İzmir’de 1859 Kan İftirası Olayı ve Rav Hayim Palaçi’nin mektubu (1)

Rav Hayim Palaçi, Geonim dönemi 13. yüzyılda sona ermiş olmasına rağmen, tam 600 yıl sonra, ‘19. yüzyılda yaşayan bir Gaon’ izlenimi uyandıran eylemleri ve eserleri ile Doğu Yahudiliğinin yetiştirdiği ‘En Son Dev Rabbi’ unvanına sahip olmayı başarmıştı.

Perspektif
2 Eylül 2015 Çarşamba

Dr. Siren Bora


Rav Hayim Palaçi, Doğu’da yetişmiş Yahudi din adamları arasında ‘Devlerin Sonuncusu’,[2] son önemli ‘Posek’ (Müçtehid) olan biliniyordu. Rav Palaçi, Geonim dönemi 13. yüzyılda sona ermiş olmasına rağmen, tam 600 yıl sonra, ‘19. yüzyılda yaşayan bir Gaon’ izlenimi uyandıran eylemleri ve eserleri ile Doğu Yahudiliğinin yetiştirdiği ‘En Son Dev Rabbi’ unvanına sahip olmayı ve bu unvanla anılmayı hak eden İzmir Hahambaşısı idi. Ekte yer alan ve Rav Hayim Palaçi tarafından bizzat kaleme alınmış üç sayfalık mektup, manevi açıdan hazine değerinde olmalı.

Hıristiyanlar tarafından Yahudileri hedef alan ve onları suçlamak ya da karalamak amacı ile kullanılan, sonuçta da kötü bir fenomene dönüşen ‘kan iftirası’nın tam olarak ne zaman başladığı hakkında elimizde kesin bir veri yok. Dünyada daha çok Katolikler tarafından Yahudi aleyhtarı iddialar dile getirilmiş. Hıristiyanlara göre Yahudiler, ‘Kurtarıcının Katilleri’. Paskalyalarda, İsa hakkında yapılan konuşmalarda, hep bu konu gündeme getirilmiş.

Osmanlı hakkında yapılan tüm araştırma ve incelemeler, 16. ile 19. yüzyıl arasında Osmanlı Devleti sınırları içinde Yahudilere yönelik olarak tam 80 ‘kan iftirası’ olayının meydana geldiğini gösteriyor. Olaylar daha çok Hıristiyan (Katolik) yerleşiminin özellikle de Rum yerleşiminin yoğun olduğu İstanbul, İzmir gibi kentlerde yaygın olarak meydana gelmiş. Hıristiyanlar tarafından ortaya atılan kan iftiralarının küçük bir bölümünden Ermeniler, büyük bir kısmından ise Rumlar sorumlu[3]

  • 15. yüzyılda meydana gelen kan iftirası olayları genel olarak, Osmanlı otoriteleri tarafından bastırılmış denilebilir. Nitekim Osmanlı arşivlerinde, kan iftiralarının aleyhinde yayınlanan fermanların yer aldığı görülüyor[4]
  • 19. yüzyıldaki kan iftirası olayları ise, iki önemli faktörün etkisi altında meydana gelip yayılmış:
  1. Osmanlı Devleti’nin zayıflaması ve gerilemesi, buna karşın Osmanlı kentlerinde Avrupa’nın ve Avrupalının nüfuzunun artması. Bu nüfuz, modern antisemitizmin eşliğinde özellikle Osmanlı Devleti’nin kıyı kentlerinde Katolik Fransız konsolosları aracılığı ile (kültürel ve finansal sektörler yardımı ile) yaygınlaşmış.
  2. 18. yüzyılın sonunda başlayan ve 1830’lardaki Yunan bağımsızlığına kadar uzanan Türk-Rum savaşları. Böylece Osmanlı tebaası olan Rumlar, Yahudilerden farklı olarak Osmanlı Devleti için, ‘tahrik potansiyeli olan’ bir unsur haline gelmişler. Nitekim Osmanlı yönetimi de daima, Yahudilere yönelik olarak, toleranslı ve sempati besleyen bir tutum izlemeyi yeğlemiş[5].

