İzak Baron´dan Ağa Takılanlar

Bu hukuk sürecinde, konunun hassasiyeti de dikkate alınarak, her türlü dezenformasyon ve provokasyona karşı çok dikkatli, bin defa dikkatli olmak zorundayız. Bu beş kişinin ve ailelerinin isimlerinin ortaya çıkması sonrasında özellikle İstanbul’da, kimin provoke edeceği uzun seneler belli bile olmayacak bir anti semitik hareketin ülkemize maliyeti öngörülemeyecek kadar büyük olabilir. Malum, 6-7 Eylül olaylarını Özel Harp Dairesi’nin örgütlediğini seneler sonra olayların içindeki bir emekli orgeneralden öğrenebilmiş idik. Bazı musevi Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının Mavi Marmara olayından önce İsrail istikametine uçmuş, sonra da Türkiye dönmüş olmaları umarım kesin delil olarak kullanılmaz. Böyle bir suçlama için elimizde çok daha kesin delillerin bulunması, bu delillerin bin defa sağlama işlemine tabi tutulması kanımca bir zorunluluk, zorunluluktan da öte bir sorumluluktur. Eser Karakaş – Star Gazete

İzak BARON Diğer
19 Aralık 2012 Çarşamba

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

  • Bu tür bir provokasyon Ortadoğu’da kanımca en çok AK Parti’yi zor duruma düşürür ama bu arada da masum musevi vatandaşlarımız büyük zarar görürler.

 

 

Şayet, Mavi Marmara baskınında ve dokuz vatandaşımızın orantısız güç kullanımı sonucu, eşit olmayan koşullarda ve uluslararası sularda katledilmelerine karışan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları var ise bu kişilerin haklarında soruşturma açılması ve yargıya teslim edilmeleri kadar normal ve gerekli bir şey yoktur; hukuk da, vicdanlar da bunu emreder, aksini düşünmek bile abesle iştigaldir.

Ancak, mesele son derece hassas bir meseledir ve ortaya çıkabilecek bir istihbarat ya da adliye hatasının maliyeti bugünden tahmin edemeyeceğimiz kadar büyük olabilir.

Belki daha da vahimi, bu istihbaratın, şayet yanlış ise, gerçek kaynağının olmadık bir yer olması da insanın aklına gelebilir.

Haberde sözü geçen beş Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının ailelerinin “etkin aileler” olduğuna yönelik istihbarat da, yakın tarihimizi iyi bildiğini düşünen, yaş olarak da artık tecrübeli sayılabilecek bendenizi rahatsız etmektedir.

Bu ülke, sonradan Orta Anadolu’da bir kentten valilik görevinden emekli olacak bir istihbaratçının Atatürk’ün Selanik’deki evine attığı, sorumluluğu Yunanistan’ın üzerine atılan bir ses bombasının ve İstanbul’da stoklanmış gazete kağıtlarıyla hemen ikinci baskısını yapan bir gazetenin hepimizi, üzerinden seneler geçse de, 6-7 Eylül utancına sürükleyebildiği bir ülkedir.

Mavi Marmara cinayetlerine karışmış ve Türkiye’de yaşayan bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı var ise ortada hukuken tartışacak zaten bir mesele kalmaz, hukuk işlemelidir.

Ama, bu hukuk sürecinde, konunun hassasiyeti de dikkate alınarak, her türlü dezenformasyon ve provokasyona karşı çok dikkatli, bin defa dikkatli olmak zorundayız.

Bu beş kişinin ve ailelerinin isimlerinin ortaya çıkması sonrasında özellikle İstanbul’da, kimin provoke edeceği uzun seneler belli bile olmayacak bir anti semitik hareketin ülkemize maliyeti öngörülemeyecek kadar büyük olabilir.

Malum, 6-7 Eylül olaylarını Özel Harp Dairesi’nin örgütlediğini seneler sonra olayların içindeki bir emekli orgeneralden öğrenebilmiş idik.

Bazı musevi Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının Mavi Marmara olayından önce İsrail istikametine uçmuş, sonra da Türkiye dönmüş olmaları umarım kesin delil olarak kullanılmaz.

Böyle bir suçlama için elimizde çok daha kesin delillerin bulunması, bu delillerin bin defa sağlama işlemine tabi tutulması kanımca bir zorunluluk, zorunluluktan da öte bir sorumluluktur.

