Bir Altıdan Sonra Tiyatro & Theater an der Ruhr ortak yapımı Ekonomania

‘Mania’ bir tür çılgınlık hali. İnsanın bir anlamda manyaklaşması. ‘Economania’ olarak ekonomi kavramıyla bir araya getirerek bizim kast ettiğimiz şey, her şeyin ekonomi ile tercüme edilmesinin bir tür ‘mani’ haline gelmesi. / Roberto Ciulli

Erdoğan MİTRANİ Sanat
24 Aralık 2014 Çarşamba

Altıdan Sonra Tiyatro ile Theater an der Ruhr’un ortak yapımı ‘Ekonomania’ Almanya prömiyerini 12 Kasım’da Theater an der Ruhr’da gerçekleştirdi. Türkçe ve Almanca oynanan, Yiğit Sertdemir’in yazdığı, Helmut Schäfer’in dramaturjisini yaptığı ve Roberto Ciulli’nin sahneye koyduğu Ekonomania, aralık ve nisan aylarında İstanbul’da, şubat ve martta ise Almanya’da seyirciyle buluşacak.

Altıdan Sonra’nın sanat yönetmeni ve Ekonomania’nın yazarı Yiğit Sertdemir, oyunun ortaya çıkma sürecini bir söyleşide şöyle anlatmış: “Biz çok gidip geldik Theater an der Ruhra. Festivaller nedeniyle yakın bir iletişim oldu. Partner tiyatro olduk zaten birbirimizi tanıyıp sevdiğimiz için. Beraber ne yapabiliriz diye düşünmeye başladık, Roberto (Ciulli) Türkiye’ye geldiğinde birlikte bir atölye yapmayı önerdik ve Roberto atölye yerine bir proje yapmayı önerdi. Yapmak istediğimiz şey zaten bu olduğu için hemen çalışmaya başladık. Önümüzde 1,5 sene olduğunu da düşünerek oyunu benim yazmama karar verdik. Böyle bir buluşma çok cazip ve heyecan verici geldi hepimize. Bunun üzerine nasıl bir tema olacağı hakkında konuşmaya başladık: ‘Türkiye’de durum ne, Almanya’da durum ne?’ sorularıyla başladık… Temalar ve gündemler hakkında konuşup, hepsini birleştirdikten sonra Roberto’nun önerisiyle iki fikri birleştirdik. Pirandellonun ‘Dağın Devleri’ diye, metni bitiremeden öldüğü için tamamlanmamış bir oyununun üzerine bugünkü durumumuzdan çıkan fikirleri ekleyerek yola çıktığımız yeri görmüş olduk ve ben yazmaya başladım. Yazım aşamasında sıkça paslaştık. Ben Almanya’ya gittim, Roberto geldi, yazıştık vs... Metin ortaya çıkınca prova için Almanya’ya gittik ve orada dramatugla, yazımın yeni bir aşamasına geçtik; dramaturgumuz Helmut Schafer yeni fikirler ve oyunun yapısıyla ilgili önerilerle dâhil oldu sürece… Çok verimli bir dramaturgi çalışmasının oyuna ne kadar büyük bir katkısı olduğuna hayranlıkla şahit oldum. Tamamlanmış bir metnin bir dramaturg ve başka bir yönetmenin eliyle bambaşka bir dünyaya dönüşmesi çok etkileyici bir dönüşümmüş, yeni kavramlarla tanıştığımı hissettim.”

Geleceğin toplumu

Ekonomania çok yakın bir gelecekte geçiyor. Oyun başladığında, karşımızda, doymak bilmezliğimizle ürettiğimiz dev bir çöp dağında, bu kez çöpleri yemek zorunda olan bir grup insan var. Her şeyi ekonominin bir parçası olarak gören neo-liberal sürecin sonucu olarak, Faşist dönemlerde ya da halen dünyanın ülkemizdeki gibi bazı bölgelerinde olduğu gibi iktidarların kişiselleşmesi süreci sona ermiş, iktidarlar kimsenin görmediği devlere dönüşmüştür. Bu insanları durmaksızın çöp yemeye zorlayan ve görünmez bir güçten gelen bu baskı, insanların bir kısmının iktidarlara seve seve katlanmaya hazır olması gibi, insanların kendi kendilerini baskı altına almalarının da bir metaforudur.

