Yılın son festivali

Türsak Vakfı’nın düzenlediği 16. Randevu film festivali 20-26 aralık tarihleri arasında yapılıyor

Viktor APALAÇİ Sanat
25 Aralık 2013 Çarşamba

Zorlu Center, Kanyon, Majestik sinemaları ile Fransız Kültür Merkezi’nde gösterilecek zengin programlı filmleriyle Randevu Film Festivali sinefillere yeni yıl armağanları sunuyor. Festivalin açılış filmi ‘12 Yıllık Esaret’ Amerikan eleştirmenlerine göre ‘yılın filmi’. Festivalin kapanış filmi ise bol ödüllü ‘Nebraska’. Bu yıl Cannes’da Kapanış Galası’nda gösterilen, müthiş polisiye-kara film ‘Zulu’ ile Cannes’da Fransa adına yarışan ‘Düş ve Gerçek’ izlenmeyi hak eden filmler. Randevu Festivali filmleri arasında Altın Küre ödülleri adayları ile 2014 Oscar’larının muhtemel adayları yer alıyor.

 

Yılın son sinema festivali olan Randevu İstanbul Uluslararası Film Festivali 20-26 Aralık tarihleri arasında yapılıyor. Zorlu Center, Kanyon, Majestik sinemalarında ve Fransız Kültür’de gösterilecek zengin programı ile Türsak Vakfı’nın düzenlediği Randevu bu yıl 16. yılını kutluyor.

Festivalin açılışını yapan film, bu yılki Altın Küre için rekor sayıda adaylık alan ’12 Yıllık Efsane/12 Years Slave’. ‘Açlık/Hunger’ ve Utanç/Shame’ gibi kaliteli filmlerinden tanıdığımız Steve Mc Queen yönetimindeki filmin senaristi John Ridley.

Amerikan kölelik sistemindeki yaşamın çarpıcı kesitlerinden yola çıkan film gerçek bir hayat öyküsü anlatıyor.

Güçlü, duygu yüklü ve iç parçalayan sahneleriyle köle sınıfının yaşadığı dehşeti ve fiziksel zorlukları anlatan filmin oyuncu kadrosunda Chiwetel Ejiofor, Michael Fassbender, Brad Pitt ve Paul Giamatti var.

Hayat ve özgürlüğü için savaşması gereken Solomon Northup’un (Chiwetel Ejiofor) gerçek hayat hikâyesini anlatan film, iç savaş öncesi Amerika’sında New York’un kuzeyinde özgür bir siyahî olarak yaşarken bir gün kaçırılarak köle olarak satılmasıyla başlıyor.

Hayatta kalmaya çalışırken bir yandan da saygınlığını ve onurunu korumaya çalışan Solomon, kindar patronu (Michael Fassbender) yüzünden hem kötü muameleye maruz kalır hem de beklenmedik bir şefkat bulur.

Solomon’un on iki yıllık unutulmaz macerası, köleliğin kaldırılması için uğraşan Kanadalı(Brad Pitt) ile tanıştığında değişecektir.

Oscar’ların öncüsü sayılan Altın Küre ödüllerine ‘12 Yıllık Esaret’in En İyi Film, En İyi Yönetmen, En iyi Aktör(Ejiofor), En iyi Yardımcı Aktör(Fassbender), En İyi Yardımcı Aktris(Lupita Nyongo), En İyi Senaryo (John Ridley) ve En İyi Müzik (Hans Zimmer) dallarında adaylığı var.

“12 Yıllık Esaret” muhakkak ki Altın Küre ve Oscar ödülleri kazanacak. Ama Steven Spielberg’in benzer konularda yaptığı iki başyapıtla kıyaslandığında, çok hafif kalıyor.

Bu filmlerin ilk Anthony Hopkins ve Djimon Hounsou’nun oynadığı “Amistad” (1997). İkincisi Whoopi Golberg’e Şöhret sağlayan ve Altın Küre Ödülü getiren “Morun Rengi / The Color Purple” (1985) adlı unutulmaz filmi.

