Moda dehası biyografisi

Genç yönetmen Jalil Lespert ‘YVES SAİNT LAURENT’ın eşcinselliğine vurgu yapma kolaycılığına başvurmuş

Viktor APALAÇİ Sanat
9 Nisan 2014 Çarşamba

Aktör kökenli senarist-yönetmen Lespert, sırtını iki Comédie Française oyuncusunun hünerine yaslayarak, ilginç bir otobiyografik geçmişi olan Saint Laurent’ın eşcinselliğini filmin odağına yerleştiriyor. Fiziksel olarak ünlü modacıya çok benzeyen Pierre Niney, usta oyunculuğuyla filmi baştan sona keyifle izlettiriyor. Cezayir doğumlu sanatçının gençlik yıllarında, siyasi açıdan sancılı bir dönem yaşayan Fransa’nın fırtınalı atmosferini film hiç işlemiyor. Saint Laurent’ın hayatına yön veren modayı ikinci plana atan film, moda dünyasını anlatan, ‘Pret-A-Porter’ ve ‘Şeytan Prada Giyer’ gibi filmlerin gölgesinde kalıyor

Genç yaşta Christian Dior’un yardımcılığına getirilen, ‘haute couture’ ve giyim endüstrisinde devrim yapan, ustasının ölümünden sonra da devrimini sürdürüp  moda ikonu haline gelen Yves Saint Laurent’ın sinemaya aktarılması kaçınılmazdı.

Laurence Benaim’in kitabından, yönetmen Jalil Lespert’in de dâhil olduğu üç kişilik bir kadro tarafından senaryolaştırılan film, Yves Saint Laurent’ın hayatının 1957 ile 1976 yılları arasındaki dönemini anlatıyor.

Christian Dior’un 1957 yılındaki ölümünden sonra, tek yetkili olarak Dior İmparatorluğu’nun başına getirilen Yves Saint Laurent’ın Cezayir Savaşı sırasında askere çağrılmasıyla ruhi dengesinin bozulduğunu anlatan film, manik depresif olarak sanatçının psikiyatrik tedavi gördüğünü anlatmakla yetiniyor.

Filmin yumuşak karnı senaryosu. Yves Saint Laurent’ın eşcinselliğini odağına yerleştiren bu senaryo, bir moda dehasının sanatını, sadece peş peşe gelen görkemli defile sekansları aracılığıyla anlatmakla yetiniyor.

Yves Saint Laurent’ın modada yarattığı devrimi ve sanatçının güçlü portresini vermekten uzak kalan film, dönemin atmosferini işlemede de yetersiz kalıyor.

Jalil Lespert aktör kökenli genç bir yönetmen. Sırtını iki Comédie Française oyuncusunun hünerine yaslayan film, ilginç bir otobiyografik geçmişi olan Yves Saint Laurent’ın eşcinselliğine vurgu yapma kolaycılığına başvuruyor. Fiziksel olarak Saint Laurent’a çok benzeyen Pierre Niney usta oyunculuğuyla yönetmenine yardımcı olarak filmi baştan sona sürüklüyor.

Cezayir’in Oran şehrinde dünyaya gelen Yves Saint Laurent’ın gençlik yıllarında, sanat kariyerini sürdürdüğü Fransa, siyasi açıdan fırtınalı bir dönem yaşadı.

1954’te başlayan Cezayir Savaşı sekiz yıl sürdü. II. Dünya Savaşı kahramanı General De Gaulle iktidara geldi.

1958’de General Salan ve üç arkadaşı askeri darbe yapmaya kalkıştı; başaramayınca yargılandılar ve müebbet hapse mahkûm oldular.

İlk Avrupa seyahatimi 1962 yılında Paris’e yapmıştım. Bütün duvarlarda O.A.S. yazıları vardı. Cezayir’in elden çıkmasını engellemek isteyen aşırı sağ Fransız teşkilatının sokak gösterilerine tanık olmuştum.