“Bu ‘geleceğin toplumu’ dediğimiz sosyolojik yapı şimdiden görünür hale gelmeye başladı bile. Mesela şimdi gördüğümüz ve gelecekte daha da artacağını düşündüğümüz olgulardan biri dilin tahrip olması; bunun işaretlerini parlamentolarda yapılan konuşmalarda da görüyoruz, sokakta da görüyoruz. Bu, giderek artan ve güçlenen bir sürecin bir yerlerinde olduğumuzu gösteriyor bize…” (R.Ciulli)

Ekonomania, Ciulli’nin de belirttiği gibi, rasyonelleşmenin gelişimiyle duyguları, düşünceleri ifade edecek kelime ve kavramları yavaş yavaş yitirmeye başlayan dilin yok olma sürecini de ele alıyor. Özellikle çok sayıda farklı söylemin birbirinin içine geçtiği oyunun ilk bölümünde sanki bütün konuşmalar, iki değil tek dilde bile olsalar anlaşılacak devamlılıktan yoksun, iletişim aracı olmaktan çok, anlaşmayı sınırlayarak ayrıştırıyorlar sanki.

Oyunun dilin anlamını yitirmesi üzerine olduğunu hissedince, metnin çift dilli oluşunun getirdiği kaybolma duygusuyla mücadele edeceğime zaman zaman kendimi bu kayboluşa bırakarak, sahne üzerindeki olağanüstü gösteriyi keyifle izlemeyi yeğledim.

Oyunun ortalarında şaşırtıcı bir biçimde, insanların birbirleriyle konuşup anlaşabildiği bir geçmişten gelen bir oyuncu topluluğu ortaya çıkar. Oyuncular, Luigi Pirandello’nun son oyunu Dağın Devleri’ndekine benzer şekilde, yaşamı içine düştüğü bu güçsüz durumdan kurtarabilmek umuduyla devler için oynamaya karar verirler. Devler acaba gelecek midir? Oyun, üstelik programda ‘tasasız’ olarak adlandırılan karakterin “korkuyorum” cümlesiyle bitiyor. Bir söyleşisinde Ciulli, Ekonomania’nın korku üzerine bir masal olduğunu, günümüzün pusuda bekleyen gerçek korkularını, özellikle gözlerimizi Türkiye’ye çevirdiğimizde gördüğümüz korkuları ele aldığını söylüyor. Aynı söyleşide Sertdemir, belki de Gezi direnişini doğuran en önemli cümlenin “korkmuyoruz” olduğunu söyleyerek Gezi direnişi öncesinde bir tür korku imparatorluğunda yaşadığımızı, herkes karşısındakinin korktuğunu sanırken Gezi’de oluşan canlı iletişim sayesinde bu korkunun gerilediğini ve birden korkmayan bir yığın insan olduğunun anlaşıldığını ilâve ediyor.

Yiğit Sertdemir’in Ekonomania’nın ortaya çıkma sürecini anlatırken söylemiş oldukları, oyunun ilk yazılışından başlayarak izleyici karşısına çıkışına kadar geçirdiği değişim hakkında ilginç ipuçları veriyor.

