Kıyametin mayası tutmadı

Vladi BENBANASTE Köşe Yazısı
26 Aralık 2012 Çarşamba

En son Meksika da kalmıştık, halen oradayız.  Programımız bir hayli yoğun.  Yine malumunuz sık sık gelinmiyor buralara, geldin mi köşe bucak gezeceksin, görülmeye değer denilen her yer, her şey görülecek. Bizler de “erken kalkan çok yol alır”, “Bugünün işini yarına bırakma” atasözleri eşliğinde sağlam geziyoruz. Programımız şöyle;  kahvaltı sonrası uyanmak için Meksika yerel müziği yatağında, gitar nağmeleri eşliğinde: yerel danslar, folklorik gösteriler, hemen akabinde antropoloji müzesi , (anladım ben onu: kapalı alan içerisindeki taş ez tapınak ez), sonra öğlen nehirde tekne gezisi ve vakit kaybı olmasın diye teknede yemek, bak bu kısmı (yemek) kulağa hoş geliyor ama bir sorun var; bu nehir UNESCO koruması altında (neden? Bakınız aşağıdaki satırlar),  daha sonra da  ‘Frida Kahlo’ müzesi ziyareti, umarım iyi bir şeydir, daha daha sonra otel ve akşam yemeği... 

Sabahları halen ‘cet leg’ etkisi ile güneş doğmadan kalkmaktayız, bu yüzden yoğun program bizlere gayet bilem uymakta. Bu sabah da erkenden otobüsümüz hareket ediyor, tur şirketlerinin en sevdiği kelime olan “panoramik olarak Meksika”  yı göreceğiz… Görüyoruz.  Ba-di-wey (bay dı wey’in halk ağzı ile söylenmesi )  size tiyatora binası ile ilgili ilginç bir ‘hikâyecik’ anlatayım: bildiğiniz üzere veya nereden bileceksiniz, öğreneceğiniz üzere, Meksika,  İspanyollar tarafından talan edilmeye başlamadan önce Venedik gibi Amsterdam gibi ve dahi daha da büyük kanalları olan bir yerleşim merkeziymiş, gel zaman git zaman toprak kıymetlendikçe, yaşam alanları daralmaya başladıkça, şuraya alışveriş merkezi, buraya TOKİ evleri, daha oraya kentsel donüşüm alanı… Derken; bu kanallar, toprak ile doldurulmaya başlanmış. Orayı doldur, burayı doldur derken, geriye işte bizim öğlen gideceğimiz, UNESCO koruması altındaki ‘nehirimsi’ bölge kalmış…

Neyse uzatmayalım saat 10 gibi kendimizi kocamaaan bir tiyatora binasının önünde bulduk, biz yol seviyesinde, tiyatora binası olması gereken yol seviyesinden 3 metre aşağıda, çukurda.  Bilin bakalım neden? Çünkü tabiat ana kendisine yapılan hiçbir kötülüğü unutmaz, sen misin kanalları dolduran, üzerine tiyatora binası yapan? Al sana,  ben de bu yumuşak zeminde senin tiyatora binanı her sene biraz daha derine batırırım…  Sadece bu bina değil, şehirde bu şekilde pek çok bina var. Karada ‘batıyor’… Tabiat, su kanallarını geri istiyor.

Tiyatoranın son derece muhteşem bir görünüşü var ama koltukları   ‘ehhh’ rahatlığında. Tam teşekküllü turistik bir gösteriyi seyretmeye hazırız. Sanırım  “Türkiye’den Meksika’ya gitmeyenlere ceza kesecekler”  şeklinde kanun hükmünde bir kararname çıkmış olsa gerek ki her yerde Türkçe konuşanlar var. Uzun bir bekleyişten sonra beklenen an geldi,  gösteri başladı, rengârenk, kıyafetli güzel bayanlar, ‘slim fit’ erkekler, sürekli bir dekor ve kıyafet değişikliği, kalabalık bir kadro işte; bildiğin turistik şov. Sabahın 10’unda pek uymadıysa da, uydu mu diye soran olmadığı için keyifle seyrettik. Çıkışta tiyatora binası önünde geleneksel ‘toplu klan fotoğrafı’, akabinde entravenoz veya damardan seçenekleri ile Maya ve Aztek kültürünün en önemli kalıntılarının bulunduğu: Antropoloji müzesi. Severim bilinmeyen medeniyetleri, tarihi, farklı kültürleri,  bu topraklarda kimler yasamış, neler olmuş öğrenmeyi. Bir güzel öğrendim ve 21 Aralık…   

