İki yaralı ruhun aşkı

Jacques Audiard ‘Pas ve Kemik’te yolları kesişen iki küçük insanın duygusal öyküsünü anlatıyor

Viktor APALAÇİ Sanat
8 Mayıs 2013 Çarşamba

Günümüz toplum hayatından gerçekçi bir kesit sunan film yolları kesişen iki yaralı ruhun aralarında oluşan bağı, duygu yüklü bir sinema diliyle anlatıyor. Anne – baba sevgisi görmeden büyüyen beş yaşındaki bir çocuğun gözünden anlatılan film, yaşamda tutunamayan yapayalnız iki bireyin üstünden ekonomik krizin etkilediği modern toplumu otopsi masasına yatırıyor. Audiard bu en olgun eserinde, duygu sömürüsüne kaçmadan, kahramanların fırtınalı iç dünyalarını, yaşadıkları karmaşık duyguları işliyor. Çocuk sevgisini yüreğinde ilk kez hisseden bir baba, sevildiğini ilk kez gören bir çocuk, sakatlıkla başetmeyi öğrenen güzel bir kadın, aşkın gücü, filmde insancıl mesajlar eşliğinde anlatılıyor.

Konvansiyonel öyküsüyle günümüz toplum hayatında gerçekçi bir kesit sunan ‘Pas ve Kemik / De Rouille et D’Os’ yolları kesişen iki küçük insanın, Ali ile Stephanie’nin insanın içini acıtan hikayesini sunuyor.

İlk kez melodram türünü deneyen Michel Audiard iki yaralı ruhun aralarında oluşan bağı, duygu yüklü bir sinema diliyle anlatıyor. Anne – baba sevgisi görmeden büyüyen beş yaşında bir çocuğun gözünden anlatılan film, yaşamda tutunmayan yapayalnız iki bireyin üstünden, ekonomik krizin etkilediği modern toplumu otopsi masasına yatırıyor.

Kanadalı yazar Craig Davidson’un ‘Rust and Bone’ adlı iki öyküsünden yola çıkarak (Audiard ve Thomas Bidegain tarafından) yazılan senaryo, Fransa’nın sosyal gerçeklerine eğiliyor. 61 yaşındaki Jacques Audiard, bu en olgun eserinde, duygu sömürüsü yapmadan, kahramanlarının fırtınalı iç dünyalarını, yaşadıkları karmaşık duyguları işliyor. Bir gecelik bir ilişkinin meyvesi olan Sam beş yaşına kadar annesiyle yaşamıştır. Onu almaya gelen babası Ali (Mathias Schoonearts) hayatta bir baltaya sap olamamış, işsiz, meteliksiz, çocuğunu yetiştirmekte aciz, cinsel açlığını gelişigüzel ilişkilerle gideren, sorumsuz bir adam.

Ali çocuğu ile birlikte Fransa’nın kuzeyinden en güneyine, Antibes’de yaşayan kız kardeşi Anna’ya (Corinne Masiero) sığınmak için yola çıkar. Eski bir boksör olduğu için Anna kendisine bir gece kulübünde, kapı görevlisi olarak iş bulur.  Kentin su parkında katil balinalara eğitmenlik yapan güzel ve çekici Stephanie (Marion Cotillard) gece kulübünde karıştığı bir kavgadan Ali tarafından yaralı olarak kurtarılır.

Su parkındaki korkunç bir kaza sonrası hastanede gözlerini açan kadın iki bacağının kesilmiş olduğunu dehşet içinde görür. Yaşama sevincini kaybedip intihar etmek isteyen Stephanie’yi hayata döndüren Ali olur. Eğitimleri, kültürleri, çevreleri birbirinden olabildiğince  uzak bu iki yalnız insan, bu kazadan sonra birbirleriyle yakınlaşır.

Çocuk sevgisini yüreğinde ilk kez hisseden bir baba, hayatından ilk kez sevildiğini gören bir çocuk, hayranlıkla izlenen güzel bir kadının bacaklarını kaybettikten sonra sakatlıkla baş etmeyi öğrenmesi, yolları kesişen iki genç insanın ilk kez mutluluğu yakalayıp bir aile kurmaları gibi temalar, filmde insancıl mesajlar eşliğinde işledi.

