Kadın nemfoman, adam manyak

İki yıl önce Cannes Film Festivali’ndeki basın toplantısında Hitler’e olan hayranlığını dile getiren Lars Von Trier, festival tarafından ‘persona non grata’ ilan edilip adeta oradan kovulmuştu. İki yıllık bir suskunluk döneminden sonra Danimarkalı yönetmen (son Berlin Film Festivali’nde de gösterilen) İtiraf/Nymphomaniac’ ile geri dönüyor.

Viktor APALAÇİ Sanat
1 Mayıs 2014 Perşembe

 

Günümüzün en kışkırtıcı, sarsıcı sinemacısı sayılan Von Trier’in skandaldan beslenen kavgacı bir yönetmen olduğunu söyleyebiliriz. Dogme 95 hareketinin kurucusu sanatçıyı, ‘Dalgaları Kırmak/Breaking the Waves’(1986) ve ‘Karanlıkta Dans/Dancing in the Dark’(2000) gibi başyapıtlarıyla, yaratıcı, aydınlatıcı, özgün fikirli sıfatlarıyla tanımlayabiliriz.

İF İstanbul Festivali’nde gösterildikten sonra vizyona girmesi beklenen ‘İtiraf’ porno diye sansürlenerek gösterime girmesi yasaklandı. Hâlbuki bazı sahneleri buzlanarak, 18 yaş sınırı ile gösterime sokulabilirdi.

Festival filmlerinin sansürlenemeyeceği için ‘İtiraf’ iki bölüm halinde, on seans olarak 33. İstanbul Film Festivali’nde tamamı dolu olan salonlarda gösterildi.

Ben ‘İtiraf’ı Von Trier’in önceki iki filminden çok sevdim. ‘Deccal/Antichrist’(2010) ihmal sonucu ölmüş bir evladın acısıyla akıl sağlığını kaybetmiş bir kadının terapist kocasına uyguladığı işkenceyi anlatıyordu.

Bir kıyamet öyküsü anlatan ‘Melankoli’ görkemli bir düğün için bir araya gelen bir ailenin yaşadığı felaketlere odaklanıyordu.

‘İtiraf’, Von Trier filmlerinde eksik olmayan seks sahnelerine rağmen erotik bir film değil. ‘Deccal’de Von Trier’in fetiş oyuncusu Charlotte Gainsbourg vajinasını makasla kesiyordu.

Nemfoman bir kadının hayatını anlatan ‘İtiraf’ insan ruhunun en karanlık labirentlerinde gezinmekten zevk alan Von Trier’in, insan doğası, sekse bakışımız üzerindeki düşüncelerini sergilediği bir film.

Kahramanımız Joe’nun (gençlik yıllarını Stacey Martin, olgunluk yıllarını Charlotte Gainsbourg oynuyor) hastanede ölümüne tanık olduğumuz babasının (Christian Slater) ölümünü karşılama sekansı sinema tarihi antolojisine geçecek güzellikte idi. Genç Joe için kocası tarafından terk edilen üç çocuklu Bayan H. rolünde Uma Thurman’ın müthiş tiradı için ‘İtiraf’ izlenmeyi hak eden bir film.

Bu sekansta Joe’nun sevgililerinden birinin karısı, üç çocuğunu peşine takıp Joe’nun evini basarken, kendine has bir mizah anlayışı olan Von Trier eğlendirici de olmayı başarıyor.

Von Trier, üçlemesinin son filmi ‘İtiraf’ta bir hayat hikâyesini başından sonuna kadar anlatmaya soyunuyor. Üçlemenin ilk iki filmi ‘Deccal’ ve ‘Melankoli’de olduğu gibi Charlotte Gainsbourg tarafından oynanan Joe adında bir başkarakterimiz var. Sekiz bölümden oluşan film, Joe’nun kendine zarar vererek yaşadığı cinsel hayatına odaklanıyor.

Çocukluğundan itibaren cinselliğe açtığı alanla dikkati çeken, ‘vajinamı iki yaşındayken keşfettim’ diyen Joe, 14’ündeyken bekâretini bile isteyerek kaybeder; onun gibi seks manyağı bir kız arkadaşıyla bir tren yolculuğu sırasındaki seks maratonundan galip ayrılır.

Sınır tanımaksızın seksin her türlüsünü yaşayan Joe, vaktiyle kızlığını bozdurduğu zengin bir amcanın hızlı yeğeni olan Jerome (Shia LaBeauf) ile yıllar sonra evlenip bir çocuk da doğurur.

NEFRET, ÖFKE, İNTİKAM TEMALARI

Toplumun seks bağımlılığı olarak tanımladığı ‘nemfomanyaklığı’ farklı cinsel deneyimle yaşayan, uyuyan çocuğunu evde bırakıp yabancılarla yatmaya giden, erekte olmuş iki Afrikalı göçmen arasında sandviç yapılırken izlediğimiz Joe’yu kendini cezalandırma yöntemleri denerken görürüz.

Sonundan anlatılmaya başlanan filmde, soğuk ve yağmurlu bir gecede, dövülmüş, yüzü gözü dağılmış, bilinci kaybolmuş Joe’nun yaşlı bir adam tarafından kurtarılmasını izliyoruz. İnsanlardan uzak, yalnız yaşamayı seçmiş, Musevi ama ateist, kitap kurdu ve meloman Seligman(Stellan Skarsgard) adındaki bu olgun adam Joe’ya henüz bakir olduğunu anlatır.

İki bölümde gösterilen dört saatlik film boyunca Joe’nun seks hayatını, nemfomani nedeniyle ‘hiçlik’e kadar uzanan serüvenini ve sonunda cinsel haz duyularını nasıl kaybettiğini anlattığını dinleriz.

Bu bir günah çıkarma seansı değil, bilge bir adama ders niteliğinde verilen bir manifestodur.

Babasını taparcasına seven, annesinden nefret eden, annelik hisleri gelişmeyen, nemfomaniye esir olmuş çizgi dışı bir kadın kahramanını Von Trier, aşk, tutku, nefret, öfke ve intikam temaları etrafında anlatıyor.

Ancak Seligman’ı oynayan Stellan Skarsgard’a izleyiciyi ters köşeye yatırma özelliğini tekrarlama adına, yazdığı finalle ayıp ediyor.

Felsefi boyutunu, özgün konusunu, yaratıcılığını övdüğümüz filmin finalinde Von Trier bir çuval inciri berbat ediyor. Hayatı boyunca hiç sevişmemiş, okuyup yazmış, entelektüel birikimi ve olgun kişiliği ile insan sarrafı olarak tanıtılan Seligman’ı Stellan Skarsgard bilinen rahatlığıyla oynuyor.

Charlotte Gainsbourg’a bu filmde fazla iş düşmüyor. Ama Christian Slater, Uma Thurman, Willem Dafoe, Jamie Bell kısa rollerinin hakkını veriyor.

Shia LaBeouf ise gözüktüğü her sahneyi berbat etme becerisini gösteriyor.

Mazoşizm sahnelerini uzun ve abartılı bulduğumuz filmde, Von Trier ekrandaki zarar görmüş, fazla hırpalanmış klitorislerin ve boy boy, çeşit çeşit devasa penis resmi geçidiyle, provokatör ruhunu sergilemiş oluyor.