İzak Baron´dan Ağa Takılanlar

Özellikle son yıllarda İsrail bahane edilerek anti-semit söylemlerde bir artış söz konusu. Bu nefret dili sadece İsrail bahane edilerek Yahudilerle sınırlı kalmıyor; kendisi gibi olmayan pek çok kesimlere de teşmil ediliyor. İsrail´e karşı olmayla Yahudi düşmanlığı bir araya getirilerek bir taşla iki kuş vurulmaya çalışılıyor. Bu da Yahudilere ve diğer kültürlere karşı güçlenen latent ırkçılığı perdeliyor. Mehmet Nuri Gültekin/bianet.org

İzak BARON Diğer
12 Aralık 2012 Çarşamba

 

 

 İsrail'e karşı olmayla Yahudi düşmanlığı bir araya getirilerek bir taşla iki kuş vurulmaya çalışılıyor

 

Anti-Semitizm yani Yahudi düşmanlığıyla İsrail karşıtlığı farklı olgular. Zira Anti-Semitizm'in farklı bir tarihi ve süreci var. İsrail'in 1948'de fiili bir devlet gücü olarak dünya siyasi tarihine çıkması Filistin meselesini farklı bir boyuta taşıyor. Ama şunu da söylemek gerekir: Özellikle son yıllarda İsrail bahane edilerek anti-semit söylemlerde bir artış söz konusu. Bu nefret dili sadece İsrail bahane edilerek Yahudilerle sınırlı kalmıyor; kendisi gibi olmayan pek çok kesimlere de teşmil ediliyor. İsrail'e karşı olmayla Yahudi düşmanlığı bir araya getirilerek bir taşla iki kuş vurulmaya çalışılıyor. Bu da Yahudilere ve diğer kültürlere karşı güçlenen latent ırkçılığı perdeliyor.

 

Mehmet Nuri Gültekin

http://bianet.org/biamag/dunya/142631-ortadoguyu-tanimiyoruz

 

 

 

  • İsrail'de gerçekten aklı başında ve kendi menfaatlerini önceleyen 'sağduyulu' bir hükümet olsaydı, Abbas'ın çabasına destek vererek, Filistinlileri daha da ayrıştırmayı denerdi.

 

Hamas ile El Fetih arasında bugüne dek sayısız defalar denenen birleşme çabaları akla getirilirse, şimdikinden de bir şey beklememek gerektiği ortaya çıkar. Kaldı ki, özellikle Hamas cephesinde hiç sevilmeyen Abbas, artık üstün konumda ve birçok Filistinli için Abbas'ın liderliği altında birleşmek, şu aşamada onur kırıcı bir durum.

Batı Şeria'da bugün zaten fiili bir devlet oluşumu, buna bağlı olarak göreceli bir rahatlık ve refah durumu mevcut. Her ne kadar İsrail'in müsaade ettiği kadar da olsa, Gazzelilere göre çok daha yüksek standartlarda yaşıyor Batı Şeria halkı. En azından tepelerine bomba yağmayacağından eminler. BM'de elde edilen yeni statü, bu anlamda daha çok Batı Şeria'ya yarayacak gibi görünüyor. Uluslararası toplum, Gazze'nin bu 'nimet'ten faydalanabilmesini Mahmud Abbas ve ekibinin sultası altına girme şartına bağlarsa, Filistin içindeki bölünmeler daha da derinleşir. Bu anlamda, Kahire'de başlayacak olan yeni birleşme maratonunda tarafların birbirine nasıl bir tavır göstereceği hayati önem taşıyor.

BM oylamasından sonra İsrail yönetiminin Mahmud Abbas'a karşı sergilediği ölçüsüz öfke ise (yeni yerleşim birimleri inşaatına onay vermek, vergi gelirlerini engellemek, hakaret ve dışlamalar vs.), tarihe geçecek cinsten bir basiretsizliği ifade ediyor. İsrail'de gerçekten aklı başında ve kendi menfaatlerini önceleyen 'sağduyulu' bir hükümet olsaydı, Abbas'ın çabasına destek vererek, Filistinlileri daha da ayrıştırmayı denerdi. Bunda başarılı olurdu da. Şimdi Abbas'ın şahsına ve devlet fikrine yapılan saldırılar Filistinlileri mecburen birbirine kenetliyor. Ve İsrail, Mahmud Abbas gibi sıradan ve silik bir siyasetçiden bir 'ulusal kahraman' yaratıyor gözlerimizin önünde.

 

Taha Kılınç

http://www.usasabah.com/Yazarlar/taha_kilinc/2012/12/03/artik-bir-devletimiz-var

Uzun menzilli füzeyi ilk kim salladıysa test yapan o taraftır..

 

Hamas ile İsrail arasındaki füze savaşından sonra yapılan yorumlara bakıyorum…

 Yaklaşım aynı ama söyledikleri taban tabana zıt…

Gazze cephesinden bakanlar: İsrail, Arap Baharı’ndan sonraki durumu test etmek istedi… Özellikle Mısır’ın Mursi iktidarının nasıl tepki vereceğini ölçmek istedi..

Tel Aviv cephesinden bakanlar: Hamas, Suriye’deki karışıklığı da fırsat bilerek Mısır’daki yönetim değişikliğinden sonra İsrail’in durumunu test etmek istedi… Nasıl tepki vereceğini ölçmeye kalktı..