19. yüzyılda özellikle yüzyılın ikinci yarısında, Osmanlı ekonomisinin bazı ana sektörlerinde Yahudi sayısının yavaş yavaş fakat sürekli artışı olgusu, Hıristiyan antisemit politikasında da eşgüdümlü bir tırmanışa yol açmış. Yahudiler, Osmanlı sanayisinde üreterek (sigara kağıdı, iplik üretimi, tuğla, tütün ambalajı yapımı), ticarette ise zirai ürün, hammadde ihraç edip mamul madde ithal ederek etkili olmaya başlayınca gayrimüslim cemaatler arasında ekonomik rekabet kızışmış. İzmir ve İstanbul ise, Yahudiler ile Rumlar ve Ermeniler arasındaki rekabetin en yoğun yaşandığı merkezler haline gelmeye başlamış. Yahudi mesleklerinden biri olan ‘gezici ticaret’ de, Hıristiyan halkı rahatsız etmekte imiş. Onlar, Yahudi seyyar satıcıları, paçavra toplayıcıları, tenekecileri ve ayakkabı tamir eden eskicileri en az Çingeneler kadar tehlikeli saymaktaymışlar. Aynı zamanda, salgın hastalıkları yaymakla da suçluyorlarmış. Taşıdıkları balyalarda çalınmış mal sakladıkları, çocukları dağa kaldırdıkları hikâyeleri her yerde anlatılıp; herhangi bir yerde bir olay olduğu zaman adeta şamar oğlanı gibi onları suçluyorlarmış[6]. İşte bu dönemde, Avrupalı Yahudilerin Osmanlı kentlerindeki kan iftirası olaylarına müdahale etmeye başladıklarını görüyoruz.

Galante’nin verdiği bilgilere göre, 1864 ile 1921 yılları arasında İzmir’de, Rumların Yahudileri hedef aldığı tam dokuz kan iftirası olayı meydana gelmiş[7]. Kanımızca, İzmirli Rumların kentte yaşayan Yahudilerle ilgili duygularını ifade eden şu betimlemeler, konuya biraz daha açıklık getirecektir. Gaston Deschamps, İzmir ve çevresinde gezerken kendisine rehberlik yaptığı anlaşılan yaşlı Rum Manoli’nin, Yahudiler hakkında ‘cehalet ve dinsel fanatizm’ kokan izlenimlerini aktarıyor:

“… Mösyö, geceleri İbraniler toplanıp küçük çocukların kanını içiyorlar. Aynı zamanda Yahudiler eğer toprağa bir buğday tanesi atarlarsa o bölge kurur ve bitkiden arınır. Eğer bir Yahudi kayığa biner ve kürekleri sudan kurtarmak isterse deniz ona itaat etmez ve kayık hareketsiz kalır...”[8]

Bu bölümde söz edeceğimiz olay, ‘1859 İzmir Kan İftirası Olayı’. Olayın ayrıntılarını aktarılırken, Rumların, Yahudilerin, kentteki Fransız ve İngiliz konsoloslarının, yerel yöneticilerin, güvenlik güçlerinin, Avrupalı zengin Yahudilerin ve Payitahtın tek tek devreye girdiğine şahit olacağız. Olayın başlaması ve gelişimi, Hahambaşı Hayim Palaçi tarafından şöyle anlatılmakta:

“... 17 Mart sabah saat 11.00’de Yahudi Mahallesindeki Çalgıcı Sokak’ta[9] Yahudi kadınlar işleri ile meşgulken bir adamın sesini duymuşlar. Seslerin geldiği yere baktıkları zaman biri kanlar içinde diğeri kaçan iki adam, bir de et satıcısı olan Rum’u görmüşler. Rum’un bıçağı kan içinde imiş. Polise haber vermişler, Rum et satıcısı yakalanmış. Fransız ve İngiliz gözetmenler, araştırmaları sırasında Rum’un aleyhinde delillerin toplandığını saptamışlar. Katledilen Fransa vatandaşı. Bütün araştırmacılar cinayetin adı geçen Rum tarafından işlenmiş olduğu konusunda fikir birliğine sahip. Fakat öldürülen Fransız o esnada bir Yahudi terzi ile birlikte idi. … Terzi bir embesil. Sürekli meslek değiştiren bir embesil. O kadar çok iş değiştirdi ki, öldürülen Fransız ile birlikte kasaplık bile yaptı. Hiç anlaşamazlardı. Kasap dükkânında sürekli kavga ederlerdi. Şimdiye kadar yapılan araştırmalara göre, toplanan deliller Rum’un suçlu olduğunu gösteriyor. Şu anda milletimiz bir kaos içinde…”[10]                

