Laura Wolmer bizlerle

“Hiperaktivite ve Hayat” kitabının yazarı Laura Wolmer bizlerle

Eva ÇİTON Kültür
19 Aralık 2012 Çarşamba

Doğan Kitap tarafından yayımlanan “Hiperaktivite ve Hayat” adlı kitabın yazarı Klinik Çocuk Psikologu Laura Wolmer, Şişli Terakki’deki psikologlara bir seminer vermek üzere ülkemize geldi. Limmud’daki Playback Tiyatrosu atölyesine katılan Wolmer ile uzmanı olduğu DEHB, Playback Tiyatrosu ve kariyeri konusunda söyleştik

 

 Kendinizden bahseder misiniz?

Arjantin’de doğdum. Yirmi yaşında İsrail’e geldim. Bugün kırk sekiz yaşındayım, üç oğlum var. Yirmi dört yıldır klinik çocuk psikologuyum. Konsantrasyon bozuklukları üzerine yoğunlaştım ve Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB)konusunda bir kitap yazdım. Kitabın orijinal adı MY ADHD, Bir yıl önce Doğan Kitap tarafından Türkiye’de Hiperaktivite ve Hayat olarak tercüme edildi. Kitabın amacı, çocuklara bunun ne olduğunu ve bununla daha iyi nasıl yaşayabileceklerini anlatmak. Yani çocuğunuzla birlikte okuyabileceğiniz kurgusal bir hikâyeyi okuyorsunuz. Böylece çocuğunuzla birlikte neler yapabileceğinizi öğreniyorsunuz. Bu kitap üç yıl önce İsrail’de doğdu. Şişli Terakki’de psikologlara verdiğim seminerde, bu kitapla nasıl çalışacaklarını, kitabımı çocuklar ile birlikte nasıl kullanacaklarını, çocukların kendilerini nasıl daha değerli hissedebileceklerini ve hayatlarını iyileştirmek için gerekli ipuçlarını anlattım.

Ben hem psikologum hem de Doğaçlama Tiyatrosu yapıyorum. Buna Playback Tiyatrosu diyoruz çünkü izleyiciler kendileriyle ilgili hikâyeler anlatıyorlar, aktörler de anlatıcılara hikâyeyi geri yansıtıyorlar. Beş yıldır bu işi yapıyorum. Limmud’daki Playback Tiyatrosu atölyesinde hem aktör hem de yönetici oldum. Gelecek olan yirmi katılımcıyla birlikte üç saat geçirerek onların da bunu tecrübe etmelerini sağladım. Playback Tiyatrosunda ana amaç dinlemek. Bugünlerde sürekli telefonlarımız ve e-postalarımız vasıtasıyla herkesle iletişimdeymiş gibi gözüküyoruz, ama aslında iletişimimiz kısıtlı, sığ ve kısa. Playback Tiyatrosunda insanların hikâyelerini, bedenlerini, ses tonlarını, kelimelerini dinliyoruz. Eğlenceli bir aktivite olacak; atölyede yargılarımızı bir kenara bırakıp, katılımcıların içlerindeki çocuğu çağırıyor ve birlikte eğleniyoruz.

 İkinci kitabınız yine hiperaktiviteyle ilgili mi?

Hem evet hem hayır, çünkü her çocuğun sosyal problemleri olabilir, örneğin bir grup tarafından kabul edilmek, duygularını nasıl ifade edeceği. Bunlar evrensel şeyler, böyle olduğu için de, İster Arjantin, ister İsrail, ister Avustralya olsun, her ülkede benzer hikâyeleri görebiliriz. Çocuğa, “Bak bu senin başına gelenler dünyanın her yerinde yaşayan başka çocukların da başına gelebiliyor” diyoruz.

 Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğunu uzmanlık alanı olarak seçmenizde özel bir sebep var mı? Genellikle seçimlerimiz kendi hayatlarımızdan kaynaklanır...

Bazen ADHD seni seçti diyorlar. Oğullarımda böyle bir olay teşhis edilmedi. Ama bazı şeyler vardır, örneğin evimin yakınından bir ADHD kliniğinde çalışmaya başladım ve birden kendimi içinde buldum. Gözlemlediğim kadarıyla, kimse çocuklara onların neyi olduğunu anlatmıyor. Beni derinden etkileyen ve üzen bu oldu. Çocuk nesi olduğunu bilmiyor ve kendini kötü, yaramaz ve aptal bir çocuk olarak görüyor. Bunun adil olmadığını düşünüyorum. İşte onlar için yazmak istedim, onların farklı olduğunu onlar için yazmak istedim. Yazdığım kitaplar çocuklar için, kitabı ebeveynleriyle, öğretmenleriyle, terapistleriyle okuyacaklar, ama çocuklar için yazıldı. Anlatmak istediğim farklı oldukları,  ama değerliler ve iyi nitelikleri var. İsrail’de bu iş iyi gidiyor. Eskiden yaramaz çocuklar olarak adlandırılıyorlardı. Nihayet  anlıyoruz ki, onların problemleri var ama aslında onlar iyi çocuklar ve bizler onlara yardım etmeliyiz.

