Bu hafta ağımıza takılanlar

• İzlenimim o ki iki ülke bir süre daha barışmazsa ilişkilerin iyice soğuması, topyekûn bir duygusal kopuşun yaşanması kaçınılmaz. Basın iki tarafta da ama galiba en çok da İsrail’de diken üstünde oturuyor. Türkiye konusunda her türlü negatif habere ve yoruma açık. Meşhur Liberman da yakında hükümete geri döneceğe benzer. İlişkilerin normalleşmesi için İsrail’in tazminat sorununu çözmesi şart. Ancak Türkiye’nin de İsrail üstündeki baskısını hafifletmesinde, orada oluşan önyargıları azaltabilmek için çaba göstermesinde yarar var. Başbakan Erdoğan’ın zaman zaman yaptığı Türkiye’nin İsraillilere değil İsrail’deki belli bir yönetim anlayışına karşı olduğuna ilişkin açıklamaların tekrarlanması önemli. MENSUR AKGÜN –STAR GAZETESİ

İzak BARON Diğer
6 Kasım 2013 Çarşamba

6/7 EYLÜL OLAYLARINDAN SONRA MAALESEF, İSTANBUL TERBİYESİ DE ÇÖKTÜ

Ticaret hayatında ise ilgi ile izlediğim bir Musevi vardı. Mithat Bey’in akıl hocası imiş.

 “MİTHAT” giyimin kurucusu Mithat Gürsoy’un yanında çalışırdı ve o yıllarda çok ilgimi çekerdi “Mösyö Konfino”. 65 yaşlarında tipik bir Musevi idi, sakin gösterişsiz biriydi. Mithat Bey de çok zeki ve çok modern bir insandı. Allah rahmet eylesin Sultanhamam’da ki Hacapolo Han piyasanın en meşhur hanlarından biriydi. Bilenler bilir. Mösyö Konfino’yu hep Mithat Beyin yanında görürdünüz. Bir gün sordum çalışanlara. “Bu M. Konfino ne iş görür?” diye Mithat Bey’in akıl hocası olduğunu söylediler. Meğer o sessiz sakin adam, piyasanın bütün girdi çıktılarını bildiği ve kumaştan çok iyi anladığından Mithat Bey yanından ayırmazmış. Mithat Giyim bu günlere geldi ise M. Konfino’nun da büyük payı olduğu kanaatindeyim.

 Yıllar sonra Sirkeci Keskin Han’da “Enişte” lakaplı “Mordo” isimli bir Musevi vardı. Terbiye timsali mükemmel bir insandı, keza oğulları ve hanımı da öyle unutulmayacak insanlardandır, Mordo.

...

Kürtleri hariç tutarak, azınlıkları anlatmamdaki asıl maksat, İstanbul’un zarafetinin ve terbiyesinin çöküşünün tarihini belirlemektir. “İstanbul Terbiyesi” diye bir laf vardı eskiden. Birçok İstanbullu, karşısındaki muhatabını tanımasa bile, kibar ve nezaketli davranırdı karşılaştığında.

6/7 Eylül olaylarından sonra maalesef, İstanbul terbiyesi de çöktü. Şimdiki durum da malum…

O'nlar, İstanbul’un ve Türkiye’nin bir şansı idi, kıymetlerini bilemedik. Bilgisiz, görgü eksiği olan, kaba insanlardan oluşan çoğunluk, bu büyük şansı kaçırmış oldu.

Eğer onları Türkiye’den kaçırmayıp aksine fazlalaştırsaydık.

AB’ye falan girmemize gerek yoktu, ne demek istediğimi anlayan anlamıştır.

