Sarayın boykot ettiği film

Bu yıl Cannes Film Festivali’nin açılışını yapan, Monako Prensesi Grace Kelly’nin hayatını anlatan biyografik film ‘Monako Prensesi Grace’, bu hafta vizyona giriyor

Viktor APALAÇİ Sanat
17 Eylül 2014 Çarşamba

Bu yıl Cannes Film Festivali’nin açılışını yapan filmi Monako Kraliyet Ailesi boykot etmişti. Grimaldi ailesi davet edildikleri galaya gelmeyeceklerini, filmin gerçekleri saptırdığını ve Prenses Grace’in hayatının gereksiz yere magazinleştirildiğinden dolayı rahatsızlık duyduğunu ilan etmişti. Prensesin evliliğinin altıncı yılında, Alfred Hitchcock’tan ‘Marnie’ filminde oynama teklifi almasıyla yaşadığı ikilemi işleyen senaryo tatminkâr olmaktan uzak. De Gaulle başkanlığındaki Fransız hükümetinin 1962’de Monako’yu hudutlarına dâhil etme tehdidi alan, evliliğinde sorunlar yaşayan, sinema efsanesi, yüzyılın ikonik prensesi Grace, bu senaryoda sıkıntılar içinde kıvranan bir kadın portresi olarak çiziliyor. O dönemde 32 yaşında olan Grace’ten çok daha yaşlı olduğu yakın planlardan belli olan Nicole Kidman, canlandırdığı karakterin sevimliliğini ve asaletini yansıtmaktan çok uzak kalıyor.

Mayıs ayında 67. Cannes Film Festivali’nin açılışını yapan ‘Monako Prensesi Grace/Grace de Monaco’ dört ay sonra ülkemizde vizyona giriyor. Hayatı boyunca Cannes Film Festivallerine olan ilgisini gösteren, evliliğini bu festivale borçlu olduğunu söyleyen Grace Kelly için yapılan bir filmin (yarışma dışı da olsa) dünya prömiyerinin Cannes’da yapılması normaldi.

Filmin çekim aşamasında Monako Sarayı ile film ekibinin ilişkileri çok iyi gidiyordu. Ancak balayı kısa sürdü.

Filmin içeriği belli olunca, Grimaldi ailesi davet edildiği galaya gelmeyeceklerini, filmi gerçekleri saptırdığı için boykot edeceklerini bildirdi.

Saray, Monako Prensesi Grace’in hayatının gereksiz yere magazinleştirildiğinden rahatsızlık duyduğunu ilan etti.

Örnek olarak, Charles de Gaulle başkanlığındaki Fransız hükümetinin 1962 yılında Monako’yu işgal etme tehdidini, tesadüfen prenses olan bir Amerikalı aktrisin hayatıyla ilgili filmde gündeme getirmek, magazinleştirme ve sansasyon yaratma arzusunun bir göstergesiydi.

Filmde Prenses Grace’in vergi cenneti Monako’nun statüsünü koruma çalışmalarında başkahraman olarak gösterilmesi saray tarafından gülünç karşılandı.

Filmde De Gaulle’ün Prens Rainier’yi telefonda ‘Şartlarımıza uymazsanız Fransız Ordusu Monako’yu işgal edip ülkenizi Orta Çağ’a göndeririz’ tehdidini Saray gülünç bulduğunu belirtti.

Oysa film, jenerik yazılarında kendini ‘Bu film gerçek olaylardan esinlenen bir kurgudur’ diye tanımlıyordu. Henüz ikinci senaryosunu yazan, deneyimsiz genç bir İran kökenli yazar olan Arash Amel’in Grace Kelly’nin evliliğinin ilk yıllarına odaklanan senaryosu tatminkar olmaktan uzaktı ve sansasyon peşinde koştuğu aşikardı.

Açıkça belli olan ikinci konu, biyografik filmlere olan zaafını, Edith Piaf’ı anlatan ‘Kaldırım Serçesi/La Mome/La Vie en Rose’dan (2007) sonra ‘Monako Prensesi Grace’ ile sürdüren yönetmen Olivier Dahan’ın bu filmde formundan uzak oluşuydu.

 

SANAT ATEŞİ Mİ, PRENSES SORUMLULUĞU MU?

