Ölüm üzerine duygu yüklü bir film

Nanni Moretti’nin annesinin ölümünü anlattığı filmi ‘Annem’ ödül listesine giremedi

Viktor APALAÇİ Sanat
24 Haziran 2015 Çarşamba

Jürinin görmezden geldiği iki prestijli İtalyan yönetmenin filmi ödül listesine girmedi. Bunlar Nanni Moretti’nin ‘Annem/Mia Madre’si ile Paolo Sorrentino’nun ‘Gençlik/Youth’ adlı filmleriydi.

Otobiyografik filmleriyle tanınan Nanni Moretti genelde öykülerini alter- egosu Michele Apicelle üzerinden anlatır. ‘Mia Madre/Annem’ sanatçının annesinin ölüm döşeğinde iken hissettiklerini bir kadın yönetmen üzerinden anlatıyor. Margherita Buy’un canlandırdığı yönetmenin yanında, Moretti erkek kardeşini oynamayı tercih etmiş.

Genç Moretti’nin, 28 yaşındayken bir yönetmeni canlandırdığı filmi ‘Altın Düşler/Sogni d’Oro’ 1981 Venedik Film Festivalinde Jüri Özel Ödülü kazanmıştı.

Dört yıl önce ‘Bir Papamız Oldu/Habemus Papam’ filmini çevirirken ağır hastalanan annesinin son günlerini Moretti hatıra defterine kaydetmişti. Bu anılardan hareketle dörtlü bir senaryo ekibinde yer alan Moretti dört yıl önce annesiyle yaşadıklarını, ölümünden sonra oluşan boşluğu ‘Annem’de anlatıyor.

Otobiyografik filmlerine kurmaca olaylar eklediğini bildiğimiz yönetmen, bu kez ünlü bir Amerikalı aktörü, Margherita’nın çevirmekte olduğu filmin başrolüne yerleştiriyor. Böylece film içinde film izliyoruz.

Kişisel sorunlarıyla boğuşurken, çevirdiği filmde yaratıcılara has krizleri atlatmak zorunda olan Margherita, John Turturro’nun canlandırdığı egosu şişik süper starın sebebiyet verdiği ekstra sorunlarla yüzleşmek durumunda kalıyor.

Rolünü ezberlemek yerine, kendisini sürekli methetmeyi yeğleyen Amerikalı aktör sonunda doğru yolu bulacak, yönetmeninden özür dileyerek rolüne dört elle sarılacaktır. Nanni Moretti burada, Turturro’nun şahsında sinema dünyasında sık rastlanan kaprisli oyuncuları hicvediyor.

Coen Kardeşlerin Altın Palmiyeli ‘Barton Fink’inde (1991) En İyi Erkek Oyuncu seçilen John Turturro, bilinen becerisiyle filme renk katıyor. Aktör ‘Annem’ ile Cannes’a 12. kez gelmiş oluyor.

‘Annem’de Moretti alter-egosu olarak seçtiği Margherita karakterini senaryosunda iyi işlemiş. Annesinin sağlığıyla endişelenen, stüdyoda işleri iyi gitmeyen Margherita’nın çevresiyle ilişkilerini mercek altına almış.

FİLM İÇİNDE FİLM

Kızı, Margherita’yı yalnızca kendisini ve işini düşündüğü için bencillikle suçluyor. Margherita hastaneye yaptığı ziyaretlerde annesini tam olarak tanımadığı bilincine vararak, kendini işine kaptırmakla ailesini ihmal ettiğini kabul ediyor.

Bir evliliği sürdürememiş, ailesine gereken özeni gösterememiş bir kadının, yönetmen olarak kurmaca öyküleri anlatmada ne denli başarılı olabileceğini sorguluyor.

‘Oğul Odası’nda ölüm temasını işleyen Nanni Moretti, evrensel bir konuyu ele aldığı ‘Annem’de yaklaşan ölüm karşısında aile bireylerinin davranışlarını mercek altına almayı amaçlıyor.

Basın konferansında, “Annemin son günlerinde tuttuğum notları gözden geçirip senaryoya aktarırken, anılar bana çok acı verdi” diyen Moretti, filmini annesine ithaf etti.

Margherita’nın portresini doğru çizebilmek amacıyla Moretti, senaryo yazılımına üç kadın meslektaşını dâhil etti. Senaryo ekibi şu sorulara cevap aradı: Son günlerini evinde huzur içinde geçirmeyi arzulayan Ada’yı evine mi götürmeli, yoksa hastanedeki tedavisine devam mı etmeli? Kendisini çok seven eski öğrencilerinin son bir kere ziyaretlerine imkân mı tanımalı? Margherita’nın tam olarak tanımadığı bu anne aslında kimdi? Latince hocası olarak ömrünü talebelerine adayan bu kadının müthiş bilgisinden geriye ne kalacaktır?