Avni Alanyalı

http://gezginmimar-merze.blogspot.ch/2013/11/eski-aznlk-dostlarmz.html#!/2013/11/eski-aznlk-dostlarmz.html

 

  • NAZİLERİN ÖLÜM KAMPLARINI ZİYARET EDENLER ARASINDA SADECE TÜRKİYE’DEN DÜZENLİ ÖĞRENCİ GRUBU YOK

Tayyip Erdoğan geçen gün Van’da tarihî sözler sarfetti. Akhtamar Kilisesi’nin restorasyonunun “milletin vergileriyle” yapıldığını söyleme basiretsizliğini gösteren Bahçeli’ye cevaben “Müslüman’ın da, Hıristiyan’ın da, Musevi’nin de hatta ateistin de hukukunu koruyacağız. Benim Ermeni Ortodoks vatandaşlarım var mı? Var. Bu vatandaşlarımın hukukunu korumak bizim görevimiz değil mi? Ülkemdeki Ermeni vatandaşım vergi ödüyor mu?” demek cesaretini gösterdi. Eşit vatandaşlığın hukuk, idare ve en mühimi zihniyette somutlaşması için hayatî bir adım.

Ermeni Soykırımı’nı yok farzeden, Yahudi Soykırımı’na düzmece diyen ve soykırım denince cin çarpmışa dönenlerin çoğunlukta olduğu bir memleket. Nazilerin ölüm kamplarını ziyaret edenler arasında sadece Türkiye’den düzenli öğrenci grubu yok. Ama tesadüfen oralara gidip utanmadan kampta Nazi selamı çakan üniversitelimiz var.

Alaadin Projesi (www.projetaladin.org) hükümetlerarası bir kuruluş olan Uluslararası Holokost Anma İttifakı (International Holocaust Remembrance Alliance) ile birlikte geçen hafta Galatasaray Üniversitesi’nde Yahudi Soykırımı ile doğrudan ilişkisi olmayan ülkelerde soykırım farkındalığını masaya yatıran ve bu ülkelerde soykırım konusunda eğitimi ele alan bir ilk toplantı gerçekleştirdi. Toplantıda buralarda hiç işitmeye alışkın olmadığımız konular dillendirildi. Birkaç çarpıcı örnek: Soykırım farkındalığı için canilerin yanında aynı milletten vicdanlılarla ilgili bilginin önemi; Al-Kuds Üniversitesi’nden Mohammed Dajani’nin bıkıp usanmadan tekrar ettiği Nakba’dan bahsetmeden Araplara soykırımı anlatmanın imkânsızlığı.

Cengiz Aktar

http://www.taraf.com.tr/cengiz-aktar/makale-cuma-notlari-46.htm

 

  • ABD BAŞKANI BARACK OBAMA'NIN, BİRÇOK KONUDA AYNI ANDA HEM İSRAİLLİLERİ HEM DE SUUDİLERİ KIZDIRMAYI BAŞARMASI YÜZÜNDEN, İKİ ÜLKE DE KAÇINILMAZ OLARAK BİRBİRİNE DAHA FAZLA SOKULUYOR

Suudilerle İsraillilerin sadece İran konusunda değil, özellikle ticari meselelerde (Normalde Yahudi ve Hıristiyanların ayak basmasının dahi yasak olduğu Mekke ve Medine'deki birçok tesis ve otel, Yahudi sermayesinin dünyadaki tanınmış temsilcilerine ait), Filistin sorunu bağlamında ve daha birçok konuda yıllardır yakın çalıştıklarını tahmin etmek zor değil. Suudi yöneticilerinin Hamas ve diğer örgütlerle aralarına mesafe koyarak, özellikle Ramallah merkezli Filistin hükümetleriyle çalışmayı tercih etmesi de tesadüf değil elbette.

Bölgede Suudi Arabistan'la İsrail arasında doğal bir köprü işlevi gören Ürdün'ü de anmadan geçmemek gerekir. Tarihsel olarak baktığımızda, Suudi Arabistan Krallığı'nın kuruluşu, Ürdün Krallığı'nı kuran kadroların Hicaz'dan sökülüp atılmasıyla gerçekleşmişti. Şerif Hüseyin'in oğlu Abdullah, Ürdün topraklarıyla yetinmek zorunda kalmış; Abdülaziz, Arap Yarımadası'nın tamamına yakınını eline geçirmişti. Hicaz'ı elinde bulundurmanın sağladığı avantaja petrolün getirdiği zenginliği de ekleyen Suudiler, zamanla Ürdün'ü epey geride bırakmıştı.

