Hayvansever Tora

Din âlimlerinin pek çoğu aşağıdaki pasukları birleştirmekte ve insanlarla hayvanların benzer beslenme tarzında sahip olması gerektiğini belirtmektedir. Bundan çıkarılacak sonuç, insanoğlunun yeme amacıyla hayvan öldürmesinin yasak olduğudur

Estreya SEVAL VALİ Kavram
29 Mayıs 2013 Çarşamba

“Tanrı ‘İşte – tüm yeryüzü üzerindeki tohum üreten her bitkiyi ve tohum üreten meyveleri olan her ağacı size verdim; sizin için yiyecek olacaklardır’ dedi” (Bereşit 1:29). 

“‘Yeryüzünün tüm vahşi hayvanlarına, gökyüzünün tüm kuşlarına ve yaşayan bir cana sahip olup, yeryüzü üzerinde hareket eden her canlıya ise, yiyecek olarak tüm yeşil otları (verdim)’; ve öyle oldu. Tanrı yapmış olduğu her şey gördü ve işte – çok iyiydi. Akşam oldu ve sabah oldu; altıncı gün” (Bereşit 1:30-31).

 

Din âlimlerinin pek çoğu yukarıdaki pasukları birleştirmekte ve insanlarla hayvanların benzer beslenme tarzında sahip olması gerektiğini belirtmektedir. Bundan çıkarılacak sonuç, insanoğlunun yeme amacıyla hayvan öldürmesinin yasak olduğudur. 

Vejetaryenliği konu alan yazımızda, insanın et yemesine ancak Nuh Tufanı’ndan sonra izin verildiğini belirtmiştik. Ancak Sforno, önemli bir konuya dikkatimizi çeker: İnsanlar ‘üretken’ bitkiler, hayvanlar ise sadece ‘yeşil otlar’ yani tohum vermeyen bitkilerle beslenecektir. Yani insanlarla hayvanların beslenme tarzı benzer olmakla birlikte, iki diyet arasında önemli bir fark vardır.  

“Hareketli her canlı size yiyecek olacaktır. (Artık) size her şeyi, tıpkı yeşillik ve bitkiler gibi verdim. Ancak yine de bir hayvanın etini, o daha hayatta iken yiyemezsiniz (Bereşit 9:3-4).

 

Aşem, Nuh’un nesline; Adam’a da, onun soyuna da vermediği bir hak bahşetmektedir. Neden? Çünkü Nuh gibi bir tsadik varolmasaydı, yeryüzünde hayvan nesli tükenmiş olacaktı. Dahası Nuh gemide iken hayvanları beslemiş ve her türlü ihtiyaçlarını karşılamıştı. İşte bu nedenlerden ötürü Nuh hayvanlar üzerinde hak elde etmiştir (Or Ahayim).

Hayvanın etini daha canlı iken yeme konusuna gelince, her ne kadar aklı başında bir insan bunu yapmaz deme eğiliminde olsak da, bu vahşet ne yazık ki bugün bile bazı uzak coğrafyalarda yapılmaktadır. Bu emrin çok önemli başka bir yönü, etin kanının akıtılması emri ile ilişkilendirilmesidir (Raşi). Zira birazdan göreceğimiz gibi, kan ile can arasında yakın bir bağlantı söz konusudur (Hirsch).

 

“Düşmanının (bile) boğasına ya da eşeğine yolunu şaşırmış halde rastlarsan, onu (sahibine) mutlaka geri götürmelisin. Nefret ettiğin birinin eşeğini, yükü altında çökmüş halde görürsen, kendini ona yardım etmekten alıkoyma (düşüncesine kapılsan bile, sahibi) ile birlikte (eşeğin) yükünü mutlaka indirmelisin” (Şemot 23:4-5). 

Boğa ile eşeğin sadece birer örnek olduğunu belirtmeye gerek yok tabii. Her türlü hayvan ve kaybolmuş eşya, bu kural kapsamına girer (Bava Kama 54b). Pasuk’taki “mutlaka götürmelisin” pekiştirmesi, birçok kez kaybolsa bile, her seferinde götüreceksin anlamına gelmektedir. “Bunların sahibi pek dikkatsizmiş, varsın kaybolsun” demeyeceksin (Bava Metsia 30b). 