Hangisi doğru?

Bu sorunun cevabı basit; uzun menzilli füzeyi ilk kim salladıysa test yapan o taraftır…

 

Mehmet Tezkan

http://gundem.milliyet.com.tr/sistem-vekili-tutsak-almis/gundem/gundemyazardetay/04.12.2012/1636651/default.htm

 

“Gayrimüslim vatandaşlarımız” dendi mi, sanki iltifat edercesine,“Bu sözlerle onları yok saymadığımı ifade ediyorum” diye düşünülür

 

Gelelim Türkiye’ye ve Türklere. Hiç düşünmeden bizi biz yapan sözlerimize. Her duyduğumda beni irkilten bir tanımlama, ‘Gayrimüslim’ deyimi.

Üstelik çoğu kişi bu ifade biçimine saygınlık atfeder. “Gayrimüslim vatandaşlarımız” dendi mi, sanki iltifat edercesine,“Bu sözlerle onları yok saymadığımı ifade ediyorum” diye düşünülür. ‘Onlar’ da egemen düzenin bu deyimine boyun eğdiklerinden aynı tanımlamayı kullanırlar.

Bu satırları okurken aklınızdan hemen geçmiştir günlük hayatımızda sık kullanılan ‘gâvur’ kelimesi. Yakın dostlarımızla konuşurken ‘gâvur’, uygar maskemizi taktığımızda ‘gayrimüslim’.

Dünyaya bu gözle bakmak, en hafifinden bir dini diğerine üstün kılan saygısızlık, ırkçılığa varabilen bir tür din şovenizmi değil mi?

Mesele bu aşağılamamızın, ulusça farkında olamamak. ‘Türk’ olmayı, haslet mitolojisinden de öte, başkalarını ötekileştirmek üzerine kurmak.

Başkaları Türkler için ‘Gayrihıristiyan’ deseydi?

“Dünya bizi aşağılıyor!” diye gazeteler manşet atmaz, sokaklarda yürüyüşler, elçilikler önünde protestolar düzenlenmez, hükümet bu lafın altında kalır mıydı? “Bunlar medeniyetler çatışmasına çanak tutuyor. Biz, ‘Ne olursan gel’ diyen Mevlana’nın ecdadıyız!” diye demeçler vermezler miydi?

Başka ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de, Türk’ü Türk yapan tanımlamalara alışığız. Hepimizin farkında olmadan önyargılarımızı, bir tür ırkçılığı içselleştirdiğimiz ulusal kimliklerimiz var.

Dış gözle bakabilecek olsaydık, kim olduğumuz kaygı verici.

Hele bu tür mesajlar devlet katından geliyorsa!

İşte hükümet partisinden bir bakanın geçtiğimiz hafta Türk kimliğini vurgularken sarf ettiği sözler. Bakanın adını özellikle vermiyorum çünkü istifası istenmediğine, bugüne kadar bir tepki gelmediğine göre ibret verici görüşleri partisince, gözden kaçmamışsa, benimseniyor demektir.

Ürkütücü olan da bu!

İşte bakanın sözlerine ait gazete haberi:

“Türkiye’nin dünyaya büyük bir fotoğraf verdiğini vurgulayan xxx, şöyle devam etti: Biz 10 yılı aşkın iktidardayız. Bu millet biliyor, 2002 yılında sizin ödediğiniz vergilerden oluşan bütçenin yüzde 56’sı gâvurdan aldığımız kredinin faizine gidiyordu...

Türkiye Cumhuriyeti nüfus cüzdanını taşıyıp da kanında bozukluk olmayan, sütünde bozukluk olmayan… Yunanistan batacak, ikide bir ‘Ver 20 milyar dolar, ver 30 milyar dolar’... Portekiz’de işsizlik yüzde 25. Onun için gelecek Türkiye’nindir.

Biz Fatih’in, Ertuğrul Gazi’nin, Osman Gazi’nin izini sürüyoruz. Sıradan bir siyasi parti değiliz. Büyük Türkiye’yi kurma, yeniden dünyaya huzur getirmenin adımlarını atıyoruz.” (Anadolu Ajansı, 3 Aralık 2012)

Geçenlerde birisi bana yurtdışında Türkiye hakkında neler söylendiğini sordu.

“Pek adı geçmiyor” dedim. İnanmayan gözlerle baktı. Cevabımdan tatmin olmadı. Açtım.

“Endonezya’dan, Meksika’dan, Nijerya’dan, Norveç’ten ne kadar söz ediliyorsa o kadar.” Sinirlendi.

“Kıskanıyorlar. Korkuyorlar. Biz cihan devletiyiz. Onun içindir” dedi.

Geçmişin küllerinde kıvılcım arayanlar, farkında olmadan, Türkiye’yi Türklük adına küçük düşürüyor, olabilirler mi?

 

Gündüz Vassaf

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1111248&Yazar=GUNDUZ-VASSAF&CategoryID=41

 

İki ülkenin 3 yıldır  bozuk olan ilişkilerini yeniden canlandırmanın yolu PKK ve El Kaide'de kesişiyor

 

MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile MOSSAD Başkanı Tamir Pardo görüşmesi Washington'da sürpriz olmadı. ABD Başkentindeki kaynaklar Obama Yönetimi'nin bir süredir iki ülke yetkililerini bir araya getirmeye çalıştığına dikkat çekiyorlar.