(...) İsrail'le resmen barış anlaşması imzalayan iki Ortadoğu ülkesinden biri olan Ürdün (diğeri Mısır), Suudi Arabistan'ın Tel Aviv'le olan ilişkilerini de yürütmesine yardım ediyor. Amman'ın gözden uzak köşeleri, genellikle üst düzey buluşmalara sahne oluyor. Son mühim buluşma geçtiğimiz hafta gerçekleşti mesela. Jerusalem Post gazetesinin dünkü (pazar) nüshasında yer alan bir habere göre, Suudi Arabistan'ın acar İstihbarat Şefi Prens Bender bin Sultan, 'İsrail-Filistin barış görüşmelerine aracılık etmek ve yapıcı rol oynamak adına' Ürdün'e gizli bir ziyaret gerçekleştirdi. Gazetenin haberinde, söz konusu buluşmada İsrail'den isimlerin yer alıp almadığına dair bir ayrıntı yoktu, ancak bu ihtimalin pekâlâ gerçekleşmiş olabileceği düşünülebilir. Amman, Kudüs'ten bir saat uzaklıkta.

ABD Başkanı Barack Obama'nın, birçok konuda aynı anda hem İsraillileri hem de Suudileri kızdırmayı başarması yüzünden, iki ülke de kaçınılmaz olarak birbirine daha fazla sokuluyor. Arap Baharı'nın yarattığı politik ve sosyal karmaşayı da buna eklediğimizde, Tel Aviv-Riyad-Ürdün üçgeninin bundan sonra safları daha da sıklaştıracağını söylemek mümkün.

Taha Kılınç

http://www.usasabah.com/Yazarlar/taha_kilinc/2013/10/31/dostumun-dostu

 

  • İLK YILLARIMDA, YAKIN BİR ARKADAŞIMIN AİLESİ, DİĞER YAKIN BİR KIZ ARKADAŞIMIZLA GÖRÜŞMEMİZİ “O SİZİ KÖTÜ ETKİLİYOR” DİYE YASAKLAMIŞTI. KÖTÜ ETKİLEMESİNİN TEK BARİZ NEDENİ BU ARKADAŞIMIZIN YAHUDİ OLMASI VE VELİ TOPLANTILARINA GELEN AİLESİNİN TÜRKÇEYİ AKSANLI KONUŞMASIYDI

Yetmişli yılların ikinci yarısında başladığım Fransız okulunda, daha önce de başka vesilelerle yazdığım gibi pek çok Rum, Ermeni, Yahudi öğrenciyle bir arada okudum.

Hayatın başlangıcındaki bizler için bu çeşitlilik bizi bütünleyen doğal bir durumdu, kimliklerimize göre kendimizi tanımlamaya henüz başlamamıştık. İlk yıllarımda, yakın bir arkadaşımın ailesi, diğer yakın bir kız arkadaşımızla görüşmemizi “o sizi kötü etkiliyor” diye yasaklamıştı. Kötü etkilemesinin tek bariz nedeni bu arkadaşımızın Yahudi olması ve veli toplantılarına gelen ailesinin Türkçeyi aksanlı konuşmasıydı.

Arkadaşımıza haksızlık edildiğini algılamıştık. Onun ailesiyle konuşurken, elimizde olmadan biz de şivemizi biraz değiştirir, onlar gibi ‘bozuk' konuşmaya çalışırdık. Aramızda bu konuda bir şey konuşmuş değildik. İçten gelen bir dürtüyle onları dışlamadığımızı, ailelerimizin bu konudaki yaptırımlarını doğru bulmadığımızı bizzat kendimize göstermekti sanırım gayemiz. Bu arkadaşımızın ilk öğrendiği dil İbraniceydi. Ama çok geçmeden tek dili Türkçe oldu.