Normal koşullar altında bir Yahudi’nin başka bir Yahudi’den nefret etmesi yasaktır (Vayikra 19:17). Ancak varsayalım ki, sürekli günah işlemekte ısrar eden biri var. Böyle bir kişiyi teşuva yapana kadar sevmeme hakkımız vardır. Yine de sevmesek bile, ona yardım etmekten kaçınmamalıyız (Yad – Rotseah 13:13). Dahası iki kişiyi aynı durumda görsek ve biri sevdiğimiz, diğeri ise sevmediğimiz bir kişi olsa, önce sevmediğimiz kişiye yardım etmeliyiz.

Pasuktaki, parantez içindeki “düşüncesine kapılsan bile” sözcükleri şunu vurgulamaktadır: Tora, bir insanın nefretinin, nasıl olur da bir hayvanın çektiği acıdan daha öncelikli olabileceğini sorgulamaktadır (Raşi).

Hayvanın yükünün sahibi ile indirilmesi konusunda gelince, burada amaç insanlar arasında dostluk tesis etmektir.

“Bene Yisrael’den veya aralarına katılan Ger’den herhangi bir kişi, yenebilir (yabani) bir hayvan veya uçucuyu tuzakla yakaladığında, (onu keserek) kanını akıtınca, (kanı) toprakla örtülmelidir. Zira her canlı bedenin kanı, canını temsil eder ve Bene Yisrael’e ‘hiçbir etin kanını yemeyin’ dedim çünkü her bedenin canı, kanıdır” (Vayikra 17:13-14).

Yukarıdaki pasuk bize kan ile can arasındaki bağlantıyı açıkça göstermesi açısından önemlidir.

“Hükümlerimi gözetmelisiniz: Hayvanını melez (üretmek amacıyla) çiftleştirme. Tarlanı melez (ürün elde edecek şekilde) ekme. Üzerinde şaatnez karışımı (içeren) bir giysi olmamalıdır” (Vayikra 19:19).

Aşem’in uyarısı şu şekilde genişletilebilir: Doğa için belirlemiş olduğum kuralları gözardı etmemeli ve canlı türlerini farklı türlerle karıştırma girişimlerinden uzak durmalısınız (İbn Ezra). Tanrı her canlıyı kendi türünde üreyecek şekilde yaratmıştır ve bizden, bu düzene aykırı bir şey yapmamızı istememektedir (Raşbam). İster evcil, ister yabani, herhangi iki türdeki hayvanı çiftleştirmek yasaktır (“yapmayacaksın” şeklindeki 143. emir – Sefer Ahinuh). Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, yasak olan, farklı türler arasında çiftleşmenin insan marifetiyle yaptırılmasıdır. Başka bir deyişle, bir kişi hayvanları kendi eliyle çiftleştirmediği sürece bu yasağı çiğnemiş olmaz (Yad – Kilayim 9:1). Ayrıca melez bir hayvan, örneğin bir katır, büyütülebilir, yaşatılabilir ve çeşitli işlerde kullanılabilir. Buna karşın böyle hayvanların, örneğin bir at-dişi eşek kırmasıyla bir eşek-kısrak kırmasının birbiriyle çiftleştirilmesi yasaktır (Mişna – Kilayim 8:1). Bir tavuğun altına, kuluçkaya yatması için bir ördek yumurtası koymak, uygunsuz karışım kuralları ile ilgili bir yasak olmasa da, “canlılara eziyet” (Tsaar Baale Hayim) kapsamına girdiğinden, yine yasaktır.

