Olmaya devlet cihanda…

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
14 Kasım 2012 Çarşamba

Havalar günlük güneşlik gidiyor, diye seviniyorduk. Doğalgaz faturaları düşünüldüğünde gidişat sevindiriciydi. Geçmiş yıllarda, kaloriferler 29 Ekim’de yanardı. Bu sene kasım sonunu buluruz sanmıştım. Yanılmışım. Değişmeyen tek olgu, insan doğası.

Geçen hafta, Beyoğlu taraflarındaydım. Taksim’deki kazılar başlayalı beri trafik berbat. Hem öğlen, hem de akşamüstü civarda işim olduğundan Nişantaşı’na dönmeyi göze alamadım. Epeydir Beyoğlu’na gitmemiştim. Ancak yavaş yavaş buz kestiğimi hissettim. Nedense ayaklarım vücudumun barometresidir. Ki, bu da iyi bir belirti değildir. Dolayısıyla turizmi bir başka güne bırakıp bol sobalı düzgün bir cafe’ye girdim. Bitki çayı ısmarlayıp günlük gazeteleri yanıma aldım. Mısırlı Apartmanı’nın bitişiğindeki bu cafe, ilginç bir şekilde,  çok sayıda yabancının caddedeki karışık ortamdan soyutlanıp keyif alarak oturduğu bir mekândır.

***

Bu arada yol çalışmaları sayesinde daha önce metroda rastlamadığımız dostlarla karşılaşmak hoş oluyor. Gerçi ben hala tek yön kullanıyorum ama zarar yok. “Gün ortası bu kadar kalabalık nereden çıkıyor?” diyen arkadaşıma da hak verdim. Bir insan seli akıyor adeta.

***

Sonunda olan oldu; biraz ısı değişikliği, biraz yağmur, ince mi giyinsem, kalın mı giyinsem derken, ‘Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi…’ Kısaca son zamanlarda sıkça görülen bir virütik enfeksiyonla ‘kanka’ oldum. Önemli bir olay değil; dinlenmek ve sıcakta kalmak gerekiyor. Zaten başka türlüsü mümkün değil, kendinizi paçavra gibi hissediyorsunuz. Bütün bir gün neredeyse deliksiz uyuduktan sonra, ertesi gün hastalık havasından çıkmak için hemen eşofmanımı giydim. Böyle durumlarda büründüğümüz kıyafetler de rüküş oluyor. Üstüme bir kazak daha geçirdim. Sonra da ne olur ne olmaz, Blanşika’nın ördüğü şalı da sırtıma aldım. Malum ayaklarım hassas olduklarından çorapların üstüne Nellyka’nın yıllar önce hediye ettiği pembe patikleri giydim. Purim Balosu’na gider gibiydim. Hal başa gelince, dikkat etmeli.

***

Kitap okumayı denedimse de, olmadı. Bir türlü dikkatimi toplayamadım. Geçen senelerde, özellikle uykusuz kaldığımda televizyonda ‘National Geography’ kanalını açardım. Bu seneki favorim Digitürk’teki ‘World Travel Chanel’ inanılmaz keyifli. Hem geziyorsunuz, hem öğreniyorsunuz, üstelik de yorulmuyorsunuz. Hasta olmanıza gerek yok, sıhhatle izleyin. Ve bu arada kat kat giyinmeyi ihmal etmeyin.