Yiğit Almanya’ya ‘Geriye Dönüşmek’ adıyla yazdığı çok daha uzun bir temel metinle gitmişti. Bu oyunda neredeyse gardiyansız bir çalışma kampını andıran bir çöp dönüştürme merkezinde, işçiler önlerinde bulunan konteyner benzeri şeylerin içindeki malzemeleri inceleyip, bazılarını başka konteynerlere taşımaktadırlar. Birbirleriyle sözcüklerin çoğunun yerlerini sayılara bırakarak yok olduğu, somut ya da soyut kavramların ifade edilemediği bir dille konuşmaktadırlar. Konuştuklarından pek bir şey anladıkları da yoktur.

Dramaturg Helmut Schafer ve yönetmen Roberto Ciulli ile çalışmaya başladıklarında, dilin neredeyse yok olarak bir iletişimsizlik aracı hâline gelişini vurgulayan diyalogları ve özellikle bir leitmotiv gibi tekrarlanan: “ -Anlamıyorum. –Gerek yok. Anlamana. Ben de seni anlamıyorum. Gerek yok.” repliğini aynen muhafaza ederek metni oldukça kısaltmışlar. Geçmişten gelen tiyatrocuların kendilerine tiyatronun ne olduğu sorulduğunda Shakespeare’in Bir Yaz Gecesi Rüyası’ndan bir bölüm oynamaları ve kitlesel üretimin sonucu olan çöplerin sahnede yenilmesi de bu dramaturji ve prova sürecinde geliştirilmiş.

Ekonomania’yı İtalyan asıllı ünlü tiyatro yönetmeni Roberto Ciulli yönetiyor. “Ben İtalyanım mesela... Ama kendimi İtalyan olarak görmüyorum. Benim bir tek vatanım var, o da tiyatro” diyen Ciulli 1934’de Milano’da doğmuş. Felsefe okumuş ve Hegel konusunda felsefe doktorası yapmış, Milano banliyösünde Il Globo adlı çadır tiyatrosunu kurup yönetmiş. 1965’de misafir işçi olarak gittiği Almanya’da Bosch’da kamyoncu olarak çalışmış.

Göttingen’deki Deutsches Theater’da müdür yardımcılığı ve müdürlük, Köln, Schauspiel’de eğitmenlik, Berlin Freie Volksbühne ve Schiller Theater’da misafir yönetmenlik ve Düsseldorf, Schauspielhaus’da müdürlük yapmış. 

1980’de Roberto Ciulli, dramaturg ve edebi yönetici Helmit Schäfer ve dekor tasarımcısı Gralf-Edzard Habben’le birlikte Mülheim’de Theater an der Ruhr’u kurdu.

Kurulduğundan beri kendini uluslararası kültürel çalışmalara adamış olan topluluk, kültürlerarası buluşmaları geliştirmiş, Almanya dışında temsiller vermiş, birçok yabancı topluluğu da Mülheim’e davet etmiştir. Altıdan Sonra ile ilk çalışmaları Yiğit Sertdemir’in ‘Fail-i Müşterek’ adlı oyununun ‘Szene İstanbul’ programına katılmasıyla olmuştu. Topluluğu Türkiye, İran ve Irak’ta temsiller veren, Türkiye’de ödenekli ve özel tiyatrolarda oyunlar yöneten Ciulli, siyasi ve kültürlerarası çalışmaları için çok sayıda ulusal ve uluslararası ödül aldı.

İki Milletten Oyuncular

Dekorundan makyaj ve kostümlerine, ses ve ışık tasarımından nefis afişine Ekonomania,  dört dörtlük usta işi bir çalışma. İki ayrı dilde konuşan, iki ayrı milletten oyunculardan elde edilen toplu oyunculuk müthiş. Bu kadar sağlam bir oyunculuk gösterisinde kişisel tercihler olmamalı ama Aslı Can Kortan’ın plastik bir iskemleyi bir kuzu buduymuş gibi yemesinin ve Gülhan Kadim’in kemirgen fare ifadesinin beni çok etkilediğini söylemeden geçemeyeceğim.

