Hosoda’nın ‘Kurt Çocuklar’ı ekseninde Japonya’da kadın ve aile olgusu

Selin SÜAR ORAL Köşe Yazısı
7 Ocak 2015 Çarşamba

Japon yönetmen ve animatör Mamoru Hosada 2000’lerin fenomenlerinden Digimon serisinin ilk iki filmini yöneten, Zamanda Sıçrayan Kız (2006) ve Yaz Savaşları (2009) filmleriyle festivallerde büyük başarı toplayan bir yönetmen. 2012 yapımı Animasyon, Dram, Fantastik türündeki Kurt Çocuklar ise yine festivallerde birçok ödül toplamış ve eleştirmenlerce aile, annelik, bireylerin yapacağı seçimler gibi kavramların çatısı altında oldukça güçlü bir yapımın ortaya çıktığı konusunda olumlu geri dönüşler almıştır.

Filmin hikâyesi, ailedeki kız çocuğu Yuki’nin ağzından anlatılır.  Hana, Yuki’nin annesidir ve henüz 19 yaşında, bir üniversite öğrencisiyken kimseyle iletişime geçmeyen, kendi halinde bir gence âşık olur. Çift, zaman içerisinde beraber olur ve ardından Hana büyük bir gerçeği öğrenir. Eşi ‘Ookami’ bir kurt adamdır ve türünün sonudur. Hana, eşini o şekilde de kabullenir ve çiftin birer yıl arayla iki çocukları olur. İlki kız çocuk olan ‘Yuki’, diğer ise erkek çocuk ‘Ame’... Yuki, oldukça inatçı, yaramaz ve enerji dolu bir kızdır. Erkek kardeşi Ame ise ablasının tam tersine, oldukça sessiz ve ürkek bir çocuktur. Çift, el birliğiyle çocuklarını büyütürken bir gün babaları ortadan kaybolur. Aradan geçen bir zaman sonra babalarını ölü bulurlar. Bunun üzerine Hana’nın hayatı git gide daha da zorlaşır. Çocuklar sinirlendiklerinde ya da çok mutlu olduklarında birden kurda dönüşebildiklerinden sosyalleşememekte, hatta anneleri onları doktora bile götürememektedir. Sosyal Güvenlik çalışanlarının kapılarına dayanmasıyla Hana şehirden uzak, ıssız bir dağ evine taşınır. Okulu ve işini bırakır. Kendini çocuklarına adar ve onların insan mı, yoksa kurt mu olacaklarına dair özgürce seçim yapabilmesi için canla başla çalışır.

Japon toplumunda kadının konumu

 

Japon toplumunda kadının konumuna bakıldığında küresel platformda akla ilk gelen ‘geyşa’ kültürü olmaktadır. 17. yüzyıldan bu yana eğlence hayatında erkek müşterilere şarkı, dans, sohbet ve oyunlar ile eşlik eden kadınlara verilen ad olan geyşa, estetik bir hizmet anlayışına ayak uydurmayı, iyi bir eğitim görmüş olmayı, birkaç sanat dalında birden yetkinliğe de sahip olmayı gerektirmektedir. Geyşa kültürü ve geyşalar her ne kadar günümüzde sayıları oldukça azalmış da olsa, kadınlar aktif olarak çalışma yaşamında yer alıp eşleriyle görev paylaşımında da bulunsa; Japonya’nın ataerkil bir toplum anlayışına sahip olmasından dolayı kadın, erkeğe salt hizmet eden ve onun ihtiyaçlarını gideren konumundan bugün de sıyrılamamıştır. ‘Kurt Çocuklar’ın senaryo izleği ve öyküsü kadının kendisini ailesine adamasını gerekli olduğunu belirtmektedir. Her ne kadar zaman zaman ana sorunsal olarak çocukların yapacağı seçim üzerine odaklanılsa da her daim ön planda kalan anne Hana’nın sevdiği adam hakkında hiçbir sorgulamaya gitmemesi, eşini ‘bir kurt adam bile olsa’ kabul etmesi, kendini ilk etapta eşine, peşi sıra çocuklarına adayıp kendisini birey yapan her şeyden vazgeçmesi ve hayatının sonuna kadar eşini sevip kimseyle ilgilenmemesi, Japon kültüründeki ataerkilliğin en baskın detayları olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bir doğu toplumu olan Japonya’da kadın halen bir nesne olarak görülmektedir.  Beyaz perdeye yansıyan birçok filmde de Japon kadınının erkek egemen sisteminin altında ezildiği gösterilmektedir. Japonya’da Meiji Dönemi (1868–1912) ile başlayan batılılaşma hareketi kadın-erkek ilişkilerini etkilese de bugün hala kadının cinsel istismara uğramasının, kadın cinayetlerinin veya iş yerlerinde mobbingin önüne geçilememiştir. Yine Japonya’da aile yapısının patriark düzlemden kurtulamadığı görülmektedir. Kadının aile içerisindeki önemi büyük olsa da ev yönetimini tamamen ele geçirmesi ve otorite kurması toplumda hoş karşılanmamaktadır. Kadının evde hâkim olması ve eşini yönetmesi büyük bir felaket olarak değerlendirilmektedir.