Görüşmenin Obama Yönetimi'nin teşvikiyle gerçekleştiğini söylüyorlar. Buna baskı da denebilir.

Gizli diplomasi Erdoğan Hükümeti'nin dış politikasının önemli bir taktiği haline geldi. MİT-MOSSAD buluşması yeni değil. İstihbarat yetkilileri Başbakan Tayyip Erdoğan ve İsrail Başbakanı Netanyahu'nun talimatıyla bir süre önce Avrupa'da da bir araya geldi.

İki istihbarat örgütü arasındaki iletişim kanallarının bir süre önce Hollanda'da açıldığı belirtiliyor.

Biliyorsunuz bir de Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ile Netanyahu’nun özel temsilcisi Yosed Chiechanover'ın açığa çıkan Cenevre'deki derin görüşmesi var.

Fidan ile Pardo'yu Kahire'de buluşturan asıl neden, sadece Gazze’de ateşkes sağlamak için yapılan görüşmelere katılmak değil.

Gazze nedenlerden biri. Mısır istihbaratı ev sahipliği yapınca Gazze vesile oldu.

İki ülkenin 3 yıldır bozuk olan ilişkilerini yeniden canlandırmanın yolu PKK ve El Kaide'de kesişiyor.

MİT ve MOSSAD şeflerini iki terör örgütüyle ilgili istihbarat alışveriş arzusunun bir araya getirdiği ifade ediliyor.

Gizli diplomasiyi Başbakan Erdoğan'la Netanyahu'nun yürüttüğünden Washington'da kimsenin kuşkusu yok. PKK'nın izlenmesi ve Karayılan’ın Öcalan gibi yakalanıp Türkiye'ye getirilmesi siyasi açıdan en fazla Erdoğan'ın işine yarayacaktır.

 

Yılmaz Polat

http://www.yurtgazetesi.com.tr/mit--mossad-bulusmasi-makale,2769.html

 

Görünen o ki, eğer İsrail bugünkü politikalarında ısrarını sürdürürse, hayat onun için gittikçe daha zor olacak.

 

Evet, BM Genel Kurulu'nun bir yaptırım yetkisi yok. Yaptırım gücü olan Güvenlik Konseyi'nde ise ABD'nin veto yetkisi var. Peki, bu durum, İsrail için "her şeyin yolunda" olduğunu mu gösteriyor; yoksa etrafındaki çemberin gittikçe daralmakta olduğunu; yürürlükteki adaletsiz hukuk düzeni yüzünden mahkûm edilemese bile, dünya kamuoyunun vicdanında ahlaken mahkûm edildiğini mi?

Geçtiğimiz günlerde yazdığım "Erdoğan'ın İsrail politikası" yazılarında vurgulamaya çalıştığım trend de buydu işte. Görünen o ki, eğer İsrail bugünkü politikalarında ısrarını sürdürürse, hayat onun için gittikçe daha zor olacak. Zira dünya halklarının çok büyük bir çoğunluğu artık bu adaletsizliğe dayanamıyor. BM'de veto denen rezalete katlanamıyor toplumlar. İsrail'in göz göre göre genişlemesini eli böğründe izlemek biraz adalet duygusu olan bütün ülkelere ağır geliyor. İran yıllardır nükleer silahları yüzünden tehdit edilip dururken yanı başındaki İsrail'in nükleer silahlarının görmezden gelinmesi Pasifik adaları dışında herkese ağır geliyor. Dünyadan yükselen bu "daha adil bir dünya" talebinin şimdiye kadar idare-i maslahatçı bir politika izleyen Avrupa'yı etkilemesi ve bana kalırsa bu dalganın orta vadede Atlantik kıyılarına ulaşması da kaçınılmaz.

Sanırım, Erdoğan'ın gördüğü ve onu hâlâ İsrail'e karşı bu kadar sert çıkışlar yaptığı, bu arada stratejik müttefikimizle ilişkimizi ciddi tehlikeye soktuğu için eleştirenlerin göremediği bu...

Erdoğan, tarihe iz bırakmayı başarmış her lider gibi, önümüzde uzanan yılların, bugün Filistin sorununu çözülemez hale getiren güç dengelerinde çok önemli değişikliklere gebe olduğunu görüyor, geleceğin güç dengeleri içinde kendine bir rol biçiyor ve o rolü şimdiden oynamaya başlıyor.

 

Gülay Göktürk

http://gundem.bugun.com.tr/abd-kanada-marshall-adalari-mikronezya-ve-palau-yazisi-214375

 

Merkel ile Netanyahu arasında tartışmalı anların geçeceğini tahmin etmek zor değil; Merkel’in kibirli Netanyahu’ya “barış sürecine geri dön; yoksa milletlerarası camiadan dışlanacaksın” mesajını vereceği muhakkak sayılır

 

 

Merkel’in çekimser karar almasının ardında da son 4 yıldır Netanyahu’dan özellikle Yahudi yerleşimleri konusunda beklediği adımları, jestleri bir türlü görmemesinin yol açtığı hayal kırıklığı ve kızgınlığın olduğu söyleniyor. Bu konuda bir başka sebebin de kendisinin İsrail’e olan desteğinin İsrail tarafından diğer Avrupalı devletleri de aynı destek koalisyonunda tutmak olduğu ve bunun için istismar edildiği de telaffuz ediliyor.