Prodüksiyonun büyük boyutta sahne ve salon gerektirmesi yine Asya Yakası izleyicilerinin avantajına olmuş. Aralıkta ve nisanda Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde. Bu ay kaçırmış olanlar için tekrar sahnelendiğinde sizlere hatırlatmak boynumun borcu olacak.

 

Altıdan Sonra Tiyatro ile Theater an der Ruhr’un ortak yapımı ‘Ekonomania’ Almanya prömiyerini 12 Kasım’da Theater an der Ruhr’da gerçekleştirdi. Türkçe ve Almanca oynanan, Yiğit Sertdemir’in yazdığı, Helmut Schäfer’in dramaturjisini yaptığı ve Roberto Ciulli’nin sahneye koyduğu Ekonomania, aralık ve nisan aylarında İstanbul’da, şubat ve martta ise Almanya’da seyirciyle buluşacak.

Altıdan Sonra’nın sanat yönetmeni ve Ekonomania’nın yazarı Yiğit Sertdemir, oyunun ortaya çıkma sürecini bir söyleşide şöyle anlatmış: “Biz çok gidip geldik Theater an der Ruhra. Festivaller nedeniyle yakın bir iletişim oldu. Partner tiyatro olduk zaten birbirimizi tanıyıp sevdiğimiz için. Beraber ne yapabiliriz diye düşünmeye başladık, Roberto (Ciulli) Türkiye’ye geldiğinde birlikte bir atölye yapmayı önerdik ve Roberto atölye yerine bir proje yapmayı önerdi. Yapmak istediğimiz şey zaten bu olduğu için hemen çalışmaya başladık. Önümüzde 1,5 sene olduğunu da düşünerek oyunu benim yazmama karar verdik. Böyle bir buluşma çok cazip ve heyecan verici geldi hepimize. Bunun üzerine nasıl bir tema olacağı hakkında konuşmaya başladık: ‘Türkiye’de durum ne, Almanya’da durum ne?’ sorularıyla başladık… Temalar ve gündemler hakkında konuşup, hepsini birleştirdikten sonra Roberto’nun önerisiyle iki fikri birleştirdik. Pirandellonun ‘Dağın Devleri’ diye, metni bitiremeden öldüğü için tamamlanmamış bir oyununun üzerine bugünkü durumumuzdan çıkan fikirleri ekleyerek yola çıktığımız yeri görmüş olduk ve ben yazmaya başladım. Yazım aşamasında sıkça paslaştık. Ben Almanya’ya gittim, Roberto geldi, yazıştık vs... Metin ortaya çıkınca prova için Almanya’ya gittik ve orada dramatugla, yazımın yeni bir aşamasına geçtik; dramaturgumuz Helmut Schafer yeni fikirler ve oyunun yapısıyla ilgili önerilerle dâhil oldu sürece… Çok verimli bir dramaturgi çalışmasının oyuna ne kadar büyük bir katkısı olduğuna hayranlıkla şahit oldum. Tamamlanmış bir metnin bir dramaturg ve başka bir yönetmenin eliyle bambaşka bir dünyaya dönüşmesi çok etkileyici bir dönüşümmüş, yeni kavramlarla tanıştığımı hissettim.”

Geleceğin toplumu

Ekonomania çok yakın bir gelecekte geçiyor. Oyun başladığında, karşımızda, doymak bilmezliğimizle ürettiğimiz dev bir çöp dağında, bu kez çöpleri yemek zorunda olan bir grup insan var. Her şeyi ekonominin bir parçası olarak gören neo-liberal sürecin sonucu olarak, Faşist dönemlerde ya da halen dünyanın ülkemizdeki gibi bazı bölgelerinde olduğu gibi iktidarların kişiselleşmesi süreci sona ermiş, iktidarlar kimsenin görmediği devlere dönüşmüştür. Bu insanları durmaksızın çöp yemeye zorlayan ve görünmez bir güçten gelen bu baskı, insanların bir kısmının iktidarlara seve seve katlanmaya hazır olması gibi, insanların kendi kendilerini baskı altına almalarının da bir metaforudur.

