Hayatın yansıması fotoğraflar ve Seza Bali

Fotoğraf hayatın yansıması, anıları ortaya çıkaran, gülümseten, düşündüren, hikâyesi olan bir görsel şiirdir hayatımızda. Bu şiiri oluşturan da makine değil ardındaki kişidir aslında. İyi bir kamera ile kişi her ne kadar anlatım kolaylığı kazansa da yansıtmak istenen iç dünya, fotoğrafçının yeteneğiyle bütünleşir. Bu yeteneğe sahip, özgün bir biçimle fotoğraflarına yaratıcı gücünü yansıtan Seza Bali’yi sizlere tanıtmak istiyorum.

Yaşam
12 Şubat 2014 Çarşamba

Edna Gözcü Muğrabi


Bize biraz kendinden bahseder misin? Fotoğrafçılığa olan ilgin ne zaman, nasıl başladı?

Üniversite eğitimim için The George Washington University'den görsel iletişim tasarım üzerine lisans derecemi bitirdim. Bu dönemde okulda seçmeli derslerimi hep fotoğraf üzerine almıştım. Bir buçuk sene kadar bir reklam ajansında grafik tasarımcı olarak çalıştıktan sonra bu sektörün bana göre olmadığını anladım ve yüksek lisans eğitimimi de fotoğraf üzerine yapmak için yine Amerika'daki üniversitelere başvurdum. San Francisco Art Institute'da bir sene sıkı bir portfolyo hazırlığı senesi geçirip Post-Baccalaureate derecemi aldım ver ardından iki sene yüksek lisans yaptım. Eğitimimiz tamamen güzel sanatlar ve sanatçı olmak üzerineydi. İşin ticari kısmına dair vurgu çok azdı ve bu tam benim aradığım türden bir eğitimdi. Sanat tarihi, teori ve hiç durmadan iş üretimi üzerine geçen çok yoğun bir üç seneydi.  

Çekilecek bölgeleri belirlerken ilk önem verdiğin özellik nedir? Ön araştırma yapma, deneme çekimi gibi aşamalardan geçiyor musun?

Kendimi genelde hep şehirden dışarı atmak isterken buluyorum. Yaşadığım şehirde iş üretmek bana zor geliyor. Bunun için şehir dışına çıkmak, bana yabancı olan yerlere gitmek iş üretimim açısından çok önemli. Tanıdık beni beslemiyor; aksine bilmediğim, tanımadığım biraz da kendimi yabani hissettiğim mekânlar -ki genelde kırsal yerler ve/veya doğa ile birebir olduğum yerler- beni besliyor.

2013'ün sonbaharında Finlandiya'da Arteles Creative Center'da misafir sanatçı programına katıldım. Çok ıssız bir yerde olan bu merkezde ve alıştığım kent hayatından uzak geçirdiğim bir ay bana hem iş üretimi açısından hem de doğa ile olan ilişkimi tekrar kuvvetlendirme açısından çok şey kattı.

Çalışmalarım genelde şöyle ilerliyor, önce bir fotoğraf çekme pratiği oluşuyor, yani makineyle genel olarak önceden belirlenmiş yerlere gidip oraları belgeleme. Buradan çıkan temalar ve görsel ipuçları bir fikrin oturmasına yardımcı oluyor ve bundan sonraki adım o fikir peşinden gidip spesifik olarak fotoğraf çekmek. Bir serinin oturması veya bitmesi birkaç seneyi alabiliyor. Bir nevi fikir ve estetik/görsel paralel ilerliyor.  

Görüntüleri işlemek için bir program kullanıyor musun? Hangi fotoğraf makinesini kullanıyorsun?

Sadece Photoshop kullanıyorum. O da renk düzeltmeleri yapmak için. Birçok makinem var ama benim için en değerlisi ve tek kullandığım Mamiya 7; orta format analog bir makine. Film çekiyorum ve film çekmeyi çok seviyorum. Deklanşöre bastıktan sonra o anı unutabiliyorsun ve film banyodan geri geldiğinde bazı kareleri görüp çektiğin andaki hissiyatları, duyguları yeniden yaşıyorsun. Filmin de benim için en güzel yanı bu. Çalışma sürecimde beni geçmiş bir ana götürebiliyor. 

Çektiğin bir fotoğrafın ‘iyi’ olduğunu nasıl anlarsın?

Bu tamamen bir hissiyat. Işığın o an doğru olduğunu hissetmen, bir kişiyi fotoğraflıyorsam belki o anki göz kontağı olabilir. Ama aynı zamanda şu da çok başıma geliyor, belki o an iyi olduğunu düşünmediğim bir kare daha sonradan baktığımda aslında bana çok farklı şeyler ifade ediyor ve olmuş oluyor.

Son yıllarda insanların fotoğrafa bakış açısı sence nasıl değişti?