Melez tarım ürünleri konusuna bu yazıda girersek, içinden çıkamayız. Böylesine güncel bir konuda hepimiz az çok fikir sahibiyiz sanırım. Emri yazma amacım, Tora’nın zamana bağlı olmadığını vurgulamaktır. Tıpkı şaatnez karışımı (yani yün ve keten ipliklerinin birlikte dokunması) içeren, ünlü fabrikanın mor renkli ünlü erkek ceketi konusunda olduğu gibi. Ancak bir parantez açmam gerekiyor. Elişine çok meraklı olduğumu artık biliyorsunuz sanırım. Bir ara keten üzerine yün ipliklerle işlenen ve Crewel denen bir işe merak salmıştım. Ancak ilk birkaç ilmekten sonra huzurum bozuldu ve hemen “Ask the rabbi” adresine bir elektronik posta göndererek ‘bir bilen’e danıştım. İşleme dekoratif amaçlı olduğu ve üzerime giymediğim sürece sorun yokmuş.

“İster boğa (cinsinden), isterse küçükbaş (olsun, dişi bir hayvanı) ve yavrusunu aynı günde kesmeyin” (Vayikra 22:28).

Bu emir Devarim Kitabı’nda yer alan ve bir kuş yuvasına rastlandığında, yavru ile annesini birlikte almayı yasaklayan emirle (22:6) aynı ilkeye dayanır (bu emri az sonra ele alacağız). Midraş’a göre bu emir Merhametli Tanrı ile devletlerin acımasız yöneticileri arasındaki farkı ortaya koymayı amaçlamaktadır. Tanrı, kurban ibadeti için bile olsa bir anne ile yavrusunu aynı gün içinde kesmeyi yasaklar. Oysa Purim’de Pers Kral Ahaşveroş’un veziri Aman; kadın, erkek, çocuk, genç, yaşlı demeden bütün Yahudilerin aynı gün öldürülmesini ve yok edilmesini emretmiştir (Megilat Ester 3:13). Asur kralı Sanheriv ise anneleri çocuklarıyla birlikte katletmiştir (Oşea 10:14). 

“Fakat cumartesi günü Şabat’tır; Tanrın Aşem’indir. Hiçbir melaha yapmamalısın – sen, oğlun ve kızın ve kölen ve cariyen ve boğan ve eşeğin ve tüm hayvanların...” (Devarim 5:14).   

Melaha tabirini yaratıcılık gerektiren veya böyle bir işe yol açan iş olarak açıklayabiliriz. Şabat günü yapılması yasak olan 39 tane melaha vardır. Hayvanlar faslında yine boğa ve eşek geçiyor ancak bunların artık tarımda kullanılan hayvanlara örnek olarak kullanıldığını biliyoruz, değil mi sevgili okurlar? Hayvanlar da –hepsi!- tıpkı insanlar gibi Şabat keyfi yapacak! 

“Ancak kanı yememe konusunda kuvvetli olmalısın çünkü kan, candır. Canı etle birlikte yememelisin” (Devarim 12:23). 

Tanrı’nın “kuvvetli olmalısın” uyarısı, yasağın önemine dikkat çekmektedir. İnsanoğlu, ruhaniliği hedeflemelidir. Oysaki hayvanın kanı, onun canını ve dolayısıyla hayvansal güdülerini içerir. İnsan et yediğinde, etle birlikte onun hayvansal doğasını da birlikte bünyesine katmamalıdır.

 

“... Bir oğlağı, annesinin (sütü bile olsa) sütle pişirme” (Devarim 14:21) 

Oğlak anlamına gelen gedi sözcüğü, Tora dilinde hayvan yavrusu anlamına gelir. Tora’nın bu yasağı, herhangi bir dört ayaklı kaşer bir çiftlik hayvanının etini, herhangi bir dört ayaklı kaşer çiftlik hayvanının sütünde (1) pişirme; (2) bu şekilde pişmiş bir yiyeceği yeme; (3) ondan herhangi bir şekilde yararlanma konusundadır. Aynı emir Şemot 23:19, 34:26 ve Devarim Kitabı’nda olmak üzere tam üç kez tekrarlanmakta ve her seferinde hayvan yavrusu kastedilmektedir. Rabi Samson Raphael Hirsch’e göre: Et, kas ve sinirler, bedenin yaşamsal yönünü temsil eder. Süt ise, içerdiği besinlerle yeni bir yaşama imkân tanır ve böylece hayvan yaşamının üretken yönünü temsil eder. Hayvanlarda bu iki unsur birbirinden ayrılmaz. İçgüdüsel olarak beslenir ve çoğalırlar. Hayvan doğasının bu yönüne müdahale etmemeliyiz. 

