Ödülsüz iki kaliteli film

Cannes’ın müdavimlerinden, genç İtalyan yönetmen Paolo Sorrentino ‘La Grande Bellezza’ ile Fellini ustaya ve İtalyan sinemasının parlak günlerine saygı duruşunda bulunuyor. Fetiş oyuncusu Toni Servillo’nun mükemmel performansına rağmen, fazla gevezeliği filmin tam bir başarı olmasını engelliyor. Fransız yönetmen Arnaud Desplechin, Amerika’da İngilizce olarak çektiği ilk film ‘Jimmy P.’ bir II. Dünya Savaşı gazisinin zorlu tedavi sürecini anlatıyor. Benicio Del Toro ve Mathieu Amalric’in müthiş oyunculuklarına rağmen, ‘Jimmy P.’ de tam bir başarı değil. Magazin meraklısı okuyucularım için ‘Cannes Notları’ doğru adres

Viktor APALAÇİ Sanat
26 Haziran 2013 Çarşamba

 

66. Cannes Film Festivali’nde yarışan filmlerin dörtte üçü eleştirmenler tarafından beğenildi. Ancak her iyi film ödül listesine giremiyor. Bu yazımızda bunlardan ikisinden söz edeceğiz.

En azından önümüzdeki sezon vizyona girmesi beklenen bu iki kaliteli film hakkında fikir sahibi olabileceksiniz.

FELLİNİ’YE SAYGI DURUŞU

Genç kuşak İtalyan sinemasının gözde temsilcisi Paolo Sorrentino, Cannes’da yarışan ‘Büyük Güzellik/La Grande Bellezza’da, görkemli görüntüler eşliğinde ölümsüz kent Roma’ya bir güzelleme gönderiyor.

Fellini’nin ‘Tatlı Hayat/Dolce Vita’ ve ‘Roma’ başyapıtlarından çok etkilenmiş görünen Sorrentino, Fellini’nin emsalsiz hayal gücünü zorlamayı denediği filmiyle İtalyan sinemasının parlak günlerini senaryosuna taşıyor.

70’li yılların başında yazdığı ‘İnsanlık Makinesi’ adlı, başyapıt mertebesinde ödüllere boğulmuş tek romanıyla yakaladığı şöhretin tadını çıkaran 60’lı yaşlarını sürdüren Jep Gamberdella, yaşlılık belirtileri gösteren başarılı bir gazetecidir.

Roma şehrinin çılgın gecelerinin aranan adamı, kadınların gözdesi Gamberdella, sağlıklı bir beraberlik yaşayamamanın acısını, sinik kişiliğinin ve eşsiz mizah gücünün arkasında gizlemeyi başarır.

Babylon’u andıran görkemli villalarda, şehre tepeden bakan muhteşem manzaralı teraslarda, Roma burjuvazisinin eski güzel günlerini özleyen eski aristokratları, entelektüeller, sosyal statülerini yükseltme peşindeki açgözlüler, hatta suç dünyasının ünlüleri, mizah yüklü bir İtalyan başşehri dekorunda bir araya geliyorlar.

Haftanın yedi gecesi bu çılgın partilere katılan, sinik tespitleriyle, eşsiz gözlem gücü ilgi odağı olan Gambardella’yı Fellini’nin 8 filmindeki yönetmene benzetmek mümkün.

Uzun zamandır görmediği eski bir arkadaşın striptizci kızını baştan çıkaran gazeteci, Rahibe Tereza’yı anımsatan 104 yaşındaki misyoner bir rahibe onuruna bir ziyafet tertipler.

Fellini’nin filmlerinden alışık olduğumuz kocaman göğüslü şişman kadınlar, eksantrik yaşlı din adamları ‘La Grande Bellezza’da boy gösterirler.

Ancak filmin, çoğu İtalyan filmlerinde rastladığımız temel bir hatası var, fazla geveze.

Sorrentino’nun alter egosu olan Gambardella’yı fetiş oyuncusu Toni Servillo canlandırıyor. ‘İl Diva’da efsanevi İtalyan politika adamı Giulio Andreotti’yi canlandıran Servillo, bu kez kayıp gençliğini sorgulayan, yaşlanmakta olan gazeteciyi oynuyor.

Servillo’nun muhteşem oyunu filmi kurtarmaya yetmiyor. Napoli doğumlu, 43 yaşındaki aktör-senaryo yazarı-yönetmen-yapımcı Paolo Sorrentino, Nanni Moretti’nin ‘İl Caimano’sunda ilk aktörlük deneyimini yaşamıştı.

Cannes’da İtalyan sinemasını son 9 yılda 4 filmle temsil eden Sorrentino, 2008’de başyapıtı, görkemli ‘İl Divo’ ile Jüri Ödülü’nü kazandı. 2004’te ilk kez katıldığı Cannes Film Festivali’nde ‘Aşkın Bedeli/La Conseguensa del Amore’ ile yarışan yönetmen, iki yıl sonra ‘Aile Dostu/ L’amico di Famiglia’ ile çizgi dışı bir sinemacının gelmekte olduğunu müjdeledi.

Sean Penn’in Nazi avcısı bir müzisyeni canlandırdığı ‘Olmak İstediğim Yer/This Must Be the Place’(2011) Sorrentino’nun ABD’de çevirdiği ilk film oldu.

‘La Grande Bellezza’ sanatçının altıncı filmi.