 

KAPANIŞ ‘NEBRASKA’ İLE

Son Cannes Film Festivali’nde, 77 yaşındaki veteran aktör Bruce Dern’e En İyi Erkek oyuncu ödülünü getiren, Alexander Payne’ın son filmi ‘Nebraska’ Randevu Film Festivali’nin kapanışını yapacak.

Altın Küre’de En iyi Film, En iyi Yönetmen ve En iyi Aktör adaylığı olan insancıl, yumuşak, ironik ama sıkıcı olan Nebraska, yönetmenin En İyi Film Oscar’ı ödüllü ‘Senden Bana Kalan/ The Descendants’ (2011), En İyi Uyarlama Senaryo Oscar’ı sahibi ‘Sideways’(2004) gibi eski başarılarının gölgesinde kalan bir film.

Nebraska doğumlu, Yunan kökenli, yönetmen Alexander Payne, aynen (Jack Nicholson’lu) ‘Schmidt Hakkında/About Schmidt’ başyapıtında yaptığı gibi, yine yaşlı bir erkeğin ailesiyle ilişkilerini anlatıyor.

Tek farkla ki bu filmi siyah-beyaz çekmiş.

Nebraska deyince aklımıza hemen Bruce Springsteen’in aynı adlı müthiş protest bestesi geliyor.

Bruce Dern bu kez, hayattan ümidini kesmiş, asosyal, taşralı bir ihtiyarı oynuyor. Davranışlarıyla karısı ve oğullarını bıktıran yaşlı adam kazandığını zannettiği piyango parasını almak için 1500 kilometrelik bir yolculuğa çıkıyor. Saf insanları “ödül kazandınız” mektuplarıyla aldatan firmaların kurbanı olan alkolik Woody aklıselimin temsilcisi karısı ve iki oğlunun muhalefetine rağmen 1 milyon dolarlık çekini(!) almak üzere yola çıkar.

Çaresiz kalan oğlu David, ikna edemediği babasını yalnız bırakmamak için, onu da yanına alıp arabasıyla Nebraska’ya doğru yola koyulur. Taşrayı çok iyi bildiğini önceki filmlerinde kanıtlayan Alexander Payne, derin Amerika’nın kalbine yapılan yolculukta Woody’nin doğup büyüdüğü, işini kurduğu yerdeki akrabalarıyla, paragöz eski iş ortağıyla karşılaşmasını, insancıl ve sıcak bir sinema diliyle anlatıyor.

Hiçbir zaman sıcak ilişkiler kuramamış, iletişimsizlik yaşamış bir baba-oğlun yakınlaşmasını, taşra insanının sönük ve renksiz yaşam tarzını, yumuşak ama ironik bir uslupla yansıtan film, her şeye rağmen sıkıcı olmaktan kurtulamıyor.

MÜKEMMEL BİR POLİSİYE-KARA FİLM

Yazarı Caryl Ferey’e 2008’de noir roman dalında ödüller kazandıran ‘Zulu’, günümüz Güney Afrika kültürü ve toplumunu gözler önüne seren tüyler ürpertici bir polisiye.

Bu yıl Cannes Film Festivali’nin Kapanış Galası’nda gösterilen ‘Zulu’nun yönetmeni Fransız Jerome Salle. 42 yaşındaki senarist-yönetmen, bu dördüncü filmiyle ilk kez Fransızca dışında bir dili (İngilizce) deniyor.

Önceki iki filminde olduğu gibi senaryoyu ‘Zulu’da da Julien Rappaneau ile birlikte yazan Salle, filmde yalnız aksiyona ve polisiye olaylara değil, Güney Afrika’nın sosyal sorunlarına da yer veriyor.

Uyuşturucu mafyasını, kanun dışı işler çeviren güçlü iş adamlarını, olayları çözmek için canını feda eden dedektifleri, zenci düşmanlığından vazgeçmeyen insanların sorumlu iklimini yansıtan, zengin malzemeli senaryosu, filmin başarısında birinci sırayı alıyor.