Nanni Moretti duygu yüklü bu sorulara verebilecek yanıtları izleyicisiyle paylaşmayı amaçlıyor. Evrensel konusuyla ‘Annem’, hayatımızda önemli bir yeri olan bir yakınımızın son günlerinde, hissettiklerimiz hakkında bizleri düşünmeye davet ediyor.

MARGHERİTA MORETTİ’NİN ALTER-EGOSU

Anne Ada rolünde, İtalya dışında pek tanınmayan Giulia Lazzarini, müthiş performansıyla kendisinin her birimizin annesi olabileceği duygusunu veriyor.

Film içinde film anlatan ‘Annem’i özetlemeye çalışalım. Margherita (Margherita Buy) grevdeki bir fabrikanın kapanışı ve iş dünyası üzerine bir film çevirmekte olan bir kadın yönetmendir. Başrol oyuncusu Barry (John Turturro) İtalyan kökenli ünlü bir Amerikalı aktördür. Sayısız sorun çıkaran Barry ve yaratıcılık problemiyle boğuşan Margherita’nın ailevi sorunları vardır.

Annesi Ada’nın durumu ağırlaşmış, hastanede tedavi altındadır, yeni yetme kızı genç kızlığa geçişin sorunlarıyla boğuşmaktadır. Her yere yetişen becerikli ağabeyi Giovanni (Nanni Moretti) hastanede sürekli nöbet tutarken kız kardeşinin eksikliğini hissettirmemektedir. Margherita iddialı olduğu filmini bitirebilecek midir? Amerikalı aktör rolüne dört elle sarılacak mıdır? Ailevi sorunlarıyla baş edebilecek midir?

Canes’ın müdavimlerinden sayılan Nanni Moretti ülkesi İtalya’ya 23 yıl aradan sonra Altın Palmiye kazandırmış bir sanatçı. Ermano Olmi’nin ‘Nalın Ağacı’ndan (1978), Moretti’nin ‘Oğul Odası’na (2001) kadar 23 yıl İtalya Altın Palmiye ödülüne hasret kaldı.

İtalya’nın son 40 yılına eleştirel bir gözle bakan, son derece kişisel(çoğu kez otobiyografik) ve muhalif tavırlı filmleriyle hayranlığımızı kazanan Moretti komple bir sinemacı; aktör-yönetmen-yapımcı-dağıtımcı ve işletmeci.

Genç milli takıma seçilecek kadar iyi bir su topu oyuncusu ve komple bir sporcu olan Moretti bu hasletini ‘Kızıl Güvercin/ Palombella Rosa’da (1989) kullanır. Senaryo yazılımına katıldığı ‘La Stenza del Figlio’da baba atletizm, oğlu tenis ve dalgıçlık, kızı basketbol sporlarını yapıyorlar.

Moretti’yi ilk kez 1978 Cannes Film Festivalinde, çiçeği burnunda genç bir yönetmen olarak, ilk filmi ‘Ecco Bombo’yu takdim ederken gördüm. Herkesin gözü önünde olmayı sevmediğini, gazetecilerle konuşmayı, televizyona çıkmayı reddettiğini, kendi aile çevresinde sakin bir hayat sürdüğünü öğrendiğim Moretti’yi filmlerinin basın gösterimlerinde gazetecilerle sıcak ilişkiler kurmasını bilen bir yönetmen olarak gördüm.

Moretti’nin filmleriyle keskin bir felsefi çerçeve çizerek kendi özel komedi türünün sentezini oluşturma yeteneği onun sık sık Woody Allen ile karşılaştırılmasına yol açtı.

Kendisini Cannes’da ikinci görüşüm, Mizansen Ödülünü kazandığı 1994 yılıydı. ‘Sevgili Günlüğüm/Caro Diario’ Moretti’nin özel yaşamında geçirdiği deri kanserinden sonraki kemoterapi sürecini anlatıyordu. Cannes’da yarışan Berlusconi eleştirisi ‘İl Caimano’(2006) ve ‘Bir Papamız Oldu/Habemus Papam’ (2011) beğenilen, ancak ödül listesine giremeyen filmler oldu.

Özetleyecek olursak, sinemasının özellikleri olan, duygusallığı, ince mizah anlayışı, samimiyeti, içtenliği ve cesaretiyle Moretti, yalın, şiirli, hüzünlü ve etkileyici filmleriyle çok sevdiğim bir yönetmen.