Bu tür bir provokasyon Ortadoğu’da kanımca en çok AK Parti’yi zor duruma düşürür ama bu arada da masum musevi vatandaşlarımız büyük zarar görürler.

İHH Başkan Yardımcısı’nın yukarıda aktardığım açıklamasını bile şimdiden çok aceleci ve temkinden uzak bulduğumu itiraf edeyim; MİT’in gerçekten bu konuda uyanık olması gerekiyor.

 

Eser Karakaş

http://haber.stargazete.com/yazar/aman-dikkat-bin-defa-dikkat/yazi-712828

 

 

 

  • “İsrail’i beğenmeyebilirsiniz ama orada demokrasi var”

 

İsrail’deki bu hükümetle hiçbir şekilde yardımcı olamaz bence. Hükümetteki insanların hepsi çok akıllı insanlar ama yaptıklarının torunlarının geleceğini mahvettiğini görmüyorlar mı? “Bunları güvenliğimiz için yapıyoruz” diyorlar, buna inanmıyorum. Her iki tarafı da tanıyorum. Her iki tarafta da büyük oranda insan bir arada yaşamak istiyor. Çok basit bir soru var aslında: “Komşunla bir arada yaşamak istiyor musun, istemiyor musun?” İsrail’deki arkadaşlarımın hepsi yan yana yaşamak istiyor. Oğullarının Filistinli bir kızla evlenip evlenmeyeceğini bilmiyorum tabii. Bu herhalde başka bir kuşakta gerçekleşir.

...

Evet, ama dürüst olmam lazım; diğer tarafta da beraber yaşamak istemeyenler var. Neden İsrail’i daha çok suçluyorum? Çünkü onlar daha güçlü ve zengin; daha bağışlayıcı ve daha az kaygılı olabilirler. Kalk köyünden gel evime, beraber yiyip içelim denmeli. Eskiden böyleydi inanın bana.

...

İsrail’i seviyorum. 50 yıldır orada çalışıyorum. O ülkenin kültürüne katkıda bulunmaya da devam edeceğim.

...

Tam olarak ne yazılıp paylaşıldığını bilmiyorum. O nedenle o konuda yorum yapmak istemem. Fakat demokrasi içinde yaşıyor muyuz, yaşamıyor muyuz? Buna karar vermek gerekiyor. Eleştirmiyorum ama şöyle bir soru sorayım. Eğer ben aynı şeyleri İsrail’de söylemiş olsam ne olur? Onlar da sadece beni eleştirir. İsrail’i beğenmeyebilirsiniz ama orada demokrasi var. İsrail’de her sabah gazeteleri aldığınızda, az önce size söylediğim lafları yazan bir sürü gazete bulursunuz. Orası açık bir toplum. Bütün müzisyenler Fazıl’a destek olmalı.

 

Zubin Mehta

http://cumhuriyet.com.tr/?hn=384300&kn=27&ka=4&kb=27

 

 

 

  • İsrail’in varlığı bölge devletlerini daha sıkı bir milliyetçiliğe ve halkları da fanatik bir batı karşıtlığına itti ve belki bu sayede ne kadar bir molla da olsa, antisemit de olsa zamanla Ahmedinejad gibi emperyalizmin önünde dimdik duran bir kale çıktı ortaya.

 

 

Peki gelelim bu gerginlik sürecine; Türkiye İsrail’den ne istiyor? Arap dünyasına bir kuyu gibi açılan bu ülkeyi ilk tanıma şerefine mazhar olan Türk Devleti ne oldu da şimdi savaş dansı yapıyor? Hem de kim? Dünyada İsrail’e, gel bizim Mecliste konuş diyen ve dünyanın en önde gelen siyonist örgütünden cesaret madalyası alan ilk Müslüman Başbakan ve arkadaşları yapıyor bu numaraları.

