Türk Musevi Cemaati ve kamusal dönüşüm

Mois GABAY Köşe Yazısı
24 Temmuz 2013 Çarşamba

Son bir aydır kamusal alan kavramı mevcut gündemle zihnimizi meşgul ededursun, bu hafta biraz da cemaat içi kamusal alanlarımız, sinagoglarımız, derneklerimiz, hastanemiz, müzemiz hakkında düşünelim istedim. 70 Pencere’nin geçtiğimiz hafta Büyükada Sinagogu’nda yarısını gençlerin oluşturduğu bir kalabalığa ‘Artık değişim zamanı’ adı ile gerçekleştirdiği forum ümit vericiydi. Konuşmacıların içinde genç yüzleri görmenin yanı sıra, eğitimin ulaşılabilecek her yere götürülmesi gayesi ve kamusal alanımız olan sinagoglarımızdan birinin bu etkinlikte kullanılması da yine faaliyetin artılarıydı. Umarım yakın bir zamanda aynı etkinlik Ada’da olmayanlar için İstanbul’da da tekrarlanır.

Bir süredir devam eden Avrupa yakasındaki derneklerin bir çatı altında birleşme çalışmalarında artık iyice sona yaklaşılıyor. Geriye yeni kurumun isminin belirlenmesi ve faaliyet takviminin işlenmesi gibi ufak ayrıntılar kalıyor. Çarşamba akşamı katıldığım Dernekler Masası toplantısında yeni mekânın 0–70 yaş arası spor, sanat ve her türlü sosyal etkinliğe ev sahipliği yapmaya hazır olduğunu öğrendim. Bu yeni oluşum için yönetim isim düşünedursun aklıma United gibi hem dinamik hem de beraberliği hatırlatan bir isim sıcak geldi. Bu oluşumu kamusal alanımız yapacak ve dernek mantığından ayıracak en önemli özellik ise farklı görüş ve altyapılardan gelen toplumumuz gençlerinin tasarlayıp, hayata geçirecekleri bir proje olmasından geliyor. Senelerce gençlik derneklerinde görev alan arkadaşlarımın uzun, sıkıcı yönetim kurulu toplantılarında kimi kez sözleriyle büyüklerini ikna edemeyip arzu ettikleri projeleri çıkaramadıklarını ve şahit olduğum küskünlükleri düşündükçe bu oluşum gelecek için umut veriyor. Diğer yandan tüm kurumların yıllık etkinlik takvimlerine bakınca bu sene hiçbir hafta sonumuz cemaatsiz geçmeyecek hissine kapılıyorsunuz. Bir süredir neredeyse tüm kurumların benzer etkinliklerle katılımcı toplamaya çalışarak adeta bir faaliyet enflasyonu olması bir yana cemaat yönetimi bu yıl bu konuda da bir serbestlik tanıyarak zaten başarılı olan etkinliklerin pazarda kendilerini öne çıkaracağını öngörüyor. Her şeye rağmen yine de kamusal bir alanımız olacak bu yeni dernekte daha fazla gençlere zaman bırakılmasının doğru olacağını düşünüyorum. 15 Kasım saldırılarının büyük bir katılımla beklenen onuncu yıl anma etkinlikleri, Musevi Lisesi’nin 100. yılı, Edirne Sinagogu’ndan düzenli gelen mutlu haberler, gençlere yönelik organize edilen yurtdışı Yahudi kültürü turları, cemaat içi sözlü tarih çalışmalarının ve arşivin canlandırılması aklıma gelen satırbaşlarından bazılarını oluşturuyor. Bu canlılık içinde geriye bir tek bu faaliyetlere ilgi gösterecek ve mekânları dolduracak cemaat bireyleri kalıyor. Gençlere cemaat mekânlarını kendi kamusal alanları olarak hissettirmenin püf noktası, “biz gençler için en iyisini biliriz” demek yerine onları oyunun baş aktörleri yapmaktan geçiyor. Kendini vitrine koymanın, facebook, instagram üstünden fotoğraflar çektirerek “ben, ben” diye kendini sunmanın bu kadar yaygın olduğu bir ortamda sosyal medyayı kullanmadan, onları aktif birer oyuncu yapmadan verim almanın zor olacağını düşünüyorum. Gençlerimizi daha çok sinagoglara çekecek bir diğer olgu ise Ravlarımızın mizah duygusu olacaktır. Küçükten beri kendisiyle ne zaman sokakta karşılaşsam “Moşon, yoksun ortalarda dükkânları karıştırdın galiba bu ara?” diye takılan, her konuşmasında mizahı asla bırakmayan, insanları birleştiren Hahambaşı Rav Haleva’ya da bu vesileyle ne kadar teşekkür etsem azdır. Mizah, hem merhametin en yakın dostu hem de bu yeni kuşağın dilidir. Bar- Mitsva dersleri zamanında, Şişli Sinagogu’nda Hazan Yuda Yanni’nin bir anda dersin ortasında ara verip, zevkle bizlere anlattığı meşhur fıkralar ise halen zihinlerimizdedir. Sinagog’a gitmenin ilk gayesi dua etmek olsa bile o mekânlar gençlerin sosyalleşmesi için de bir aracı olabilir. Rav Mendy’nin Şişli Sinagogu’nda perşembe günleri yemek esnasında gelenlerle Tora sohbeti yapması da eğitimi ulaşılabilecek her yere götürme konusuna bir örnek olarak düşünülebilir. Dileğim kamusal alanlarımızı bu tip vesilelerle daha çok kullanıp o mekânlara hayat vermemizdir. Balat bölgesinde yaşayanların yoğun olarak kullandıkları hastanemizi ihtiyaçlarımız için ne kadar tercih ettiğimiz ise, bir gün bu mekânın farklı bir amaçla kullanılması talep edilirse düşünmemiz gereken bir diğer husus olacaktır. Bir pazar günü hiçbir şey yapmasanız bile eşinizi ya da çocuğunuzu alıp Balat ve Hasköy’de yapacağınız ufak bir tur o mekânlara hayat katacak ve bizim olduklarını hatırlatacaktır. İstanbul’daki kentsel dönüşüm projeleri tam gaz devam ededursun, cemaatimiz de bir kamusal dönüşüm yaşarken siz siz olun İstanbul Dubai olmadan bu şehrin güzelliklerinin tadını çıkarın. Dünyanın bir ucundan gelmiş bir turist müzemizi tanırken, genç kuşağın pek fikir sahibi olmaması sizce de biraz garip değil mi? Dileğim müze için geliştirilen yeni projelerle de kendimizi daha iyi ifade eden ve hislerimizi anlatan bir müzenin temellerini yakın zamanda atmamızdır.

Kamusal alanlarımız olan sinagoglarımız, derneklerimiz, hastanemiz, okulumuz hiçbir kurum ya da bireyin tekelinde olmayan bizim mekânlarımızdır. Her türlü faaliyetimiz için bu mekânları ne kadar özümsersek o kadar birbirimize kenetleniriz. Değişime ayak uydurabilenlerin ayakta kalabileceği bir dünyada, gelin ilk iş aile büyüklerimizi kayda alıp, kendi arşivlerimizi oluşturarak başlayalım. Birlikte daha çok yapacak işimiz var, yeter ki değişimi beraberce gerçekleştireceğimizin farkına varalım…