Arad Nir: İlişkiler yıpranmış olabilir, ama özü hâlâ ayakta

Arad Nir İsrail’in önde gelen TV kanallarından Channel 2’nin dış haberler editörü. Kadir Has Üniversitesi’nin “Food for Diplomacy-Diplomasi Sofraları” konulu devletler arası köprü kurma girişimine destek vermek amacıyla İstanbul’a geldi. Kendisi ayrıca bir Türk mutfağı aşığı. Böyle olunca siyaset soslu lezzetli bir söyleşi çıktı ortaya

Selin NASİ Söyleşi
3 Aralık 2014 Çarşamba

Kendinizden biraz bahseder misiniz? Gazeteci kimliğinizle başlayalım.

İsrail’in en büyük haber kanalı Channel 2’nin dış haberler editörüyüm. En tepede kalabilmeniz için haberleri sunarken ilgi çekici olmaya özen göstermeniz gerekiyor.

Bir de yemek kitabı maceranız var…

Doğru. Bir kitabım var, ismi ‘Hamisada Hagedola Ba’olam - Dünyadaki En Büyük Restoran’. Türk mutfağına ilgim, işim dolayısıyla 2002 yılında Türkiye’ye ziyarete geldiğimde başladı. Zaman içinde gezdiğim, haritalarda dergilerde yer almayan, sadece müdavimlerin bildiği mekânlarda denediğim tatları bir kitapta toplamaya karar verdim. Bu kitap aynı zamanda benim bu şehre olan aşkımı da anlatır.

 

Gazeteci olarak haber hazırlarken birtakım zorluklarla karşılaşıyor musunuz? Hassas konuları ele alırken, örneğin Filistin meselesi gibi...

Ben İsrail medyasının en özgür medya alanı olduğunu düşünüyorum. İsrail toplumu olağanüstü gelişmeler yaşanmıyorsa -ki şu sıralar yaşanmakta- çok da Filistin sorununa odaklı değillerdir. Dışarıdan bakıldığından öyle zannedilir ancak gündemde çok çeşitli başka konular ele alınır.

 

 Türkiye oradan bakılınca nasıl görünüyor?

Türkiye İsrailliler için başlı başına bir ilgi odağı. Öncelikle eskiye dayanan bir dostluğumuz olduğu için. Çok güzel bir aşk ilişkimiz vardı. Şimdilerde çok çirkin bir boşanmaya dönüştü. Her iki taraf da birbirine karşı güçlü duygular besliyor. İsrailliler Türkiye’yi severler ve özlüyorlar. Türkiye’de tatil yapmayı, yemeklerini, Türk misafirperverliğini…

 

 İki ülke arasında yeniden köprü kurmak için neler yapılabilir?

Bağları onarmak için birkaç girişim oldu. Bence sorunun özü iki lider arasındaki kişisel anlaşmazlıklara dayanıyor. Bu benim kendi görüşüm. Başbakan Binyamin Netanyahu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında bariz bir güvensizlik var. Mavi Marmara olayı sonrası dönemde özür dilendikten sonra Erdoğan aylarca İsrail’e yüklenmeye devam etti. Bu da Netanyahu’nun kırılmasına sebep oldu.

 

 Bir ara büyükelçi atamalarını bekliyorduk. İlişkiler normalleşme yoluna giriyordu, yaklaşmıştık…

Bugünkünden daha yakın değildik aslında. Asıl nokta, Ocak ayında tazminata ilişkin rakamlar telaffuz ediliyordu. Özür dilenmesinden önce normalleşme için adım atılması konusunda anlaşılmıştı…Ancak tazminata ilişkin rakamlar farklılık gösteriyordu. Zamanla bu uçurum kapandı. Aynı zamanda Erdoğan imzalanacak anlaşmaya Gazze ile ilgili beklentilerinin de karşılanması şartını koydu. Erdoğan’ın bu hamlesi Netanyahu’ya bir fikir verdi. Bu anlaşma imzalandığı takdirde Erdoğan’dan bundan böyle İsrail’i hedef alan sözlü saldırıların önünü kesmek için garanti istedi.

Geriye dönüp bakıldığında Netanyahu’nun öngörüleri haklı çıktı. Gazze Savaşı sırasında Erdoğan İsrail’e karşı hiç olmadığı kadar sert bir üslup kullandı, Hitler benzetmeleriyle.

 

 İsrail ile ABD arasındaki ilişkilerden bahsedelim. İki ülke arasındaki ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

İsrail ile ABD arasındaki ilişkiler hiç olmadığı kadar iyi gidiyor. Başkan Barack Obama ve Başbakan Netanyahu anlaşamıyorlar. Kendi aralarındaki kişilik çatışması diyebiliriz. Netanyahu Filistin meselesi, Suriye, İran’la müzakereler gibi Ortadoğu’ya ilişkin konularda Başkan Obama ile aynı fikirde değil. Amerikan siyasetini yakından bilen Netanyahu Kongre ile ilişkiler üzerinden Beyaz Saray’ı saf dışı etmeye çalışıyor. Bu da Obama’yı deli ediyor dolayısıyla. İki lider birbirinden tamamen farklı değer yargılarına sahip.

 Burada bir çelişki yok mu sizce? İki lider aynı noktadan bakamıyor, pek çok konuda ayrışan çıkarlara sahip ama ilişkiler gayet iyi diyorsunuz…

Lider bazında ikili ilişkiler iyi olmayabilir ama milli çıkarlar gözetiliyor.

Nasıl uzlaşma sağlanıyor peki?