Davos’ta “One Mınute” postası koyup burada özelleştirme yağmasından en büyü payı İsrail’e vermelerine bakınca bu filmlere inanmamakta ne kadar haklı olduğumuzu bir kez daha görüyoruz. Ama hiçbir şey de olmuyor denemez herhalde. İsrail’e bakınca ne gördüğümüze bağlı biraz da bu işler. Ona bakan kimileri,(pek çok Batılı yurttaş mesela) gerici, çağ dışı bir coğrafyada Batılı değerleri temsil eden minik bir kaleyi görüyor kuşkusuz. Fakat hemen hemen tüm ezilen Ortadoğu Coğrafyası onda şeytanı ve kendi perişanlıklarının nedenini görüyor yıllardır. Tamamen haksız da sayılmazlar. İsrail yüzünden bölge devletleri Soğuk Savaş sırasında tam 60 yıl önemli fırsatları kaçırdılar. İsrail’in varlığı onlar için tam bir paradoks oldu. Siyonist emperyalizm bölgede 50’lerden sonra yükselen Arap milliyetçiliğini besleyen en önemli kaynaktı ama aynı tehdidin yol açtığı kaos ortamında bu milliyetçiliğin gelişip Batı karşısında mevziler kazanması da pek mümkün olmadı. Her şey İsrail ekseninde yaşandı aslında.

Batı(Amerika) açısından da bu tür bir paradoks oldu İsrail’in durumu. Bir yandan onun sayesinde bölge devletlerinin doğal mecralarında gelişmesi baltalandı ama aynı anda onun yüzünden yayılmacılık doğasında olan emperyal sermaye için hiç de iyi bir şey olmayan “ulusal kaleler” dikildi karşısına. İsrail’in varlığı bölge devletlerini daha sıkı bir milliyetçiliğe ve halkları da fanatik bir batı karşıtlığına itti ve belki bu sayede ne kadar bir molla da olsa, antisemit de olsa zamanla

Ahmedinejad gibi emperyalizmin önünde dimdik duran bir kale çıktı ortaya.

 

Melisa Kohen

http://telgrafhane.org/arap-bahari-surecinde-israil-turkiye-iliskileri-melisa-kohen-yazdi/

 

 

 

  • İsrail'in amacı Gazze'yi bir şekilde bütün Filistin'den kopararak tek başına bırakmak ve gerekirse Mısır'ın kontrolüne vermek.

 

 

Hamas, İsrail'in olmadığı -yani Batı Şeria'dan Akdeniz'e- bir Filistin devleti amacında. Ve İsrail'e karşı savaşın devem etmesi gerektiği söylüyor. Sonuçta İsrail'in yok sayıldığı, tanımadığı bir noktada. Dolaysıyla burada FKÖ ile bir ayrışma söz konusu. Ama sonuçta ortak uzlaşı noktasına varılması gerekiyor. Buna varılmadığı sürece İsrail bu durumu çok rahat kullanacak. İsrail'in amacı Gazze'yi bir şekilde bütün Filistin'den kopararak tek başına bırakmak ve gerekirse Mısır'ın kontrolüne vermek. Batı Şeria'da çok göstermelik bir Filistin Devleti bırakmak, hatta onu da başka proje çerçevesinde Ürdün'e bağlamak gibi emelleri de var. Son Gazze olayına baktığımızda Clinton, Mahmut Abbas ile görüşüyor. Kahire'deki ateşkes görüşmelerinde ise Abbas yok. Ateşkes görüşmelerini Hamas yapıyor.

...

Hamas ideolojik olarak İsrail'i tanımama üzerine kurulmuş olmasına rağmen Hamas silahlı direniş dışında hiçbir tavizi kabul etmeyeceğini söylüyor. Diğer tarafta yapılmış bir takım anlaşmalar söz konusu. Kişisel olarak Hamas'ın o anlayışını değiştirmesinden yanayım. Çünkü ortada bir realite var. Onun için bir Filistin ikiliği ve Mahmut Abbas yönetimi de çok vebal altında. Bunu devam ettirdiği sürece üzerinde koyacağınız herhangi bir şekilde kuracağınız devlet ve toprak kalmayacak. Hamas da açıkçası bunu biliyor. Ama Hamas kendini direniş üzerinden var eden bir örgüt. Ben 2006'da Hamas'ın seçildiği dönemde yönetmesine izin verselerdi şimdi aynı durumda olur muydu, bunu düşünüyorum. Çünkü bir yeri yönetmek başka bir şey. Yine aynı direniş noktasında olur muydu, yoksa daha törpülenmiş bir örgüt haline gelirdi?

...

