Teknik direktör dosyası

Roza SABA Köşe Yazısı
10 Aralık 2014 Çarşamba

Geçtiğimiz günlerde Galatasaray cephesinden İtalyan teknik adam Cesare Prandelli’nin görevine son verildiği duyuruldu. Prandelli, Galatasaray’dan önce dört senelik süreyle İtalya Milli Takımı’nı çalıştırıyordu; takım Euro 2012’de finale çıkmayı başarmıştı.

Türk futbolunda, özellikle büyük takımlarda teknik adamların sürekli değişmesi sıklıkla karşılaştığımız bir durum. Dünyaca ünlü başarılı teknik adamların bile fazla şans verilmeden görevlerine son verildiğine şahit olduk. Üst yönetimle çıkan anlaşmazlıklar, üst üste gelen kötü sonuçlar, futbolcular arasında geçen tartışmalar bu durumun sebepleri olarak koyuldu önümüze. Frank Rijkaard, Mircea Lucescu, Vicente Del Bosque, Roberto Mancini…

Prandelli de bu zincirin son halkası olduğunda fazla şaşıran yoktur herhalde.

İşler kötü gittiği zaman fatura genelde takımın başındaki teknik adama kesilir. Bu durumun örnekleriyle sadece ülkemizde değil, diğer liglerde de çok karşılaşıyoruz.

José Mourinho 2004 yılında Chelsea’nin başına ilk defa geldiğinde takıma üç yılda altı kupa kazandırarak kulüp tarihindeki en başarılı teknik direktör unvanını almıştı. 2007 yılında beklenmedik şekilde kulüple yolları ayrılan Mourinho’nun kulübün sahibi Roman Abramovich’le anlaşmazlık yaşadığı ortaya çıkmıştı. Chelsea’nin ardından Inter ve Real Madrid gibi kulüplerde başarılı kariyerini sürdüren Mourinho’nun kulüp ile yolları 2013’te tekrar kesişti. Chelsea, aradan geçen sürede Carlo Ancelotti dâhil birçok teknik direktör ile çalışmış, ancak süreklilik sağlayamamıştı.

Tıpkı Fatih Terim’in Galatasaray ve milli takım macerası gibi... 2002 yılından beri üç kere Galatasaray’ın, iki kere de milli takımın başına geçen teknik adam her seferinde büyük tartışmaları beraberinde getirmişti. Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ile Teknik Direktörü Aykut Kocaman arasında geçenler zamanında büyük yankı uyandırmıştı.

Sir Alex Ferguson, Arsene Wenger de diğer taraftın en önemli temsilcileri.

Arsenal takım formasının içinde şu söz yazar: “Victoria concordia crescit / Başarı uyumla gelir.” Bu söz kulübün futbola bakış açısını yansıtır niteliktedir. Arsenal kulübü en kötü günlerinde bile Wenger ile yollarını ayırmayı düşünmemiştir. Arsene Wenger 18 senedir Arsenal takımının başında; bu da onu şu anda Premier Lig’de bir takımı çalıştıran en tecrübeli teknik adam yapıyor.

İstikrar ve uyum peşindeki en büyük kulüplerden biri de Manchester United hiç şüphesiz. 1986 yılında ligde 21. sırada devraldığı Manchester United takımını bir sene içerisinde on birinciliğe çıkaran, 27 senelik görevinde zirveye taşıyan, dünyanın en büyük kulüplerinden biri haline getiren, belki de İngiliz futbolunun en önemli yüzü Alex Ferguson emekliliğini açıkladığında bir devrin kapandığını biliyorduk. Hepimizin merak ettiği şey ise böylesine büyük bir futbol adamının ardından yerinin nasıl dolacağı idi. David Moyes, teknik adam koltuğuna oturduğunda Manchester United, tarihindeki en başarısız dönemlerinden birini yaşamasına rağmen yönetim elinden geldiğince Moyes’in arkasında durdu hatırlayacak olursanız. Ancak işler çözülemez bir noktaya geldiğinde iki tarafın uzlaşmasıyla Moyes takımdan ayrıldı. Manchester United, bu sezon Louis Van Gaal ile sağlam temeller kurmanın ve istikrarın peşinde, bunu da yapılan transferlerden anlamak hiç de zor değil.

Her kulüp farklı işleyişe sahip de olsa hepsinin tek bir ortak amacı var; başarılı olmak. Başarıyı getiren herhangi bir formül yok. Biz taraftarlar ise kendi doğrularımıza uyduğu sürece takımımızı desteklemeye devam ediyoruz. Bazen de kendi doğrularımızı değiştirmek zorunda kalabiliyoruz. Taraftarlık biraz da böyle bir şey galiba...