“İsrail nereye gidiyor?”

İsrail’de 17 Mart’ta gerçekleşen seçim sonuçlarının kapsamlı bir analizi sunan Arad Nir, Binyamin Netanyahu’nun seçim zaferinin ardındaki yapısal dinamikleri aktarmaya çalıştı.

Selin NASİ Dünya
22 Nisan 2015 Çarşamba

Seçim barajının tıpkı Türkiye’deki gibi rakipleri saf dışı etme unsuru olarak kullanıldığını vurgulayan Nir, İsrail’deki seçim barajının İsrailli Arapların Knesset’e girmelerini engellemek amacıyla koyulduğunu belirtti. Ayrıca siyasi alternatifsizliğin Netanyahu’nun seçimlerden zaferle çıkmasında etkisi olduğunu da ekledi. Özellikle Netanyahu’nun hem seçimler öncesi hem de oy verme işlemleri devam ederken verdiği demeçlerin ise seçim sürecinin yönünü Likud Partisi lehine değiştirdiğini savundu.

Seçim sonuçları ışığında İsrail siyasetinde sahneyi paylaşacak iki alternatif sundu, Arad Nir: İlki, sağ partilerden (Likud, Birleşik Tora Krallığı, Şas, Yisrael Beitenu ve Habayit Hayehudi) oluşacak bir koalisyon ki statüko yanlısı olacak bu koalisyonun dış politikada izole olması ve iç politikada ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı birtakım girişimlerde bulunmasından endişe ettiğini paylaştı. İkinci alternatif ise, sol muhalefeti ve Arapları da içine alacak bir büyük koalisyon (Lİkud, Siyonist Birlik, Birleşik Arap Listesi ve Kulanu dahil olmak üzere). İkinci olasılığın hayata geçmesi durumunda ise İsrail-Filistin arasındaki görüşmelerin sonuca varılmaksızın yeniden başlatılıp, devam edebileceğini öngören Nir, bunun aynı zamanda İran’a karşı bir pazarlık unsuru olabileceğini de kaydetti.

Nir sunumunun diğer yarısını İran’la müzakerelerden sonra İsrail gündemini en çok işgal eden konu olan Türkiye-İsrail ilişkilerine ayırdı. Mavi Marmara’dan bu yana iki ülke arasında ilişkilerin normalleşmesi için atılan adımların sonuçsuz kaldığına dikkat çeken Nir, iki ülkenin tazminat miktarında anlaşmalarına rağmen herhangi bir ilerleme kaydedilememesini, Netanyahu’nun zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’dan bir daha siyasi hedef olarak gösterilmeme konusunda istediği güvenceyi alamamasına bağladı.

Toplantıda söz alan diğer konuşmacı Dr. Bashir Bashir ise gerek İsrail siyasetini anlamak için gerekse mevcut sorunların çözümü için yeni bir dil geliştirilmesi gerektiğinin üzerinde durdu. Özellikle İsrail siyasetinde sağ ve sol ayrımının giderek anlamını yitirdiğini, ekonomi, refah devleti, güvenlik ve kültürel meselelerde sağ ve sol partilerin arasındaki farkların bulanıklaştığını savunan Bashir, bu sebeple Likud karşısına ciddi anlamda bir siyasi alternatif çıkmadığını vurguladı.

Yeni kavramlara ve yeni söylemlere duyulan ihtiyaçtan yola çıkarak Bashir, İsrail siyasetindeki tıkanıklığın ancak iki-milliyete dayalı devlet çözümü ile aşılabileceğini iddia etti. Filistin tarafında bile artık günden güne geçerliğini yitiren iki devletli çözüm önerisinin rafa kalkması gerektiğini söyleyen Bashir, İsrail’deki vatandaşlık tanımının dine dayalı ırk/soy üzerinden yapılmasını sorunun kaynağı olarak gösterdi. Bu sebeple ancak çift milliyetçi bir yaklaşımın benimsenmesiyle birlikte siyasi meşruiyetin sağlanabileceği ve barışın tesis edilebileceğini savundu.

Böylesi bir çözümün -Hamas, İsrail’i yok etmeye ant içmişken- İsrail’in güvenlik kaygılarını ne ölçüde yatıştıracağına ilişkin soruma ise Bashir’in vermiş olduğu, Hamas’ın pratikte iki devletli çözümü zamanında görüşmeler sırasında desteklediği ve İsrail’i tanıma konusunda yanlış anlaşıldığı şeklindeki cevabı Arad Nir dahil olmak üzere kafalarda soru işareti oluşturdu. Ancak diğer taraftan halkların eşit vatandaş olarak tanınması gerçekleşmediği müddetçe İsrail’in asla gerçek anlamda güvende olamayacağını ve meşruiyet krizinin de devam edeceği öngörüsüyle sunumunu noktaladı.