Türkiye'nin tutumunu 2008 ile karşılaştırdığımızda bölgedeki değişen statüko, değişen atmosfer neticesinde biraz daha etkisi az tabii ki. O dönem Türkiye arabulucu, her tarafla ilişkisi olan bir ülke konumundayken -hem Hamas hem İsrail ile bağlantısı olan bir ülke konumundan- bugün bildiğimiz nedenlerden dolayı İsrail tarafı tamamen kapanmış durumunda. İstihbarat dışında herhangi bir ilişkisi yok. Yine son dönemde özellikle Mübarek'in devrilmesinden sonra Mısır, bölgede tam olmasa da eskiye nazaran öne çıktı, öne çıkmak zorunda kaldı. Burada Türkiye-Mısır işbirliği de çok önemli. Ama son ateşkes sürecinde Mısır'ın biraz daha etkin olduğunu düşünüyorum.

 

Mete Çubukçu

http://www.haber7.com/roportaj/haber/963814-her-seye-ragmen-hamas-kazandi

 

 

 

  • “Biz dualarımızda Kudüs’e dönmeyi ahdetmiş bir milletiz. Fakat İsrail’e göç eden arkadaşlarımla Türkçe konuşuruz”

 

 

Türkiye Yahudileri adına konuşamam ama Türkiye’ye koparılamayacak bağlarla bağlıyız. Kültür, dil, eğitim, mutfak bakımından... Doğum yerimiz tabii ki İstanbul. Aramızda Türkçe konuşuruz. Hatta ikinci nesle aktarılmamış olan pek çok şey, şimdi diziler aracılığıyla Türk dili ve bilinci üçüncü nesilde var.

...

Ben burada hiçbir zaman kendimi yabancı görmedim, ne o zaman gördüm ne şimdi görüyorum.  Biz dualarımızda Kudüs’e dönmeyi ahdetmiş bir milletiz. Fakat İsrail’e göç eden arkadaşlarımla Türkçe konuşuruz. Türk tarihine meraklı biri olarak devamlı okurum. Hayat dergisinin eski sayılarını saklarım. Üçüncü ülkelerde görev yaptığımda hem İsrail hem Türk mutfağından örnekler sunardım. İsrail’i olduğu kadar Türkiye’yi de tanıtmayı görev bilmiştim. Gerdan çorbası, patlıcanlı mezeler... Balıkları da Türk usulü pişiririm. Paris’teyken kitaplara bakıp yapıyordum. Türkçe’de imla yanlışına tahammülüm yoktur. SMS yazarken bile dikkat ederim; ‘de’leri, ‘da’ları asla yanlış kullanmam. Nüfus kaydım hâlâ Kasımpaşa’da, Bedrettin Mahallesi’nde. Kasımpaşalı bir halk çocuğuyum. Annem Hasköy, Piripaşalı.

 

Moşe Kamhi

http://www.milliyet.com.tr/-turkce-de-imla-hatasina-hic-tahammulum-yok-/pazar/haberdetay/16.12.2012/1642306/default.htm

 

 

 

  • İstanbul’daki Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi (EDAM) adlı düşünce kuruluşunun başkanı Sinan Ülgen, hem Gazze krizinin, hem de Mısır’ın bölgedeki yükselişinin, Ankara’nın ödediği diplomatik maliyetin boyutlarını ortaya koyduğunu söylüyor

 

 

Gözlemciler, Telaviv-Kahire ilişkiler iyi olmasa da en azından ilişkilerin mevcut olduğunu kabul ediyor. İstanbul’daki Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi (EDAM) adlı düşünce kuruluşunun başkanı Sinan Ülgen, hem Gazze krizinin, hem de Mısır’ın bölgedeki yükselişinin, Ankara’nın ödediği diplomatik maliyetin boyutlarını ortaya koyduğunu söylüyor. Eski diplomat Ülgen’e göre, Türkiye’yi burada kısıtlayan etken, İsrailli liderlere doğrudan erişme acizliği içinde olması. Geçmişte Türkiye’nin bu fırsatı bulunduğunu söyleyen Ülgen, İsrail’le diyaloğun Türkiye’nin bölgesel rolüne katkı sağlayabileceğini savunuyor. Ama Sinan Ülgen, “Türkiye tek ülke değil,” diyor, çünkü Mısır’daki yeni yönetim de İsrail’e sempatik değil.

