Başka şeyler yazacaktım

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
18 Şubat 2015 Çarşamba

Geçen hafta Müzeyyen Senar’ı kaybettik. Gördüğüm ilk taş plağın sahibi… Cana, rakibi handan edersin ne demek baba, diye sorduğumu hatırlıyorum babama, beş yaşındayken… Kim bilir belki de edebiyata bu kadar bağlı olmam hep o ve onun gibilere, Hamiyet Yüceseslere, Sevim Çağlayanlara yetişmemdendir. Hepsi nur içinde yatsın, deyip devam edecektim.

Sınavı yazacaktım, değişen düzeni, daha da değişeceğini… Annelere, babalara, bizlere ve çocuklara neler düştüğünü… Sorumluluklarımızı, dikkat etmemiz gerekenleri…

Ama Özgecan’ı öldürdüler.

Özgecan’ı öldürdüler demek hafif kalıyor, onun canına kıydılar, geberttiler kendilerince, haince… Akıllarıyla, yüreksizlikleriyle, yaptıklarını yok etmek için, kendilerini yok etmek, olanları olmamış saymak, unutmak ve hayata devam etmek için gencecik bir kızın hayatını söndürdüler.

Yaktılar kızı, kül olsun, yok olsun, onların yaptığı bu caniliği alıp götürsün rüzgârla, kaybetsin diye… Nehir kenarına attılar. Su izlerini silsin diye…

Herkes uyur, Tanrı uyumaz.

O kızın canını alır birileri onun yerine; ama o, öyle bir noktada ölüyken bile kurtarır ki kızı, ona neler olduğunu, bize neler olduğunu, insanlığa neler olduğunu bir tokatla vurur yüzümüze!

O kadar üzgünüm ki…

İnsan olmaktan utanıyorum.

Biz ne zaman böyle bir millet olduk?

Ne zaman, büyüklerin yanında ayak ayak üstüne atmazken, kız ya da erkek arkadaşlarımızın yüzüne çekinerek bakarken, sevdiklerimize mektup yazarken, müzik dinleyip en tutkulu aşklara, kadınlara, erkeklere, geleceğe, hayatın kendisine, geleceğe güvenir,  tertemiz yaşarken nasıl bu kadar kirlendik?

Nasıl bu kadar hızlı koşup her şeyi, cinselliği de önümüze katıp sonra olanca hızımızla duvara tosladık?

Nasıl, nerede kaybettik ana, baba, bacı, kardaş olmayı?

Biliyor musunuz, yazamıyorum aslında?

Sadece aklıma gelenleri, içimden geçenleri sıralıyorum. İçimde birikenleri yazmıyorum, anlatıyorum size…

Bir şeyler yapmamız lazım, hiç geç kalmadan.

Bu, toplumun birçok sebep yüzünden taşan sabrının, gerilen sinirlerinin, çözülen ahlaki değerlerinin, görgüsüzlüğünün, bilgisizliğinin, cahilliğinin, zavallılığının, yenilgisinin kurbanı oluşudur.

Günü kurtarmak için, geleceği düşünmeden verdiği kararların sonucudur.

Artık ummak istemiyorum. Boş ve süslü cümlelerle geleceğe dair tatlı, iyi niyetli ve ümitli temennilerde bulunmak da…

Bunu çocuklar için yapabiliriz ancak, gençler için. Onları affedebiliriz, bir daha yapmamaları için. Ama biz yetişkinler için af maf yok. Kim olduğumuzu hatırlayıp ona göre davranma zamanıdır, her konuda ve hemen!

Başka Özgecanların canları gitmeden!