SAVAŞ GAZİSİ VE PSİKİYATRI

Cannes’da yarışan altı Fransız yönetmenden biri olan Arnaud Desplechin ‘Kızılderili Ovaların Psikoterapisi/Jimmy P.Psychotherapie d’un İndien des Plaines’ filmini ABD’de İngilizce olarak çekmiş. İkinci Dünya Savaşı’nda ciddi bir şekilde yaralanmış ve o günden beri sağlık sorunları yaşamış bir Kızılderili’nin tuhaf hikâyesini izliyoruz.

Kara Ayaklar aşiretinden savaş gazisi Jimmy Picard (Benico del Toro)’nun, Kansas’taki Malülgaziler Hastanesi’nde tahammül edilemez baş ağrılarının psikanalitik tedavisi için, başhekimlik bir Fransız uzmanın müdahalesini ister.

Hafıza kaybı yaşayan Jimmy için, aşiretler üzerine araştırmaları da bulunan, Macar kökenli Fransız psikiyatr ve etnolog  Georges Devereux(Mathieu Amalric) Kansas’a gelir ve tedaviyi üstlenir.

ABD’de ilk kez film çeviren Fransız yönetmen Desplechin, beş yıl önce Cannes’da yarıştığı ‘Bir Noel Öyküsü/Un Conte de Noel’ ve 2000 tarihli filmi ‘Esther Kahn’da aileye odaklı, psikolojik dramalara imza atmıştı. Roubaix doğumlu, 53 yaşındaki yetenekli sanatçı, ilk filmi ‘La Sentinelle’(1992)den sonra, ‘Rois et Reine’(2004) ve ‘L’aimée’(2007) ile dikkati çekmişti.

‘Jimmy P.’ ile 1948 yılında olayı yaşamış psikiyatr Georges Devereux’nun yazmış olduğu, filmle aynı adı taşıyan romandan, Desplechin’in de aralarında bulunduğu üçlü bir senaryo ekibi, ABD Kızılderilileri olayına ciddi ve eleştirel bir bakış açısı getiriyor. Dönemin atmosferini ustalıkla yansıtan mizanseniyle, bu doktor-hasta ilişkisini, Desplechin iki usta oyuncusunun desteğiyle başarıyla anlatıyor.

Kurtarıcı gözüyle baktığı doktoruna inanarak sağlığına kavuşan Kızılderili savaş gazisi rolünde Benico Del Toro, her zaman olduğu gibi çok başarılı.

Desplechin’in fetiş oyuncusu Matheu Amalric rolüne asılacak, Julian Schnabel’in başyapıtı ‘Kelebek ve Dalgıç’taki unutulmaz kompozisyonunun başarısına yaklaşıyor. Metresini oynayan (ve ilk kez izlediğim) Gina Mc Kee, oyuncu kadrosunun başarısını tamamlıyor. Ancak bütün bu faktörler, Desplechin’in Cannes’a bu beşinci gelişinde, boş ellerle ayrılmasına engel olamıyor.

CANNES NOTLARI

 Festivalde ön gösterim sayılan basın gösterimlerinde her türlü sürprize açıksınız. Örneğin yarışma filmi Japon ‘Saman Engeli’nin projeksiyonundan önce Claude Lelouch’un yanımdaki koltuğa oturduğunu gördüm. Fransız sinemasının Yahudi asıllı bu veteran yönetmeninin anılarımda özel bir yeri var. Zira izlediğim ilk festival olan 1966’daki yarışmanın Altın Palmiye’li galibi idi. (Bir Erkek Bir Kadın filmiyle)

  Lelouch, Takashi Miike’nin polisye filmini sonuna kadar izlemeye tahammül edemedi. Bitmesine 15 dakika kala salonu terk etti. Tesadüf bu ya! Ben de filmin kapanış jeneriği geçerken, basın konferansına yetişebilmek için, salonu hızla terk edenler arasındaydım. Çıkış kapısında Nicole Kidman’a az kalsın çarpıyordum. Mahcubiyet içinde özür dilerken, Nicole Kidman’ın telaşlı halime güldüğünü gördüm.

  Woody Allen bu yaz mevsimini Cote d’Azur’de geçirecek. Konusu 20’li ve 30’lu yılarda geçen bir dönem filmini çekmek için, Woody Allen temmuz başından itibaren, en az iki ayını Fransız Riviera’sında geçirecek. Festivalin başladığı günlerde, sanatçının kalacağı evi aramak için Fransa’ya gelen kız kardeşi Letty Aronson, Woody Allen’in son dönem filmlerinin tümünün yapımcısıydı. Ağırlıkla Menton’da çekilecek ‘WASP 2013’ isimli filmin bazı sahneleri de ‘Pas ve Kemik’te olduğu gibi Antibes’de geçecek.

  Cannes’ın 73.300 kişilik nüfusu Film Festivali süresinde 200 bine çıkıyor. Festivali hazırlayan organizasyon komitesine bağlı olarak çalışanların sayısı 850. Festivali izlemek üzere Cannes’a gelen görsel ve yazılı medya mensuplarının sayısı bu yıl 4600’a ulaştı. Güvenliği sağlama işi 700 kişilik bir polis ekibine emanet (Buna rağmen Festival Sarayı’na sızmayı başaran silahlı bir kişi bu yıl heyecan yarattı).

  Çöpçüler festival boyunca günde 200 ton çöp topladılar. İki yıldır en çok yorulanlar, yağan yağmur sularını kırmızı halıdan süpüren temizlikçiler. Festivalin bütçesi 20 milyon Euro. Oteller yıllık cirolarının yüzde 15’ini 12 günlük film festivali süresince yapıyorlar.