Leyla İpekçi

http://www.zaman.com.tr/leyla-ipekci/cumhuriyetini-arayan-cocuklar_2158608.html

 

  • II. DÜNYA SAVAŞI SONRASINDA AVRUPA DÜŞÜNCE DÜNYASINI, EDEBİYATI, YAYIN HAYATINI, ÜNİVERSİTESİNİ, BİLİNÇ VE VİCDANINI, SİYASİ HASSASİYETİNİ BELİRLEYEN BU ZİHNİYET DÖNÜŞÜMÜNÜN DIŞINDA KALDI. YALNIZCA KİTLELER DEĞİL, TÜRKİYE ENTELEKTÜELLERİ, KÜLTÜR İNSANLARI DA BU EVRENSELLEŞEN SÜRECİN DIŞINDA KALDI

Geçtiğimiz hafta Galatasaray Üniversitesi’nde yine Aladdin Project’in organize ettiği soykırım eğitimi konulu bir sempozyum yapıldı.

Şimdi, II. Dünya Savaşı’na katılmamış bir Türkiye’de bu etkinlik çizgisinin gerekçesi sorgulanabilir, özellikle “Neden şimdi?” denebilir. Evet Türkiye, II. Dünya Savaşı’na katılmadı, savaş Yunanistan ve Bulgaristan sınırlarında durdu. Savaşı yaşamış Avrupa ülkeleri ise 1945 sonrasında bir başka dehşetle karşılaştılar. Temerküz ve imha kamplarının kapıları açıldığında Ziklon B gazını, ölüm fırınlarını, ceset yığınlarını keşfettiler. İnsanlık tarihinde bir ilk olan bu sanayileşmiş, seri katliamlarla yüzleşmek zorunda kaldılar. Avrupa kültürleri, medeniyeti nasıl böyle bir imha politikası doğurabilmiş, bunu harekete geçirebilmişti? Bunları yapanların canavarlıkları nereden kaynaklanmıştı, nerede saklıydı? Hümanizmin mimarı Avrupa bundan böyle nasıl yeniden insani değerlere, insanlık fikrine, insana güvenilebilecekti, edebiyat yapılabilecekti, şiir, roman yazabilecek, felsefe yapacaktı?

Bu soruları sordu kendine Avrupa, bu sendelemeyi, şüpheyi ve suçu, ayıbı, utancı yaşadı. Ve en önemlisi, bunun tekrarı nasıl önlenir, işaretleri nedir, hangi sesler tehlike çanları olarak erkenden teşhis edilmelidir, nelere dikkat edilmesi ve daha henüz bir semptom iken önlenmeleri gerekir gibi sorunsallarla uğraştı. Tarih eğitimi programları değişti, yeni hassasiyetler oluştu, bilinçler yeniden şekillendi, yeni kurallar, kanunlar çıkarıldı. Toplumsal mutabakatlar yeni temeller üzerine kuruldu. Türkiye toplumu Avrupa’da yaşanan bu sorgu suali, kendinden şüphe etmeyi, eleştirel biçimde kendini inceleme sürecini paylaşmadı. II. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa düşünce dünyasını, edebiyatı, yayın hayatını, üniversitesini, bilinç ve vicdanını, siyasi hassasiyetini belirleyen bu zihniyet dönüşümünün dışında kaldı. Yalnızca kitleler değil, Türkiye entelektüelleri, kültür insanları da bu evrenselleşen sürecin dışında kaldı.

Peki, yukarıda sayılan etkinlikler Türkiye’yi bu tarihsel dönüşümün yarattığı bilgiye, bilinç ve vicdana yaklaştırmanın önünü açıyor mu?

Bu sorulara cevap vermeden önce, söz konusu etkinlikler hakkında biraz daha bilgi vermekte yarar var:

‘Shoah’ belgeseli TRT’de gece yarısına yakın saatlerde, önceden hiçbir duyuru, reklam, bilgi paylaşımı olmaksızın yayına kondu. Neredeyse hiçbir basın organında sözü edilmedi, Avrupa’daki etkisinden bahsedilmedi. En az insanın seyretmesi hedeflense başka türlü yapılamazdı. Bu nedenle ‘Shoah’nın gösterimi olay olamadı, bir “gayri olay” oldu.

