Yeni bir boks melodramı

Sinemanın yaz sezonunda öne çıkan filmlerinden “ŞON ŞANS”ın senaryosu türünün tüm klişelerini kullanıyor

Viktor APALAÇİ Sanat
19 Ağustos 2015 Çarşamba

Boksun şiddet dolu dünyasını anlatan filmleri izlerken, iki kişinin birbirini öldüresiye dövmesinin “spor” olarak kabul edilmesine isyan ederim. Karısının ölümünden sonra hızlı bir çöküşe düşen, unvanını, evini ve kızını kaybeden bir şampiyon boksörün öyküsünü anlatan SON ŞANS, yüreklere hitap eden, duygusal bir tonla işlenmiş. Spor dalı olarak kabul eden boksu konu alan filmlerdeki klişelerden biri olan, şike ve işi ticarete döken paragöz menajerlerin çevirdiği entrikalar “Son Şans”ta da var. Geçen yılki “Nightcrawler”da hak ettiği Oscar’ı alamayan Jack Gyllenhaal, boksör rolündeki müthiş performansı ile “Bu ödülü er geç alacağım” diyor.

Amerika’da yapımcılar büyük hasılat bekledikleri filmleri vizyona sokmak için yaz aylarını beklerler. Tatil dönemi onlar için sinemanın canlı mevsimidir.

Bizde ise durum tam tersidir. Açık hava sinema keyfinin mazide kaldığı son yıllarda, yaz ayları sinemanın ölü mevsimidir. Yazlığa gidenler sinemaya 2-3 ay ara verirler.

Mayıs ayının ikinci haftasında başlayan Cannes Film Festivali’nde izlediklerimi, ağustos ortalarına kadar anlatmayı sürdürmenin iki temel sebebi var. Birincisi tahmin edebileceğiniz gibi, yaz sezonunun (az kimse tarafından izlenen) keçi boynuzu tadındaki filmleri yazma mecburiyetinde kalmamak.

İkinci sebep ise, Cannes’da izlemiş olduğum, önümüzdeki sezon afişlere çıkacak veya Filmekimi, İstanbul Film Festivali, İf Bağımsız Filmler Festivali gibi etkinlerde bize sunulacak filmlerin eleştirilerini meraklılarına sunmak.

Bu haftaki yazımı, basında olumlu eleştiriler alan ağustosun ikinci haftasında vizyona giren “Son Şans” adlı filme ayırdım.

BİR BOKSÖRÜN AYAĞA KALKMA ÖYKÜSÜ

Boksun şiddet dolu dünyasını anlatan filmleri izlerken, iki kişinin birbirini öldüresiye dövmesinin “spor” olarak kabul görmesine isyan ederim.

Görsel açıdan sinemaya zengin malzeme sunduğu için, Hollywood’un ünlü boksörlerin otobiyografik filmleri veya boks üzerine kurmaca öyküleri ile türün ustası olduğunu kanıtlayan sayısız örnek vardır:

5 filmlik “Rocky” serisi (Sylvester Stallone), kendini, oynayan “Muhammed Ali” (Tom Gries), Rocky Graziano’yu anlatan “Somebody Up There Likes” (Robert Wise), Daniel Day Lewisli “The Boxer”, Denzel Washington’lu “The Hurricane”, “Şampiyon” (Franco Zeffirelli) gibi.

Martin Scorsase’nin Jack la Motta’yı anlatan, Robert de Niro’ya Oscar kazandıran “Kızgın Boğa / Raging Bull”ü ve Clint Eastwood’un bir kadın boksörün hayatını anlattığı “Millon Dolar Baby” gibi başyapıtlar dahi, boksun bir spor dalı olarak kabul görmesine karşı isyanı sürdürmeme engel olmaz.

Şiddet toplumu olarak vasıflandırılabilecek Amerika’da, kabul gören, sevilen boks filmlerinin gişedeki başarısı garanti. Sinemadaki yapımcılar, vahşi kapitalizmin bir kumara dönüştürdüğü, bahislerde büyük paraların döndüğü boks filmlerinin gişe başarıları ile pek severler.

Sinemanın yaz sezonunda öne çıkan filmler arasındaki “Son Şans & Southpaw” Hollywood’un boksu işleyen dramalar zincirine son halka olarak katılıyor.

Yetimhanede büyümüş, 40 maçında hiç yenilmeden dünya hafif siklet şampiyonu olmuş Billy’nin (Jack Gyllenhaal) bir konuşma yaparak para toplayacağı bir yardım gecesindeki bir olayda, patlayan bir silahtan çıkan bir serseri kurşunun karısı Maureen’in (Rachel McAdams) ölümüne sebep olmasından sonra yaşadıklarını filmde izliyoruz.

