Bana neden güvenmiyorsun?

Hepimiz bu ülkenin vatandaşıyız. Bu ülkede doğduk. Bu ülkenin havasını kokladık. Çoğumuz bu ülkede eğitim aldı. Bu ülkenin ekmeğini yedik. Bu ülkenin üzüntüsünü ve sevincini paylaştık. O halde neden birbirimize güvenmiyoruz?

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı 0 yorum
1 Kasım 2012 Perşembe

Türkiye; Kurban Bayramı, Cumhuriyet Bayramı ve kutlama tartışmaları ile gündemini belirlerken toplumun tamamını ilgilendiren, zihinsel haritamızla ilgili önemli bir tartışmayı ıskaladı.

Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Dünya Değerler Araştırmaları Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Yılmaz Esmer’in hazırladığı, “Türkiye Değerler Atlası 2012” araştırmasından bahsetmek istiyorum. Sonuçlardan gözümüze çarpan en ilginci Türk insanının diğer vatandaşına karşı hissettiği büyük güvensizlik oranıydı. 64 ilde, 2 bini aşkın kişiyle gerçekleştirilen araştırmaya göre Türkiye’de her 10 kişiden 9’u genel olarak insanlara güvenilemeyeceği düşüncesindeymiş. Bu oranın İskandinav ülkelerinde 10 kişiden 3 olduğunu hatırlatmakta fayda var. Yani kuzeyli insan 7 kişiye güvenirken bizde bu rakkam sadece 1! Bu veri, Türk toplumu için ciddi imalar içeriyor. Üstelik bir o kadar daha çarpıcı olan, ülkenin eğitim seviyesi yüksek kesimlerindeki güvenirlilik oranının düşük eğitimli bölgelere göre daha altta olması. Demek ki, Türk insanının, eğitim arttıkça insana güveni azalıyor!...

Araştırmanın bir başka bulgusu ise Türk insanının güvensizlik endeksinin 20 yıldır aynı olması. Diğer bir deyişle, Türkiye ne kadar gelişse, ne kadar zenginleşse, ne kadar yeni demokratik kazanımlara kavuşsa bile güvensizlik aynı şiddette devam ediyor.

Gençliğimde, sabahın kör karanlığında otobüs kullandığımda, araca hep bir kaos ortamında bindiğimi hiç unutmam. Onlarca kişi dar kapıdan araca binmek için birbirini iterdi. Oysa ki, otobüs hiç kimseyi almamazlık etmeden hareket etmeyecekti. Lakin hep itiş-kakışla bindiğimi hatırlarım. Bugün durum tam nedir bilemiyorum ama yakın geçmişte ünlü bir sosyologun bu konuyla ilgili saptamasını çok iyi anımsıyorum. Bilim adamına göre, otobüs, metro veya diğer toplu taşıma araçlarına girerken gösterilen bu anormal davranış tamamen bireyin sisteme olan güvensizliğinden kaynaklanıyordu. Diğer bir deyişle, otobüse binecek olan vatandaş, kalabalıktan dolayı kendisine sıra gelmeden aracın onsuz hareket etme olasılığından dolayı tedirgin ve saldırgan hareket ediyordu. Yani, bırakın diğer vatandaşa, sisteme bile güvenmiyordu...

Bir toplumun bireylerinin birbirlerine ve sisteme karşı bu derece güvensiz davrandığı bir ortamda meydana gelecek zaman ve iş kaybını, ortak çalışmalardaki verimlilik sorunlarını düşünüyorum da bu nedenlerden dolayı hâlâ olmamız gereken gelişmişlik noktasından bir hayli uzakta olduğunuza kani oluyorum. Ve sonra da; güven sorunun, her türlü sistem uygulamalarının standart hale getirilmesi ve adalet sisteminin herkese eşit ve evrensel kıstaslarla çalışmasıyla bire bir ilişkide olduğunu düşünüyorum. Örneğin, nasıl olsa bir gün af çıkacağına inanan bireyin doğru olmayan işlemlerini bir şekilde ‘seyreden’ bir sistemin vatandaştaki güven duygusuna büyük zarar verdiğini düşünüyorum. Birey, sisteme güvenmediği için hep bir yarışta olduğu diğer bireye de güvenmeyecektir. Zira otobüse binmekte her ikisi de birbiriyle yarış halindedir...

Siyaset bilimciler; bir toplumu toplum yapan en önemli öğeler olarak, insanların birbirlerine duydukları güven seviyesi ile ayrımcılık, önyargı ve nefret söyleminin derecelerine işaret eder. Birbirine güvensiz ve bu ortamdan türeyen önyargılı ve ayırımcı bir sosyal iklimin her anlamda sosyal barışı simgeleyen toplumsal uyum (anglosaksonca, “social cohesion”) konusunda sıkıntı yaratacağı aşikâr.

Toplumsal barışı tehlikeye atan güvensiz, ayırımcı ve nefret söylemini temel alan davranış biçimi Türkiye’nin çözmesi gerektiği en önemli toplumsal sıkıntıların başında geliyor.

Herkese güvenmek zorunda değiliz. Zaten her birey de sütten çıkmış ak kaşık değil. Lakin, de facto güvensizlik hem mikro, hem de makro düzeyde Türkiye’ye zarar verir.

Bu güvensizlik duygusunu bir nebze azaltmak için neler yapılması gerektiğini, 24 saat sonra unutulacak tek bir futbol maçının analizi kadar kafa patlatırsak bulabiliriz belki de.

Sonrası da çorap söküğü gibi gelecektir.

Zira; bilim geriye değil, ileriye götürür insanı.

1 Yorum