Sonuçta, Merkel ile Netanyahu arasında tartışmalı anların geçeceğini tahmin etmek zor değil; Merkel’in kibirli Netanyahu’ya “barış sürecine geri dön; yoksa milletlerarası camiadan dışlanacaksın” mesajını vereceği muhakkak sayılır. İkili görüşmelerde Filistin ve Yahudi yerleşimlerine ek olarak muhakkak başka konular da ele alınacak. Bunlardan bazılarının Almanya’nın Suudi Arabistan’a satmayı düşündüğü tanklar, Mısır için inşa etmeyi düşündüğü denizaltılar, Suriye’deki gelişmeler ve ikili askerî ve güvenlik konuları olacağı tahmin ediliyor ki son alanda Almanya İsrail için muhakkak muhafaza edilmesi gereken bir müttefik. Denizaltılar, Merkava tanklarının motorları gibi önemli askerî konularda İsrail, Almanya’nın işbirliği ve desteğinden kolay kolay vazgeçmeyi göze alamaz.

 

Fikret Ertan

http://beta.zaman.com.tr/columnistDetail_getNewsById.action?newsId=2025209&columnistId=1033

Netanyahu iktidarda kaldıkça, İsrail benim defterimden de silindi

Bu köşeyi izleyenler çok iyi bilirler. Ben, Türk-İsrail ilişkilerine çok önemserim ve bu iki ülkenin birbirlerine verebilecekleri çok şey olduğuna inanırım. Bugünkü ilişkilerin tekrar normale dönmesini de isteyenlerin arasındayım. Hatta Başbakan'ın Davos'ta Şimon Peres'i (One Minute) fena halde haşlamasınına karşı çıkmıştım. Söylemini eleştirmiş, Mavi Marmara olayında, İsrail'in haydutluğunu kınamakla birlikte, o geminin gitmesinin de bir hata olduğunu belirtmiş bir insanım.

Artık doğrusunu söylemeliyim ki İsrail -daha doğrusu Netanyahu iktidarı- öylesine saldırganlaştı, öylesine umursamazlaştı, öylesine şımarıklaştı ki artık Erdoğan'ın tutumunu fazlasıyla hak ediyor. Bu şekilde devam ettikçe de Türkiye ile ilişkilerini düzeltmesine imkân yok.

İşte son örneği...

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, inanılmaz bir oy oranıyla Filistin'e azıcık da olsa, bir nefes aldırdı. Pratikte hiçbir şey değişmemiş olmasına rağmen, bu oylama dahi İsrail’i çıldırttı.

"Yaaa, demek ki sen benim karşı çıkmama rağmen, gidip BM'den statü değişikliği elde ettin, o zaman ben de sana gösteririm..." diyerek, Filistinlilerin nasırına basıp, Kudüs'ün en tartışmalı yerine, Filistinlilere ait topraklara, Yahudi yerleşimciler için 3 bin yeni ev yapılacağını açıkladı.

Ağır bir ceza...

Yetmedi, Filistin Yönetimi adına topladıkları 100 milyon dolarlık vergiyi de yönetime vermeme kararı aldı. Filistinlilerin elektrik borçlarına mahsuben elinde tutacağını açıkladı. Filistinlileri adeta açlığa mahkûm etti.

O kadar ileri gitti ki Avrupa dahi sonunda ayaklandı. Kimi ülkeler büyükelçilerini geri çekmeye hazırlanıyorlar. Dünyanın tepkisi giderek artıyor.

Netenyahu oralı değil. Onun için önemli olan Ocak ayındaki seçimler. Bir gün ABD'nin de eski desteğini bulamayacağını tartışmıyor dahi. Aksine sırtını Washington'a dayamış, yürüyor. Araplar deseniz, pek ilgilenmiyorlar. Para vermekte dahi hasis davranıyorlar. Erdoğan kadar dahi kendilerini ön plana çıkartmıyorlar.

Netanyahu iktidarda kaldıkça, İsrail benim defterimden de silindi.

 

M.Ali Birand

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/22078969.asp?mnID=22078969

 

İsrail'in eski düzende ısrar etmesi bütünüyle yalnızlaşması olacaktır.

 

Filistin meselesinin, Birleşmiş Milletler'e getirilmesi, oylama ve sonrasında takınılan aktif tavır Türkiye açısından uluslararası bir başarıyken, ABD'nin ve İsrail'in eski dünya sisteminin davranış modelinin dışına çıkamamış olması ciddi bir sorundur. Avrupa Birliği ülkelerinden, oylamada daha önce ret oyu kullanacaklarını açıklamış olanların, tavırlarını değiştirerek "çekimser oy" kullanmaları, sadece "İsrail için AB'nin kaybı" şeklinde değil aynı zamanda AB'nin yeni durumu daha erken kabul etmesi olarak değerlendirilmelidir.

Orta Doğu'da barış ve istikrarın kurulması konusunda (küresel sürecin bölgede yaşanan değişmelerle ilişkileri düşünülürse) ABD'nin de mevcut tutumunu değiştirmek durumunda kalacağını, bunu yeni Orta Doğu'da etkisiz kalmamak için yapmak mecburiyetinde olduğunu söyleyebiliriz. ABD'nin yeni politikasının zaman içinde İsrail'i değişime zorlayacak bir biçimde tedricen ortaya çıkması muhtemeldir. İsrail'in eski düzende ısrar etmesi bütünüyle yalnızlaşması olacaktır.