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu geçen ay Türkiye’ye yaptığı çağrıda ikili ilişkilerin yeniden tesisinin iki tarafa da yarar sağlayacağını söylemişti. Gözlemciler, İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’ın istifasının da Türkiye-İsrail ilişkilerini düzeltme fırsatı yaratabileceği görüşünde. Lieberman, Ankara’ya karşı oldukça sert duran bir politikacıydı.

Ancak Türkiye, İsrail’le ilişkileri normalleştirme karşılığında bu ülkenin Mavi Marmara baskınından dolayı resmen özür dilemesi, ölenlerin ailelerine tazminat ödemesi ve Gazze’ye ekonomik ambargoyu kaldırmasını şart koşuyor.

 

Dorian Jones

http://www.amerikaninsesi.com/content/turkiye-ortadogudaki-agirligini-yitiriyor-mu/1565822.html

 

 

 

  • Peki Üzeyir Garih gerçekte nasıl öldürüldü?

 

 

İSHAK Alaton hatıralarını “Lüzumsuz Adam”* isimli bir kitapta yayınladı.

Kitapta, ortağı Üzeyir Garih’in öldürülüşüyle ilgili bugüne kadar ortaya atılan senaryoları alt alta yazmış:

MOSSAD’la başladı, İsrail’le devam etti. İsrail’e para yardımını reddettiği için öldürüldü.

Sonra CIA devreye girdi.

MİT’in adı da geçti.

Ardından Rusya’da istenen rüşvetin ödenmeyişi çıktı. Rus mafyası yaptı dediler.

Derin devletin işi diyenler çıktı.

Gizli Müslüman olduğu için öldürüldü tezi atıldı.

“Dul kadın” muhabbetiyle Masonluğa bağlandı.

Eşcinsel ilişkiler komplosu eklendi.

Ve tabii ki kambersiz düğün olmaz, sonunda olayı Ergenekon’a bağladılar.

İshak Alaton, olayın Ergenekon’a bağlanmasını, hayretle, ama biraz da alay ederek anlatıyor.

Oral Çalışlar 2008 yılında Radikal gazetesinde yazdığı bir yazıda tüyler ürpertici bir derin devlet senaryosu yazarak, tabii ki olayı Ergenekon’a bağlayıp bırakmış.

Güya Garih’in öldürüldüğü sırada katil Yener Yermez’in askerliğini yaptığı birlikteki komutanı, bir Ergenekon sanığıymış.

Yine güya, Üzeyir Garih, o sırada Azerbaycan’da darbe yapmaya çalışan Ergenekon örgütüne para yardımı yapmayı reddetmiş.

İshak Alaton, bunun “saçma sapan” bir iddia olduğunu söylüyor.

Bunu daha sonra karşılaştığı Oral Çalışlar’a söylemiş, “Neden bana sormadın” demiş.

O da, “Evet, keşke sana telefon edip sorsaydım. Ama belki de rahatsız etmek istemedim o zaman” demiş.

Alaton, “Önemli değil diyerek noktaladık” diyor.

O günlerde Eyüp Savcısı gelip olayı bütün açıklığıyla anlatmış.

“Olayın gerisinde komplo falan aramayın. Çok basit bir olay. Katilin o anda paraya ve telefona ihtiyacı vardı. Türkiye’de ve dünyada her gün rastlanacak cinsten bir olay” demiş.

 

Ertuğrul Özkök

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/22162019.asp

 

 

 

  • Yakında Hamas, ABD ve AB tarafından terör örgütleri listesinden çıkarılıp Filistin halkının meşru temsilcisi olarak ilan edilirse şaşırmayın.

 

 

Günümüzde bırakalım kurtuluş hareketini, Filistin’in kendisi ikiye bölünmüş durumda. Bundan da en çok İsrail memnun.

İsrail’e şiddet yoluyla karşı çıkılmaması gerektiğini savunan İhvan’ın bir kolu olarak hareket eden Hamas, daha sonra bu çizgiyi terk ederek bağımsızlığını ilan etti. Bu, bölge ülkeleriyle ilişkiler bakımından da önem arz ediyordu. Örneğin, İhvan, Suriye ve Libya ile mesafeli iken, Hamas bu ülkelere destek veriyor, karşılığına maddi yardım alıyordu.