Malumunuz ayın 21’i kazasız belasız geçti, o kadar beklediğimiz kıyamet gerçekleşmedi, artık kısmet buymuş napalm;  ‘yaşamaya’ devam. Efendim biz Meksika’dayken 21 Kasımdan çoook önce, sizler değerli okuyucularımız için hiç bir fedakârlıktan kaçınmadan gittik, gördük, yerinde öğrendik, araştırmacı gazeteci misali. Hem de kaynağından; takvimin mucidi bilmem kaç kuşak öncesinden kosvegrosu olan hakiki bir öz ‘Maya’ lıdan öğrendik: 21 Aralık 2012’de sadece takvimde bir dönem bitiyor, başka bir dönem başlıyormuş, mesela 20. yüzyıl bitiyor 21. yüzyıl başlıyor gibi. Adamlar da o tarih itibari ile takvimlerine ara vermişler; şu şekilde gelişmiş olay:  malumunuz o zaman her şey taş işçiliği, yaz yaz nereye kadar; adam demiş ki benden bu kadar, bundan sonrasını biraz da Hopdediks usta yazsın... İşte kıyamet, kıyamet diye ayyukalar çıkartılan olayın iç yüzü bu kadar veya yaklaşık olarak böyle bir şeyler işte… Şimdilerde merak ediyorum kıyamet olacak diye boy gösterenler neler söyleyecekler.

Neredeeeen nereye geldik, yine gaza geldim anlaşılan, konumuz bu değildi! Ben halen sebeb-i hayatımın ‘kısa uçuş’  isteği üzerine geldiğimiz Meksika’dayım, kıyamet filan bize ne yaw J sırada nehir gezisi var.  Nehir gezisi deyince aklınıza ne gelir?  Venedik’te, sempatik gondolcuların “oooo soleeee miiiiooooo” şarkıları eşliğinde, hadi olmadı Amsterdam’da kanallardaki turistik nehir gezisi? O da değil pekiiii Haliç olur mu?  O değil mi?  Peki ne? Bir nehir (hani UNESCO’nun korumasında olan, hani doldurula doldurula sadece bu kadarcık kalan); ikinci köprünün 2. şeridi bakımda ve siz saat 18: 20 de birinci köprüden geçiyorsunuz. İşte öyle bir şey, 3 şerit el yapımı sal bozması tekne nehir yukarı, bir 3 şerit de nehir aşağı gidiyor toplam 3 şeritlik nehirde. Sanırsın kıyamet kopmuş. Salların hareketi arkadan itilen uzun bir sırık ile sağlanıyor. Salların içinde boydan boya uzanan bir masa ve kenarında iskemleler. Her biri özenle rengârenk capcanlı renklere boyanmış, eskilerde taze çiçekler ile süslenirmiş, şimdilerde hayat pahalı, boya ile hallediyorlar renk cümbüşünü. Teknede verileceği söylenen yemek verildi,  verilmesine de ortamın ‘hijyen’ koşulları pek hoşa gitmese olacak ki muz, meyve gibi doğalından kapalı ambalajlardaki yiyecekleri tercih ettik. Bir de yanımızda yatırdığımız yüklü miktardaki ‘Tekila’ yı tükettik. Nedense bir süre sonra ne hijyen kaldı ne nehirdeki ‘yoğun akıcı’ trafik, her şey gözümüze bir pek bir hoş gözüktü

Nehir gezisinden sonra birilerinin müzesine gittik, şimdi adı aklımda kalmadı yukarıda yazmıştım, bana soracak olursanız; hani buraya kadar gelmişken sizde bir görün derim, ama İstanbul’dan bunun için gelinir mi? Gelinmez.  Evet, dostlarım, Meksika’yı bitirmek üzereyiz, kısa zaman içinde Küba’ya geçeceğiz. Bakalım oralarda neler var neler. Bir iki eğlenceli ipucu vereyim Herry Putter’den İngilizce konuşmanın inceliklerini, sebeb-i hayatımdan ‘Guantanamera’ şarkısının iç yüzünü… azzz sonra.

O zamana kadar aman sakın ola sevgiden uzaklaşmayın heeeep sevgiyle kalın…

Takvim yılınız kutlu olsun…