Yeni bir Orta Doğu kurulmaktadır ve Türkiye inşa sürecinin merkezinde yerini almış bulunmaktadır.

 

Vedat Bilgin

http://gundem.bugun.com.tr/yeni-orta-dogu-turkiye-ve-filistin-yazisi-214377

Hamas eğlenceli de olabilir

Hamas eğlenceli de olabilir. Kuruluş genelgesi bayağı matrak. En beğendiğim kısmı ise “Mahşerde Müslümanlar Yahudilerle savaşacaklar, ve Yahudiler ağaçların ve kayaların arkalarına saklanacaklar. Ağaçlar ve kayalar da “Ey Müslümanlar, ey Abdullah, arkamda bir Yahudi saklanıyor gelin onu öldürün” diyecek.

Diğer inciler ise, Yahudilerin dünyada ta Fransız ihtilali dâhil birçok felaketten sorumlu olmaları. Genelge, Yahudilerle “İsrailde ve dünyanın başka taraflarında”  savaşılıp onların öldürmesini destekliyor.

Wikipedya’nın Hamas ile ilgili bölümündeki başlıklar “Askeri kanat, İslamlaştırma çalışmaları, antisemitizm ve anti siyonizm, Holokost (bayağı eğlenceli bir kısım), çocukları canlı kalkan olarak kullanmak, çocuk savaşçılar, insan hakları ihlalleri, İsraile roket saldırıları, 2010 barış görüşmelerini sabote etmek, şehadet, gerilla savaşı ve diğer hedefler bulunuyor. Bunların yanında diğer bir başlık ise, Tayyip Erdoğanın Model Türkiyesi başlığı var.  Bize şeref vermişler!

Son olarak, bir önceki savaşta İsraili savaş ve diğer suçlarla itham eden Goldstone raporu, şunları da yazıyor:

1 – Hamas kasti olarak sivil halka saldırıyor. Bu eylem savaş suçu ve insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Silahlı Filistinli grupların roket vs havan topu saldırıları terördür.

2 – Hamas İsraile karşı tüm silahlı eylemleri Filistin halkının meşru bir haklı olarak görür.

3 – Gazze emniyet kuvvetleri, yönetimin talepleri doğrultusunda kanun dışı idamlar, keyfi tutuklamalar, hürriyet kısıtlamaları yapmış ve tutuklulara kötü muamele yapmıştır.

Bu savaş sona erdi. Hamas herhalde memnun çünkü savaş onlara bizim hayattan çok sevdiğimiz şeyi verdi. Bana kalırsa dökülen tüm kanlar, ağaçlar ve kayalar yüzünden. Hala Abdullah ve Müslümanları çağırıp onlara – en son Yahudiye kadar - arkalarındaki Yahudileri öldürmelerini söylemiyorlar.

 

Burak Bekdil

http://www.hasturktv.com/yahudilik/5173.htm

 

Toprak azlığının ve ülkedeki insan çeşitliliğinin bunda payı büyük. Dünyanın dört bir yanından buraya göç eden genç insanlar, dolayısıyla her türlü düşünce biçimi var.

 

“Ömür dediğin bir gündür. O da bugündür.”

Mutluluğun sırrı bu malum. ‘An’da olmak... Her günü son günmüş gibi yaşamak.

Komik gelecek ama... İsrailliler bunu becermiş.

İsteyerek değil, mecburiyetten.

Herkesin her şeyden önce asker olduğu, hayatın ölümle burun buruna geçtiği bir ülkede başka türlü yaşamak pek mümkün olmadığından.

Bu ruh hali onları sanki daha çok hayata bağlamış.

Sokaklarda günün her saatinde insanlar koşu yapıyor, özellikle Tel Aviv’de araba kadar bisiklet kullanan var, sıkışık trafikte radyolarının sesini açıp gülümsüyorlar, yaşlılar evde oturmak yerine cümbür cemaat sokaktalar...

Hayatlarının her an bir bombayla son bulabileceği endişesi onları girişken yapmış.

Sokakta sizinle konuşuyor, bir kafede masanıza oturup sohbet açabiliyorlar.

Özde düşünceleri şu: “Fikirlerimi paylaşmak istiyorum. Seninkileri de merak ediyorum.”

Bitmeyen bir savaşla yaşamak onları telaşlı, dolayısıyla girişimci yapmış.

Hiç durmadan yeni projeler tasarlıyor ve bunların hemen hayata geçmesini istiyorlar. Eylem odaklılar.

Doğal kaynakları çok kısıtlı olan bu ülkenin en değerli şeyi insan kaynağı.

Bu nedenle Apple’ından Microsoft’una bir dolu dünya markasının AR-GE’leri burada.

İnsanlarındaki bu aciliyet hissi ve hayata geçirme hevesi İsrail’i birçokları için iş yapması cazip bir ülke haline getiriyor.

Komşu ülkeler onlarla iş yapmadığı için de doğrudan Avrupa ve ABD’ye açılıyorlar.