“Yolda, herhangi bir ağaçta veya yerde önünde bir kuş yuvası rast gelirse (ve bu yuvada) yavru kuşlar veya yumurtalar (var), anne de bu yavru kuşların veya yumurtaların üzerinde çökmüş halde ise, yavruların üstündeki anneyi alma” (Devarim 22:6). 

“Anneyi mutlaka göndermelisin ve yavruları kendine (ancak bundan sonra) alabilirsin. (Devarim 22:7). 

Öncelikle “rast gelirse” ifadesine dikkat çekmek gerekir sevgili okurlar. İnsan bu emri yerine getirmek için dağ bayır dolaşıp kuş yuvası aramamalıdır. Eğer kuş yeme fikri size tuhaf geliyorsa, bıldırcınları aklınıza getirmenizi öneririm. Bazıları kuş sever. Üstelik tavuk da kuş sınıfına girer. Tora’nın buradaki amacının, insanın acımasız olmaması gerektiğini vurgulamak olduğunu belirtmeye gerek var mı? Mademki yumurtaları veya yavruları almayı aklına koydun, o halde bu işi anne kuşun gözü önünde yapma. Onu kanatlarından tut ve havaya atarak uçur (Yad – Şehita 13:5). Çünkü normalde kuş senden korkacaktır. Yuvada kalmasının tek nedeni, yavrularını korumaktır. Ona keder yaşatma.

 

“(Tarlanı) Boğayı ve eşeği birlikte (kullanarak) sürme” (Devarim 22:10) 

Hayvan cinsleri de, yapılacak iş de örnek olarak verilmiştir. İki farklı cinsteki hayvan, hiçbir iş için yan yana koşmak yasaktır. Daha güçsüz olan hayvan, diğerine ayak uyduramadığı için eziyet çekecektir. Ayrıca boğa geviş getirir, eşek getirmez. Boğa beslendikten sonra ağzına gelenleri çiğnerken, yiyecek bir lokması olmayan eşek, yine eziyet çekecektir (Daat Zenekim). Tanrı her hayvanı kendi türüne göre yaratmıştır (Bereşit 1:24). İnsanoğlu, Tanrı’nın yarattığı her canlıya merhamet etmekle yükümlüdür.

 

“Harman dövdüğü sırada bir boğaya burunsalık takma” (Devarim 25:4). 

Öncelikle şunu belirtelim: ‘Burunsalık’, hayvanın yem yemesine engel olmak için başına takılan bir araçtır. Talmud’a göre, hayvanın yemesini engellemek için caydırıcı bir bağırma bile yasaktır (Bava Metsia 90b). Ne yazık ki, hayvanların zehirli etlerle öldürüldüğü günümüzde, bu yasağı bütün hayvanlarımız için uygulayamıyoruz. Ayrıca, daha yukarıda da açıkladığımız gibi boğa sözcüğü, genel anlamda tarımda kullanılan bir iş hayvanını (evcil olanları değil) kastetmektedir…   

Bütün Tora’yı bir gazete sayfasına indirgemek mümkün değil tabii ki. Ancak Yahudiliğin hayvanlara merhametli bakışını ana hatlarıyla elimden geldiğince özetlemeye çalıştım. Yazıma İyov Kitabı’ndan (12:7-9) bir alıntı ile son veriyorum: 

Hayvanlara sorman yeter, sana öğretirler;

Gökyüzünün kuşlarına, sana söylerler;

Veya yeryüzüne konuş, sana öğretir;

Ve denizin balıkları, sana anlatırlar.

Aralarında, bunu yapanın Tanrı’nın Eli olduğunu bilmeyen var mıdır?