VAERA: Levi´nin torunları

Rav İzak ALALUF Köşe Yazısı
9 Ocak 2013 Çarşamba

Peraşanın başlarında Tora, Moşe’nin aile ağacını vermektedir. Ona ulaşabilmek için önce Reuven ve Şimon’un çocuklarına yer verir. Daha sonra sıra Levi’ye geldiğinde Levi’nin torunlarını da listeye katar. Torun çocukları olarak Moşe ve Aaron’dan söz edildikten sonra Aaron’un çocukları listelenir. Yani Levi’nin torunlarının torunları ile liste son bulur.

Şemot kitabının ilk peraşası olan Şemot’un başında Yaakov’un çocuklarının isimleri verilmektedir. Aavat Hayim adlı kaynak bu listenin verilmesinin nedenini araştırırken Tora’nın önem arz eden kişilerin isimlerini listelediğine dikkat çeker. Benzer şekilde Sforno da Reuven ve Şimon’un torunlarının kayda değer olmadığını ve bu yüzden listelenmediğini ancak Levi’nin torunlarının hatta onlarında çocuklarının önemli kişiler olduklarını ve isimlerinin verildiğini öğretir.

Levi’nin torunlarının Reuven ve Şimon’un torunlarına kıyasla daha önemli kişiler olmasının nedenini aynı kaynak Levi’nin en uzun yaşayan kardeş olmasında bulur. Levi, uzun yaşamında sadece çocuklarını değil aynı zamanda torunlarını da çok iyi eğitmiş ve onların önemli kişiler olmalarını sağlamıştır. Hâlbuki Reuven ve Şimon yaşamlarında torunlarıyla bu kadar şeyi paylaşacak zamanı veya fırsatı bulamamışlardır. Unutulmamalıdır ki bir büyükbabanın torunlarına vereceği şeyler, aktaracağı tecrübeler bir babanın aktaracaklarından çok daha farklıdır.

Bir kişinin torunlarının özel olması bir anlamda kendisinin de özel olması ile ilintilidir. Levi alelade bir büyükbaba değil her şeyden önce Yaakov Avinu’nun oğludur. Levi, aynı zamanda büyükbaba olarak Yitshak Avinu’yu görmüş bir kişidir. Zaman içinde bazı yanlışları olmasına rağmen yaptığı teşuva sonrasında ulaştığı yüksek ruhani düzeyini torunlarıyla paylaşabilmiştir. Levi kabilesi Mısır’da asimile olmayan yegâne kabiledir. Midraşik kaynaklara göre Levi kabilesi Mısır esaretinin sıkıntılarını en az duyumsayan kabile olmuş çünkü Goşen’i terk etmemiş ve diğer kabilelerin üyeleri gibi Mısırlılar ile kaynaşmamıştır. Nitekim Levi kabilesi Mısır çıkışında her zaman Tanrı’nın yolunda ve izinde gitmiş, ‘altın buzağı’ günahına hiçbir ferdi iştirak etmemiş ve nihayetinde özel bir kabile olarak Tanrı tarafından belirlenmiştir.

Gemara Masehet Eruvin 13/B’de Rabi Yeuda Anasi’nin bir öğretisine yer verir: Rabi kendi yüksek ruhani düzeyini “Rabi Meir’i arkasından görmüş olmasına” bağlamaktadır. “Eğer Rabi Meir’i önden görmüş olsaydım daha da yüksek düzeyde olurdum” diyen Rabi ‘arkadan görmüş’ olmasının bile hem kendine hem de kendi çağındaki Rabiler’e eğitim için avantaj sağladığını belirtmektedir.

Rabi Berel Wein bu alegorik Talmud öğretisini çok güzel açıklamaktadır. Rabi Yeuda Anasi ile Rabi Meir farklı nesillerde yaşamışlardır. Rabi Yeuda Anasi, Tanaim neslinin sonuncusudur. Kendinden önceki nesilde ruhani düzeyi son derece yüksek olan Tanaim yaşamıştır ve Rabi Meir o neslin son temsilcisidir. Rabi Yeuda Anasi’nin Gemara’da söylediklerini Rabi Wein’in açıklamaları ile açacak olursak şunu öğrenebiliriz. “ Ben en azından bizimkinden daha üstün meziyetlere sahip olan bir neslin kuyruğunu gördüm. Ben büyük insanları tanıma şerefine nail oldum. Rabi Meir’i gördüm. Bir Tana olmanın gerçekten ne olduğuna şahit oldum. Bu o neslin en sonuncusunun hem de sadece sırtını görmek bile olsa benim üzerimde büyük bir etki bırakmaya yeterli oldu.”

İzmir’de ders gördüğüm öğretmenlerim kendi öğretmenlerine yetişebilmenin ne kadar büyük bir olay olduğunun altını çizerler. Ondokuzuncu yüzyılın son çeyreğinde yaşamış olan bilgeler Rav Avraam Palaçi (Z’Ts’K’L’) gibi bir âlimden ders almanın ayrıcalığına sahip olmuşlardır. Yirminci yüzyılda ise Alem Aşalom Rabi Moşe Ben Tsiyon Melamed, Rabi David Eşkenazi, Rabi Elazar Levi, Rabi Gavriel de Boton gibi büyük bilginlere yetişmişler ve onlardan öğrendiklerini bizlere aktarmışlardır. Bizlere de düşen sahip olduğumuz bilgilere birçok bilgiler katarak onları bizlerden sonraki nesil ile paylaşabilmektir. 

Levi’nin torunlarının ayrıcalığı burada gizlidir. Onlar Yaakov ve Yitshak’ı tanıyan bir kişiyi tanıma ayrıcalığına sahip olmuşlardır. Onları özel kılan da küçük de olsa aralarındaki bu bağdır. Her büyükbaba torunlarına böylesine bir bağı, bilgilerini ve tecrübelerini aktarmak zorundadır.