Tartışmayı seviyorlar. Hiyerarşi yok. Çalışanın patronu, öğrencinin öğretmeni ve askerin komutanı sorgulaması normal kabul ediliyor. “Bence yanlış düşünüyorsun. Daha iyi bir fikrim var” diyebiliyorlar.

Bu resmiyetten uzak ortam yeni fikirlerin yeşermesine de imkân veriyor. Kendinden üst pozisyonda biri de olsa, kimse statükoya meydan okumaktan çekinmiyor.

Bunun kökenleri eğitim sistemine dayanıyor. Örneğin, birinci sınıf öğrencilerine hoş geldin konuşması yapan bir vali, “Her zaman, her yerde, herkese ‘Neden’ diye sorun” nasihatını veriyor.

Ve düşünün, bu olay dini bir okulda geçiyor.

Yaratıcılar.

Toprak azlığının ve ülkedeki insan çeşitliliğinin bunda payı büyük. Dünyanın dört bir yanından buraya göç eden genç insanlar, dolayısıyla her türlü düşünce biçimi var.

Farklılıklar kutsanıyor.

Farklı olmak, kendin olmak serbest.

Tel Aviv örneğin, dünyanın önde gelen eşcinsel dostu kentlerinden biri.

Orduda da eşcinsellik serbest.

Netler.

Bazılarınız kaba olduklarını bile söyleyebilir. Çünkü düşündüklerini olduğu gibi söylüyorlar. Kıvırtmadan, lafı dolandırmadan, alt metinler düzmeden.

Kaybedecek vakitleri yok.

Peki ya savaşın içine doğan çocuklarına savaşı nasıl açıklıyorlar?

Rasgele konuştuğum bir İsrailli kadın anlatıyor:

“Biri bana açıklayabildiğinde ben de çocuklarıma açıklayabileceğim. ‘Sorun şu, çözüm de bu’ diyebileceğimiz kadar basit değil. Küçük bir çocuk için ‘Onlar kötü adam’ demek çok kolay. O zaman ona şöyle diyorum: ‘Ya onlar da bizim için böyle diyorlarsa?’”

 

Melis Alphan

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/22117421.asp

 

Türkiye sadece Suriye’de değil her yerde taraf oldu. Mesela Filistin’de de çok Hamasçı oldu. Şimdi bu çizgiden kaymaya çalışıyor ama gücü olmadığı için Türkiye’yi kimse umursamıyor.

 

Türkiye birikimiyle bir Ortadoğu ülkesi değil. Zaten bu gerçek, Filistin meselesi gibi sınavlar başlayınca ortaya çıktı. Filistin meselesinde büyük rol oynayacağını düşünen Türkiye bir ara rol oynadı ama bu arabuluculuk rolünü bir Ortadoğu ülkesi olarak oynamadı. Türkiye bu rolü, hem İsrail’in hem de Arapların dostu olan bir Batılı ülke olarak oynayabildi. Şimdi ise Türkiye bu arabuluculuk rolünü artık oynayamıyor.

...

Başbakan ve Dışişleri Bakanı, Türkiye’nin oyun kurucu olarak İsrail’e hiç ihtiyacının olmadığını, Arap ve Sünni desteğin yeteceğini ve Türkiye’nin bölgenin hâkimi ve oyun kurucusu olacağını zannettiler. Ama Türkiye oyun kurucu olamadı. Aslında Başbakan’ı Arap sokağı ve bazı Sünni yöneticiler de yanılttı. Arap halkı, İsrail’e “one minute” dedikten sonra Başbakan’ı çok alkışladı. Hükümet, imkânların ve gerçeğin ötesinde bir dış politika izledi. Türkiye’nin Ortadoğu’da gücünü ve liderlik rolünü çok abarttı. Bölgede oynayabileceğimiz rolden ötesini oynamaya kalktı.

...

Türkiye sadece Suriye’de değil her yerde taraf oldu. Mesela Filistin’de de çok Hamasçı oldu. Şimdi bu çizgiden kaymaya çalışıyor ama gücü olmadığı için Türkiye’yi kimse umursamıyor. Bir de Başbakan hissî bir adam. Arkasında halk gücü de var. Dolayısıyla kendi hislerini rahatlıkla politikaya tercüme edebiliyor ve o hislerle politika yapabiliyor. Suriye’de Esad’ın kendisini dinlememiş olmasını kabullenemiyor. Aslında Başbakan, hep imkânsızı isteyerek Türkiye’yi dış politikada kilitliyor.

Mesela Ermeni politikasında son dakikada birden bire Karabağ’ı şart koştu ve imzalanan bütün protokoller öldü. Mesela İsrail’e, hiç böyle bir şart ortada yokken “Gazze ablukasını kaldırmazsan barışmam” dedi ve bütün köprüleri attı. Oysa Türkiye’nin İsrail’le barışma şartı tazminat ve özürdü.