De Gaulle Mayıs 1968’deki işçi ve gençlik ayaklanması sonrası 1969’da istifa etmişti. Ben 1968 Mayısını Cannes Film Festivali’ni izlemek üzere gittiğim Güney Fransa’da yaşadım.

KLİŞELERİN TUZAĞINA DÜŞÜYOR

O yıl festival yarıda kalmış, genel grevin hayatı felce uğratmasıyla, işe yaramayan uçak biletimizi yakmış, Cannes’dan Cenevre’ye taksi ile seyahat etmiştik.

Yves Saint Laurent Cezayir Savaşı ve ’68 isyanıyla pek ilgilenmiyor. Savaşa gitmeyi reddederek “Benim savaşım kadınları giydirmek” diyor.

Dior firmasından kovulan genç tasarımcı, iş ortağı ve hayat arkadaşı Pierre Bergé’nin (Guillaume Gallienne) becerisi ve ticari dehası sayesinde (Amerika’dan finansör bularak) kendi firmasını kuruyor.

Pierre Bergé ile gelgitlerle dolu ilişkisi, manik depresifliği, korkuları, zaafları ve meslektaşı Karl Lagerfeld (Nicholai Kinski) ile yaşadığı duygusal yakınlaşma, ilhamını kaybetmesi, bir duraklama dönemi yaşaması, geometrik desenli ihtilal yaratan tasarımlarıyla moda dünyasında fırtına yaratması filmde ustalıkla anlatılıyor.

Ancak yönetmen Lespert, inişli- çıkışlı hayat öyküleri anlatan biyografik filmlerde sıkça kullanılan klişelerin tuzağına düşmekten kurtulamıyor.

Sanatçı dehaların tamamına yakınının pençesine düştüğü uyuşturucu âlemlerinde, seks veya orji partilerinde kendilerini rezil etmelerini gösteren sefahat sahnelerine bu filmde de rastlıyoruz.

Yves Saint Laurent’ın hayatına yön veren modayı ikinci plana atan, sanatçının eşcinselliğini vurgulamada rahatsızlık yaratan film, moda dünyasını anlatan bazı filmlerin gölgesinde kalıyor.

Bunların arasında Robert Altman ustanın çok karakterli filmi ‘Pret-A-Porter’yi (1994), Meryl Streep’e Altın Küre Ödülü kazandıran, David Frankel’in ‘Şeytan Prada Giyer/The Devil Wears Prada’yı (2006) sayabiliriz.

FİLM DÖNEMİN ATMOSFERİNİ YANSITMIYOR

2009’da gösterime giren iki Chanel filminden Anne Fontaine yönetimindeki ‘Coco Chanel’den Önce/Coco Avant Chanel’de sanatçıyı Audrey Tatou, Jan Kounen’in ‘Coco Chanel ve İgor Stravinsky’de aynı rolü Anna Mouglalis canlandırmıştı. Bu modaya Yves Saint Laurent da uyuyor. Sonbahar aylarında izleyeceğimiz Bertrand Benollo imzalı ‘Saint Laurent’ın daha komple bir biyografi olmasını temenni ediyoruz. Vizyondaki filmin yönetmeni Jalil Lespert aktör kökenli bir sinemacı. Paris’te doğan bu 38 yaşındaki sanatçı 30 filmde oynamış. Ama aralarında pek önemli bir film yok. Sadece Laurent Cantet’nin ‘Resources Humaines’ filmindeki rolü kendisine 2001’de Umut Vaat Eden Oyuncu Cesar ödülünü kazandırmış. Uzun metrajlı ilk iki yönetmenlik denemesiyle ses getirmeyen Jalil Lespert’in üçüncü filmi ‘Yves Saint Laurent’. Bu filmin ikinci başrol oyuncusu Guillaume Gallienne’in bu yıl Cesar ödüllerini silip süpüren, yönetmeni ve başrol oyuncusu olduğu, beş ödüllü ‘Ben Kendim ve Annem/Les Garçons de Guillaume A Table!’ı sürmekte olan 33. İstanbul Film Festivali’nin ‘Uluslararası Yarışma’ bölümünde izleyeceğiz.