 

Film, müthiş bir sinema kariyerini geride bırakan Amerikalı Oscar ödüllü aktris Grace Kelly’nin 1956 yılında Monako Prensi Rainier ile evliliğinden başlayıp, altı yıl sonrasında Saray’da yaşadığı sorunlara odaklanıyor.

Prenses Grace’in, kendisine şöhretin kapılarını açan Alfred Hitchcock’tan ‘Marnie’ filminde oynaması teklifini alınca yaşadığı ikilemi, evliliğin fırtınalı geçen ilk yıllarını, filmin ilk sekanslarından izliyoruz.

Prenses Grace, Hitchcock’un teklifini kabul edip benliğinde hissettiği sanat ateşini canlı tutmak ile prenseslik kariyerini sürdürmek arasında karar vermek zorundadır.

Fransa’nın Monako’yu hudutlarına dâhil etme tehdidi Prens Rainier’in kız kardeşinin Fransa hesabına çalışan bir casus olduğunun açığa çıkması, Prenses Grace’in alacağı kararda etkin olacaktır.

Filmdeki yan karakterlere gelince, İzmir doğumlu, büyük İzmir yangınından sonra Türkiye’yi terk etmek zorunda kalan Yunanlı milyarder Aristotle Onassis ve sevgilisi opera sanatçısı Maria Callas’ın dışında Saray’ın güvenini kazanmış, politik konularda dahi danışmanlığına başvurulan akil din adamı Peder Francis Tucker var.

Film yüzyılın ikonik prensesi, gerçek bir peri masalı, sinema efsanesi Prenses Grace’in romantik öyküsünü izlemeye gidenleri ters köşeye yatırıyor. Film iki ateş arasında kalan, zor bir karar arifesindeki sıkıntılı bir kadın portresi çiziyor.

Küresel olarak sevilen ve hayran olunan ünlü film yıldızı statüsünü mü, yoksa yeni rolünü ve kişiliğini benimsemesi mi gerekiyor; kocasına, çocuklarına ve artık onun evi olan dünyanın ikinci en küçük prensliğine olan sorumluluğunu. Hikâyenin anlatımı sırasında izleyici olayları adım adım Grace’in gözlerinden görmeye başlıyor. Zamanında neleri riske attığını ve atlattığı olayları.

Ben kendi hesabıma bu rolü oynayan Nicole Kidman’ı beğenmedim. Filmin konusunun geçtiği dönemde 32 yaşında olan Prenses Grace’ten çok daha yaşlı olduğu yakın planlarda belli olan Kidman, canlandırdığı karakterin masum sevimliliğini ve asaletini yansıtmaktan çok uzak. Kidman’ın ‘Saatler/ The Hours’ filmiyle 2003’te kazandığı En İyi Kadın Oyuncu Oscar’ı kendisini bu ödülü kazanan tek Avustralyalı yapıyor. ‘Monako Prensesi Grace’ şüphesiz ki aktrisin filmografisinde iyi bir yer almayacak.

 

İTİCİ SOMURTKAN BİR YÖNETMEN

 

Prens Rainier ile fiziksel benzerliği olmayan Tim Roth bu eksikliğini müthiş karizmasıyla kapatmayı başarıyor.

Peder Francis Tucker’i canlandıran Frank Langella eski tüfeklerden olmanın avantajıyla bilinen rahat oyununu sergiliyor. André Pervern’in Charles de Gaulle’le hiçbir benzerliği yok. Silueti bile heyecan uyandıran Hitchcock ustaya, yine kendisine hiç benzemeyen Roger Arston Griffiths hayat veriyor.

Efsanevi soprano Maria Callas’ta İspanyol aktris Paz Vega, sevgilisi Aristotle Onassis’te Bruce Lindsay, Kont Fernando’da klasik İngiliz aktörü Derek Jacobi geçer not alıyorlar.

Başından hiç eksik etmediği çirkin kasketi ile basın konferansına, hatta Açılış Gecesi’ndeki galaya gelen, filmin somurtkan yönetmeni, 47 yaşındaki Olivier Dahan’ın mizanseni Cannes’da eleştirmenleri tatmin etmedi.

Dahan, Edith Piaf’ın fırtınalı yaşam öyküsünü anlattığı ‘Kaldırım Serçesi/La Mome/La Vie en Rose’ ile 2008’de En İyi Yönetmen dalında Oscar’a aday gösterilmişti. Bu film Marion Cotillard’a En iyi Kadın Oyuncu Oscar’ını getirmekle kalmıyor, kendisine uluslararası yıldız statüsünü kazandırıyordu. Film En İyi Makyaj Oscar’ı ile hak edilmiş ikinci bir Akademi Ödülü kazanmıştı.

