En iyi filmin, en iyi biyografinin merkezinde… STEFAN ZWEIG

Wes Anderson’un Stefan Zweig’den esinlenerek çevirdiği ‘The Grand Budapest Hotel’ filmi Akademi Ödülleri için dokuz dalda aday gösterilince, 1920 ile 1930 yıllarının en verimli Avusturyalı Yahudi yazarı Zweig yeniden gündeme geldi

Nelly BAROKAS Kültür
21 Ocak 2015 Çarşamba

Wes Anderson’un ‘The Grand Budapest Hotel’ filmi en iyi müzikal ve komedi dalında Altın Küre ödülüne layık görülmesinin ardından Akademi Ödülleri için dokuz dalda aday gösterildi. 2013 yılı Almanya ve İngiltere ortak yapımı olan “Büyük Budapeşte Oteli” Stefan Zweig’in notlarından esinlenerek sinemaya uyarlanmış, başrolünü Ralph Fiennes oynamıştı. Film bu yıl yönetmen Wes Anderson’a belki de ilk Oscar’ını kazandıracak. Yönetmen Anderson’un konusunda ve bazı karakterlerin oluşumunda Stefan Zweig’den etkilendiği filmin Oscar adaylığı söz konusu olunca, Avusturya Yahudi’si ünlü yazar yeniden bu filmle gündeme gelmiş oluyor.

Stefan Zweig’in son zamanlarda gündeme gelmesinin önemli bir sebebi daha var. George Prochnik’in kaleme aldığı, ‘The Impossible Exile: Stefan Zweig at the End of the World’ adlı kitabı Yahudi Kitap Konseyi’nin En İyi Yahudi Biyografisi dalında ödülünü kazandı.

Zweig 1920 ile 1930 yılları arasında dünyanın en verimli yazarları arasında yer almaktaydı. 1881 yılında zengin bir Yahudi ailesinin oğlu olarak dünyaya geldi. Viyana üniversitesinde felsefe doktorası yapmasının ardından Avusturya ve Almanya entelektüel çevrelerinde yer aldı. Dini vecibelerini yerine getirmeyen bir Yahudi olduğu halde, Viyana’nın en saygın gazetesi Neue Freie Presse’de bazı deneme yazıları yayınlanmakta olan Theodor Herzl ile dostluk kurdu. Yazar olarak ünlendiği dönemlerde Zweig, psiko-analitik teorilerinden etkilendiği Sigmund Freud ile yakın arkadaş oldu. Hatta Freud’un 1939 yılındaki cenazesinde Zweig çok etkileyici bir konuşma yaptı. Savaş karşıtı kişiliği ile tanınan Stefan Zweig 1938’de İngiltere’ye, 1939’da New York’a gitti, birkaç ay sonra da Brezilya’ya yerleşti. Avrupa’nın içine düştüğü duruma dayanamayarak 1942 yılında karısıyla birlikte intihar etti. Çok sayıda denemesi, öyküsü, uzun öyküsü ve romanı yanında, büyük bir ustalıkla kaleme aldığı yaşamöyküleriyle de ünlüdür.

Stefan Zweig’ın son dönemlerde gündeme gelmesinin sebebi sadece ‘The Grand Budapest Hotel’ filminin Oscar’a aday gösterilmesi, ya da ‘The Impossible Exile: Stefan Zweig at the End of the World’ kitabının en iyi biyografi ödülünü kazanması ile sınırlı değil. The New York Times gazetesi, son yıllarda Zweig’ın eserlerinin yeni çevirilerle çeşitli ülkelerde yeniden yayınlanmakta olduğunun haberini yayınladı. Gazete, Zweig’e bu ilginin Wes Anderson’un ‘The Grand Budapest Hotel’ filminin geçen yıl mart ayında vizyona girmesinden önce başladığının da altını çizdi.

Stefan Zweig’ın notlarından, mektuplarından, denemelerinden, öykülerinden esinlenen yönetmenler filmler yapmaya devam ediyorlar. 2013 yapımı Fransız filmi ‘A Promise’ Zweig’ın ‘Journey Into the Past’ romanından, İsviçre yapımı ‘Mary Queen of Scots’ yine yazarın ‘Maria Stuart’ romanından esinlenmişti. Pushkin Press yayınları son yıllarda Zweig’ın bazı eserlerine 20 baskı yaptı.

Pek tabii ki, ‘The Grand Budapest Hotel’ Oscar ödüllerini kazanırsa, önümüzdeki yıllarda Stefan Zweig’in eserlerini daha çok okur olacağız.