Uzun yıllar Suriye’de barınabilen, İran’dan ve onun çizgisindeki Hizbullah’tan her türden destek alan Hamas, Suriye’deki gelişmelerle birlikte açıktan saf değiştirmiştir. Bu nedenle, Meşal’in Türkiye ve Suudi Arabistan ile birlikte Suriye’deki muhaliflere en çok silah ve para veren Katar’a sığınması tesadüf değildir.

Hal böyle olunca, Meşal’in Gazze’ye geçmesi bu saf değiştirmenin karşılığında yapılan bir jestten başka bir şey değildir. Zaten, İsrail Başbakanı Netenyahu da Meşal’ın ziyaretini Gazze’ye karşı bir ambargonun olmadığına delil olarak gösterdi. Bu nedenle Hamas ve Meşal’ın İsrail’e karşı yaptığı açıklamalar sadece uzlaşmanın üstünü örtmekten başka bir şey değildir.

Avrupa basınında, daha bundan bir süre önce terör örgütleri listesine konulan Hamas’ın lideri olarak sunulan Meşal’den şimdi önemli bir siyasetçi olarak söz ediliyor. Yakında Hamas, ABD ve AB tarafından terör örgütleri listesinden çıkarılıp Filistin halkının meşru temsilcisi olarak ilan edilirse şaşırmayın.

 

Yüzel Özdemir

http://evrensel.net/news.php?id=43613

 

 

 

  • Bu mesele, yani modern dünyada Yahudilerin rolü, mesnetsiz ve/veya zayıf mesnetli, faraziyelerin, fantastik kurguların dışında ele alınmalıdır.

 

Orta Çağ Avrupa’sında, Yahudiler, gettolarda tecrit edilmiş bir surette yaşarlar. Hıristiyan Avrupa’da antisemitizm güçlü ve köklüdür. Şeytani bir varlık olarak görülen Yahudiler “kuyuları zehirlemekle, kutsanmış ekmeğe saygısızlık etmekle ve kanlarını ibadetlerinde kullanmak amacıyla Hıristiyan çocukları öldürmekle suçlanırlar.” (Bernard Lewis, Semitizm ve Anti Semitizm, s. 104) Cizvit Papazı Barruel tarafından ortaya atılan iddialara göre de, Fransız Devrimi’nde ve birçok gelişmede Yahudilerin rolü vardır. Barruel, “devrimin hür masonların kurduğu gizli bir tezgâhın parçası olduğunu kanıtlamaya çalışan kalın bir kitap yayınlamıştır... Peder Barruel’e göre, hür masonları, İllumunati ve diğer Hıristiyan karşıtı grupları kuran hep Yahudilerdi” (age, s. 105).  Ancak, Avrupa’da Yahudilerin kabul edilmediği mason localarının varlığından da söz edilir. Antisemitizm, günümüze yaklaşırken, beklenmedik kişi ve akımlarda da kendini gösterir. T. S. Eliot’un şu dizeleri çarpıcıdır: “Balyaların altında fare/destelerin altında Yahudi.”

Anarşist Bakunin’in Yahudi karşıtlığı oldukça açıktır. Bakunin, Marx ile Rothschild’i neredeyse bir tutmaktadır. Keza Prudhon, Yahudiler için “o, ticarette kalpazanlık, üçkâğıtçılık ve pazarlıkla çalışan, daima sahtekâr ve parazit bir aracıdır... Ekonomi politikası daima negatif, daima tefeciliğe dayalı olmuştur; baş şeytan, iblis, Ehrimen Sami ırkında vücut bulmuştur.” (age s.116) Bakunin’in anti-semitizmi, Çarlık Rusya’sındaki Yahudi karşıtlığı ve pogromlar ile birlikte düşünülebilir.

