Aman mezuzanı kapının dışına çivileme!

Bu topraklarda antisemitizm hiç olmadı, olmamıştır değil mi? Peki söyleyin o zaman en son ne zaman bir apartmanda, bir evde kapıya çivilenmiş bir mezuza gördünüz?

Işıl DEMİREL Perspektif 0 yorum
8 Temmuz 2015 Çarşamba

Ne zaman “Bu ülkede antisemitizm var” desem yer yerinden oynuyor. Herkes savunmaya geçiyor ve bu kanının aksini ispat etmek için canla başla bir performans sergiliyor. İkna olmak istiyorum ama olamıyorum. Bu topraklarda antisemitizm hiç olmadı, olmayacaktır öyle mi? Peki söyleyin o zaman en son ne zaman bir apartmanda, bir evde kapıya çivilenmiş bir mezuza gördünüz? Kendim sordum kendim cevap vereyim. Yahudi olmak, ‘tehlikeli’, ‘başa bir iş getirir’ olduğundan beri değil kapıya mezuza asmak, kamusal alanda Türkçe değilse adını söylemek bile tehlikelidir bu ülkede. Bu tehlike baş gösterdiğinden beri mezuza evlerin kapılarından sökülmüş, evin içine, yabancı gözlerin göremeyeceği alanlara taşınmıştır.

İbranicede kapı pervazı anlamına gelen mezuza, içinde Tevrat’tan bölümlerinden metinler bulunan bir muhafazadır. İçindeki duanın elle yazılmış olması ve mürekkebinin aktığında yenilenmesi gerekir. Çünkü bu muhafaza, simgesel anlamını ‘İsrail Kapılarının Koruyucusu’ olmasından alır. Evin dış kapısına ve tüm kapıların sağ pervazına çakılan bu duanın halk arasında evi ve ev sakinlerini koruyacağına dair bir inanç ve gelenek yüzyıllardır sürmektedir. Tam da bu gücü sebebi ile mezuzanın eve giriş ve çıkışlarda öpülmesi bir ritüele dönüşmüştür. Banyoya ya da tuvalete asla asılmaz. Ve aslında mezuza, kapısına asıldığı evin imanlı olduğunu anlatır hepsi bu. Ve hadi dürüst olalım pek az bir kesiminin dindar, muhafazakâr ve ortodoks geleneklere bağlı olduğu Yahudi topluluğunda mezuza yalnızca bir geleneği, aidiyeti ve kültürü temsil etmektedir. O mezuzayı kapıya asabilmek Yahudi olabilmektir hepsi bu. 

Ama bu basit dinsel figür pek çoklarını rahatsız eder. Çünkü her fırsatta gururla dillendirildiği gibi “çoğunluğu Müslüman olan” bu ülke önyargıları ve sayısız gruba duyduğu nefreti, kindarlığı ve ‘ya sev ya terket’çi zihniyeti ile Türk olmak dışında bir varoluşa izin vermemek için her gün canla başla çalışmaktadır. Nereden çıktı şimdi bu kızgınlık anlatayım. KONDA tarafından Sosyal Medya ve Azınlıklar raporu yayınlandı yakınlarda. Son derece etkileyici çıktıları vardı bu raporun. Türkiye’deki azınlıkların sosyal medya kullanımı ve bu alandaki pratiklerinin ölçülmesi amacıyla yapılan araştırmaya katılan farklı inanç ve kültür topluluklarından 746 kişiden 257’sinin Yahudi cemaatine mensup olması ve diğer tüm azınlık grupları arasından en fazla katılımcının Yahudi cemaatinden olması benim için araştırmanın masaya yatırılması gerekliliğini doğurdu. Araştırma sosyal medya kullanımında kimliğin etkilerine değinen pek çok önemli veri sunuyor. Cemaat gazetelerinin sosyal medya paylaşımının neden az olduğunun yanıtı da bu araştırmada, sosyal medyada gerçek isimleri ve düşünceleri yer almaktan çekinenlerin korkuları da. Araştırma, zamanın ruhunu yansıtan sosyal medya mecrasında azınlıkların nerede durduğunu ya da durabildiğini son derece kıymetli bulgularla göz önüne seriyor.

Ancak bana kalırsa araştırmanın en önemli çıktılarından birini kimliğinizi hangi iki öğe üzerinden tanımlarsınız sorusuna verilen cevaplar oluşturuyor. Cevaplar arasında vatan, dil, etnik köken, meslek, din, aile ve kültür seçenekleri bulunsa da araştırma çıktılarında açıkça görülmekte ki kimlik büyük oranda öncelikle kültür sonra da aile üzerinden belirlenen bir kavram. Din ise ancak üçüncü sırada yer alıyor. Tam da söylemek istediğim bu aslında benim de. O mezuzayı kapıya asmak kültürel bir alışkanlık dedim ya hani, hangi aileden geldiğimizi, kim olduğumuzu anlatan, Tanrı ile bir ilişki kurmaktan öte kendi kimliğimizi yansıtan bir gelenek. Bugün yok edilen işte bu. Kamusal alanda Yahudi kimliğinin yaşamasına, yaşatılmasına fırsat vermeyen bir zihniyet içinde yaşıyoruz. Her ne kadar hani ne yapılmış dense de bu böyle değil. İlla sürgünler, tecritler, soykırımlarla olmuyor bir halka işkence etmek, onları yok etmek. Adım adım asimile ederek, kimliğini yalnızca kapalı kapılar ardında yaşamasına izin vererek, kamusal alanda yaşarsa cezalandırılacağını bildirerek, tahammül göstermeyerek, saldırarak ve daha kötüsünün her zaman mümkün olabileceğinin sinyalini vererek de amaca ulaşmak mümkün.

İşte tam da bu sebeple, aman siz siz olun, söylenenlere kulak asmayın, bu ülke azınlıklara ne yapmış diyenlere kulağınızı tıkayın. Yüzleşmeyen, sinagog patlamalarını göz ardı eden, Trakya Olaylarını reddeden, Varlık Vergisi’ni köylü üzerinden, toprak mahsulleri vergisi üzerinden okumaya çalışan, 6-7 Eylül’de yaşananları rakamlarla küçültmeye çalışan, İsrail nefreti ile antisemitizm propagandası yaptığını bile farketmeyenlere sakın kanmayın. Ne olur ne olmaz aman mezuzanızı kapınıza asmayın!

Sosyal Medya ve Azınlıklar araştırmasının tümüne ulaşmak için:

www.sosyalmedyaveazinliklar.com


 

2 Yorum