Yukarıda sözü geçen sempozyumlar, çoğunluğu resmi temsilcilerden, diplomatlardan oluşan katılımcıları bir araya getiren toplantılardı. Bilimsel sözü olabilecek akademisyenlerin, bu dalda ihtisaslaşmış tarihçilerin, hele “II. Dünya Savaşı sırasında Yahudileri kurtaran Türkiye” imajını sorgulayan araştırmacıların katılmadığı etkinlikler oldu.

Nora Şeni

http://www.radikal.com.tr/radikal2/hafiza_politikalari_ve_turkiye-1158566

 

  • İSRAİL’İ VE İSRAİL’İN UYGULADIĞI POLİTİKALARI BEĞENMEYEBİLİRİZ. AMA KABUL ETMEMİZ GEREKİR Kİ İSRAİL HEM BÖLGE, HEM DE DÜNYA SİYASETİ AÇISINDAN ÖNEMLİ BİR ÜLKE

Tartışmaların odağında Mavi Marmara gemisine yapılan müdahale sırasında ölen insanların ailelerine ödenecek tazminatın neden bir türlü ödenemediği vardı. Türkiye tarafından ödenmesi istenen tazminat miktarından tazminatın hukuksal niteliğine ve doğurabileceği sonuçlara kadar pek çok şeyi konuştuk.

Benim görebildiğim kadarıyla iki ülke miktar konusunda birbirine yakınlaşmış ancak güven sorunu henüz tam olarak aşılmamış. Belli ki pek çok İsrailli, -buna konuştuğumuz ve karşılaştığımız insanlardan bazıları da dahil- Türkiye’ye güvenilemeyeceğine, her şeyin üstünde uzlaşmaya varılsa bile yeni bir koşulun ortaya atılabileceğine inanıyor.

İsrail ile ilişkilerin gergin olmasının seçimler öncesinde AK Parti’ye yarayacağını, seçim öncesinde Başbakan Erdoğan’ın uzlaşmaya yanaşmayacağını düşünenlerin sayısı da hiç az değil. İsrail’de zaman sanki Davos’ta durmuş. 2009 öncesini hatırlayan neredeyse yok. AK Parti iktidarının kategorik olarak İsrail karşıtı olduğu varsayılıyor.

Davos öncesi ancak hatırlatılınca hatırlanıyor. İsrail Cumhurbaşkanı Peres’in TBMM’de konuşma yaptığı, Türkiye’nin İsrail ile Suriye arasında arabuluculuğa soyunduğu unutulmuş. Türkiye’nin İsrail’i eleştirisi genellikle antisemitizm olarak algılanıyor. Başbakan Erdoğan hakkında gazetelerde fantastik yazılar çıkıyor. En aklı başında insanlar bile karamsar bir Türkiye resmi çiziyor.

Bizim konuştuğumuz çoğu insan Amerika Dışişleri Bakanı Kerry önderliğinde başlatılan yeni barış sürecinden de umutsuz. İsrail Başbakanı Netanyahu’nun herkesi kandırdığını, Filistin ile nihai barışın mümkün olmadığını söylüyorlar. Ruhani ve P 5+1 görüşmelerine rağmen İsrail’in İran’a saldırabileceğini iddia edenler bile var.

İzlenimim o ki iki ülke bir süre daha barışmazsa ilişkilerin iyice soğuması, topyekûn bir duygusal kopuşun yaşanması kaçınılmaz. Basın iki tarafta da ama galiba en çok da İsrail’de diken üstünde oturuyor. Türkiye konusunda her türlü negatif habere ve yoruma açık. Meşhur Liberman da yakında hükümete geri döneceğe benzer. 

İlişkilerin normalleşmesi için İsrail’in tazminat sorununu çözmesi şart. Ancak Türkiye’nin de İsrail üstündeki baskısını hafifletmesinde, orada oluşan önyargıları azaltabilmek için çaba göstermesinde yarar var. Başbakan Erdoğan’ın zaman zaman yaptığı Türkiye’nin İsraillilere değil İsrail’deki belli bir yönetim anlayışına karşı olduğuna ilişkin açıklamaların tekrarlanması önemli.

