “Bana büyük bir şeref bahşettiniz. Ama benim Avrupa’ya dönmem gerekiyor. Burada devamlı olarak yaşamayı uygun bulmuyorum. Krallık yerine,-Yeruşalayim Dükü- ve –Kutsal Kabrin Muhafızı- unvanlarını taşımayı tercih ediyorum” dedi. Aynı gece her nasılsa, aklına Raşi’nin kehaneti geldi:

“Yeruşalayim’e üç gün krallık ettim. Yahudilerin Rabbi’sinin kehaneti doğru çıktı” diye homurdandı. Sonra kehanetin gerisini hatırlayınca, telaşlanarak karamsarlığa kapıldı.

Ertesi gün dönüş yoluna koyuldu. Yolda felaketler üst üste gelmeye başladı. Askerler arasında başıbozukluk baş gösterdi. Hepsi sürekli homurdanıyor, isteksiz davranıyorlardı. Canlılıkları yok olmuştu. Umarsız davranıyorlardı. Sonra salgın hastalıklar yayılmaya başladı. Ölenlerin yanı sıra, nehir kenarlarından geçerlerken, firar etmeye başladılar. Ordu, ağır ve emin adımlarla git gide küçülmeye başladı. Sonunda Godfrey’in etrafında bir avuç umutsuz piyade ve mecalsiz atlı kaldı. Hepsinin giysileri yırtık pırtık ve pisti. Sefil bir vaziyette idiler. Dönüş yolunda Avrupa’yı bu şekilde kat ettiler. Gün geçtikçe eksiliyorlardı. Adamlar ve atlar artık açlık ve yorgunluktan ayakta duramıyorlar, yol kenarlarına ölüme yatıyorlardı. Ağaçlarda pusuya yatmış akbabalar hemen üzerlerine üşüşüyor, etlerini kemiklerinden ayırıyordu.

Godfrey de Bouillon zafer kazanmıştı ama ne pahasına? Binlerce erkek, kadın ve çocuk hunharca öldürülmüştü. Binlerce asker savaş meydanlarında ve binlercesi de dönüş yolunda telef olmuşlardı. Godfrey ise çok mutsuzdu. Yol boyunca Raşi’nin sözleri kulaklarında çınlayıp duruyordu. Sonunda o sırada Raşi’nin yaşadığı şehir olan Worms şehrine vardılar. Godfrey’in beraberinde dört atlı askeri vardı. Komutan, “Bu benim için harika bir duygu. Raşi bana üç atlıyla kalacağımı söylemişti, halbuki benim yanımda dört atlı var. Bari bu kehaneti doğru çıkmadı” diye seviniyordu. O ve dört atlısı şehrin girişinde toplanan halkı gururla teftiş ettiler. Godfrey atlılarına tek sıra haline gelerek şehre o şekilde girmelerini emretti. O anda arkasından canhıraş bir feryat yükseldi. Giriş kapısının üzerindeki devasa bir taş, tam arkasındaki atlının üzerine düşmüştü. Asker ve atı o anda ezilip can verdiler.

Godfrey karşısına getirilen Raşi’ye, “Sen doğruyu söylemiştin, ama ben senin söylediklerine aldırış etmedim. Şimdi ben kırık bir adamım, oysa sen tüm İsrail halkı arasında büyük bir saygıya ve şöhrete ulaşacaksın” diyerek başı önüne eğik bir şekilde oradan uzaklaştı ve gözden kayboldu.

Eğer bir gün yolunuz Belçika’nın başkenti Brüksel’e düşerse, krallık sarayının bahçesinde, atının üzerinde gururla duran Godfrey de Bouillon’un heykelini görebilirsiniz. Oraya birkaç dakika uzaklıkta bulunan sinagoga çok yakındır. Sinagoga çok uzak olmayan eski Yahudi mahallesine gideceğiniz vakit, mahalleye giriş kapısına Raşi Kapısı adı verilen eski sokaklara girebilirsiniz. Belki de bu kapı, şövalyenin üç atlısıyla girdiği kapıdır. Ne dersiniz?

Kaynak:Aunt Naomi’s Stories-Gertrude Landau/1919

 

Yazı hakkında notlar:

Godfrey de Bouillon: (1060-1100). 1. Haçlı Seferi’nin önderlerinden biridir. Temmuz 1099’da Yeruşalayim’in, Müslümanların elinden alınmasından sonra, Filistin’in ilk Latin hükümdarı olmuştur. Dinsel güdüler, şiddetli serüven özlemi ve başarısız bir yönetici olmanın getirdiği rahatsızlıklarla harekete geçen Godefrey, 1. Haçlı Seferine katıldı. Yeruşalayim’de yaşayan Yahudileri ve Müslümanları kılıçtan geçirdi veya diri diri yaktı. Kral unvanını reddetti fakat tacı kabul etti. Sonra Advocatus Sancti Sepulchri (Kutsal Kabrin Koruyucusu) unvanını kullandı. Deniz kıyısındaki Aşkelon, Kesarya ve Ako gibi Müslüman idaresindeki kentlerle anlaşma sağlamasına rağmen,onun yönetiminde sefere çıkmış bir çok liderin tepkisini çekti.Bunların çoğu, Yeruşalayim’i savunmasız bırakarak, Avrupa’ya geriye dönme veya Filistin’in başka bölgelerine yerleşme yoluna gittiler.Kilisede çekişmeler başladı.Ordu parçalandı.Godfrey hastalanarak sıkıntı içinde öldü.

Raşi (Rabbi Şlomo Yitshaki- 1040-1105 Troyes-Champagne): Orta çağın en ünlü Fransız (Tsarfatit) Tevrat ve Talmud yorumcusudur. Fransa’nın Champagne yöresinde önemli bir ticaret merkezi olan Troyes’teki, 100-200 kişilik küçük Yahudi topluluğunun, fiili başkanı durumundaydı ve bağcılıkla uğraşıyordu. Yorumlarında, yasa derlemelerinde, dua kitaplarında, müritlerince yayımlanan çeşitli derlemelerde, dönemin başlıca gelişmelerini yansıttı. Bu metinlerde aralarında iş ve ticaret ilişkilerinin yoğunlaşmasına paralel olarak, Yahudilerin Hıristiyanlığa karşı tutumlarını yeniden değerlendirmeleri, tayin çatışması olarak bilinen kilise-devlet mücadelesi, Yahudilerin, gerek çağın  feodal sisteminden, gerekse yeni gelişen kent uygarlığından ayrı olarak, özel beratlarla kendi kendilerini yönetmeye başlamaları, Papa 2. Urbanus’un, Clermont’daki vaazıyla Haçlı Seferleri’nin başlaması (1096) dağınık Yahudi yerleşimlerinin karşılaştığı tehlikeler,dinsel baskılar,zorunlu vaftiz olayları ve Mesih(maşiyah) umutları anlatımını buluyordu.Raşi bu acılı dönemlerde nedamet ilahileri (Selihot) besteledi. O dönemde katledilen Yahudi din kardeşleri için şiirler (Piyyutim) yazdı.