37...

Joelle PİNTO Köşe Yazısı 0 yorum
1 Kasım 2012 Perşembe

37

 başlığı ilk bakışta insana sevimsiz bir asal sayıdan fazlasını ifade etmeyebilir; kendinden ve birden başka hiçbir sayıya bölünemeyen, işlevsiz ve sevimsiz iki haneli bir sayıya benziyor sadece.  Akılda kalan bir sayı da değil; örneğin Kastamonu’nun plakası olduğunu veya bir zamanlar Doğu Almanya’nın telefon kodu olduğunu pek hatırlayan yoktur sanırım.

***

Yaklaşık iki hafta önce, şu anda hala telaffuz etmeye alışamadığım otuz yedinci doğum günümü kutladım. Doğum günleri de yeni yıllar gibidir benim için; dilek dilemek ve beyaz sayfa açmak için her daim bahane yaratabilirim; doğum günü pastasını üflerken dilek dilemek, Roş Aşana’da yeni yıl için güzel temennilerde bulunmak, 31 Aralık gecesi yine yeniden yeni yıl için dileklerde bulunmak gibi… İnsanın kendini olumlu düşüncelerle çevreleyip daha iyi hissetmesi değil midir nihai amaç?

37 yaşını akılda kalmayacak sevimsiz bir asal sayı gibi geçirmek istemiyorum. Ancak bir dilek dilerken detaylı ve doğru dilemek lazım; bazı yaşların akılda kalan yaşlar olması her zaman olumlu anılarla olmuyor. Örneğin bir insanın bir köpek tarafından ısırılıp defalarca el cerrahına gittiği bir sene de unutulmazdır, ilk defa bir arkadaşının cenazesine gittiği ve ona biraz daha büyüdüğünü hissettiren çok acı bir tecrübe geçirdiği sene de. Bu herkes için geçerlidir; kazalar, kayıplar, küslükler gibi acı tecrübeler, yaşadıkları seneyi akılda bırakır.  Böyle senelerin akılda kalmayan yaşlar olmasını tercih eder tanıdığım herkes. 

***

Tatlıya düşkün olduğumu bilenler hiçbir zaman doğum günü pastası yemediğimi görünce genelde şaşırır.  Bu sene de mumlarımı sevdiğim tek pasta olan kestaneli pastanın üzerinden üfledim. Mumları üflerken yine akılda kalan bir sene olmasını diledim ancak bu sefer daha spesifik olayım dedim; Tanrıdan ‘gözlerimin içini gülümseten’ bir sene diledim. Gözlerin okunabildiğine inanırım. Bir insanın dört yaşından itibaren karşısındaki insanın gözlerinden içinde bulunduğu ruh durumunu kavrayabildiği söylenir. Bilimsel yanını araştırmadım ama çocukların ilkokul çağında çizdiği çöp adam kıvamındaki resimlerde kullanılan çatık kaş, kapalı göz, somurtuk dudak gibi ifadeler aslında çoğumuzun eline yapışık yaşadığı akıllı telefonlarda ruh halini belirtmek için kullanılan sarı suratların (emoticon) gelişmemiş bir kopyası değil midir? İnsanların gözlerinden ruh halini anlayan çocuk, kısıtlı yaratıcılığıyla onu çizmeye gayret etmiştir aslında. 

Yaş ilerledikçe de gözleri okumakta daha da uzmanlaşırız farkında olmadan; bir insanla tanıştığımız ilk anda refleks olarak gözlerine bakarız.  Konuşurken bakışlarını kaçırana güvenmeyiz mesela.  Bir insana önemli bir soru sorup yanıt beklediğimizde ise cevap vermek için vakit kazanıyorsa, gözlerini yukarı ve sola doğru hafifçe kaldırıyorsa yalan söyleyecek olma ihtimali kuvvetlidir. O insandan sakınmak akıllıca gelir.  Gözler dikkatle bakıldığında mutluluğu da bir ayna gibi yansıtır.  Gerçek anlamda mutlu olan kişinin gözlerine baktığınızda, gözlerinin içi gülümser.  Şu sıralar doğum günü olanlara da kendi dileğimi diliyorum; “ Gözlerinizin içini gülümseten bir yaş olsun.”

Gözlerinin içi gülmek…

 

1 Yorum