Uzlaşma sağlanmıyor. Anlaşamadıkları üzerine anlaşıyorlar. Obama, İsrail ile iyi ilişkiler kurulmasını Başbakana endekslemeyecek kadar nazik. Kongre zaten İsrail yanlısı. İsrail-ABD arasındaki bu dengeyi Türkiye-İsrail ilişkilerine uyarlarsak, diplomatik alanda ilişkilerimiz her zamankinden kötü ancak ekonomik alanda işbirliği gelişmeye devam ediyor.

 

 Ancak bir taraftan da umutla doğalgaz boru hattı projesinin hayata geçmesini bekliyoruz. Siz iki ülke arası enerji işbirliğinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Boru hattı projesi iki ülke arasında ilişkilerin düzelmesi yönünde önemli bir motivasyon sağlıyor. Bir kere çok uluslu, çok taraflı, milyon dolarlık bir proje olacak. Bu kadar büyük bir proje dışarıdan fon temini gerektirir. Hiçbir banka da aralarında anlaşmazlık olan iki ülkeyi finanse etmek istemez. Öte yandan İsrail doğalgaz nakli için alternatif kanallar aramakta. Ben Türkiye ile kıyaslandığında diğer tercihlerin yeteri kadar kârlı ve elverişli olmadığını düşünüyorum. Ama öncelikle aradaki anlaşmazlıkların çözülmesi, bağların onarılması gerekiyor.

 

 Mescid-i Aksa’daki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?  3. İntifada başlıyor mu?

Bence zaten 3. İntifadanın içindeyiz. Bu bir tanımlama meselesi. Filistinlilerin hayal kırıklığı içinde oldukları görünüyor. İleride bir ufuk yok. Kimse çözümden bahsetmiyor, işgalin sona erdirilmesinden bahsetmiyor, herhangi bir çözüm önerisi getiren de yok.

 

 Geçtiğimiz haftalarda ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Başbakan Netahyahu ve Filistin lideri Mahmud Abbas ile Ürdün’de bir araya gelmişti. Hatta beklentiler oluşmuştu…

İsrail’de kimse ilgilenmedi bile Amman’daki bu görüşmeyle. Kerry müzakerelerden vazgeçmediğini yineledi. Ama Filistinlilerin umudu yok bu konuda.

 İsraillilerin umudu var mı?

İsrailliler elbette barışın gelmesini umut ediyorlar ama kimse bu yönde bir baskı yapmıyor hükümete. Savaşta mağdur olanlar için üzüntü duyuyorlar, hem İsrail hem Filistin kayıpları için. Ancak bunun ötesinde sokaklarda müzakereler başlasın diye gösteriler de yapılmıyor.

 

 Gazze Savaşı sırasında gösteriler vardı ama değil mi?

Evet, vardı ama savaş bittikten sonra kimse -Gazze’de savaşın yıkımını yaşayan Filistinlilerden başka- savaş olduğunu hatırlamıyor bile, gündelik yaşamına geri dönüyor.

 

 Türkiye’de Filistin meselesinin ele alınışına nasıl bakıyorsunuz?

İsrail-Türkiye ilişkilerini bu denli etkilememeli. Türkiye’nin bu konuda sürekli yorum yapması üzüntü verici. Taraf tutarak sorunun çözümünde oynayabileceği arabuluculuk rolüne zarar vermiş oluyor. Halbuki Hamas’a ve Abbas’a yakınlığı sayesinde İsrail ve Filistin arasında anlaşmaya varılmasında oldukça olumlu bir rol oynayabilir.

 

 İsrail’de son günlerde tartışma yaratan İsrail’in Yahudi Devleti olarak tanınmasına ilişkin yasa tasarısı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kişisel görüşüm, mevcut durumu değiştirmeye gerek olmadığı yönünde. Yasanın eski haliyle 66 yıldır yaşıyorduk. Yabancı bir gazeteci olarak şunu söyleyebilirim ki uluslararası medyada İsrail’i Yahudi Devleti ile eş anlamlı kullanan haber kanalları vardır, İngiliz medyası, Fransız medyası gibi. Bu her zaman bende rahatsızlık uyandırmıştır. Böylesi bir nitelemenin antisemitizm olduğunu düşünmüşümdür.

 

 

TÜRKİYE İSRAİL ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN ÖZÜ HÂLÂ AYAKTA...

Türkiye-İsrail arasındaki ilişkiler üzerine birkaç şey söylemek istiyorum. Mavi Marmara sonrası dönemde, İsrail’in Türkiye’den özür dilemesi gerektiğini, tazminat ödeyip,  bu meseleyi geride bırakılmasını defalarca ifade ettim. Hala da ikili ilişkilerin düzelmesi ve geliştirilmesi taraftarıyım. İsrail’in Türkiye’nin yanında olmasına ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Haritaya şöyle bir bakmanız yeterli.

Türkiye’yi bir bütün olarak takdir etmemim yanı sıra özellikle Türk mutfağına karşı bir ilgi gelişti içimde. İstanbul’da sokaklarda dolaşıp kitabım için yeni yerler keşfederken bir şeylerin değiştiğini fark ettim. Örneğin, bir gün İstiklal Caddesi’nde meşhur İnci’nin kapandığını gördüm. Yıkıldığımı itiraf etmeliyim. Yeni yerinin açılması da zaman aldı. Bir sonraki gelişimde eski dükkânın camında bir yazı gördüm: “Sağa dönünüz, Yeni İnci orada” yazıyordu. Gittim. Yeni dükkân sokak içindeydi ve daha küçüktü; ama profiterol aynıydı. Tadı, özü aynıydı. Bunu Türkiye-İsrail ilişkilerine de uyarlayabileceğimize inanıyorum. Belki ilişkiler eskisi gibi değil, değişti ama özü aynı, orada bir yerlerde. Belki sadece işaretleri takip edip yeni lokasyonu bulmamız gerekiyor.