Bu mesele, yani modern dünyada Yahudilerin rolü, mesnetsiz ve/veya zayıf mesnetli, faraziyelerin, fantastik kurguların dışında ele alınmalıdır. Çarlık Rusya’sındaki pogromlara dayanak olan “iğneli fıçı” gibi hikâyelerin, Türkiye’de bir zamanlar yayınlanan, şimdilerde kimsenin pek hatırlamadığı, “Yahudi’nin Kanlı Böreği” gibi kitapların, yaklaşımının, verdiği bilgilerin, elbette dışında ele alınmalıdır. Üslubu ve mahiyeti itibarı ile inandırıcılığı tartışmalı olan, “Sion Liderleri Protokolleri” nasıl etkili olmuştur? Bu konuda Avram Galanti’nin yazdıklarına da bakılabilir. Avram Galanti ‘Protokollerin’ mesnetsizliği üzerine, dikkate alınması gereken, ciddi bir çalışma yapar. Umberto Eco da, “Anlatı ormanlarında altı gezinti” eserinde protokolleri kurmaca örneği olarak ele alır. Fouche’nin ajanlarının Napolyon’u yönlendirmek için uydurdukları metnin, döne dolaşa Çarlık gizli polisi Ohranka şefi Raçovski’nin elinde “Sion Bilgeleri Tutanaklarına” dönmesinin hikâyesini, detaylı izah eder.  Esasen bu metinlerin bir tür karşı delil işlevi görmeleri, daha muhtemel ve mümkündür.  Ve Karl Marx’ın Yahudiliğe dair söyledikleri de ortadadır.           

 

Tahir Güroğlu

http://haber.stargazete.com/acikgorus/yahudilerin-ve-yahudiligin/haber-712306

 

 

 

  • Midyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olan Filistinlilerin “Zafer” işareti ne kadar gerçekçi sizce?

 

 

1947’de Filistin’den çekilme hazırlığı yapan mandater ülke İngiltere, Yahudiler ve Filistinliler arasındaki çatışmalar sonucu, çözüm için BM’ye başvurdu. BM’de içinde Türkiye’nin de bulunduğu “Uzlaşma Komisyonu”, Kudüs’ün başkent olacağı 2 parçalı bir “Federal” yapı önerdi. Ancak Filistinliler bunu kabul etmediler. Daha sonra İsrail’in ilanı ve Arap-İsrail çatışmaları geldi.

    1947’de Filistin’ önerilen toprak %43-45 civarına ve haksızca idi. Ama Filistinlilerin itirazı toprağın tamamı içindi. Yani Filistin’de, kendilerinin dışında bir Yahudi devletine karşıydılar.

    1988’de AB’nin girişimiyle özerk bir Filistin kurulması kararlaştırıldı. Arafat, aynı yıl BM Genel Kurulu’nda “İsrail’in varlığını” tanıyan bir konuşma yaptı. Devamında “2 devletli çözüm” için umutlar artabilecekti.

    Ancak, o güne kadar Mısır’daki İhvan hareketinin Filistin’di bir hayır cemiyeti gibi çalışan kolu HAMAS, “İsrail devletine hayır!” dedi ve FKÖ’den ayrılarak, İsrail güvenlik güçlerine karşı silahlandı. Bu çatışmalarda sivil İsrailliler de ölünce, İsrail’e ilaveten ABD ve AB de HAMAS’ı terör örgütü ilan etti.

   ABD’de Clinton, 1990’lı yılların sonlarında Filistin sorununu çözmek için çok uğraştı. Anlaşmanın eşiğinden dönüldü. HAMAS çekingesi sebebiyle Arafat’ın bu anlaşmaya yanaşmadığı iddia edildi. Ama gerçek şuydu: Filistinliler 2. bir şansı daha kaybetmişlerdi.

    HAMAS, 1988’de başlattığı silahlı mücadeleyi, 2007’de hâkimiyet kurduğu Gazze Şeridi’nden İsrailliler üzerine füze atarak sürdürmekte, 64 yıl önce kurulan ve pek çok Müslüman-Arap ülkesinin de tanıdığı İsrail’in bu coğrafyadaki varlığını tanımamaktadır.

    Son Söz: Şayet Filistin, 1947’deki “Federal” yapıyı kabul etseydi, bağımsızlığa geçiş daha kolay olur, %43’lük topraklar da %16’lara kadar eriyip, etrafı duvarlarla örülmezdi. Midyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olan Filistinlilerin “Zafer” işareti ne kadar gerçekçi sizce?

 

Prof.Dr. Celalettin Yavuz

http://www.antakyahaber.net/koseyazisi/1102/prof.dr.-celalettin-yavuz/midyata-pirince-giderken-evdeki-bulgurdan-olan-filistinliler.html

 

 

 

 

  • Şu anlattığım örnekte “İsrailli” kelimesinin üzerini örtün ve bir başka milletten, bir başka coğrafyada yaşandığını tahayyül edin.Yaşama asılmanın, varolmanın DNA’ları görülür.

