VAYETSE

Rav İzak ALALUF Köşe Yazısı
6 Kasım 2013 Çarşamba

Kaşer bir Sefer Tora’nın yazılış şekli normalde hiçbir metnin yazılış şekline benzemez. Her şeyden önce noktalama işaretleri veya paragraf düzeni mevcut değildir. Genel düzen paragraf gibi görülen bazı boşluklarla sağlanır ve aslında bunlar da Sefer Tora yazım kurallarında önemli bir konu başlığını oluşturur. Bir Sefer Tora yazım olarak yazılardan oluşmuş sütunlar halindedir. Satırın başı ile sonu aynı hizadadır. Konu sona erdiği zaman eğer satır tamamlanmamış ise ve belli bir tamamlama zorunluluğu yoksa o satır boş bırakılır ve bu Sefer Tora sütunlarında bir boşluk olarak karşımıza çıkar. Eğer yeni konu bir önceki ile bağlantılı ise bu boşluk daha kısa tutulur ve satırın ortasından yeniden yazmaya başlanır. 

Bu hafta okuduğumuz Vayetse peraşasında ise hiçbir boşluk görülmez. Dünyadaki bütün Kaşer Sefer Toralar bu şekilde yazılmıştır. Bir görüşe göre Erets Yisrael’in dışında olan Yaakov buraya dönmek için acele etmektedir bu yüzden hiçbir boşluk olmadan çabucak evine dönmeyi amaçlamaktadır. Sefat Emet adlı kaynak ise konuya farklı bir yaklaşım tarzı sergiler.

Yaakov Avinu Beer Şeva’daki muhteşem ailesini terk ederek yirmi iki yıl sürecek bir sürgüne pek de dürüst olmayan dayısı Lavan’ın yanına gitmektedir. Bu yirmi iki yıllık sürgüne manevi anlamda dayanabilmek için tam on dört yıl boyunca uyumadan ve dinlenmeden Şem ve Ever’in öğrenim evinde kendini geliştirir. Yirmi iki yıl sonra baba evine geri döndüğünde bu sayede değer yargılarından hiçbir şey yitirmez. Bu yıllar boyunca Yaakov’un amaçları ile Tanrı arasındaki ilişki hiç bozulmamıştır. Yaakov amaç ve yön seçimi konusunda son derece kararlı ve tutarlıdır. İşte bu tutarlılık peraşamızda hiçbir kesinti olmaksızın yazılması ile yansıtılmaktadır. Yirmi iki yıllık sürgün Yaakov’un Tanrı’nın hizmetkârı olarak yaşadığı, değer yargılarını koruduğu, eğitimi ve sağlam karakteri ile gittiğinden daha “şalem” yani tam olarak baba evine döndüğü bir süredir.  Yaakov’un burada bizlere bir mesajı vardır: İçinde bulunabileceğimiz her türlü faktör karşısında veya her türlü zorlu koşul karşısında çevremizin, davranış ve tavırlarımızı olumsuz yönde etkilemesine izin vermek yerine, kendi değerlerimizi izlememiz ve ahlaki davranışlarımıza sadık kalmamız gerekmektedir.

Alman ordusu 1945 yılında her cephede yenilgiye uğramış bir halde hızla geri çekilmektedir. Almanların yanında hizmet için kullandıkları bir de Yahudi gurup vardır. Bu gurubun görevi müttefik kuvvetlere bırakılacak her yerde düşmanların yani müttefiklerin işine yarayacak her şeyin imha edilmesidir. Yom Kipur arifesi gelmiştir. Bu Yahudi grup ne olursa olsun Kipur günü orucu ihlal etmeme kararlılığındadır. Sabah kahvelerini gizlice toprağa dökerler ve ellerindeki sınırlı yiyeceği Kipur sonrasında yemek üzere saklarlar. Gün böylesine geçmekte ve tam başarıya ulaşmak üzeredir ki Almanlar bunu fark ederler. Almanlar onları bir sıra halinde dizerler ve cezalandırmadan önce bir alternatif sunarlar. Bir adım öne çıkarak pişman olduğunu söyleyecek kişi cezalandırılmayacaktır. Tek bir Yahudi bile kımıldamaz. Ceza ise oldukça ağırdır. Islak bir toprak ve çakıl taşları ile dolu bir tepeden aşağıya çıplak mideleri üzerinde kaymaya zorlanırlar. Bu cezadan sonra pişmanlıkla ilgili teklif yinelenir ama sonuç değişmez. Tek bir Yahudi bile kıpırdamaz. Ceza ağırlaşarak artsa da sonuç değişmez. O Yom Kipur günü oruç tuttuğu için tek bir Yahudi bile pişmanlık duymaz. 

Günümüzde tavır ve davranışlarımızın temelinde ne yatmaktadır? Yine günümüzde içimizden gelen değer yargıları mı yoksa çevremizin bizlere empoze etmeye çalıştığı ve bizleri görmek istediği kalıplar mı bizlere yön vermektedir? Kendi değer yargılarımızı özgürce söyleyebiliyor muyuz yoksa çevremizden çekinerek kendimizi “çevremizden daha iyi durumda olduğumuzu” söyleyerek avutuyor muyuz? Yaakov’un mesajı burada daha bir anlamlıdır. Değer sistemimiz, içinde yaşadığımız toplumun kabul ettiklerinden asla etkilenmemelidir. Rabi David Green’e göre bu esas Tora’nın genel yazılış stiline etki edecek kadar önemlidir.