Altın Palmiye´li film vizyonda: Kış Uykusu

Cannes’daki ödülüyle Türk sinemasının en büyük başarılarından birine imza atan ‘Kış Uykusu’ izleyicisiyle buluşuyor

Viktor APALAÇİ Sanat
18 Haziran 2014 Çarşamba

Adının Altın Palmiye ile anılmasından sadece 20 gün sonra ‘Kış Uykusu’nun vizyona girmesi iyi oldu. Dış ülkelerdeki izleyicilere kıyasla Ceylan’ın filmlerine daha az ilgi gösteren Türk sinemaseverleri, Türkiye’nin yüz akı yönetmenimizin insan malzemesini kullanmadaki becerisine tanıklık edebilecekler. Ebru-Nuri B. Ceylan, insan duygularının çelişkilerini derinlikle irdeleyen, belleğimize çakılan incelikli diyaloglar eşliğinde, bizleri insan ruhunun karanlık labirentlerinde keyifli bir yolculuğa götürüyorlar. Ceylan edebiyattan en çok beslenen bu filminde, görkemli bir toplumsal sınıflar panoraması sergiliyor. Tiyatro kökenli oyuncuların tümü çok başarılı.

Adının Altın Palmiye Ödülü’yle anılmasından sadece 20 gün sonra ‘Kış Uykusu’nun ticari sinemalarda vizyona girmesi isabetli oldu.

Cannes festivallerinde aldığı altı ödülle, bir ‘auteur’ sinemacı olarak ustalığını kanıtlamış Nuri Bilge Ceylan’ın Türk izleyicileriyle bu erken buluşması iyi oldu.

Başkanı olduğu jürinin tercihini ‘Keşke ben de bu kadar merhametsiz ve dürüst karakterler yaratabilseydim. Filmde her şey zekice ve derinlikli!’ sözleriyle dile getiren, Yeni Zelandalı Oscar ve Altın Palmiye ödüllü yönetmen Jane Campion, ‘Kış Uykusu’nun kapalı oylama ile büyük ödülü kazandığını ilan etti.

İnsan malzemesini kullanmadaki becerisiyle, Çehov ve Shakespeare’den izler taşıyan duygu yüklü, edebi ve felsefi diyaloglarıyla, N.B. Ceylan sekizinci filmi olan ‘Kış Uykusu’yla kariyerinin entelektüel düzeyi en yüksek yapıtına imzasını atıyor.

32 yıl önce, Türkiye’de hapishaneden kaçıp Fransa’ya sığınan Yılmaz Güney’in Şerif Gören ile müştereken yaptıkları ‘Yol’ filmi Cannes’da, Costa Gavras’ın ‘Kayıp/Missing’ filmiyle Altın Palmiye Ödülü’nü paylaşmıştı.

Aynı onuru paylaşan Nuri Bilge Ceylan, ‘Uluslararası Sinema Yazarları’nın (FIPRESCI)  ‘Kış Uykusu’nu 67. Cannes Film Festivali’nin en iyi filmi seçmeleriyle, Türk sinemasının yüz akı olduğunu kanıtladı.

Kusursuz bir sinematografi ile yürüyen film, Ebru-Nuri B. Ceylan ikilisinin insan duygularının çelişkilerini derinlikle irdeleyen, belleğimize çakılan diyalogları eşliğinde bizleri insan ruhunun karanlık labirentlerinde keyifli bir yolculuğa götürüyor.

Bu senaryoda görkemli bir toplumsal sınıflar panoraması sergileniyor. Bölgenin sayılı zenginlerinden Aydın (Haluk Bilginer), genç karısı Nihal (Melisa Sözen) ve kız kardeşi Necla (Demet Akbağ) ile üst sınıfı, otelin gündelik sorunlarını çözen, kâhya-şoför Hidayet (Ayberk Pekcan) hizmetkârları, kiralarını ödeyemeyen İsmail (Nejat İşler) ve kardeşi köy imamı Hamdi (Serhat M. Kılıç) dipteki yoksulları temsil ederler.

Filmin onuruna düşkün arıza adamı, hapishaneden çıktıktan sonra kendisine iş verilmeyen bıçkın İsmail ile dara düşmüş imam kardeşi Hamdi kişiliğinde, N.B.Ceylan ‘yoksulluğu’ doğal ve inandırıcı bir yöntemle anlatıyor.

Filmin finaline doğru, Nihal’in bu iki kiracısına yaptığı ziyarette, Shakespeare’in vicdan teması üzerindeki düşüncelerinden alıntı ile insan gururu ve onuru üzerine müthiş tespitler var.

 

CEYLAN’IN KARİYERİNDEKİ EN İYİ FİLM

Anton Çehov esintili oya gibi işlenmiş edebi diyaloglarla örülü, son derece inandırıcı karakterler eşliğinde ustaca kurulmuş anlatı yapısıyla ‘Kış Uykusu’ beceriyle çekilmiş ve başarıyla oynanmış bir başyapıt.

Kendi sinemasının doruk noktasına ulaşmış N.B.Ceylan, kendine has mizah anlayışıyla, Türkiye’nin ruh halini yansıtan, baştan sona etkileyici bir film yapmış. Kendisine en büyük desteği demirbaş kameramanı Gökhan Tiryaki veriyor.