 

 

Polisler köşeyi döner dönmez İsrailliler binaya daldılar.

 Tek bir işaretle İsrailli sporcuları öldüren FKÖ’lülerden ikinci kattaki Kemal Advan’ın, üçüncü kattaki Kemal Nasser’in ve altıncı kattaki Ebu Yusuf’un dairelerine girdiler.

 Birkaç dakikada 3’ü de öldürüldüler.

 Bu arada bedenini kocasına kalkan yapmaya çalışan Ebu Yusuf’un eşi ve Advan’ın karşı kapı komşusu yaşlı bir İtalyan kadın da hayatını yitirdi.

İtalyan kadın silah seslerini duyunca, ne oluyor diye kapıyı açmış ve seken bir kurşunla isabet almıştı.

 .....................

Peki...

 Bu gruptaki sutyenine ateşleyici saklayan balık etli, esmer “çakma” kadın kimdi?

 Burada bir gerilim müziği gerek.

 Açıklıyorum...

“Ehud Barak...”

Yani...

 Sonraki yıllarda İsrail’in Başbakanı ve Dışişleri Bakanı olacak İşçi Partisi lideri...

Şimdiki hükümetin Savunma Bakanı...

 .....................

Ehud Barak “seçimlere girtmeyeceği ve siyaseti bırakacağı” açıklamasıyla gündemde.

 Bu öyküyü neden anlattım?

İster yasa dışı örgütlerden, ister devletten olsun şiddetin her türlüsüne karşıyım.

 Ancak...

İsrail’in bölgedeki gücünün nereden kaynaklandığına ışık tutan bir örnektir.

 O ülkenin yönetiminde, siyaset ya da bürokrasi hala Ehud Barak gibilerden oluşan kadrolar görevde.

 Çoğu en az birkez canını riske eden misyonlarda yer almış.

Milliyetçilik bedenlerine “dövme” gibi kazınmış.

Araplara ve özellikle Filistinlilere yaptıkları elbette onaylanamaz. Ama...

Şu anlattığım örnekte “İsrailli” kelimesinin üzerini örtün ve bir başka milletten, bir başka coğrafyada yaşandığını tahayyül edin.

 Yaşama asılmanın, varolmanın DNA’ları görülür.

 

Güneri Cıvaoğlu

http://siyaset.milliyet.com.tr/bir-sutyen-hikayesi/siyaset/siyasetyazardetay/14.12.2012/1641623/default.htm

 

 

 

 

  • Netten okumalar

 

  • Osmanlı Döneminde Yabancıların Gözüyle Yahudiler

 

http://www.edirnetarihi.com/osmanli-doneminde-yabanci-gezginlerin-gozuyle-yahudiler.html

 

  • Ya isyan edecektim ya teslim olacaktım – Musa Dede

 

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/22161180.asp

 

  • Yonatan Shapira: İnsanlığın yüz akı bir barış savaşçısı! – Uzay Bulut

 

http://www.demokrathaber.net/yonatan-shapira-insanligin-yuz-aki-bir-baris-savascisi-makale,6888.html

 

  • Havlu sıkı tutulunca – Refik Erduran

 

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/refik_erduran/2012/12/14/havlu-siki-tutulunca

 

  • habervaktim.com espriyi gerçek sandı, İsrail'i suçladı

 

http://t24.com.tr/haber/habervaktimcom-espriyi-gercek-sandi-israili-sucladi/219572

 

  • Oradaki biz kim? – Emre Aköz

 

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/akoz/2012/12/12/oradaki-biz-kim

 

  • Liberman'ın istifasının ardında hangi gerçek yatıyor – Rafael Sadi

 

http://www.odatv.com/n.php?n=libermanin-istifasinin-ardinda-hangi-gercek-yatiyor-1512121200

 

  • Komplo Teorileri – İbrahim Kiras

 

http://haber.stargazete.com/yazar/komplo-teorileri/yazi-712478

 

 

 

  • Artık yaşamak için fotoğraf çekiyorum

 

http://www.haberturk.com/yazarlar/umran-avci/804084-artik-yasamak-icin-fotograf-cekiyorum

 

  • Netten seyredin

 

 

  • Hanukkah at the White House 2012

 

http://www.youtube.com/watch?v=ICp9NFYY6ak