Elimizdeki belgelerden anlaşıldığına göre olaylar şu şekilde devam ediyor: Önce, yerel güvenlik görevlileri tarafından şüpheli iki kişi; Rum Paçacı Dimitri ve Yahudi Simsar Avram gözaltına alınıyor. Öldürülen Fransa vatandaşı olduğu için, soruşturma heyetine Fransa konsolosluk görevlileri de katılıyor. O sırada kentteki Rum nüfus 60 bin[11]. Comte de Chambord’a göre, 1861 yılında İzmir Yahudi nüfusu 15 bin olduğuna göre (kentin toplam nüfusu ise 150 bin idi)[12], demek ki 1859-1860 yıllarında İzmir Rumlarının sayısı Yahudilerin dört katı kadardı. Kentteki Rumlar, cinayetten bir Rum’un sorumlu tutulmasını hazmedemiyor ve katilin, gözaltına alınan ‘şüpheli’ Yahudi Avram olduğunu iddia ediyorlar. Bu arada Hahambaşı Hayim Palaçi’ye göre elde edilen deliller Rum’un aleyhinde iken[13] Rum Patriğine göre, gözaltına alınan Rum Kasap Dimitri’ye iftira atılmış olup deliller ‘Yahudi Avram’ın aleyhinde[14]. Üstelik kentteki Katolikler, Ortodokslar ve yerel gazeteler, Rumları ve iddialarını destekliyorlar. Bu arada, Rumların tacizi ve saldırılarından dolayı Yahudiler evlerinden çıkamaz duruma geliyorlar. Hatta Rumların saldırıları sonucu yaralanan Yahudiler dahi oluyor. Kentteki zengin Rumlar (Hacı Çiro ve Papazoğlu adlı Rumlar) nüfuz ve paralarını yerel yöneticiler üzerinde, gözaltındaki Rum lehine baskı kurmak amacı ile kullanıyorlar. Baron Lionel de Rothschild, Hahambaşı Hayim Palaçi’nin ondan yardım talep eden mektubunu (29 Mart 1859 tarihli mektup) alır almaz, Londra’daki Osmanlı Elçisi Musurus Bey’e mektup yazıyor (22 Mayıs 1860) ve ondan Rum baskısı altında olan İzmir Yahudilerinin haklarının korunması konusunda Payitahta yazı yazmasını rica ediyor. 22 Mayıs 1860 ile 22 Ağustos 1860 tarihleri arasında Musurus Bey ile Baron Rothschild mektuplaşıyorlar.[15] Anlaşılıyor ki, Rothschild’in ricası karşılıksız kalmamış ve Musurus Bey olayın takipçisi olmuş. Nitekim hem Osmanlı’nın Londra Elçisi’nin özel ilgisi hem de İzmir’deki olayların tırmanması sonucunda, İstanbul’dan İzmir’deki yerel yöneticilere, “Kentteki cinayetten Yahudilerin sorumlu olmadığına”[16] ve “Kentteki Rum milleti ile Yahudi milleti arasındaki uygunsuzlukların giderilmesi ve asayişin korunmasına”[17] dair talimatlar gönderiliyor. Başbakanlık Arşivi’nde yer alan konuya ilişkin bir belgeden anlaşıldığına göre, gözaltında tutulan Yahudi Avram bir şekilde ölüyor ya da öldürülüyor ve geriye tek şüpheli olarak Paçacı Dimitri kalıyor[18].

Müslüman Türklere gelince; onlar, Yahudilere karşı Hıristiyanlara nazaran daha fazla tolerans sahibi. Kan iftirası, Müslüman Türklerin bazıları arasında kabul görmekte ise de; padişah dahil olmak üzere halkın genel kanısı, Yahudilerin ‘masum ve mağdur edilmiş bir cemaat’ olduğu şeklinde[19]. Acaba 1859 olayı ile ilgili olarak İzmirli Müslüman Türk halkın tutumu ne idi? Bu konuya ilişkin, Rav Hayim Palaçi tarafından yapılan yorumu aşağıda aynen veriyoruz[20]:

“…Müslüman Türkler Yahudilere inanıp güveniyorlar. Bizi Rum milletinin fantastik hikâyelerinin mağdurları olarak görüyorlar…”

 

 

 

  

 İzmir’de Yahudilere yönelik Kan İftirası olayı ile  ilgili olarak 29 Mart 1859 tarihinde Hahambaşı Hayim Palaçi tarafından Baron Lionel de Rothschild’e yazılan ‘’özel’’ ibareli Fransızca  mektup (KAYNAK: BOA, HR. SFR. 3., 52/6.)