 Psikolojiyle birlikte kullandığınız bu doğaçlama Playback Tiyatrosu fikri nasıl ortaya çıktı?

Bir yerde böyle bir performans gördüm ve bir arkadaşım bana “Bak işte  yapman gereken budur, bu sensin” dedi. Birikimimde psikoloji, tiyatro ve yazarlık var ve bunların her biri birbirini destekliyor. Örneğin yazarken tiyatrodan çok etkileniyorum. Deneyimle yazıyorum ve beni en çok zenginleştiren ise çocuklar.

 Playback Tiyatrosunda hayali bir hikâye mi aktarıyoruz?

Hayır, herkes hayatından gerçek bir hikâyeyi aktarıyor ve aktörler bunu geri yansıtıyorlar. Geçmiş insanlar, bir kabile ateşinin etrafında oturarak birbirlerine hikâyelerini anlatırlardı. Bu dönemler iletişim açısından zenginleştirici olduğu kadar terapi görevi de görürdü.

 Uygulama nasıl oluyor?

Hikâyeyi anlatan, bunu oynaması için bir aktör seçiyor. Onları seyrediyor ve buna bakarak bazen hikâyeyle ilgili bir şeyi anlıyor ve belki de değiştirmek istediği bir nokta buluyor. Bu şekilde hayatına farklı bir açıdan bakma şansını yakalıyor. Ancak tiyatro, sadece birey için değil topluluk için bir iletişim biçimidir. Başkalarıyla bağlantı kurarak, onların hikâyelerini paylaşıyoruz, böylece herkesin benzer hikâyeler yaşadığını görüyoruz.

 Eğitim geçmişinizle ilgili kısa bilgi verebilir misiniz?

1981 - 84 yılları arasında öğretmenlik eğitimi aldım. 1984 - 88 Tel- Aviv Üniversitesinde psikoloji üzerine ilk derecemi aldım. 1990 - 94 Klinik Çocuk Psikolojisi üzerine yüksek lisansımı tamamladım. Dört yıl önce 2008 yılında İsrail’de ilk kitabım yayınlandı; “Hiperaktivite ve Hayat” (Türkçeye ve Mandarin diline çevrildi). İkinci kitabım “Çocukların Sosyal Becerileri” (Sosyal becerilerimizi nasıl arttırabiliriz). Bu sıralar üçüncü kitabım yayınlanacak.

 Evlisiniz, çocuklarınız ve güzel bir kariyeriniz var. Çok güzel bir başarı...

Bu şansla değil çalışarak oldu. Çocuklarım en iyi öğretmenlerim. Psikoloji ve eğitim üzerine eğitim aldım ama onlar da bana hayat ve çocuklar hakkında çok şey öğrettiler. Onlarla yaşadıklarımı kitabıma da dahil ettim. Psikoloji, okuduktan yirmi yıl sonra bile benim için çok ödüllendirici. Çocuklarla mutlu hissediyorum, onlarla gülüyorum. Ben de çocuğum ve kendimi Peter Pan gibi hissediyorum. Klinikte kostümler giyerek onlarla oynuyorum, psikoloji ve tiyatroyu bir araya getiriyorum.

 Eklemek istediğiniz var mı?

Bence en önemli konu ana şey çocuklara yardım etmek, onları dinlemek ve kendi doğaları içinde büyümelerine yardım etmek. Çocukları isteklerimize göre yönlendirmek yerine onları dinlemeliyiz. Örneğin, beş kızım olmasını istedim üç oğlum oldu. Kızım olsaydı tütü giyip, bale yapmasını isterdim, ama üç oğlum oldu. Eğer bu dileğimde takılı kalsaydım, hayal kırıklığına uğrar, çocuklarımı da hayal kırıklığına uğratırdım. Artık bu çocuklar için doğalarıyla uyumlu, yeni dileklerim olmalı. Çocuklarımın her biri farklı, onları dinleyerek doğalarını anlamam gerekiyor. Eğer bir çocuğu dinlersen sana her zaman yanıtını verir. Ama bizler dinlemeye açık değiliz. Çocuk psikolojisiyle Playback Tiyatrosu arasında işte böyle bir bağ kurdum. Dinlersen onlar da sana cevap veriyorlar, çünkü cevapları biliyorlar. Sakin bir biçimde onları dinlemeye ve doğalarını öğrenmeye hazır olmamız yeterli.

Onların doğası bizimkilerden farklı olabilir, buna saygı duymalıyız, bazen annenin bir telaşı oluyor, ama çocuğun temposu farklı olabiliyor. Ona “Ne yapıyorsun, bunu bilerek yapıyorsun” dememek lazım, çünkü onun kendisine ait bir temposu var. Onların tarzlarına saygı duymalı ve oldukları gibi büyümelerine izin vermemiz gerekiyor.