 

Temel İskit

http://www.duzceyerelhaber.com/kose-yazi.asp?id=12310&nese_duzel-temel_iskit:_turkiye’yi_sunnilige_sikistirdilar

 

Ayırım yapmadan İsrail’i hedef alan sert eleştiriler, sadece Netanyahu gibi aşırıların elini güçlendirmeye yarıyor

Son anketlere göre, Ocak ayında yapılacak seçimleri Netanyahu liderliğindeki koalisyon rahat bir şekilde kazanacak. Görünen o ki Netanyahu bir taraftan statükoyu sürdürmeye veya içi boşaltılmış bir ‘geçici barış’ anlaşması dayatmaya çalışırken, diğer taraftan yeni yerleşmeler inşa ederek yayılma siyasetine devam edecek. Buna karşılık en somut barış seçeneği, ayrıntıları üzerinde geniş mutabakat sağlanmış iki devletli çözüm. Muazzam bir askeri üstünlüğe ve dünyanın en güçlü ülkesinin korumasına sahip İsrailli şahinler, böyle bir çözüm noktasına nasıl getirilebilir? Türkiye bu konuda neler yapabilir?

En gerçekçi yol, iyi hazırlanmış bir kampanya ile uluslararası baskının organize bir şekilde yükseltilmesi. Bu baskı sadece sözlü eleştirilerle sınırlı olmamalı ve İsrail’e dönük bazı fiili uygulamalar da içermeli. Yapılabilecek çok şey var. Ortadoğu’da barış bütün dünyayı ilgilendiriyor; çünkü bölgede büyük bir savaş veya nükleer çatışma, herkes için vahim sonuçlar doğuracak. O nedenle, mesela beş kıtanın temsil edildiği küresel bir Temas Grubu kurarak işe başlanabilir. Uygun bir strateji altında, değişik ülkelerin ve farklı grupların Ortadoğu’da barış için gayretlerini olabildiğince birleştirmek veya eşgüdüm sağlamak gerekiyor.

Böyle bir uluslararası kampanyaya biz de katkı yapmalıyız. Ancak öncelikle dikkat edilmesi gereken bazı hususlar var. Cemal Abdülnasır’ın ateşli, duygusal ve fevri üslubunu hatırlatan çıkışlardan kaçınmak gerekiyor. Kitlelerin duygularını okşasa da, 60 yıl önce netice alamamış ve sonu hüsranla bitmiş Nasır üslubunun temsil ettiği siyasetin bugün daha başarılı olması beklenemez. Kendi değerlerimizden ve siyasetimizden vazgeçmeden, diplomasinin daha sonuç alıcı yaklaşımlarını ön plana çıkarmalıyız.

İkinci olarak, böyle bir kampanyanın hedefinin İsrail değil, Filistin’de iki devlete dayalı barış olduğunu görmeliyiz. Çünkü hiç ayırım yapmadan İsrail’i hedef alan sert eleştiriler, sadece Netanyahu gibi aşırıların elini güçlendirmeye yarıyor. Sert eleştiriler Netanyahu hükümeti gibi barışı engelleyenlere yöneltilmeli. Filistin’de iki devlet, İsrail’de bu çözümü isteyen geniş kesimlerin desteği olmadan mümkün değil. Ayrıca, Batılı ülkelerde barış isteyen Yahudi veya diğer grupların katkısı da önemli. Mesela Hamas’ın muhatap kabul edilmesini destekleyen ABD’deki J Street adlı Yahudi kuruluşu gibi. İyi hazırlanmış bir uluslararası kampanya karşısında fanatik Yahudilerin iki devletli çözüme direnmesi veya ABD’nin onlara desteğini sürdürebilmesi zor olacaktır.

 

Haluk Özdalga

http://haber.stargazete.com/acikgorus/filistin-icin-nasil-bir-strateji/haber-710424

 

Meşal ve arkadaşları barış hayallerini suya düşürüyorlar.

 

Meşal keskin bir tavırla,”Filistin bizimdir ve İsrail’İ kesinlikle tanımayacağız. Filistin’i özgürlüğüne kavuşturacağız.” “İşgalcilerin meşruluğunu asla kabul etmeyeceğiz.” açıklamaları Meşal’in en sert çıkışlarından biri oldu.

Meşal’in bu sözleri; ortamın yarattığı atmosfer ve Müslüman Kardeşlerin bölgedeki etkisinden güç alarak edilmiş laflar olabilir.Yine de İsrail’in bu söylemleri ciddiye alması ve varlığı için bir tehdit olarak görmesi gerekiyor.Malesef;Bu açıklamalar gösteriyor ki Gazze’de barış ümitleri İsrail sınırından uzaklara doğru yol aldı.

Daha önceleri bu tür açıklamalarda bulunanlar olmuştu.Fakat Hamas liderinin ” Hiç bir zaman İsrail’i tanımayacağız.” demesi ve bunu Filistinlilerin direnişinin bir parçası olarak, onları motive etmek için söylenmesi, Gazze’de ve Batı Şeria’da cihad ve şehitlik çağrısı olarak algılanıyor.

Meşal’in Bu davranışı, konuşmalarıyla da barış savunucularının elini boş bıraktı.

Meşal; Konuşması boyunca kendinden İsrail’in bir “düşmanı” olarak bahsetti. Konuşması boyunca Filistin Yönetimi’nin liderlerinin hayatlarının tehlikede olduğundan söz etti , Hamas’ın El Fetih liderlerinin ve Filistin başlarının silahlara sarılmasınınn zamanı olduğunu söyledi.

Meşal ve Hamasın geri kalanı kendilerini “İsrail’in acımasız düşmanları ” olarak tanıtıyor.

Meşal ve arkadaşları barış hayallerini suya düşürüyorlar.