 



[1] Bu yazı, İzmir Ege Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından Nisan 2015 tarihinde yayınlanan İzmir Araştırmaları Dergisi’nin 79 - 156 sayfaları arasında yer alan ‘Hahambaşı Hayim Palaçi’nin Hayatı ve Kitapları Işığında İzmir Yahudi Cemaati’nin Tarihi (1788-1868)’  başlıklı makale içerisindeki bölümlerden birinin özetidir.

 

[2] Barnai, ‘The Development of Community Organizational Structure’, Türkiye’de Yahudiler – 500 Yıldır Paylaşılan Tarih Sempozyumu İstanbul (31 Mayıs-4 Haziran 1992) (yayınlanmamış bildiri), s.20.

[3] Yakob Barnai, ‘Blood Libels in the Ottoman Empire of the Fifteenth to Nineteenth Centuries’, (reprinted from) Antisemitism Through the Ages, The Hebrew University of Jerusalem,  s.189-191.

[4] Barnai, Kan İftirası aleyhinde Osmanlı otoriteleri tarafından yaklaşık 10 fermanın yayınlandığını belirtmektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. ‘’a.m.’’, s.189

[5] ‘’a.m.’’, s. 192.

[6] Paul Dumont, ‘Jewish Communities in Turkey during the last decades of the nineteenth century in the light of the  Archives of the Alliance Israelite Universelle’, Christians and Jews in the Ottoman Empire, vol 1, New York 1982, s. 224.

[7] Avram Galante, Histoire de Juifs d’Anatolie – Les Juifs d’Izmir (Smyrne), İstanbul 1937,  s. 188-192.

[8] Nahum, Les Juifs de Smyrne a la fin du XIX. eme siecle et au debut du  XX .eme siecle, (yayınlanmamış Doktora Tezi), Paris 1990,  s. 165.

[9] Çalgıcı Sokak, yaklaşık olarak Kahramanlar ile Basmane arasındaki alanda; tahminen Hurşidiye mahallesi içinde yer almaktadır. Eski İzmir haritalarında, Kahramanlar’a ve Ermeni ile Rum mahallelerine yakın olarak gösterilmiştir.

[10] BOA,  HR.SFR.3. , 52/6  1860. Hahambaşı Hayim Palaçi tarafından 29 Mart 1859 tarihinde Baron Lionel de Rothschild’e yazılan ‘özel’ ibareli  mektup.

[11] Aynı mektup.

[12] Comte de Chambord, Voyage en Orient (1861), Paris 1885. 1835 ile 1891 yılları arasında, İzmir’e gelen Fransız gezginlerin kentin nüfusu ve cemaatlere göre dağılımı ile ilgili verdiği rakamlar tutarlılık göstermektedir. Bu yüzden Comte de Chambord’un nüfus ile ilgili verdiği rakamları doğru kabul ediyoruz. 19. yüzyılda İzmir kenti ve bu kentte yaşayan Müslim ve gayrimüslim cemaatlerin nüfus oranları hakkında bkz. Hasan Zorlusoy, (XVII. Yüzyıldan Günümüze) Fransız Gezginlerin Gözüyle İzmir,  İzmir Şubat 2013,  s.s. 151-159.

[13] Hayim Palaçi’nin mektubu.

[14] BOA,  MVL.584/51 (24/N/1275) . Rum Patriği’nin Osmanlı otoritelerine yazdığı mektup.

[15] Bkz BOA, HR. SFR. 3., 53/17 ve  BOA, HR. SFR. 3. , 52/6.

[16] BOA, HR. MKT. 284/98.  (13/N/1275).

[17] BOA, A.) MKT. UM. 348/31. (09/N/1275). BOA,  HR. MKT. 283/11  (25/Ş/1275).

[18] BOA,  MVL. 837/124. (27/N/1276).

[19] Dumont, ‘’a.g.m.’’, s. 224. Dumont, Osmanlı Devletinin sınırları içerisinde yaşayan Müslüman Türkler ile Yahudiler arasındaki ilişkiler hakkında; “Otuz yıllık süreyi kapsayan kayıtlar üzerinde yaptığımız incelemelere göre, Müslümanlarca Yahudilere yönelmiş olan iddialar, 2-3’tür. Genel olarak, Müslümanların Yahudiler hakkında beslemiş oldukları, bazı kötü düşünceler, hiçbir zaman küçük endişe ve olayların ötesine geçmemiştir” yorumunu yapmaktadır.

[20] BOA,  HR. SFR. 3. , 52/6. Hahambaşı Hayim Palaçi tarafından 1859 tarihinde Baron Lionel de Rothschild’e yazılan ‘özel’ ibareli mektup.