Ceylan’ın sevdiği geniş planları, Kapadokya’nın benzersiz ve egzotik coğrafyasını çarpıcı bir görsellikle görüntüleyen Gökhan Tiryaki, kariyerinin en parlak işinde, dünya standartlarında bir kameraman olduğunu kanıtlıyor.

Filmin yüzde doksanının geçtiği kapalı mekânlarda, usta işi ışıklandırmalarda becerisini sergileyen Tiryaki’nin başarısına dekor-mekân seçimiyle Gamze Kuş, akıcı montajıyla N.Bilge Ceylan- Bora Gökşingöl eşlik ediyor.

Filmde kement ile yapılan yılkı atı avı sırasında, teslim olmamak, boynundaki kementten kurtulmak için debelenen atın düştüğü dereden çıkarıldığı sekans ile finaldeki tavşan avı sahnesi, hayvan hakları savunucularını üzecek sahneler.

N.B.Ceylan, bu çok diyaloglu ve çok karakterli filminde (yan roller dâhil) tiyatro kökenli oyuncuları tercih etmiş ve onlardan azami randıman almayı başarmış. Tümü başarılı olan oyuncular içinde aksayan tek kişi yok.

 

Filmin galasından bir enstantane

 

 

 

AİLE İÇİ HESAPLAŞMA

 

Dışarıdan zengin, özgüvenli, adı gibi entelektüel bir adam gibi görünen Aydın’ın, genç, güzel ve hayırsever bir kadın gibi görünen Nihal’in, boş vakitlerinde roman tercüme eden, kendiyle barışık bir kadın gibi görünen Necla’nın iç dünyaları acaba göründükleri gibi midir?

Aslında üçü de iletişimsizlik içinde kıvranan bir ailenin fertleridir. Ceylan’ın filmin 3 saat 16 dakikalık süresinde hiç düşmeyen bir ritim ve gerilim temposu içinde işlediği senaryo, üç kişi arasındaki geç kalmış aile içi hesaplaşmaları, o güne kadar dile getirilmemiş gerçekleri su yüzüne çıkarıyor.

Konusu üç ana karakter arasında geçen, insan ruhunun derinliklerinde yapılan beklenmedik bir yolculuğu anlatan ‘Kış Uykusu’, görünürdeki basitliğin ardında muazzam felsefi bir yoğunluğa ulaşmayı başarır.

Aydın emeklilik günlerinde tiyatro alanındaki araştırmalarıyla hayatının geri kalanından tat almak peşindedir. Genç eşi Necla hayır işleriyle avunur. Kocasından ayrıldıktan sonra taşra hayatını seçen, amaçsız kız kardeşi Necla çevresine hep eleştirel bir gözle bakar.

Günlük hayatın rutin akışında, küçük fikir ayrılıklarıyla başlayan eleştiriler müthiş bir aile içi hesaplaşmasına dönüşür.

Aydın, kız kardeşi Necla’ya çalışmadan, üretmeden geçirilen bir hayatta mutlu olabilmenin güçlüğünü anlatır. “Hayatını anlamlı kılmak için bir tutkun olması lazım. İşlevsizlik seni mutsuz kılıyor. Mutlu olmayı bilemediğin için de yanındakileri mutlu edemiyorsun. Herkesi eleştirdiğin için etrafında kimse kalmadı, ekşisin, yalnızsın,” der.

Ok yaydan çıkmıştır bir kere. Hakarete uğradığına inanan Nihal, ailenin lideri olan ağabeyine, eteğindeki taşları atarken “Hiç kimsenin okumadığı bir taşra gazetesine köşe yazısı yazmakla dünyaları kurtardığını sanıyorsun. Herkese tepeden bakıyor, insanları boğuyorsun” diye cevap veriyor.

Aydın, genç karısı Nihal’e “Gerçeklerle yüz yüze gelme cesaretin yok. Korkaksın, tembelsin, hiçbir şey üretmiyor, anlamsız hayır işleri uğraşını kendine siper ediyorsun. Mutsuzluğunun sebebi gerçekçi olmaman. Yaşamı tanımıyor, insanlara kolay güveniyorsun; deneyimsiz ve zayıfsın” diyor.

Kocasının yanında kendisini sürekli ezilmiş hisseden Nihal de “Sen bencilsin, kibirlisin, alaycısın, kincisin. Herkese tepeden bakıyorsun. İnsanı boğan, ezen bir karakterin var” deyip isyan ediyor.

Ceylan, edebiyattan en çok beslenen bu filminde içlerinde iğneleyici sözler de barındıran, lezzetli, incelikli, keyifli diyaloglar eşliğinde, hayata farklı bakan üç kahramanının portrelerini ustalıkla çiziyor.

Kapadokya’nın yerel gazetesi Bozkırın Sesi’ne “Din adamları halka örnek olacak şekilde davranıp giyinmelidir” diye yazan, pasaklı köy imamını yakından tanıdıktan sonra ikinci bir yazıyla eleştirisini sürdüren Aydın’ı, Necla “Buldun bir zavallıyı, etinden, sütünden yararlanıyorsun” diye eleştirir.

“Hayatında bir kez camiye gitmeden, anne-babasının mezarını bir gün bile ziyaret etmeden, din-imam konularını yazmak sana mı düştü?” diye sorar.

İki kardeş arasındaki ‘kötülüğe karşı koyma’ tartışmasında, ironik Aydın “Bütün Yahudiler toplama kampına kendilerinden gitsin ki Hitler yorulmasın” diyerek nokta koyar.