‘Kurt Çocuklar’da Hana’nın eşi ‘Ookami’, türünün son örneğidir. Eş, erkek veya baba figürü bu anlamda kurt adam olarak fantastik bir şekilde çizilmiştir. Ancak şunun da belirtilmesi gerekir ki Japonca’da geçen ‘ippikino ookami’ kavramı tek başına yaşayan, özgürce davranabilen, güçlü kuvvetli erkekler için söylenir. İppikino ookami, tek başına yaşayan/bağımsız kurt anlamına gelir ve işin ironik kısmı ise Japonya’da yaşayan vahşi kurtların kalmamış olmasıdır. Filmde görülen ‘Ookami’, evine yalnızca yiyecek getirmekle yükümlüdür. Çocukların bakımı, yetiştirilmesi yalnızca anne Hana’ya düşer. Ookami’nin ölümüyle Hana hem baba, hem de anne olmak zorunda kalır. Günümüzde de Japon erkeklerin işlerinin, aileden önce geldiği görülmektedir. Erkekler, bağlı bulunduğu kurumu daha iyiye götürmek, daha çok çalışmak için çaba sarf etmektedirler.

Japon kültüründe evlilik ve çocuklar

 

Japon kültüründe evlilikte kaderin önemli rol oynadığına dikkat çekilmektedir. Bu sayede, evlilik kurumuna bir kutsallık da atfedilir. Kurt Çocuklar’da ‘tesadüf eseri’ karşılaşan Hana ve Ookami, ailelerini kurmuş ve bu süreçte kadere karşı gelmeyerek Hana, çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmiştir. Şehirden kırsal alana ailesini taşıdığında, tarlada kendi mahsullerini yetiştirirken kadın başına çektiği eziyete en ufak bir başkaldırmada bulunmayan Hana, komşusunun bile onca olumsuzluk karşısında dayanamayıp “Niye gülüyorsun! Hep gülüyorsun!” isyanına yine gülerek, hatta kahkahayla karşılık verir. Tabii şunu da eklemek gerekir; bir Japon’un toplumda yetişkin olarak kabul görmesi için acı ve üzüntüsünü gülümsemenin arkasına gizlemesi şarttır.

Ailenin temel taşı olarak görülen çocuklar, eşleri birbirine bağlayan, yaşamı anlamlı kılan varlıklardır. Japon kültüründe çiftlere, çocuk sahibi olmak tavsiye edilmekte, çocuğun önemi vurgulanmakta ve çoğunlukla üç çocuğun iyi olduğu kabul edilmektedir. Sıralama olarak ise, birinci çocuğun kız, ikinci çocuğun erkek olması toplumda ideal kabul edilir. Hosoda, Japon kültürünü yeniden gün yüzüne çıkaran filminde, bu geleneksel yapıyı bozmamış ve çiftin birinci çocukları Yuki kız, ikinci çocukları Ame ise bir erkek olarak dünyaya gelmiştir. Yine, çocuğun yetişmesinde ebeveynlerin rolünün büyük olduğu, çocuğun kişiliğinin şekillenme sürecinde anne-babaya büyük sorumluluklar düştüğü vurgulanır. Filmde, kendi kişiliklerinin şekillenmesi için hayatından vazgeçen Hana, çocuklarını alıp kırsal bölgeye gitmiş, Yuki ve Ame’nin kimliklerini bulabilmesi için onları gözden uzakta yetiştirmiştir.

Japonya’nın ataerkil toplum yapısının hemen her sahnede görüldüğü animasyonda karakter olarak birbirine oldukça zıt olan Yuki ve Ame için seyirci açısından sürpriz olabilecek bir son da gerçekleşir. Kurt olmaya daha yatkın olan, yaban domuzlarını bile kovalayabilen ve hayvani içgüdülerine göre hareket edebilen kız kardeş Yuki, sosyalleşip okula giderek topluma ve kültüre uyum sağlayabilen bir kadın olur. Toplumun yapıtaşı olan kültürü ve gelenekleri bireylere aktaran okul sayesinde toplumda kadın olmayı, kurallara boyun eğmeyi öğrenir. Böceklerden dahi korkan, annesinin şefkatine sığınan ve sessiz bir çocuk olan Ame ise hayatında ilk kez kurt içgüdülerine kendisini teslim ederek bir av yakalamış ve o esnada bir akarsuyun içine düşerek ölümden dönmüştür. İnsan kimliğine daha yatkın olan Ame için o gün, bütün değişimin başlangıcı olur. Annesinin hayvanat bahçesinde kendisine iş bulmasıyla kafese kapatılmış bir kurt ile karşılaşan çocuk, kurtlardan neden herkesin nefret ettiğini sorgulayacak ve ormanda kendisine bir üstat bulacaktır. Ancak bu üstat kafesteki kurt değil, ormanda dolaşan tilkidir. Tilki, özellikle Japon mitolojisinde çok kutsaldır. Pirinç tanrısı ile eş tutulacak derecede kutsal görülen tilki figürüne Japonya’da bütün tapınaklarda rastlamak mümkündür. Doğaüstü güçlere sahip olduğuna inanılan ve yönetici olarak görülen tilki, Ame’yi yetiştirecek ve Ame, insan kimliğini geride bırakıp yetişkin bir kurt olarak babasının izinden giderek ormana dâhil olacaktır.

Kurt Çocuklar, kurt adamlar üzerine odaklanmış bir anime olarak karşımıza çıksa da geleneksel Japon ailesini, toplumda kadına olan bakışı, erkeklerin bağımsız ve başına buyruk birer ‘kurt’ olduğunu hatırlatan bir izlekte ilerliyor. 2013 Japon Akademi Ödülleri’nde ‘Yılın Animasyonu’, 2012 Mainichi Film Ödülleri’nde ‘En İyi Animasyon Filmi’ ve 2013 Tokyo Uluslararası Animasyon Fuarı’nda ‘En iyi Animasyon’ ödülüne layık görülen film, batı izleyicisi tarafından oldukça romantik, naif ve insanın kendi kimliğini sorgulamasına dair ayrıntıları içerse de doğu toplumlarında aile yapısı, kadının ikinci sınıf statüsünde ele alınışı açısından mutluluk ve umut verici alt metinler çerçevesinde değerlendirilememekte.