“Bu ‘geleceğin toplumu’ dediğimiz sosyolojik yapı şimdiden görünür hale gelmeye başladı bile. Mesela şimdi gördüğümüz ve gelecekte daha da artacağını düşündüğümüz olgulardan biri dilin tahrip olması; bunun işaretlerini parlamentolarda yapılan konuşmalarda da görüyoruz, sokakta da görüyoruz. Bu, giderek artan ve güçlenen bir sürecin bir yerlerinde olduğumuzu gösteriyor bize…” (R.Ciulli)

Ekonomania, Ciulli’nin de belirttiği gibi, rasyonelleşmenin gelişimiyle duyguları, düşünceleri ifade edecek kelime ve kavramları yavaş yavaş yitirmeye başlayan dilin yok olma sürecini de ele alıyor. Özellikle çok sayıda farklı söylemin birbirinin içine geçtiği oyunun ilk bölümünde sanki bütün konuşmalar, iki değil tek dilde bile olsalar anlaşılacak devamlılıktan yoksun, iletişim aracı olmaktan çok, anlaşmayı sınırlayarak ayrıştırıyorlar sanki.

Oyunun dilin anlamını yitirmesi üzerine olduğunu hissedince, metnin çift dilli oluşunun getirdiği kaybolma duygusuyla mücadele edeceğime zaman zaman kendimi bu kayboluşa bırakarak, sahne üzerindeki olağanüstü gösteriyi keyifle izlemeyi yeğledim.

Oyunun ortalarında şaşırtıcı bir biçimde, insanların birbirleriyle konuşup anlaşabildiği bir geçmişten gelen bir oyuncu topluluğu ortaya çıkar. Oyuncular, Luigi Pirandello’nun son oyunu Dağın Devleri’ndekine benzer şekilde, yaşamı içine düştüğü bu güçsüz durumdan kurtarabilmek umuduyla devler için oynamaya karar verirler. Devler acaba gelecek midir? Oyun, üstelik programda ‘tasasız’ olarak adlandırılan karakterin “korkuyorum” cümlesiyle bitiyor. Bir söyleşisinde Ciulli, Ekonomania’nın korku üzerine bir masal olduğunu, günümüzün pusuda bekleyen gerçek korkularını, özellikle gözlerimizi Türkiye’ye çevirdiğimizde gördüğümüz korkuları ele aldığını söylüyor. Aynı söyleşide Sertdemir, belki de Gezi direnişini doğuran en önemli cümlenin “korkmuyoruz” olduğunu söyleyerek Gezi direnişi öncesinde bir tür korku imparatorluğunda yaşadığımızı, herkes karşısındakinin korktuğunu sanırken Gezi’de oluşan canlı iletişim sayesinde bu korkunun gerilediğini ve birden korkmayan bir yığın insan olduğunun anlaşıldığını ilâve ediyor.

Yiğit Sertdemir’in Ekonomania’nın ortaya çıkma sürecini anlatırken söylemiş oldukları, oyunun ilk yazılışından başlayarak izleyici karşısına çıkışına kadar geçirdiği değişim hakkında ilginç ipuçları veriyor.

Yiğit Almanya’ya ‘Geriye Dönüşmek’ adıyla yazdığı çok daha uzun bir temel metinle gitmişti. Bu oyunda neredeyse gardiyansız bir çalışma kampını andıran bir çöp dönüştürme merkezinde, işçiler önlerinde bulunan konteyner benzeri şeylerin içindeki malzemeleri inceleyip, bazılarını başka konteynerlere taşımaktadırlar. Birbirleriyle sözcüklerin çoğunun yerlerini sayılara bırakarak yok olduğu, somut ya da soyut kavramların ifade edilemediği bir dille konuşmaktadırlar. Konuştuklarından pek bir şey anladıkları da yoktur.