 

HERKESİN SEVGİLİSİ BİR PRENSES: GRACE KELLY


Oscar ödüllü ve iki Altın Küreli oyuncu Grace Kelly, 18 Nisan 1956’da ‘Asrın Düğünü’nde Prens III. Rainier ile evlenerek Monako Prensesi unvanını almıştı.

Bu evlilikten üç çocuğu oldu; Caroline (1957), Albert (1958)  ve Stephanié (1965). Prenses Grace 13 Eylül 1982’de geçirdiği trafik kazasından sonra hiç kendisine gelemedi. ‘Prenses Grace Kelly’ adlı hastanede hayat destek sistemine bağlandı. Ancak ailesi, onun kendine gelme umudu olmadığını öğrenince hayat destek sisteminin kesilmesini istedi.

Prenses Grace 14 Eylül 1982’de beyin kanamasından vefat etti. Kaza sırasında aynı arabada olan 17 yaşındaki kızı Stephanié hayatta kalmayı başardı.

1929 yılında Philadelphialı orta halli bir ailenin kızı olarak dünyaya gelen Grace Kelly’nin yazgısı, 1955’te katıldığı bir Cannes Film Festivali’nde değişti. Nice’li bir foto muhabiri olan Pierre Galante, kendisine Paris-Match dergisi için Monako Sarayında poz vermesini teklif etti.

Grace Kelly’yi bizzat ağırlayan ve sarayı gezdiren Prens Rainier olmuştu. Aynı yıl Alfred Hitchcock’ın ‘Kelepçeli Âşık/To Catch A Thief’ filminin bazı sahnelerini çekmek için Fransız Riviera’sına giden Grace Kelly bir resepsiyonda Prens Rainier ile tekrar bir araya gelmişti.

Bir yıl önce George Seaton’ın ‘Taşralı Kız/The Country Girl’ filmiyle 1954’ün En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar ödülünü kazandığı için popülaritesi artan Grace Kelly, Monako Prensi’nin evlenme teklifini kabul etti.

Görkemli bir transatlantik ile Monako’ya hareket eden Amerikalı güzel aktris ‘Asrın Düğünü’nün kahramanı oldu.

Western ustası Fred Zinneman’ın başyapıtı ‘Kahraman Şerif/High Noon’da (1952), ertesi yıl da yine western türünün ünlü yaratıcısı John Ford’un ‘Mogambo’ filminde oynayan Grace Kelly’ye Alfred Hitchcock üç filminde rol vermişti.

İzleyicilerin filmlerinde sarışın kadın kahramanlar için daha çok endişelendiğini keşfedip kariyeri boyunca hep sarışınlarla film çeviren Hitchcock, 1950’li yıllarda Grace Kelly’yi üç filminde oynattı: 1954’te Ray Milland ile ‘Cinayet Var/Dial M For Murder’, sinema klasikleri arasına giren, James Stewart ile unutulmaz bir ikili oluşturduğu ‘Arka Pencere/Rear Window’ ve ‘Kelepçeli Âşık’ (1955).

Cannes’da 15 yıl içinde Prenses Grace’i birkaç kez görme fırsatını buldum. İlk kez 1966 yılındaki bir galada gördüğüm Prensesi, duru güzelliği, sadeliği ve asaleti ile en son 1980 Festivali’nde görmüştüm. Festival Komitesi’nin o yıl düzenlediği ‘Hitchcock’un Sanatına Saygı’ gecesinin baş konuğu Prenses Grace idi.

İki yıl sonra ölen Prenses’in ardından 23 yıl matem tutan kocası Rainier 2005’te öldüğünde karısının yanına gömüldü.

 

 

‘GRACE DE MONACO’

Yön: Olivier Dahan, Sen: Arash Amel, Gör Yön: Eric Gautier, Müz: Christopher Gunning, Kurgu: Olivier Gajan, Oyuncular: Nicole Kidman-Tim Roth-Frank Langella-Paz Vega-Parker Posey-Milo Ventimiglia-Derek Jacobi-Robert Bruce Lindsay-Geraldine Somerville