Sosyal medya ve teknolojinin inanılmaz hızla gelişmesi ile çok görsel bir dünyada yaşamaya başladık. Fotoğraf çekmek artık her an her saniye yapılan bir eylem. Bu da fotoğrafın anlamını bambaşka bir boyuta taşıyor. Eskiden bir fotoğraf makinesine sahip olmak büyük bir lükstü ve gerçekten hatırlanması istenilen anlar fotoğraflanıp özenle saklanırdı. Artık o kadar çok ve süratli fotoğraf çekiliyor ki o anın hatırlanması bir dert olmuyor. Daha şimdiye dair yaşanılıyor. Buna ek olarak da şu anda fotoğraf çekme ile çektiğin fotoğrafı başkalarına gösterme isteği birbiriyle paralel ilerleyen şeyler.

Yurt dışı ile kıyasladığımızda ülkemizdeki fotoğraf sergilerine olan talebi nasıl buluyorsun?

Fotoğraf haricinde ülkemizdeki genel olarak sanata olan ilgiden bahsetmek gerekiyor aslında. Müze, sergi gezmeyen bir toplumuz maalesef. Bu yüzden sırf fotoğrafı bir kenara koymak yanlış olur. İnsanlar fotoğrafa belki kendilerini daha yakın hissediyor olabilirler o da bahsettiğim gibi günümüzde fotoğrafın artık her saniyemizi meşgul etmesinden dolayı.

Elipsis Galeri’de 6 Şubat-8 Mart arasında sergilenen ‘New Landscapes (Yeni Manzaralar)’ adlı serginden bahseder misin? Nerelerde çekildi, seni neler etkiledi, hikâyesi nedir?

‘Yeni Manzaralar’ ilk solo sergim olduğu için beni bir fotoğrafçı olarak iyi şekilde temsil etmesini istedim. İstanbul’a iki sene önce geri döndüğümden beri gösterdiğim işler New Landscapes ve Foliage isimli iki seridendi. Bu bahsettiğim iki seri de benim doğaya karşı olan hassasiyetimi keşfettiğim zamanlarda başladı. Hem manzara fotoğrafçılığını irdelediğim hem de doğa ile kurduğum yeni bir ilişkiyi sorguluyordum. Doğa benim için her zaman çok çekici ama çok da yabancı bir yer olmuştur. Manzaralar’da izleyici aslında New Landscapes ve Foliage'ın da başladığı yerleri görecekler.  Manzaralar'da bu sefer daha basit bir dille fotoğrafa yaklaşıyorum. Bir fotoğrafçı olarak gözümle gördüğümü aktarmaya çalışıyorum. Mümkün olduğu kadar objektif olup, etrafıma bakıp bunu filme aktarıyorum. Sergilediğim işler Finlandiya ve Amerika'da çekildi.

Özellikle fotoğraflamak istediğin bir kişi ya da bir konu var mı?

İzlanda ve Grönland'da çekim yapmak istiyorum. Bir konu değil ama oranın coğrafyası inanılmaz ilgimi çekiyor.  Ne kadar ıssız ve kentten uzak o kadar ilgimi çekiyor.

Fotoğraf çekmeye ilgi duyanlara ve bunu meslek edinmeyi düşünenlere tavsiyelerin neler olur?

Bol bol fotoğraf kitaplarına baksınlar, fotoğraf sanatçılarını öğrensinler, tarihini öğrensinler. Teknik her zaman öğrenilir ama insanın gözünü eğitmesi ve dünyaya fotoğrafik bir şekilde bakabilmesi için neler yapılmış, nasıl yapılmış bunları bilmesi gerekiyor. Bol bol çekim şart. Bu sadece tekniği oturtmak için değil aynı zamanda kendi bakış açısını keşfetmek, ilgilerini, yöneldiği konuları keşfetmek adına çok önemli.

Fotoğrafa hayat veren, onu bir sanat nesnesine dönüştüren sevgili Seza Bali’ye teşekkür ederiz.  

 

 

SEZA BALİ KİMDİR?

Seza Bali’nin fotoğrafları Elipsis Galeri dahil olmak üzere, Philadelphia’da, Project Basho Gallery,  San Franciso’da Togonon, Space ve Root Division galerilerinde sergilendi. 2009 yılında Kaliforniya’daki Headlands sanat merkezinde, yüksek lisans sonrası atölye ödülüne aday gösterilen sanatçı, 2010 yılında SF Bay Guardian tarafından öne çıkan fotoğrafçı seçildi. Genç Soluklar 4’te de yer alan sanatçının fotoğrafı Foam Müzesi tarafından yayımlanan A Book of Beds kitabında da aynı zamanda kapak fotoğrafı olarak kullanıldı. 2013 yılında Arteles Creative Center’da misafir sanatçı programına katılan sanatçının eserleri, Unseen ve Contemporary İstanbul Fuarı’nda sergilendi. Bali’nin ilk kitabı One Man Show, Extracurricular Press tarafından 2014 yılında yayınlanacak.