“İki Gün / Training Day”, “Adalet / Kod Adı Olympus” gibi aksiyon filmleriyle tanıdığımız,  1966 doğumlu, kara derili Amerikalı yönetmen Antoine Fugua, “Son Şans” ile iyi bir öykü anlatıcısı olduğunu yineliyor.

Kurt Sutter’in türün tüm klişelerini barındıran senaryosu, başına gelen trajediden sonra dibe vuran, hayattaki tek varlığı olan kızını kazanabilmek için, şampiyonluk unvanını geri alma savaşı veren bir boksörün ayağa kalkma öyküsü olarak ele alıyor.

YÜREKLERE SESLENEN, DUYGU YÜKLÜ FİLM

Bu klişelerden biri, spor dalı olarak kabul gören boksta, şike olaylarını tetikleyen, işi ticarete döken paragöz menajerlerin çevirdiği entrikalar.

Yüreklere seslenen, duygu yüklü bir melodram kalıpları içinde işlenen filmin etkileyici olduğu tartışılmaz.

Filmin ilk sekansında kahramanımız Billy’ye şampiyonluğu getiren maçı izliyoruz. Karısı Maureen, maçlarda sürekli dayak yiyen, yüzü gözü kan içinde kalan Billy’den boksu zirvede iken bırakmasını ister. Şampiyonluğu kutlama gecesinde hafif sikletin iddialı ismi Escobar’ın tahrikleriyle başlayan kavgada Maureen vurulur. Billy yıllardır kazandıklarını bir bir kaybetmeye başlar.

Başarısının gizli mimarı, taparcasına sevdiği karısının kaybından sonra hızlı bir çöküşe düşen, unvanını kaybeden, mali sıkıntıya düşüp evi haczedilen, kızı tarafından dışlanan, kendini yapayalnız sokakta bulan Jack’in hayata asılma öyküsü duygusal bir tonla anlatılmış.

Paragöz menajerinin ihanetine uğrayan, karısının ölümüne yol açan olayı başlatan, sonraları unvanını ele geçiren Kolombiyalı boksör Escabar’dan intikam alabilmek için, Jack genç yetenekleri yetiştiren idealist bir boksör emeklisi Trick’in (Forest Whitaker) salonunda çalışmaya başlar. Amacı kimsesizler yurduna yerleştirilen, velayeti elinden alınan kızının sevgisini ve güvenini tekrar kazanabilmektir.

İnsan sarrafı antrenörü Trick’in desteğiyle, dibe vuran boksörün başarı basamaklarını tek tek çıkıp, Las Vegas’taki intikam maçında Escabar’ın son raundda (hakemlerin oy çokluğu ile) yenerek mutlu sona ulaşmasını ve kızının velayetini geri almasını, klişe kalıpları içinde izliyoruz.

Boks filmlerinin kabul görmüş klişelerine sırtını yaslamış filmde olacakları önceden kolaylıkla tahmin etmek mümkün. Sıfırdan başlayan boksörün, tüm olumsuz şartlara rağmen yakaladığı başarıdaki gelişmeleri, heyecan duymadan izliyoruz.

 

HİLELİ, ŞİKELİ  SPOR (!) DALI: BOKS

“Son Şans”ta, Eminem’li parlak sountrack eşliğinde, James Horner’in ölümünden önce yaptığı son müzik partisyonunu dinledik.

Hızlı ve seri anlatımıyla izleyicisini sürüklemeyi başaran yönetmen Fuqua’ya oyuncuları da destek veriyor.

Geçen yılki “Nightcrawer” filmindeki, hırslı, acımasız, vicdansız, oportünist gece muhabiri rolünde Oscar’lık bir performans sergileyen, genç kuşağın yetenekli aktörü Jack Gyllenhaal, dibe vurmuş şampiyon boksör Billy kompozisyonuyla “Bu ödülü er geç alacağım” diyor.

Mayıs ayında Cannes Film Festivali’nde jüride yer alan sempatik aktör, festivalin basın onuruna tertiplediği yemekte etrafına neşe saçıyordu.

Koruyucu ailelerin yanında yetim büyüyen Billy’ye yeniyetme iken aşık olan, koruyucu kanatları altına alan, karısı Maureen rolünde Rachel McAdams, kısa rolüne rağmen iyi oyunculuğunu gösteriyor.

Boksörlük yaparken bir gözünü kaybeden, sonraları kendini genç nesilleri yetiştirmeye adayan koç rolünde, Hollywood’un eski tüfeklerinden Forest Whitaker ve çocuk oyuncu Oona Laurence oyuncu kadrosunun başarısını tamamlıyorlar.