Baştan sona sürükleyici bir gerilim atmosferi içinde geçen film, polisiye entrikasının eşliğinde bu sancılı Afrika ülkesinin istikbali üzerine ilginç sorular soruyor. Aksiyon sahnelerindeki başarısıyla, inandırıcı anlatımıyla etkileyici olabilen film, polisiye türünde usta bir yönetmenin gelişini müjdeliyor.

Cape Town’un sahil şeridinde polisin bir genç kızın cesedini bulmasıyla başlayan film, siyahî polis Ali(Forest Whitaker) ile ortağı Epken’in (Orlando Bloom) cinayeti uyuşturucu satıcılarına bağlayıp, araştırma sürecini anlatıyor.

Küçük bir uyuşturucu çetesinin izini bulan polis, işin arkasında zengin bir sanayicinin yozlaşmış polis teşkilatıyla işbirliği içinde yürüttüğü bir uyuşturucu trafiği açığa çıkarır. Olayı çözmek iki dedektife pahalıya mal olacaktır.

Sakin güç Ali’yi Forest Whitaker bilinen iyi oyunu ile canlandırırken, alkolik huysuz, uyku sorunu yaşayan polis Epken’de Orlando Bloom şaşırtıcı bir başarıya imza atıyor. Güney Afrika filmde önemli bir karakter olarak kullanılıyor.

SAVAŞ GAZİSİ VE PSİKİYATRİ

Yine bu yıl Cannes’da (Fransa adına yarışan) ‘Düş ve Gerçek/Jimmy P.Psychotherapie d’un Indien des Plaines’ 16. Randevu Festivali’nin önemli filmlerinden.

İkinci Dünya Savaşı’nda ciddi bir şekilde yaralanmış ve o günden beri sağlık sorunları yaşamış bir Kızılderili’nin tuhaf hikâyesini izledik. Savaş gazisi Jimmy’nin (Benicio del Toro) Kansas Hastanesi’ndeki tahammül edilmez baş ağrılarının psikoanalitik tedavisi için, başhekim bir Fransız uzmanın müdahalesini ister.

Aşiretler üzerine araştırmaları bulunan, Macar kökenli Fransız psikiyatr ve etnolog Georges (Mathieu Amalric) tedaviyi üstlenir. Jimmy P. İle 1948’de olayı yaşamış, Georges Devereux’nün yazmış olduğu aynı adı taşıyan romandan, filmin yönetmeni Arnaud Desplechin’in de aralarında bulunduğu üçlü bir senaryo ekibi, ABD Kızılderilileri olayına ciddi ve eleştirel bir bakış açısı getiriyor.

Beat kuşağı ve onun isim babası Jack Kerouac hayranlarına hitap eden ‘Big Sur’ yazarın son romanından uyarlandı, Michael Polish tarafından yönetildi; programda yer alan önemli bir film.

Jim Broadbent’in oynadığı ‘Paris’te Hafta Sonu/ The Weekend, ünlü Fransız kadın yönetmen Catherine Breillat’nın ‘Zayıflığın Esareti/Abuse of Weakness’, Emile Hirsch ile Stephen Dorff’un oynadığı ‘Motel Hayatı/ The Motel Life’ ilgiyi hak eden filmler.

Randevu Film Festivali’nin hoş sürprizlerinden biri Norveç filmi “Binlerce Kez İyi Geceler / A Thousand Times Goodnight” idi. 1980’li yıllarda savaş fotoğrafçılığı yaparken yaşadığı deneyimlerden yola çıkan yönetmen Erik Popper’in yazdığı senaryo Afganistan’daki 2 intihar bombacısını görüntüleyen Rebecca’nın öyküsünü anlatıyor.

Bu rolde, bilinen rahatlığıyla Juliette Binoche unutulmaz bir kompozisyon çiziyor.