AŞKIN GÜCÜ BAŞROLDE

Filmlerinde hep güçlü, duyarlı, sağlam karakterli olan Audiard’ın kadın kahramanlarından Stephanie, bedenen sağlam kalsaydı, iletişim kuramayan duyguların dile getiremeyen Ali’ye kendini teslim etmeyecekti.

500 Euro’luk ödül için yasadışı dövüşlere girerek hayatını her defasında tehlikeye atan Ali kendisine aşkı keşfettiren Stephanie sayesinde, oğluyla ilk kez gerçek bir baba-oğul ilişkisi kurmayı başarır.

Eğitimleri, kültürleri, alışkanlıkları birbirinden olabildiğince uzak iki insanın kader birliğine girmeleri Audiard gerçekçi ve şiirsel bir dille anlatıyor.

Bacaklarını kaybettikten sonra sıkı sıkıya kapatılmış perdelerin ardında, günışığına bile tahamülü olmayan Stephanie’yi kollarında, denize götürdüğü, onu sırtında denizden çıkardığı olağanüstü sekans, Audiard’ın duyguları dile getirmedeki becerisini gösteriyor.

Su parkındaki katil balinanın sebebiyet verdiği kaza sekansında, bacaklarının kesildiğinin farkına varan Stephanie’nin psikolojik çöküntüsünü aktaran sekans, Audiard’ın minimalist ustalığının bir göstergesi.

Stephanie’nin kazadan sonra, eski işyerinde katil balinayla cam bölmenin ardında ilk buluşmaları filmin en duygusal sekanslarından biri.

Sorumluluk almaktan kaçınan zayıf kişiliğiyle dibe vurduğunu kabullenen, çıkış yolu aramak için ablasına sığınan Ali, kaderin karşısına çıkardığı yardıma muhtaç bir kadına yaşama sevinci aşılar. Ali hayatta ilk kez bir işe yaradığına tanık olur. Tek sermayesi güçlü bedeni olan bir erkekle, kusursuz bir vücuda sahipken, sakat kaldıktan sonra dibe vuran bir kadının, yukarıya doğru çıkış yapmak için güçlerini birleştirmeleri olarak özetlenebilecek varoluş öyküsünü, Audiard etkileyici bir dille anlatıyor.

BİR VAROLUŞ ÖYKÜSÜ

2009 yılında ‘Yeraltı Peygamberi / Un Phophete’ adlı başyapıtıyla Cannes Film Festivali’nde Büyük Jüri Ödülü’nün sahibi olan Jacques Audiard, aynı festivalde 1996’da ‘Un Heros Tres Discret’ ile En İyi Senaryo Ödülü’nü kazandı.

1994’te ‘Regarde les Hommes Tomber’ ve 2005’te ‘De Battre Mon Ceour S’est Arrete’ ile Fransız Oscar’ı sayılan Cesar ödüllerini kazanan Jacques Audiard iyi bir öykü anlatıcısı olarak biliniyor.

‘Pas ve Kemik’teki iki başrol oyuncusu kendisie son derece yardımcı olan, mükemmel performanslar çıkarıyorlar. Edith Piaf’ı canlandırdığı ‘Kaldırım Serçesi / Le Mome’ filmiyle Oscar, Cesar ve Bafta Ödülleri kazanan Marion Cotillard, hayatının erkeğini bulamamış, yetenekli, güzel, kırılgan Stephanie’nin sakat kalmış halini yalın, ölçülü bir yorumla yansıtıyor.

Geçen yıl ‘Bullhead’ filmindeki harikalar yaratan performansıyla çıkış yapan 34 yaşındaki Belçikalı aktör Matthias Schoenaerts harika fiziği ile dikkati çekerken, filmin sosyal yaşamdaki şiddet temasına da destek veriyor.  Schoenaerts bu yıl Umut Veren Aktör Cesar ödülünü kazandı. Ancak öykünün gerçek baş karakteri aşk.

 

 

Meraklısına not: Filmin önemli bir bölümünde bacakları kesik olarak oynayan Marion Cottillard’a üzerlerinde küçük noktalar olan yeşil çoraplar giydirmişler. Tekerlekli sandalyede oturduğunda da bacaklarını teknisyenlerin oluşturdukları özel bir bölüme koyuyormuş. Cotillard, “öylesine yetenekli teknisyenlerle çalıştım ki, ben bile bacaklarım yokmuş gibi hissettim,” dedi.