Dramaturg Helmut Schafer ve yönetmen Roberto Ciulli ile çalışmaya başladıklarında, dilin neredeyse yok olarak bir iletişimsizlik aracı hâline gelişini vurgulayan diyalogları ve özellikle bir leitmotiv gibi tekrarlanan: “ -Anlamıyorum. –Gerek yok. Anlamana. Ben de seni anlamıyorum. Gerek yok.” repliğini aynen muhafaza ederek metni oldukça kısaltmışlar. Geçmişten gelen tiyatrocuların kendilerine tiyatronun ne olduğu sorulduğunda Shakespeare’in Bir Yaz Gecesi Rüyası’ndan bir bölüm oynamaları ve kitlesel üretimin sonucu olan çöplerin sahnede yenilmesi de bu dramaturji ve prova sürecinde geliştirilmiş.

Ekonomania’yı İtalyan asıllı ünlü tiyatro yönetmeni Roberto Ciulli yönetiyor. “Ben İtalyanım mesela... Ama kendimi İtalyan olarak görmüyorum. Benim bir tek vatanım var, o da tiyatro” diyen Ciulli 1934’de Milano’da doğmuş. Felsefe okumuş ve Hegel konusunda felsefe doktorası yapmış, Milano banliyösünde Il Globo adlı çadır tiyatrosunu kurup yönetmiş. 1965’de misafir işçi olarak gittiği Almanya’da Bosch’da kamyoncu olarak çalışmış.

Göttingen’deki Deutsches Theater’da müdür yardımcılığı ve müdürlük, Köln, Schauspiel’de eğitmenlik, Berlin Freie Volksbühne ve Schiller Theater’da misafir yönetmenlik ve Düsseldorf, Schauspielhaus’da müdürlük yapmış. 

1980’de Roberto Ciulli, dramaturg ve edebi yönetici Helmit Schäfer ve dekor tasarımcısı Gralf-Edzard Habben’le birlikte Mülheim’de Theater an der Ruhr’u kurdu.

Kurulduğundan beri kendini uluslararası kültürel çalışmalara adamış olan topluluk, kültürlerarası buluşmaları geliştirmiş, Almanya dışında temsiller vermiş, birçok yabancı topluluğu da Mülheim’e davet etmiştir. Altıdan Sonra ile ilk çalışmaları Yiğit Sertdemir’in ‘Fail-i Müşterek’ adlı oyununun ‘Szene İstanbul’ programına katılmasıyla olmuştu. Topluluğu Türkiye, İran ve Irak’ta temsiller veren, Türkiye’de ödenekli ve özel tiyatrolarda oyunlar yöneten Ciulli, siyasi ve kültürlerarası çalışmaları için çok sayıda ulusal ve uluslararası ödül aldı.

İki Milletten Oyuncular

Dekorundan makyaj ve kostümlerine, ses ve ışık tasarımından nefis afişine Ekonomania,  dört dörtlük usta işi bir çalışma. İki ayrı dilde konuşan, iki ayrı milletten oyunculardan elde edilen toplu oyunculuk müthiş. Bu kadar sağlam bir oyunculuk gösterisinde kişisel tercihler olmamalı ama Aslı Can Kortan’ın plastik bir iskemleyi bir kuzu buduymuş gibi yemesinin ve Gülhan Kadim’in kemirgen fare ifadesinin beni çok etkilediğini söylemeden geçemeyeceğim.

Prodüksiyonun büyük boyutta sahne ve salon gerektirmesi yine Asya Yakası izleyicilerinin avantajına olmuş. Aralıkta ve nisanda Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde. Bu ay kaçırmış olanlar için tekrar sahnelendiğinde sizlere hatırlatmak boynumun borcu olacak.

KADIKÖY HALK EĞİTİM MERKEZİ 

Caferağa Mah. Bahariye Cad. No:39 KADIKÖY