İsrail, Türkiye’nin içinde olanları da yakından takip ediyor. Yaşanan her türlü olumsuzluk önyargılarının teyidi olarak görülüyor. İfade özgürlüğü sorunlarımız, hapisteki gazetecilerimiz, Gezi Parkı olayları burada da yankısını bulmuş. Görünen o ki sorunlarımızı çözüm yolunda atılacak adımlar da İsrail’de etkisini hissettirecek, algının normalleşmesine katkıda bulunacak.

İsrail’i ve İsrail’in uyguladığı politikaları beğenmeyebiliriz. Ama kabul etmemiz gerekir ki İsrail hem bölge, hem de dünya siyaseti açısından önemli bir ülke. Onu görmezden gelemeyiz. İsrail ile olan ilişkilerin niteliği Amerika ile olan ilişkilerin niteliğini belirliyor. Suriye’ye vurduğu her darbe bizim işimizi kolaylaştırıyor. Hakan Fidan’a karşı açılan kampanyanın nedeni de bu ülke ile yaşadığımız gerginlik.

Türkiye isterse iki ülke ilişkilerinin akışını değiştirebilecek küçük jestler yapabilir. Tıkanan tazminat sürecinin açılmasını sağlayabilir. Doğal olarak tazminat sürecinin de kendi mantığı içinde sorunları var. Ama bu sorunların çoğu iyi niyet ve güvenle aşılabilecek şeyler. Meclis’indeki başörtüsü meselesini dahi böylesi kolay bir şekilde aşabilen bir ülke İsrail ile olan ilişkilerindeki sorunlarını da aşabilir.

Mensur Akgün

http://haber.stargazete.com/yazar/bir-israil-ziyaretinden-izlenimler/yazi-802621

 

  • Netten okumalar

 

  • YAHUDİ DÜŞMANLIĞINA DEVRİMCİ BAKIŞ – II

http://kerman80.wordpress.com/2013/10/31/yahudi-dusmanligina-devrimci-bakis-ii/

 

  • YAHUDİ DÜŞMANLIĞINA DEVRİMCİ BAKIŞ – III

http://kerman80.wordpress.com/2013/11/04/yahudi-dusmnaligina-devrimci-bakis-iii/

 

  • BERLİN ONLAR İÇİN ÇOK ÖNEMLİ

http://www.dw.de/berlin-onlar-i%C3%A7in-%C3%A7ok-%C3%B6nemli/a-17197558

 

  • JAK KAMHİ’NİN CUMHURİYET VE ATATÜRK SEVGİSİ – TUFAN TÜRENÇ

http://www.tufanturenc.com/jak-kamhinin-cumhuriyet-ve-ataturk-sevgisi.html

 

  • SİYASET BUZDOLABINDA EKONOMİ TIKIRINDA – GİLA BENMAYOR

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25021743.asp

 

  • İSRAİL’İN KURULUŞUNDA O DEKLARASYONUN SIRRI – HALUK HEPKON

http://www.odatv.com/n.php?n=israilin-kurulusunda-o-deklarasyonun-sirri-0211131200

 

  • ERDOĞAN HERZL’İN İZİNDE – DROR ZE’EVİ

http://israilblogu.com/2013/11/01/bir-gorus-erdogan-herzlin-izinde/

 

  • İSRAİL’İN ORTAK TATBİKATLARI – FİKRET ERTAN

http://www.zaman.com.tr/fikret-ertan/israilin-ortak-tatbikatlari_2161550.html

 

  • YAHUDİLER NİÇİN İSRAİLOĞULLARI OLARAK İSİMLENDİRİLİR? İSRAİLOĞULLARI KİMLERDİR? – NUH ARSLANTAŞ

http://www.nuharslantas.com/Yz-79-Yahudiler-nicin-Israilogullari-olarak-isimlendirilir--Israilogullari-kimlerdir-tr.html