 

Eitan Haber

http://israilblogu.com/2012/12/10/baris-umitleri-uzaklasiyor-mu/

 

İsrail hükümetinin Batı Şeria’dan çekilmesi 20-30 yıl öncesine göre daha zor ama mümkün.

 

Bir yanda İsrail otoriteleri, statükonun işlerine yaradığını düşünüyor. Diğer yanda çözümün riskini alma iradesine sahip Arap yöneticiler yok. Amerikalılar da tarafları anlaşmaya itmeyi gerçekten istiyor görünmüyor. Haziran 2009’da Obama Kahire’de konuştuğunda, barış için bir Amerikan inisiyatifi olacağı hissi doğdu. Aynı yaz bu his öldü. Ama ben, son Gazze olaylarının, yeni bir barış eğilimi doğuracağını düşünüyorum. Gazze’de olayların bitiş biçimi, ABD’de sürece yeniden başlama arzusu olduğunu gösteriyor. Obama’nın ikinci kez seçilmesi de işi kolaylaştırıyor. Zaten Obama’nın dışarıdaki manevra alanı içerdeki manevra alanından daha geniş. Eğer tarihte iz bırakacaksa bunu dışarıda yapabilecek. Ben, Ortadoğu’dan başka bir dosyanın böyle tarihi bir başarı getireceğini düşüneniyorum. 3-4 yıl içinde bir sonuç alınır mı? Bu mümkün. Çünkü herkes çıkmazda. Arap dünyası bu çatışma çözülmeden kendine gelemeyecek. İsrail belki askeri olarak avantajlı ve Batılı bağlantıları ona pozisyon sağlıyor ama İsrail de ahlâki bir çıkmazda. Milyonlarca insanın yaşadığı bir toprağı, insanlara siyasi ve insani haklarını vermeden sonsuza kadar işgal edemezsiniz. Ayrıca gün geçtikçe daha çok İsrailli çözüm istiyor. Tek akılcı çözüm ise sınırları olan, uluslararası anlaşmalarla tanınmış iki devlet. İsrail hükümetinin Batı Şeria’dan çekilmesi 20-30 yıl öncesine göre daha zor ama mümkün. İşleri halletmek risk içinde yaşamaktan iyidir.

 

Amin Maalouf

http://www.haberturk.com/yasam/haber/801597-ak-parti-icin-ataturk-topragi-sans

 

Netten okumalar

 

  • Hanuka

 

http://blog.tomtomella.com/hanukkah.html

 

http://blog.tomtomella.com/hanuka.html

 

http://blog.tomtomella.com/elmali-latke-sosu.html

 

http://blog.tomtomella.com/gelt-martini.html

 

http://blog.tomtomella.com/hanukkah-menorah.html

 

Adım Adım Kudüs

 

http://blog.tomtomella.com/adim-adim-kudus.html

 

İçerdeki Liderler Yetmedi, Şimdi Sıra Komşularda! – Orhan Birgit

 

http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=383180&kn=43&ka=4&kb=5&kc=43

 

İslamcı demokrat olmaz – Örsan K. Öymen

 

http://t24.com.tr/yazi/islamci-demokrat-olamaz/5973

 

Jewish lobisi, Erdoğan, Cemaat ve Obama! – Önder Aytaç

 

http://www.medyafaresi.com/yazi/1032/onder-aytac-jewish-lobisi-erdogan-cemaat-ve-obama.html

 

Batı Şeria Yerleşimlerinin Demografik Başarısı - Yinon Cohen ve Neve Gordon

 

http://www.agos.com.tr/haber.php?seo=israilin-yerlesim-projesinin-demografik-basarisi&haberid=3659

 

Balkan Savaşı’nda Osmanlı’nın Gayrımüslim Askerleri – Aziz Üstel

 

http://haber.stargazete.com/yazar/balkan-savasinda-osmanlinin-gayrimuslim-askerleri/haber-709643

 

GERÇEĞE UYGUN SENARYOLAR- BURAK BEKDİL

 

http://www.hasturktv.com/arsiv/5140.htm

 

BM’de İsrail’i Destekleyen Ülkelerin Sırrı

 

http://israilblogu.com/2012/12/04/bmde-israili-destekleyen-ulkelerin-sirri/

 

 

Şurat HaDin: İsrail’in uzun hukuk kolu... – Fikret Ertan

 

http://beta.zaman.com.tr/columnistDetail_getNewsById.action?newsId=2026719&columnistId=1033

 

İsrail bir İngiliz projesiydi! – Ergun Babahan

 

http://www.bursahakimiyet.com.tr/makaleler/ergun-babahan/israil-bir-ingiliz-projesiydi-2696.html

 

Netten seyredin – Hanuka

 

  • ISRAEL FILARMONI ORKESTRASI ESLIGINDE YAKILAN HANUKIYA

 

http://www.youtube.com/watch?v=b-DI5V4Yn6s

 

Netten seyredin - Ladino

 

Canción Sefardí/Sephardic Song- La Galana Y El Mar

 

http://www.youtube.com/watch?v=FluGm0UsU1s

 

 

Ladino - Cantigas - Turkish Sephardic songs - La Bulisa Catina

 

http://www.youtube.com/watch?v=fiUFq_9ii64

 

 

Ladino - Marie Askenazi - Majo i majo

 

http://www.youtube.com/watch?v=_4w7zWPrYAs